İnsan kapasitesi, doğal kaynaklar, etnik unsurlar, yüzölçümü gibi sahip olduğu birçok unsurla Afrika, Asya’dan sonra dünyanın ikinci büyük kıtası. Gell-Peters projeksiyonuna gelene kadar Avrupa’nın olduğundan çok daha büyük gösterildiği, buna karşın Afrika’nın, Hindistan’ın ya da genel olarak Güney Yarım Küre’nin çok daha küçük gösterildiği bir imajlar dünyası, tüm dünyada mutlak hakikat gibi kabul ediliyordu.
Afrika, genel olarak “Yoksul, açlığın kol gezdiği bir kıta” imajına sahip. Ayrıca Batı bilinçli olarak, Afrika’yı iç savaşların, çatışmaların sürekli yaşandığı ve kabile devletlerinin yer aldığı tarihi kökleri olmayan bir kıta olarak yansıtır. Günümüzde Afrika’da bir dereceye kadar yoksulluk ve açlık söz konusu olsa da, kıta sadece bu perspektiften okunamayacak kadar geniş bir coğrafya. Afrika, aynı zamanda zengin kaynaklar barındıran, coğrafi güzelliklerin yer aldığı, insan kaynağı açısından zengin ve birlikte yaşama kültürünün yoğun olduğu bir kıta. Yani, Afrika’nın sadece açlık, kıtlık, iç savaş, çatışma, terör ve eski yaşam tarzlarının sürdüğü bir kıta olarak değerlendirilmesi, çok eksik bir değerlendirme olur.
54 ülkenin bulunduğu Afrika, homojen bir kıta olarak değerlendirilemez elbette. Ülkelerin her ne kadar ortak özellikleri, benzer kültürleri bulunsa da kıtadaki her ülke, farklı coğrafi, kültürel ve toplumsal özelliklere sahip. Afrika’nın her bir ülkesini ayrı ayrı değerlendirmek ve yaklaşım sergilemek daha doğru olur. Böylece Afrika ülkelerinin daha doğru anlaşılması ve konumlandırılması da mümkün hale gelir. Gerçek Afrika’nın, zihinlerdeki Afrika ile yer değiştirmesi ancak bu şekilde mümkün olur.
Afrika, bölgesel olarak Kuzey, Güney, Doğu, Batı ve Orta Afrika, Sahel Kuşağı gibi farklı coğrafyalar bazında değerlendirilebilir. Kuzey Afrika, daha çok Arap kültürüne yakın ve yoğun Arap etkisindeki bir coğrafya iken; Doğu Afrika’da, Yemen ve Hindistan etkisi, Batı Afrika’da farklı ülkelerde yine hem Afrika’nın yerel kültürü ve ne yazık ki son yüzyıllarda Fransız etkisi bulunmaktadır. Afrika genelinde sömürgecilik tarihi, farklı bölgelerde farklı şekillerde öne çıkıyor.
Dünden Bugüne: Geleceğin Kıtası Afrika
Özellikle Çin’in yükselişi sonrasında, dünyada hammadde arayışının yanında gıda arzı ve gıda sürdürülebilirliği konularında ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Afrika, başta madenler ve gıda arzı konusunda büyük potansiyeller barındıran, birçok madeni hala çıkarılmayan hatta bazı coğrafyalardaki maden araştırması ve maden jeolojisi bile daha tam olarak sona ermemiş bir kıta.
Geleneksel tarım aletlerinin kullanılması nedeniyle modern teknoloji ile tam olarak tanışmayan Afrika ülkelerinde verimli tarım uygulamaları da yapılamıyor. Oldukça bakir alanlar barındıran kıta, aynı zamanda su yönetimi konusunda da gelişime açık. Bu bağlamda Afrika, baraj ve su altyapıları gibi bazı desteklere ihtiyaç duyuyor. Dünya nüfusunun ihtiyaç duyduğu gıda arzı için, verimli toprakları göz önünde bulundurulduğunda Afrika’nın “geleceğin kıtası” olması söz konusu. Tabii, bu noktada kıtanın potansiyelinin nasıl ortaya çıkacağı, insanlığın geleceği için önemli bir başlık olacaktır. Bu potansiyeli kim nasıl kullanacak?
Önemli olan Afrika’nın potansiyelinin en adilane ve en hakkaniyetli şekilde nasıl ve kim tarafından değerlendirileceği. Kıtanın yerel toplumları gelecekte nerede konumlandırılacak?
Kolonyalizmin İzleri ve Değişen Yapısı
Kolonyalizmin günümüzde farklı şekillerde ve yaklaşımlarda devam ettiği Afrika’da, kıtanın kaynaklarının yağmalanması, geçmişte olduğu gibi bugün de farklı uygulamalar ve usullerle sürüyor. Günümüzde kolonyalizmin izlerine, bir liman projesinde, kıymetli bir arazinin kullanımında, bir maden sahasının işletme lisansında, bir yol projesinde rastlanabiliyor. Zira bu projeler, milyarlarca dolarlık bütçesiyle kim tarafından yapılacağı, finansmanının nasıl olacağı, geleceğe dair hangi teknolojilerin kullanılacağı sorularını beraberinde getirmekte ve sömürgeciliğin yeni versiyonlarının ortaya çıkmasında etken oluşturmaktadır.
Gerçekleştirilmesi planlanan projelerde kullanılacak krediler oldukça önemli. Zira finansı elinde bulunduran, ilişkiye güçlü olarak başlamaktadır. Devamında kullanılacak olan teknolojinin Avrupa teknolojisi mi, Çin teknolojisi mi olacağı yoksa farklı bir teknoloji mi olacağı, kurulacak ilişkinin bir başka başlığını oluşturmaktadır. Zira kullanılan teknoloji, devamında hangi standartların geleceğini de belirlemekte, sonraki süreçte farklı bir teknolojiye geçiş yapılamamaktadır.
Dolayısıyla kolonyalizm artık silahlı birliklerden ziyade finansal kaynaklarla ve teknoloji transferleri ile gerçekleşiyor. Yani post-kolonyal olarak adlandırılan dönemde, kolonyalizmin adı neo-kolonyalizm olarak değişmiş durumda. Bu nedenle kolonyal dönemden direkt neo-kolonyal döneme ya da kolonyalizm 2.0’a geçilmesi söz konusu.
Türkiye’nin Afrika Yaklaşımı
Türkiye’nin Afrika’daki varlığının, Cumhurbaşkanımızın “Afrika Açılımı” olarak tanımladığı yaklaşım baz alınırsa, 12-13 yıllık bir tarihi bulunuyor. Kıtada Etiyopya ve Güney Afrika’da Türkiye’nin daha uzun geçmişe dayanan büyükelçilikleri olmakla birlikte son 10 yılda çok daha hızlı artan bir ivmede büyükelçilik sayısı, ticari ataşelikleri, TİKA ofisleri, diğer kamu kuruluşları ve STK’larının varlığıyla Türkiye, Afrika ile aslında yeni tanışan bir ülke görüntüsünde. Türkiye-Afrika ilişkilerine tarihi açıdan bakıldığında, Kuzey Afrika ile aynı imparatorluğun parçası olarak yüzyıllar boyunca beraber yaşadığı görülüyor. Türkiye, Sahraaltı bağlamında Batı Afrika ve Güney Afrika ile aslında yeni tanışıyor. Kolonyal geçmişi bulunmaması, Müslüman ülke olması ve kıtaya yönelik yaklaşımındaki insani tutumu nedeniyle Türkiye’nin bu coğrafyalarda alabileceği yol, bir Batı ülkesine göre çok daha hızlı olacak.
Üçüncü Model: Türkiye
Türkiye aslında dünyaya Afrika için üçüncü bir model sunuyor. Bir tarafta doğunun günümüzdeki lideri Çin’in, diğer yanda Avrupa ve ABD yaklaşımı var. Türkiye ise Afrika ülkelerine üçüncü bir alternatif sunuyor. Daha kaliteli ama daha az maliyetli yaklaşım şeklinde özetleyebilirim bu alternatifi. Afrika’nın Türkiye’yi tanıması da yeni yeni gerçekleşiyor. Karşılıklı süreçte, Türkiye Afrika’yı tanıdıkça Afrika da Türkiye’yi tanıyacaktır. Böylece karşılıklı olarak her iki tarafın da birbiriyle ilgili doğru ve gerçek imaja ulaşılabilmesi mümkün olacaktır.
Türkiye’nin Afrika’daki en büyük farkı, sunduğu hizmetlerin kalitesinden kaynaklı. Türkiye kıtadaki yatırımlarında yerel kaynakları kullanarak, kıta ülkelerinde istihdam oluştururken, insanlara yaklaşımı da kıta toplumları tarafından çok kıymetli karşılanıyor. Türkiye için çok normal olan ancak Afrika için şaşırtıcı durumlar söz konusu. Örneğin Afrika’da bir Türk işveren çalıştırdığı işçiye iş saatlerine göre öğünlerini mutlaka verir. Afrika’da bu yaklaşım geçmişte karşılaşılan Batı’nın kötü uygulamalarından ya da başka ülkelerin aldığı projelerdeki mevcut uygulamalarla kıyaslandığında çok takdir görmekte. Bir de Türkiye’nin sömürgecilik tarihinin olmaması, Afrika’da başı dik ve gururla dolaşmasına imkan sağlıyor.
Afrika’daki Türkiye algısına bakıldığında ise genel olarak olumlu bir hava mevcut. Ancak Afrika’da Türkiye imajının yeni oluşmaya başladığını da belirtmek gerekir. Bu noktada THY, aradaki ilişkilerde oldukça kritik bir yerde bulunuyor. Afrika’nın en çok ülkesine uçan ve Afrika’da en çok destinasyona sahip olan THY’dir. Avrupa ile yıllardır ilişkisi olan Afrika ülkeleri artık Avrupa’ya erişmek için THY’yi kullanmaktadır.
Gelecek Projeksiyonu ve Tanzanya Örneği
Türkiye kapasitesine göre Afrika’da yatırımlarını ve ticari ilişkilerini kurmak, mevcut olanlarını arttırmak durumundadır. Dolayısıyla altyapıda, müteahhitlik hizmetlerinde ciddi tecrübeleri bulunan Türkiye, ayrıca gıda üretimi, tarım teknolojileri konularında da başarılarını ve kapasitesini Afrika ülkelerine aktarmalıdır. Öncelikli olarak bu alanlarda en çok ihtiyacı olan ülkeleri baz alarak adımlarını atmalıdır. Nijerya, Senegal, Etiyopya, Kenya, Tanzanya ve Güney Afrika gibi kıtanın çeşitli ülkeleri insan kaynağıyla, nüfusuyla, potansiyelleriyle daha çok öne çıkıyor. Ayrıca yüz ölçümü olarak küçük de olsa Ruanda ve Uganda gibi bazı ülkeler, çok büyük ticari potansiyeller barındıran, çok hızlı ivmelenmeler yakalayan ülkeler arasında. Dolayısıyla, Türkiye’nin tecrübesinin olduğu alanlarda, Afrika’da ilgili ülkeleri tespit ederek varlığını daha nitelikli seviyelere çıkarabilmesi mümkün. Ayrıca akademik olarak üniversitelerin Afrika’daki üniversitelerle iş birliği yapması, sivil toplum kuruluşlarımızın sadece Ramazan ve Kurban bayramları döneminde değil, daha uzun süreli bizzat Afrika’ya Türkiye’den temsilci göndererek uzun vadeli ilişkiler kurması; ticari yaklaşım açısından şirketlerin Afrika’daki varlıklarını sadece proje bazlı olarak değil, daha uzun süreli hem yerel ortaklarla hem de Türkiye’den gönderecekleri temsilcileriyle uzun vadeli ilişkiler kurmak üzere şekillendirmesi, gelecek için avantaj sağlayacaktır.
Ne yazık ki 62 milyondan fazla nüfusa sahip ve nüfusun yüzde 60’tan fazlasının genç olduğu, Tanzanya geneli Türkiye’yi çok yakından tanımıyor ama ülkedeki Müslüman ve ticaretle uğraşan kesim başta olmak üzere Türkiye’yi tanıyanların oranı da her gün artıyor. Tanzanya’nın coğrafi güzelliklerini, Hint Okyanusu’nun güzelliklerini, Zanzibar, Kilimanjaro’nun Tanzanya’daki varlığı, doğal park ve safari alanlarının Tanzanya’da bulunduğu birçok vatandaşımız tarafından bilinmiyor. Karşılıklı olarak Tanzanya’da Türkiye ve Türkiye’de Tanzanya algısının birlikte şekillendirilmesi için Darüsselam Büyükelçiliği ve Tanzanya makamları öncülük etmektedir. Tanzanya Genelkurmay Başkanlığı’nda üst düzey bir general olan Yakup Muhammed, Tanzanya’nın yeni Ankara büyükelçisi olarak göreve başlamıştır. Bu büyükelçi ataması ilişkilerin karşılıklı olarak yüksek seviyelerde tutulmaya çalışılması arzusunun da bir göstergesidir.