Bu yıl kendini iyiden iyiye hissettiren bir realite var: Pandemi hem ülke ekonomilerinin hem de küresel ekonominin ritmini bozdu. Ekonomiyi devasa bir organizma veya makine olarak düşünebiliriz. Bir organizma birbirleriyle çok farklı şekillerde ilişki içinde bulunan muazzam sayıda yapının (hücre, doku, organ, sistem vd.) az veya çok uyum içerisinde çalışması ile homeostaz’da (homeostasis), yani bir anlamda “dengeli durumda” kalır ve hayatiyetini sürdürür/korur. Makinelerin düzgün bir şekilde çalışır durumda kalabilmelerinin yolu da iç dengelerini sağlayabilmelerinden ve koruyabilmelerinden geçer. İşte ülke ekonomilerinin ve küresel ekonominin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi ve dengesini koruyabilmesi bu ekonomileri oluşturan sayısız parçanın en azından belli bir oranda uyumlu bir şekilde çalışabilmesine bağlıdır. Bu uyumun bozulduğunu biz ekonomik veya finansal krizlerin çıkmasıyla anlarız.
İçinde bulunduğumuz pandeminin artık ekonomik/finansal krizlerin dahi ötesine geçecek şekilde ülke ekonomilerini ve küresel ekonomiyi etkilediğini görüyoruz. Yaşadığımız süreç “olağan” kriz dönemlerinden farklı olarak a) tamamen ekonomik/finansal dünyanın dışından gelen bir faktör (pandemi) tarafından tetiklendi, b) küresel ekonominin ritmini bozdu ve c) onu çeşitli şekillerde “değiştirmeye” başladı. Organizma analojisine dönecek olursak, pandemi küresel ekonominin DNA’sını değiştirmeye başladı. Makine analojisiyle ifade edecek olursak, küresel ekonomi motoru görece hızlı bir şekilde çalışırken herhangi bir (acil) sistemik soruna sahip değildi, fakat bu motora dışardan ciddi bir “müdahale” gelince motor hem yavaşladı hem de teklemeye başladı.
Küresel Tedarik Sorunu
Pandeminin başından bu yana bahsi geçen ve özellikle son aylarda sıklıkla duymaya başladığımız tedarik zinciri problemlerini işte bu çerçevede değerlendirmemiz gerekiyor. Küresel ölçekte yaşanan çok çeşitli tedarik zinciri problemleri aslında epey karmaşık bir yapıya sahip. Nihayetinde market raflarının boş kalması, satıcıların sipariş ettikleri ürünlerin bir türlü gelmemesi, birçok malın üretiminde ciddi aksaklıkların yaşanması, küresel enflasyonda yaşanan önemli artış ve navlun fiyatlarının dramatik bir şekilde yükselmesi gibi güncel sorunların arka planında kabaca tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntılar yer alıyor. Fakat, yaşanan bu “sıkıntıların” tam olarak ne olduğu hususunda önemli düzeyde de bir kafa karışıklığı mevcut. Bu yazıda hangi temel faktörlerin bu sıkıntılara yol açtığını anlatmaya ve böylece bu kafa karışıklığını azaltmaya çalışacağım.
Küresel tedarik zincirlerinde işin hem üretim hem de dağıtım ayaklarında ciddi aksamaların yaşandığını görüyoruz. Küresel ekonomide nihai malları oluşturan ara-malların üretiminin a) birçok ülkeye yayılmış olması b) spesifik ara-malların üretiminde belli ülkelerin/bölgelerin ön plana çıkması bir taraftan “verimliliği” yükseltirken diğer taraftan da ekonomik kırılganlığı artıran bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Bir sistemin “çok verimli” olması o sistemi dışarıdan gelen şoklara görece savunmasız bırakır. Bu verimliliğin ironisidir. Pandemi döneminde küresel ekonomide yaşanan problemleri ciddi şekilde şiddetlendiren şey de tam olarak bu oldu. Bir nihai malın üretiminde kullanılan çeşitli ara-malların birçok farklı ülkeden/bölgeden gelmesi normal şartlarda maliyetlerin minimize edilmesi noktasında gerçekten iyi bir stratejidir. Fakat bu strateji bir taraftan tedarik zincirlerinin karmaşıklaşmasına ve uzamasına neden olur. Diğer taraftan ise ilgili ara-malda uzmanlaşan bölgelerde/ekonomilerde yaşanacak sıkıntılara/problemlere karşı sizi kırılgan hale getirir. Normal dönemlerde küresel ekonomi uzun ve karmaşık tedarik zincirlerinden yüksek verimlilikleri dolayısıyla istifade ediyordu, şimdi ise ilgili kırılganlıkların “acısını” çekiyoruz.
Aşılanamayan Ülkeler Ara Mal Tedarikindeki Kritik Ülkeler
Türkiye’de ve birçok gelişmiş ülkede aşılanma oranlarının gayet yüksek olduğunu görüyoruz. Haziran’dan bu yana ciddi bir kapanma tedbiri olmamasına rağmen koronavirüs vaka sayılarının yüksek de olsa 20-30 bin civarında görece stabil bir seyir izlemesinin ve çok yüksek düzeylere çıkmamasının arkasında yüksek aşılama oranlarının bulunduğu net bir şekilde ortada. Fakat bu durum ne yazık ki çok sayıda ülke için geçerli değil ve bu ülkelerin arasında birçok önemli ara-malın üretiminde kritik bir konumda bulunan ülkeler de var. Yani, an itibariyle aşılı ülkelerin “yaşadığı” ve “algıladığı” pandemi ile aşısız ülkelerinki birbirlerinden farklı durumda. Bu nedenle özellikle ikinci grup ülkelerde vaka sayılarında yaşanan artış veya bir üretim/dağıtım bölgesinde ortaya çıkan vakalar fabrikaların ve limanların kapatılmasına neden olabiliyor. Kritik bir fabrikanın veya limanın haftalar boyunca kapatıldığını düşünün. Ya da iş gücü arzında yaşanan sıkıntılar nedeniyle işlerin yavaşladığını.
Bir fabrika bir ara-malın üretiminde dünyada önemli bir yere sahipse, hatta ve hatta ilgili ara-malda dünyada kritik bir pazar payına sahipse o fabrikanın bir süreliğine de olsa kapanması demek ilgili ara-malın parçası olduğu nihai malın üretiminin küresel ölçekte ciddi şekilde yavaşlaması demektir. Son aylarda epey konuşulan çip krizinde olduğu gibi. Nihai malınız (otomobil) binlerce ve hatta on binlerce parçadan oluşabilir. Fakat, tek bir ara-malı (çip) yeterince tedarik edemezseniz ilgili otomobili de üretemezsiniz. İşte yüksek verimliliğin ve düşük maliyetlerin “ironisi” burada kendisini net bir şekilde gösteriyor. Diğer taraftan, limanların kapatılması veya iş gücü arzında yaşanan sıkıntılar nedeniyle yavaş çalışması durumunda ise bu sefer üretilen ara-malları veya nihai malları bir bölgeden diğerine gönderememiş olursunuz. Bu da dünyanın dört bir tarafında üretim süreçlerinin aksaması ve sipariş edilen nihai malların hedeflerine çok geç ulaşması veya hiç varamaması anlamına gelir. Küresel ölçekte konteyner fiyatlarının ve kiralama ücretlerinin ciddi şekilde artmasının arka planında işte bu durum bulunuyor.
Tedarikte İş Gücü Açığı
Sorun sadece artan veya ortaya çıkan vakalar dolayısıyla fabrikaların veya limanların kapatılması veya yavaşlaması da değil. Bunlar açıkken de ortada ciddi bir problem var: iş gücü açığı. Bunun ise arka planında basit bir şekilde pandemi sürecinde Covid-19 nedeniyle birçok mavi yakalı çalışanın vefat etmesi bulunduğu gibi yine bununla irtibatlı bir şekilde insanların bu tarz “daha riskli” işlerde çalışma noktasında artık daha az gönüllü olması bulunuyor. Fabrikalarda ve limanlarda çalışan sayısı gereken düzeyin altında olunca da doğal olarak üretimde ve dağıtımda önemli aksamalar yaşanıyor. Örneğin, küresel ölçekte önemli bir üretim üssü olan ve Abercrombie & Fitch Co., Nike Inc. ve Adidas AG gibi dev firmaların tedarikçilerine ev sahipliği yapan Vietnam’da aşılama oranı sadece yüzde 22 düzeyinde ve resmi raporlara göre halihazırda on binlerce işçi sanayi bölgelerini terk ederek evlerine dönmüş durumda, milyonlarcası da aynısını “yapmak istiyor” ve “yapabilir”.
İngiltere’nin ve ABD’nin ciddi bir kamyon/tır şoförü kıtlığı içinde bulunmasının arka planında bu işlerin maaş ve olanak düzeylerinin çok uzun zamandır iyi noktalarda olmaması bulunduğu gibi, pandemi döneminde bu işlerin özellikle yapılmak istenmemesi de önemli bir yere sahip bulunuyor. Yani, market raflarının boş kalmasının veya benzin istasyonlarının benzinsiz kalmasının arka planında basit biçimde yeterince şoföre sahip bulunulmaması da önemli bir yere sahip. Tam da bu noktada kendimize şu soruyu sorabiliriz: Acaba modern ekonomide hangi işlerin önemli, hangilerinin önemsiz olduğu hususunda oldukça yanlış yerlerde olabilir miyiz?
Konuyu biraz dağıtmak pahasına şu soruyu soralım: Çöpçülük mü daha önemli bir iştir yoksa portföy danışmanlığı mı? Her iki işin de kendi içinde önemli olduğunu daha baştan vurgulayalım ve soralım: Bunlardan hangisi bir ay grev yapınca bu grevin etkilerini hayatımızda derin bir şekilde hissederiz? İşte cevap hangisiyse o iş muhtemelen daha önemli ve daha değerli bir iştir.
Sadece pandemi değil, birçok farklı nedenle de küresel tedarik zincirlerinin pandemi sürecinde ekstradan zarar gördüğüne şahitlik ediyoruz. Örneğin, Japonya’da önemli bir çip fabrikasında (Renesas) yaşanan yangın, halihazırdaki çip krizini daha da derinleştirdi. Yine Texas’taki olumsuz hava koşulları da çip üretimini ciddi şekilde aksattı.
Çin’de bu yıl düşük kömür tedariki ve yüksek talep nedeniyle daha önceleri de yapılan planlı enerji kesintilerinin uzatılması, küresel tedarik zincirlerine ekstradan zarar veriyor. Yüksek enerji kullanımıyla ön plana çıkan metal, alüminyum ve çimento sektörleri bu kesintilerden en çok etkilenecek sektörler arasında yer alıyor. İşin endişe verici tarafı ise bu sektörlerin aynı zamanda “temel” ara-malları üreten sektörler olmaları. Çin’de yaşanan enerji kesintileri aynı zamanda aralarında Apple, Dell, Tesla ve Microsoft’un da bulunduğu firmalar için ara-malı üretimi yapan fabrikaların üretimi kısmasına ya da toptan üretime ara vermelerine de neden oluyor.
Üretici, Tüketici Talebindeki Dönüşümü Hesaplayamadı
İşin üretim ayağında ciddi aksamalar yaşanırken tüketim ayağında ise epey daha farklı bir resmin bulunması da yaşanan sıkıntıları şiddetlendirdi. Hatırlayalım; pandemiyle birlikte küresel ölçekte ekonomilerin hem üretim/arz hem de tüketim/talep ayakları ciddi şekilde yavaşlamıştı. Zaman içerisinde ve özellikle bu yıl tüketim/talep ayağı neredeyse pandemi öncesi düzeylere döndü, hatta birçok açıdan pandemi öncesine kıyasla daha yüksek bir tüketim/talep düzeyi ile karşı karşıyayız. Fakat, üretim için aynısını tabii ki söyleyemiyoruz. İşte özellikle bu yıl arz ile talep arasında ciddi bir makas açıklığının ortaya çıkması, yaşanan sorunları daha da şiddetlendirdi ve üretim planlaması tarafında ciddi hesaplama hatalarının yaşanmasının yolunu yaptı. Bu da yine ilgili makasın daha da açılmasına ve ekonomi motorunun daha da sorunlu çalışmasına zemin hazırladı. Tekrar ve tekrar birçok sektörde birçok firma tarafından yapılan “hesaplama hatası” şu oldu: Firmalar tüketici talebinin görece hızlı bir şekilde eski haline döneceğini tahmin edemediler ve bu nedenle artan talebe hazırlıksız yakalandılar. Halihazırda otomobil sektöründe yaşanan çip krizinin arka planında çip üretimi yapılan fabrikalarda üretimin aksaması veya durması gibi faktörlerin yanı sıra otomobil firmalarının başlangıçtaki düşüşten sonra talepte yaşanacak artışı hesap edememeleri de kritik bir yere sahip oldu. Benzer bir “yanlış hesap” petrokimya endüstrisinde de yaşandı ve bu temel ara-malın üretiminde yaşanan sıkıntılar da bugün küresel ekonomiyi çeşitli açılardan ve “temelden” önemli ölçüde etkiliyor.
Hasılı, küresel ölçekte tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmaların ve problemlerin arka planında gerçekten birçok faktör bulunuyor. Peki, işler “ne zaman” eski haline dönecek? Tabii, önce pandemiyi “artık” yavaş yavaş geride bırakmamız gerekiyor. Küresel ekonomi “organizmasının” homeostaz’a dönmesi de epey zaman alacak gibi görünüyor. Zira, devasa bir organizmadan söz ediyoruz ve bu yapının ritminin bozulması kolay iken tekrar ritmi yakalaması o kadar kolay olmayacak. Yıkmanın kolay, yapmanın zor olması gibi. Bir de unutmayalım, nihayetinde ortaya çıkacak organizma da şimdikinden biraz daha farklı olacak. Zira, pandemi küresel ekonominin DNA’sını belli oranda değiştirdi ve değiştirmeye de devam ediyor.