Kriter > Dosya > Dosya / Karadeniz'in Jeopolitiği |

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne Göre Türk Boğazları’nın Hukuku Rejimi


Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin Montrö öncesinde karşı karşıya kaldığı “egemenlik kısıtlamaları” ve “güvenlik endişeleri”ni dikkate alan bir sözleşme olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda Sözleşme, sadece bir “ulaşım-geçiş” sözleşmesi değil aynı zamanda “güvenlik” sözleşmesi niteliğine sahiptir. Sözleşme, hem Türkiye’nin yabancı savaş gemilerinden kaynaklanabilecek güvenlik endişelerini hem de Karadeniz’e kıyısı olan diğer devletlerin güvenlik endişelerini azaltan bazı güvenceler getirmektedir.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ne Göre Türk Boğazları nın Hukuku Rejimi
İstanbul Boğazı (İslam Yakut/AA)

Deniz ulaşımı ve ülkesel güvenlik meseleleri, toplumlar ve devletler için eski çağlardan beri önemini devam ettirmekte. Denizler ve özellikle de dar deniz geçitleri, deniz ulaşımının sağlanmasında ve denizlerden gelecek tehditlerin önlenmesinde kritik önem taşırlar. Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz gibi birçok büyük ve güçlü devletin kesiştiği deniz alanları hem deniz ulaşımında hem de güvenlik merkezli faaliyetlerde dünyanın en yoğun ve önemli deniz alanlarını oluştururlar.

Hem Osmanlı Devleti’nin hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu olduğu bu coğrafyanın merkezi öneminin bir unsurunu da söz konusu deniz alanları ve deniz geçitleri oluşturmaktadır. Nitekim, Batılı bazı devletler güçlenmeye ve Osmanlı Devleti nispeten zayıf kalmaya başladığında, ön plana çıkarılan ilk meselelerden birisi, Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı’nın oluşturduğu Türk Boğazları olmuştur.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar tamamen Osmanlı egemenliği ve kontrölü altında bulunan Boğazlar, bu antlaşma ve sonrasında yapılan birçok açık ya da gizli antlaşma ile bazı ülkelere imtiyazların tanınmak durumunda kalındığı bir bölge olmuştur. 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi ile de Boğazlar’ın rejimi büyük oranda uluslararası hale getirilmiş, Osmanlı Devleti, barış döneminde savaş gemilerinin boğazlardan geçişine izin vermeme yükümlülüğü altına sokulmuştur. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerindeki kontrolünü tamamen yitirmiştir.

1923 Lozan Barış Konferansı sonucunda kabul edilen antlaşmalardan birisi olan Lozan Boğazlar Sözleşmesi de bu durumu Türkiye Cumhuriyeti lehine tam olarak düzeltmiş değildir. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Boğazlar Sözleşmesi, bütün devletlerin gemilerine serbest geçiş hakkı tanırken, Boğazların yönetimini, Uluslararası Boğazlar Komisyonu’na vermiş ve Marmara Denizi dahil Boğazlar bölgesinin 25-30 kilometre genişliğinde çevresini, Türk askerleri dahil olmak üzere askerden arındırmıştır. Söz konusu statünün koruması da Birleşmiş Milletler’in öncülü olan Milletler Cemiyeti’nin (Cemiyet-i Akvam) sorumluluğuna bırakılmıştır.

Bu oldukça olumsuz durum nedeniyle, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nden sonra da Boğazlar meselesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin gündeminden düşememiştir. 1930’larda özellikle Mussolini İtalya’sı, Hitler Almanya’sı ve İmparatorluk Japonya’sının yayılmacı emellerinin iyice ortaya çıkması, Türkiye’nin Boğazlar’ın statüsüne dair özellikle İngiltere tarafından desteklenen taleplerinin güç kazanmasına yol açmış, Montrö Boğazlar Konferansı sonunda, 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır. Türkiye dahil 9 devletin taraf olduğu Sözleşme, Çanakkale Boğazı’nı, Marmara Denizi’ni ve İstanbul Boğazı’nı (Sözleşme’nin ifadesi ile Karadeniz Boğazı’nı) kapsayan bir hukuki rejim oluşturmaktadır.

Son zamanlarda Türk Boğazları’nın statüsü bir kez daha gündeme yerleşmiş gözüküyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 yerel seçimleri öncesi “çılgın proje” olarak ifade ettiği Kanal İstanbul projesiyle Montrö Boğazlar Sözleşmesi tekrar gündeme gelmeye başlamıştır. Öte yandan, Karadeniz’de Gürcistan ya da Ukrayna krizleri gibi dönem dönem yaşanan siyasi kriz dönemlerinde, özellikle ABD’nin Karadeniz’e askeri gemi göndermek istediği durumlarda da Montrö Boğazlar Sözleşmesi gündeme gelmektedir.

Bütün bu tartışmalar, Sözleşme’nin getirdiği hukuki rejimin Türkiye için öneminin, hatta vazgeçilir olup olmadığının sorgulanmasına yol açmaktadır. Bu tartışmalar bağlamında Sözleşme’nin nasıl bir hukuki rejim kurduğunu ve özellikle Türkiye açısından nasıl bir değer ifade ettiğini ele almak gerekli gözükmekte.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin Montrö öncesinde karşı karşıya kaldığı “egemenlik kısıtlamaları” ve “güvenlik endişeleri”ni dikkate alan bir sözleşme olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda Sözleşme, sadece bir “ulaşım-geçiş” sözleşmesi değil aynı zamanda “güvenlik” sözleşmesi niteliğine sahiptir.

Kanal İstanbul Projesi ile ilgili görseller

Kanal İstanbul Projesi ile ilgili görseller 

 

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Güvenlik

Sözleşme, hem Türkiye’nin yabancı savaş gemilerinden (sözleşme askeri gemi kavramı yerine savaş gemisi kavramını kullanıyor) kaynaklanabilecek güvenlik endişelerini hem de Karadeniz’e kıyısı olan diğer devletlerin güvenlik endişelerini azaltan bazı güvenceler getirmektedir. Bu güvenceler iki açıdan ele alınabilir. Bunlardan ilki, Sözleşme’nin boğazlarda bir anda bulunabilecek yabancı savaş gemilerini sayı ve tonaj olarak kısıtlamasıdır. İkinci olarak da Karadeniz’de bir anda bulunabilecek yabancı savaş gemisi miktarını (tonaj olarak) ve kalış süresini kısıtlamaktadır. Bu düzenlemelerden ilki daha ziyade Türkiye’nin güvenlik endişelerinin giderilmesine yönelikken ikincisi Karadeniz’e kıyısı olan bütün ülkelerin güvenlik endişelerine yöneliktir.

Türkiye’nin Boğazlar bölgesinde güvenliğini sağlamaya dönük tedbirlerden ilk grubu barış dönemini esas almaktadır. Barış zamanında, Karadeniz’e kıyısı olsun olmasın bütün devletlerin deniz kuvvetlerinin, sivil olsun ya da olmasın, yakıt taşımak için özellikle yapılmış olan yardımcı gemileri dışında diğer bütün askeri gemileri geçişten önce Türkiye’ye ön bildirimde bulunmak yükümlülüğü altındadırlar. Ayrıca Karadeniz’e kıyısı bulunsun ya da bulunmasın bütün devletlerin savaş gemileri Boğazlar’dan geçiş yapmadan 8 gün önce (Karadeniz’e kıyısı bulunmayan ülkeler için bu süre 15 güne kadar çıkarılabilir) Türk hükümetine ön bildirimde bulunmak zorundadırlar. Geçiş sırasında, geçiş yapan deniz kuvvetinin komutanı, Çanakkale Boğazı’nın ve Karadeniz Boğazı’nın girişindeki bir işaret istasyonuna, komutası altında bulunan kuvvetin tam kuruluşunu bildirecektir.

Karadeniz’e kıyısı olsun ya da olmasın, Boğazlar’da transit geçişte bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek (tavan) toplam tonajı 15 bin tonu aşmayacaktır. Ayrıca bu tonaj sınırlandırması dışında, Boğazlar’da bir anda geçiş yapan gemilerin toplam sayısı 9’dan fazla olamayacaktır. Hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler, Karadeniz'e kıyıdaş olan ya da olmayan devletlere bağlı bulunsunlar, Boğazlar’a gündüz girmek ve yukarıda belirtilen şartlara uyarak geçiş yapabileceklerdir.

Boğazlar’dan barış zamanında savaş gemilerinin geçişine ilişkin özellikle Türkiye lehine başka bazı düzenlemeler daha getirilmiştir. Boğazlar’da transit olarak bulunan savaş gemileri, taşımakta olabilecekleri uçakları hiçbir durumda kullanamayacaklar, işlevsizliği ya da geminin teknik yönetimine bağlı olmayan bir aksaklık durumları dışında, geçişleri için gerekli süreden daha uzun süre Boğazlar’da kalamayacaklardır. Ayrıca Karadeniz'e kıyıdaş devletler, bu deniz dışında yaptırdıkları ya da satın aldıkları denizaltılarını, tezgaha koyuşta ya da satın alışta Türkiye'ye vaktinde haber vererek su üstünden olmak şartı ile geçirebileceklerdir.

Yine barış döneminde, Karadeniz’e kıyısı olan devletlere bazı nisbi avantajlar da sağlanmıştır. Karadeniz’e kıyıdaş devletler, belirtilen 15 bin tondan yüksek tonajlı savaş gemilerini tek başlarına ve en çok iki torpido eşliğinde olmak şartı ile Boğazlar'dan geçirebilirler.

Sözleşme barış döneminin dışında, Türkiye için, savaş zamanında uygulanacak bazı güvenceler de getirmiştir. Bir savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaş gemileri şu ana kadar belirttiğimiz koşullara uyarak geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bununla birlikte, savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi yasaklanmıştır.

Türkiye, kendisini yakın bir savaş tehlikesi karşısında görürse, geçişleri dilediği gibi yönlendirebilecektir. Türk hükümeti, bu durumları mevcut görüp, yetkilerini kullanarak uygun tedbirleri alabilecektir. Ancak bu kararların taraf devletlere ve BM Genel Sekreterliği’ne (o dönem Milletler Cemiyeti Genel Sekreterine) bildirmek ve bu tedbirlerin de devam ettirilebilmesi için taraf devletlerce ve BM Güvenlik Konseyi’nce (o dönem Milletler Cemiyeti Konseyi) 2/3 çoğunlukla reddetmemesi gerekmektedir.

Türkiye dahil Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin Karadeniz’de güvenliklerinin sağlanmasına dönük olarak Sözleşme, Karadeniz kıyıdaşı olmayan devletlerin barış zamanında bu denizde bulundurabilecekleri toplam askeri gemi tonajını 30 bin olarak sınırlamış, bazı şartlarla bunun en fazla 45 bin ton olabileceğini öngörmüştür. Ayrıca Karadeniz'de bulunmalarının amacı ne olursa olsun, kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemileri bu denizde 21 günden çok kalamayacaklardır.

 Montrö Sözleşmesi

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Sivil Deniz Ulaşımı

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, güvenlik dışında bir sivil-ticari ulaşım sözleşmesidir. Sözleşme’nin 1. maddesi, “geçiş ve gidiş geliş (ulaşım) özgürlüğü” (liberté du passage-freedom of passage) ilkesini temel ilke olarak kabul etmektedir. Ancak sivil deniz araçlarının geçişi konusunda da geçiş özgürlüğü mutlak bir özgürlük anlamına gelmemektedir.

Buna göre, ticaret gemileri “barış zamanında…gündüz ve gece, bayrak ve yük ne olursa olsun…hiçbir işlem (formalite) olmaksızın, Boğazlar’dan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) tam özgürlüğünden yararlanacaklardır” genel ilkesinden hemen sonra Sözleşme, 3, 4, 5 ve 6. maddelerinde, ticaret gemilerinin hangi durumlarda durdurulacağını ya da geçişine izin verilmeyeceğini saymıştır. Bu durumlar özetle, sağlık denetimi, Türkiye’nin savaşta olması, Türkiye’nin kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi karşısında sayması olarak ifade edilebilir. Sözleşme sadece sivil gemilerle ilgili değil sivil uçaklarla ilgili de düzenlemeler içermekte ve sivil uçakların Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişini sağlamak amacıyla, Türk hükümetinin, Boğazlar'ın yasak bölgeleri dışında, bu geçişe ayrılmış hava yolları göstereceğini öngörmektedir.

Sözleşme ile ilgili üzerinde durulması gereken son önemli husus, bu Sözleşme’nin hem sona erdirilebilir hem de kısmen değiştirilebilir bir sözleşme olmasıdır. Sözleşme, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak 20 yıl yürürlükte kalacak, 20 yıllık süresinin bitiminden 2 yıl önce, taraflardan birisi, sona erdirmeye dair ön bildirimde bulunmazsa süresiz olarak yürürlükte kalmaya devam edecektir. Öte yandan, herhangi bir vakit, taraf devletlerden birisi, Sözleşme’yi sona erdirmeye yönelik bir ön bildirimde bulunursa, Sözleşme, bildirim tarihinden başlayarak 2 yıl daha yürürlükte kalmaya devam edecektir. Taraf devletler, bu iki yıl içerisinde yeni bir sözleşme yapmak için bir konferans düzenlemeyi kabul etmişler ancak yeni bir sözleşme yapılması garanti edilmiş değildir. Bir başka deyişle, yeni bir sözleşme yapılsın ya da yapılmasın, Montrö Boğazlar Sözleşmesi iki yıl sonunda hukuken sona erecektir. Vurgulamak gerekir ki, Sözleşme sona erse dahi, Sözleşme’nin 1. maddesinde kabul edilen geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacağı belirtilmiştir.

Ayrıca, her bir taraf devlet, bir ya da duruma göre iki taraf devletin daha desteğini alarak, Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden başlayarak her beş yıllık dönemin sona erdiği zamanlarda, bir ya da daha fazla maddenin değişikliğini de talep edilebilirler. Değişikliklerin kabulü oy birliğini gerektirmektedir. 14. madde (Boğazlardan geçecek yabancı savaş gemilerine dair miktar ve tonaj kısıtlaması hükmü) ve 18. madde (Karadeniz’de bulunabilecek savaş gemileri tonaj ve süre kısıtlaması hükmü) maddelerin değiştirilmesi için dörtte üç çoğunluk yeterli olmaktadır.

 

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Kanal İstanbul

Son zamanlarda, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin, Kanal İstanbul’un yapılmasına engel teşkil edip etmediği, gemilerin Kanal’dan geçiş için zorlanmasının Montrö Sözleşmesi’nin ihlali anlamına gelip gelmediği ve Kanal İstanbul’un işlevsel hale getirilmesi için Montrö Sözleşmesi’nin sona erdirilmesinin gerekli olup olmadığı tartışılmaktadır.

Türkiye’nin, kendi toprakları üzerinde, kanal inşa etmesi ulusal egemenlik hakları içerisinde yer alır. Bu bağlamda Sözleşme, Kanal İstanbul’un inşa edilmesine hukuken engel teşkil etmez. Ancak transit geçiş yapan sivil ya da savaş gemilerinin Kanal İstanbul’dan geçmelerinin zorunlu kılınması, Sözleşme’nin temel hükmünün ihlali anlamına gelecektir. Kanal’dan geçişlerin süre ve ücret olarak cazip tasarlanması, zorlamaya gerek olmadan geçişlerin Kanal’a kendiliğinden yönlenmesinin önemi de burada ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, Kanal İstanbul’un daha işlevsel kılınması amacıyla Montrö Sözleşmesi sona erdirilse dahi, yukarıda belirttiğimiz gibi, “geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesi”nin süresiz uygulanması ve yine deniz trafiğinin Kanal’dan geçmeye zorlanmaması gerekebilir. Sözleşme’nin sona ermesi ile bu hükmün de ortadan kalktığı kabul edilse dahi, Türk Boğazları’nın “uluslararası boğaz” sayılması durumunda, uluslararası hukukun genel ilkeleri gereği, yabancı gemilerin yine geçiş özgürlüğüne sahip olacakları belirtilmelidir. Uluslararası Adalet Divanı, Korfu Boğazı Davası Kararı’nda (9 Nisan 1949), uluslararası geçiş için kullanılan bir boğazdan, barış zamanında savaş gemilerinin dahi geçişinin yasaklanamayacağını ifade etmiştir.

Ayrıca, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin feshinden sonra, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde yer alan “transit geçiş” rejiminin getirilmesi de talep edilebilir. Bu geçiş türü, Montrö’ye göre Türkiye açısından daha dezavantajlı bir rejim anlamına gelmektedir. Ancak Türkiye’nin 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmaması ve transit geçiş hakkının, yapılageliş hukuku değeri kazanmamış olması, Türkiye’nin bu geçiş hakkını uygulamasını zorunlu kılmayacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası