Türkiye, güçlü bir aktör olarak bulunduğu bölgede barışı ve güvenliği tesis edebilmek için Suriye sınırında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile başlattığı askeri harekatlara “Barış Pınarı” ile devam etmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Ekim 2019’da gerçekleştirdiği duyuru ile beraber “güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve bölgeye barış ve huzuru getirmek” maksadıyla Türk ordusu Suriye sınırındaki faaliyetlerine başlamıştır. Bu operasyonun önemli bir amacı da yerinden edilmiş Suriyelilerin evlerine ve topraklarına dönüşleri için uygun şartları sağlamak olarak açıklanmıştır. Ancak her ne kadar NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in ifade ettiği gibi “NATO ittifakından hiçbir ülke Türkiye kadar Orta Doğu’dan saldırıya uğramamış, Türkiye kadar mültecilere ev sahipliği yapmamış” olsa da Türkiye’nin makul gerekçelerle başlattığı operasyona birçok dünya ülkesi tepki göstermiştir. Bununla beraber Trump’ın yapmış olduğu operasyon karşıtı açıklamalara rağmen Amerikalı siyasiler ve yazarlar dahil dünyanın birçok ülkesinden destek mesajları da gelmiştir. Amerikan basınında operasyon karşıtı haber ve yorumlara sıkça rastlamak mümkünken Barış Pınarı Harekatı’nı olumlu değerlendiren az sayıda da olsa yazı bulunmaktadır.
ABD Basınında Trump Etkisi Amerikan basınında haberi ilk olarak Bloomberg duyurmuştur. Trump’ın Türkiye’yi ekonomik yaptırımla tehdit ettiği tweet Amerika’nın ulusal yayını olan Associated Press (AP) başta olmak üzere birçok Amerikan medyası üzerinde etkisini gösterdi. AP, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı ilk günden itibaren haberlerinde “işgal” olarak andı. Bununla beraber Wall Street Journal ise Türklerin, Amerika’nın Suriye topraklarından çekilmesini Kürt kuvvetlerinin elindeki toprakları ele geçirmek için bir fırsata dönüştürdüğünü iddia etti. CNN International ve New York Times da operasyonun Amerika’nın Suriye’den çekilmesinden günler sonra olmasına dikkat çekti. Her ne kadar Amerikan medyası siyasetle organik bir bağının olmadığını öne sürse de operasyon karşıtı haberlerin dili üzerinde Trump’ın konuya yaklaşımının büyük bir etkisi olduğu açık.
Amerikan medyasında Barış Pınarı Harekatı karşıtı birçok habere rastlansa da Türkiye’yi desteklediğini ifade eden siyasiler ya da gazete yazarları da mevcuttu. Örneğin Hudson Enstitüsü’nün Kıdemli Orta Doğu Uzmanı Michael Doran, Barış Pınarı Harekatı’nın ilk gününden itibaren PKK ve YPG karşıtı görüşlerini ve Türkiye’ye olan desteğini sosyal medyadan yansıttı.
Amerika’nın önde gelen gazeteleri Trump’ın Suriye’den çekilme kararını eleştirirken Türkiye ve bölge üzerine çalışan birçok uzman ise bu kararı destekledi ve Türkiye’nin yanında durdu. Amerikan ordusu gazisi olan ve bir dönem siyasi danışmanlık yapan Luke Coffey de İngiltere ve Almanya gibi Batı ülkelerinin harekat karşıtı yaklaşımlarını eleştirdi ve YPG’yi PKK’nın uzantısı olan bir terör örgütü olarak kabul ettiğini belirtti.
Washington Post’un önemli yazarlarından David J. Lynch de doğrudan Trump’ı hedef almasa da Türkiye ile olan yaptırım tehdidine karşı çıktı. Bu durumu köşesine taşıyan Lynch, Trump’ın gerçekten tehditlerini uygulayacak gücü olsa da bunu yapmayacağını iddia ederek gündemi sarsan tweetini eleştirdi.
Washington Post’un birçok yazarı Türkiye’yi destekleyen yazılar kaleme alırken New York Times gazetesinin birçok yazarının Amerika’nın Suriye’den çekilmesini eleştirmesi ve Türkiye’nin bölgede sivillere zarar verdiğine, evlerinden ettiğine dair iddiaları haberleştirmesi dikkat çekti. Zira Neil Collier, Yousur Al-Hlou ve Ben Laffin tarafından yazılan bir köşe yazısı Türkiye’nin yaptığı bombardımanın ardından Suriyelilerin evlerinden kaçmak zorunda kaldığını öne sürdü.
Spencer Bokat-Lindell imzalı yazı ise Türkiye’nin harekat duyurusuyla beraber Amerika’yı “Kürtlerin” tarafında olmaya davet etti. “Trump Türkiye için müttefikimiz Kürtlere hainlik mi edecek?” başlıklı yazı Türkiye’nin bölgede terör örgütü ile değil tüm Kürtlerle savaştığına dair bir algı üzerine kurulu. Türkiye’nin harekatın amacı ve içeriği hakkında yapmış olduğu tüm açıklamaları görmezden gelen bu yaklaşımın objektiflikten ve doğru habercilikten uzak olduğu açık. Bu durum şüphesiz Amerika’nın kendi iç dengeleriyle ve siyasi taraflar arası çatışmayla da ilişkili. New York Times’ın Demokratlara yakın bir siyasi çizgiye sahip olduğu bilinmekte. Washington Post ise Cumhuriyetçi bir siyasi görüşe hakim. Bu nedenle Cumhuriyetçilerden olan Trump’ın Suriye politikasının ve bununla bağlantılı şekilde Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nın Washington Post tarafından büyük ölçüde desteklenirken New York Times tarafından eleştirilmesi beklenen bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Erdoğan’ın Wall Street Journal’daki Mesajı
Wall Street Journal gazetesi ise Barış Pınarı Harekatı’nı bir “istila” olarak yorumladı. David Gauthier-Villars, Raja Abdulrahim tarafından yazılan bir görüş yazısı “Türk istilasının giderek genişlediğini” öne sürdü. Bununla beraber gazetenin genelinde benzer bir yaklaşımın hakim olduğunu söylemek doğru olmaz. Özellikle harekatın ilk haftası yorum içermeden bölgeye dair bilgilerin aktarıldığı ya da “istila” yerine “taarruz” kelimesinin tercih edildiği başlıkları görmek mümkün. David Gauthier-Villars, Dion Nissenbaum, Isabel Coles, Nancy A. Youssef tarafından hazırlanan yazı ABD dostu Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir “taarruz” başlattığını söyledi. Suriye meselesi üzerinden Türkiye’yi Amerika’nın karşısına konumlandıran gazetenin “istila” yerine “taarruz” kelimesini tercih etmesi batı medyasındaki egemen dil ile karşılaştırıldığında olumlu bir nokta. Türkiye’den Emre Peker’in yazısına yer veren gazetenin bu süreçte şüphesiz en ünlü Türk yazarı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Barış Pınarı Harekatı ile ilgili Türkiye ve harekat karşıtı birçok haberin yayınlanmasının ardından Erdoğan, mesajlarını ilk ağızdan ve daha net iletebilmek amacıyla Wall Street Journal’da bir yazı yayımladı. “Diğerlerinin Harekete Geçmekte Başarısız Olduğu Yerde Türkiye Adım Attı” başlıklı yazısında Erdoğan Batı medyasının harekat sürecinde teröristlerle tüm Kürtleri aynı kefeye koymasına karşı çıktı. Erdoğan öncelikle PKK ve DEAŞ bağlantılı terör grupları ile bölgedeki Kürt halkının farklı değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’nin şimdiye kadar en çok Suriyeli mülteciye karşılıksız ev sahipliği yaptığına değinerek Barış Pınarı Harekatı’nın Kürt sivillere zarar verdiği yönündeki spekülatif haberlerin asılsız olduğunu vurguladı.
Türkiye ve Rusya arasında imzalanan mutabakat sonrası ise birçok Washington Post yazarı Türkiye’nin başarısına yazılarında yer verdi. Washington Post yazarı Erin Cunningham, Kareem Fahim ve Sarah Dadauch Rusya’nın öncülüğünde Türkiye’nin istediğini alarak PKK/YPG’yi bölgeden çıkardığını söyledi. CNN International’dan Nathan Hodge’nin yazısına göre de Türkiye ve Rusya’nın imzaladığı anlaşmanın en büyük kaybedeni Amerika oldu.
Trump’ın harekat karşıtı Türkiye’yi ekonomik yaptırım ile tehdit eden tweeti ve dünya siyaset tarihine kara bir leke olarak geçecek Erdoğan’a yazdığı mektup birçok kesimden tepki almıştı. Amerikan medyasının bir bölümü de bu süreçte Trump’ın Suriye adımlarını eleştirdi, bir bölümü ise destekledi. Ancak Türkiye’nin Rusya ile imzaladığı Suriye mutabakatı tartışmasız bir siyasi başarı örneği olarak karşımızda durmakta. Amerikan medyasının Barış Pınarı Harekatı’na yönelik tavrı değişken olsa da harekatın başarılı sonucuna ilişkin kullandığı dil büyük ölçüde dengeli bir eğilim gösteriyor. Fakat genel olarak bakıldığında Amerikan medyasında ABC televizyonu, CNBC televizyonu, FOX TV ve CNN başta olmak üzere Türkiye karşıtı yayınların ön plana çıkması ve bu yaklaşımın geniş bir lobi çevresi tarafından desteklenmesi Türkiye’nin hakkını teslim eden içerikleri gölgede bırakmış durumda. Bu yüzden negatif bir söylemin yaygın olduğuna yönelik algı da güçlenmiş durumda.