Kriter > Dış Politika |

Biden Amerika’sından Beklenenler


6 Ocak saldırısını yapanlar Amerikalı, saldırdıkları kişiler de kendi vatandaşları. Pearl Harbor benzetmesi burada farklılaşmaya başlıyor. Biri polis beş kişinin öldüğü 6 Ocak hadisesine Amerikan tarihinden bir benzetme yapılacaksa, Amerikan iç savaş tarihinde kan dökülen ilk gün olan 19 Nisan 1861 tarihi belki daha uygun olacaktır.

Biden Amerika sından Beklenenler
Joe Biden

ABD tarihi bir seçimi ve sonrasını yaşadı. 6 Ocak ayaklanmaları ülkeyi şoke etti. Kimi Amerikalıya göre ülkedeki 240 yıllık demokratik ve hukuk düzeni yok olmanın eşiğinden döndü; kimine göre de yeni gelen yönetim, radikal solun Truva atı. Onlara göre Amerika için en büyük felaket yeni başlıyor. Amerikan halkının çoğu, uçtaki bu iki yorumun arasında duruyor.

 

Seçmenin Öncelikleri Neler?

6 Ocak sonrasında yapılan birçok araştırma, Trump’a olan destekte önemli bir düşüş olduğunu gösterdi. Öte yandan aynı araştırmalar, Biden’ın seçim zaferinin ezici olacağını öngörüyordu ama bu gerçekleşmedi. Stagwell bünyesindeki Harris Poll, 2020 başkanlık seçimini en doğru tahmin eden araştırma gruplarının başında geliyor (yüzde 4 Biden lehinde tahmin, sonuç yüzde 3.9 çıktı).

Harvard Caps Harris (HCH) araştırması, 6 Ocak sonrası Trump’a destekteki düşüşün sadece iki puanla sınırlı olduğunu ölçtü. HCH bulgularına göre Başkan Joe Biden her biri devasa ölçekteki dört ayrı sorun ile aynı anda savaşmak gerektiğini söylüyor. Bunlar pandemi yönetimi ve aşı kampanyası, ekonomik ferahlama paketi, iklim değişikliği önlemleri ve zihinlerde ülke bütünlüğünün yeniden sağlanması.

Bulgulara göre seçmenin Biden’dan görmek istedikleri; başarılı pandemi yönetimi, hızlı bir aşı kampanyası, acil ekonomik paket ve Amerika’nın en önemli kronik sorunu olan sağlık sistemine kalıcı bir çözüm bulunması. Seçmen, dış ilişkiler, polis şiddeti, göçmenlik ve çevre konuları dahil tüm diğer konular beklemeli diyor. Beyaz Saray yönetiminin sorunlara çözüm üretirken Cumhuriyetçiler ile ortak zemin aramasını, Demokrat Parti’nin sol kanadına mesafe koymasını istiyor. Azil süreci sonrası Trump’ın Senato’da önümüzdeki yüz gün içerisinde yargılanmasına demokratların hemen hepsi ve cumhuriyetçilerin yüzde 30’u sıcak bakıyor ama seçmen bu sürecin pandemi yönetimi ve ekonomik paket gibi önceliklerin önüne geçmesini istemiyor.

Seçmenler büyük teknoloji şirketlerinin ve sosyal medya şirketlerinin aşırı bir güç ve etkinliğe sahip olduğunu ve bu konuda federal düzenlemeler yapılmasını destekliyor. Twitter ve Facebook’un kendi inisiyatifleri ile yaptığı kısıtlamalar ise sağ görüşü bastırmak olarak görülüyor.

Seçmen, Başkan Biden'ın ekonomi ve pandemide başarılı olacağından umutlu gibi görünüyor. Birleştirici başkan olabileceği konusunda ise şüpheli. Bu zorluğu başarmada güzel sözler söylemek, umut veren konuşmalar yapmak yetersiz. Virüsü yenmek, ekonomik hayata yeniden dönmek ve sağlıklı bir sağlık sistemi oluşturmak çok daha etkili olacaktır.

 

Seçmen 6 Ocak Olaylarını Nasıl Yorumluyor?

Demokrat Parti Senato lideri Chuck Schumer, 6 Ocak ayaklanmalarının tarihsel ağırlığını ifade ederken, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında, ABD donanmasına yaptığı ani Pearl Harbor baskını sonrası Başkan Roosevelt’in “7 Aralık, bugün tarihimizde bir kara leke olarak yaşayacaktır” ifadesine gönderme yaptı. Amerikan tarihinde tüm halkın gerçek anlamıyla bir anda bütünleştiği iki günden birinin -bir diğeri 11 Eylül 2001 terör saldırısı- 6 Ocak olayları ile benzeştirilmesi ne kadar gerçekçi? İlki yabancı bir devletin saldırısı, ikincisi yabancı bir terör örgütünün saldırısı. Her iki olay da ABD’yi saldıranlara karşı savaşa soktu.

6 Ocak saldırısını yapanlar Amerikalı, saldırdıkları kişiler de kendi vatandaşları. Pearl Harbor benzetmesi burada farklılaşmaya başlıyor. Biri polis beş kişinin öldüğü 6 Ocak hadisesine Amerikan tarihinden bir benzetme yapılacaksa, Amerikan iç savaş tarihinde kan dökülen ilk gün olan 19 Nisan 1861 tarihi belki daha uygun olacaktır. Kuzeyden Baltimore’a gönderilen müfrezelere sivil halktan kızgın kişilerin taş ve sopalarla saldırısı sonucu her iki taraftan da kan dökülmüş ve dördü asker toplam on altı kişi ölmüştü. Bugün toplum yine gergin ama iç savaşa sebep olacak büyüklükte ekonomik bir çelişkinin varlığından bahsetmek de pek gerçekçi olmaz.

Seçmen 6 Ocak isyanını nasıl okuyor? Büyük çoğunluk, Donald Trump'ı samimiyetsiz buluyor. Seçim kendisinden çalınmış gibi davranıyor ve gerçekleri kabul etmek istemiyor, diyor. Trump seçmeni sonuçtan mutsuz ve kızgın fakat şiddeti yapanlar Amerikan toplumunun aşırı ucunu yansıtıyor, bunlar ayaklanma niyetiyle başkente gittiler görüşünde. Ayaklanmayı "yalan haber medyası", sağcı medya veya sosyal medya kışkırttı sorularına net bir cevap yok. Aynı şekilde polisin davranışını doğru görenlerle görmeyenler eşit.

ABD Askerleri

ABD Ulusal Muhafızları 6 Ocak’ta baskına uğrayan Washington’daki Kongre binasında nöbet sonrası istirahatte. (13 Ocak 2021, Saul Loeb, AFP/Getty Images)

 

Trump’ın Siyasi Geleceği Belirsiz

Demokratların yüzde 90’ı ve Cumhuriyetçilerin yüzde 46'sı olmak üzere, toplam kayıtlı seçmenin neredeyse yüzde 70'i, Donald Trump'ın siyaseten mahkumiyetini veya yasaklanması gerektiği fikrini destekliyor. Bu olmuyorsa her dört Cumhuriyetçiden biri, Trump'ın bir dönem daha başkanlık yarışına girmesini istemiyor. Çoğunluk seçmenin ortak görüşü, Senato'daki yüce divan davasının ilk yüz gün içinde sonuçlanması ama pandemi önlemleri ve ekonomik paketler yerine getirilene kadar başlamaması şeklinde. Ayrıca hem bağımsızların hem de Cumhuriyetçilerin üçte biri, seçim sonuçlarının onaylanmasına karşı oy kullanan Kongre üyelerinin de siyasetten menedilmesinden yana.

Trump’a partiden daha fazla bağlı olanlar da azımsanmayacak büyüklükte. Cumhuriyetçi Parti’nin önünde bir ikilem var. Trump’ı reddederlerse bu seçmenler partiye sırt çevirip Trump ve ailesinin kuracağı yeni bir siyasi oluşuma kayabilir. Öte yandan parti eğer Trump’ı desteklerse bu sefer Cumhuriyetçi Parti Trump’ın kontrolüne geçecek ve ona karşı duranların siyaseten şansları kalmayabilir. Önümüzdeki aylarda partinin geleceği belirlenecektir. Yüz altmış yıl önce Abraham Lincoln’ın kurduğu parti parçalanabilir.

 

Joe Biden’ın Dış Politikası

Joe Biden otuz altı yıl Senato dış ilişkiler komite üyeliği ve sekiz yıl başkan yardımcılığı sırasında ABD’nin birçok dış politika kararına katkı yaptı. 1990’larda Bosna’da Sırp katliamına ABD senatosunda en sert çıkışlar onundu. “Avrupa’nın ortasında Müslümanlar soykırıma uğruyor” dedi. Başkan Clinton’ı Balkanlara müdahaleye ikna edenlerin başında geliyor. Joe Biden dış politika konusunda tecrübeli, ülke liderlerini ve hatta muhalefetten isimleri şahsen tanıması ile ünlü. Toplam iki yüz kişinin görevlendirildiği yirmi ayrı dış politika grubu kurduğu söyleniyor.

Joe Biden seçim programında dış politika vizyonunu “ABD’nin liderliği ve teşvikiyle geliştirilen ortaklılar yoluyla güvenli ve refah toplumlarının meydana getirilmesi” olarak belirtmişti. Biden 2003 Irak işgal ve istilasını destekledi. Daha sonra, destek vermekle hata etmişim, dedi. Obama yönetiminin Kaddafi Libya’sına yaptığı harekata karşı durdu. ABD’nin Suriye’deki konuşlanmasından da rahatsızlık duyduğunu biliyoruz. Kırmızı çizgi çekme taraftarı değil. Kararlarını detaylı analizler sonucu alan temkinli bir siyasetçi, birkaç hamle sonrasını görmek isteyen bir satranç oyuncusu, kumaşı kesmeden önce üç dört kez ölçen bir terzi. Diplomasi ve yumuşak güç onun için çok değerli. Kendi ifadesiyle ABD’nin gücünün ihtişamı değil ihtişamının gücü, onun için en ağırlıklı ikna mekanizması. ABD askeri gücü, ancak elzem olan durumlarda kullanılmalı, bu da yetmez konulan hedefin net, anlaşılabilir ve erişilebilir olması gerekmektedir, diyor. Askeri güç kullanmanın elzem olduğu kriterler ise soykırım, fosil yakıt tedarik hatlarının tehlikeye girmesi ve kimyasal gaz kullanımı. Gerçi kimyasal gaz konusunda Obama’nın kırmızı çizgi söylemi sonrası geri adım atıp Esed’i vurmama kararını da desteklediğini biliyoruz. Bugün bakıldığında Biden, yalnız Esed’i değil Rusya’yı, İran’ı ve DEAŞ’ı da Suriye’de cesaretlendiren bu kararın savunucularından biri olarak görünüyor.

Başkan Biden’ın en önemli dış politika önceliği, Donald Trump’ın yörüngesinden çıkardığı müttefiklik ilişkileri ve NATO, Birleşmiş Milletler gibi kurumlarla ilişkilerin tamiri. NATO’nun 2030 vizyon planlamasına uygun olarak müttefikler arasında demokrasi vurgusunun öne çıkacağı yeni bir dönem bekleyebiliriz. İran ve Paris anlaşmalarına yeniden dönüş de bunların arasında. Netanyahu ile muhabbetli bir iş birliği yok aralarında. İran nükleer anlaşmasına dönüşü, İsrail’in içine sindireceği şüpheli. Joe Biden’ı hem Rusya hem de Çin ile zorlu ilişkiler bekliyor. Başkan Biden, bu iki hasım ülke için ABD’nin geliştireceği stratejilerin hem demokratik kamptaki ortakları tarafından hem de içeride Cumhuriyetçi kanat tarafından desteklenmesi gerekir, diyor. Ancak o zaman elinde ikna edici bir kaldıracın olacağı görüşünde. Biden ilk yılında iki büyük global zirve planlıyor. Teknoloji şirketleri ile siber güvenlik görüşmeleri ve demokratik müttefikler ile demokrasi zirvesi.

Biden, Rusya ile olan ilişkisine stratejik nükleer silahları sınırlayan START anlaşmasını beş yıllığına uzatma teklifi ile başladı. Akabinde Rusya’nın zehirlediği iddia edilen ve Almanya’da tedavi olduktan sonra ülkesine döner dönmez tutuklanan Alexei Navalny ve göstericilerin derhal serbest bırakılmasını istedi. Trump, ağustosta Navalny’nin zehirlenmesini, “Emin değiliz bundan, inceliyoruz” diyerek geçiştirmişti. Yeni yönetimin Rusya’ya bakışındaki fark daha ilk haftasında kendisini gösterdi, diyebiliriz.

 

Türkiye ile İlişkilere Temkinli Başlangıç

Biden, Türkiye’nin meselelerine yabancı değil. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yıllardır tanışıyorlar. Seçim kampanyası sırasında New York Times’a verdiği demeçte, Ankara’ya eleştirel ve mesafeli durduğu malum. Ayrıca S-400 alımı, iki ülke arasında bir açmaz. Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Senato’daki onay süreci sırasında Türkiye için kullandığı “sözde müttefik” ifadesi önümüzdeki dönemde Türkiye ile ilişkilerin net olumluya yönelmesinin kolay olmayacağının göstergesi. Öte yandan gerek Rusya gerek bölge stratejilerinde Türkiye’yi karşı kampa itelemek, ABD ve NATO’nun tercih edeceği bir durum değil.

ABD Türkiye’yi hep NATO çerçevesinden, savunma esaslı, strateji kuran değil söyleneni uygulayan bir müttefik olarak gördü. Değişen dünyada Türkiye artık kendi savunma sanayisini giderek geliştirebilen, bölge halkları tarafından saygı duyulan, oyun kurucu bir ülke konumunda. ABD’nin deneyimli dışişleri kadrosu herhalde bu değişimin farkındadır. Empati yapması ile ünlü ve haksızlıklara karşı durması ile bilinen Biden’dan, Doğu Akdeniz’in zenginliklerinden pay alınması noktasında Türkiye’nin dışlanmasının soruna adil ve kalıcı bir çözüm getiremeyeceğini görmesi beklenir.

Batı dünyasının ırkçı grupları ve zorbalar, 6 Ocak gününü bir kahramanlık destanı olarak görüyor. Bu gruplar artık daha cesur olacaklardır. Bunun işaretlerini Hollanda’da bu hafta görmeye başladık. Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan şiddet yanlısı nefret grupları, Batı’nın başını ağrıtacak gibi. Yalnız ABD’de değil başta Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde giderek demokratik hukuk düzenine varoluşsal tehdit oluşturacaklardır. Tabii, burada liberal küresel düzen adına ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal ederek milyonlarca Müslümanı katlettiğini de not edelim. Ayrıca Amerikan film endüstrisini yöneten benzer elitlerin Müslüman imgesini öteki olarak kodlayarak nefretle özdeşleştirme çabasını da vurgulamak gerekir. Yani bu cepheden bakıldığında iki cepheli bir dışlayıcı yaklaşım batı cephesinde egemen yaklaşım. Bununla birlikte önümüzdeki yıllarda bir olasılık olarak Avrupa ve Amerika’da düşman kimliğinin değişebileceği ve belki de “düşmanı bulduk içimizdeymiş” diyeceği bir dünya görebiliriz. ABD’de 20 Ocak sürecindeki açıklamalarda yer alan “iç düşman” yaklaşımı bu anlamda ilklerden birini oluşturuyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası