Kriter > Siyaset |

Muhalefet Cephesinin Siyasi Programı ve Seçim Stratejisi


Muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na; yani, AK Parti ve MHP’ye reaksiyonu temsil ediyor. Bu muhalefet sadece içerideki bir ittifaktan değil, Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın dış politikasından rahatsız olan dışarıdaki ittifaktan da oluşuyor. Bu artık sır da olmayan, açıkça ve defalarca deklare edilmiş bir dış politika gerçeği…

Muhalefet Cephesinin Siyasi Programı ve Seçim Stratejisi
(CHP/AA, 15 Aralık 2022)

Türkiye, 2023’te kritik bir seçime gidiyor. 2023’te Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri gerçekleşecek. Dünyada, emekli asker ve stratejist Gürsel Tokmakoğlu’nun ifadesiyle “stratejik kasırga” yahut Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un ifadesiyle “jeopolitik deprem” yaşanan bir dönemde, sadece milli ölçekte değil, uluslararası düzeyde siyasi etkileri olacak bir Türkiye seçiminden bahsediyoruz. Bu bakımdan muhalefetin siyasi program ve seçim stratejisini anlayabilmek için muhalefet cephesinin sadece iç politika ve ekonomideki programına değil, muhakkak surette dış politika programına ve dış müttefiklerine de bakmak elzemdir.

 

Muhalefetin İç ve Dış Bileşenleri

Muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na; yani, AK Parti ve MHP’ye reaksiyonu temsil ediyor. Bu muhalefet sadece içerideki bir ittifaktan değil, Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın dış politikasından rahatsız olan dışarıdaki ittifaktan da oluşuyor. Bu artık sır da olmayan, açıkça ve defalarca deklare edilmiş bir dış politika gerçeği… Türkiye’nin Soğuk Savaş’ta dahil olduğu Batı ittifakı ve bilhassa bu ittifakın lideri olan ABD, Türkiye’nin muti ve uydu bir müttefik olmasını istiyor. Türkiye’nin kendi milli menfaatlerini savunmak ve kendi milli devletini tehlikelere karşı korumak yönünde giderek özerkleşen ve çok yönlü bir karakter kazanan dış ve savunma politikası, Batı'da rahatsızlık oluşturuyor, hatta tehdit olarak görülüyor. Batı ve bilhassa ABD, Türkiye’nin dış politikasını kendi istediği istikamete getirebilmek için Türkiye’nin iç politikasına gayrı meşru yollar da kullanarak müdahale etmekten çekinmiyor.

 

Muhalefette Kim Ne İstiyor?

Muhalefet cephesi, dış ve iç müttefikleri itibarıyla vesayet sistemini dağıtan güçlü ve homojen bir çoğunluğa dayanan bir yürütme ve yasama bloku istemiyor. Tam aksine her şeyiyle parçalanmış ve temel konularda karar almakta ve yönetmekte zorlanan bir koalisyon isteniyor. Çünkü muhalefet cephesinin iç ve dış bileşenleri çeşitli sebeplerle Türkiye’nin parçalanmış yürütme ve yasama yapısıyla yeniden bir tür vesayet sistemine dönmesini, bu şekilde bürokrat, teknokrat ve Batıyla iyi geçinmeyi esas alan bir diplomat zümresi marifetiyle yönetilmesini istiyor. Dış bileşenler bu şekilde Batıyla ilişkileri düzeltmeye mecbur bir koalisyonu yönlendirmek imkanına kavuşarak, yeniden Türkiye’yi kontrol edebileceklerini düşünüyorlar. Muhalefetin iç bileşenlerinden CHP, kendisini tarihi ve ideolojisi itibarıyla vesayet sisteminin doğal siyasi ortağı ve yöneticisi olarak görüyor. Altılı masanın küçük siyasi partileri, kendilerine ancak bu şekilde bir siyasi alan açılacağı için bu parçalanmış siyasi yapıyı kendileri için beka ve garanti meselesi olarak görüyorlar. İYİ Parti zaman içerisinde sağı kendi bünyesinde toplayarak sistemin değişmesiyle başbakanlığı kazanabileceği hülyasıyla kendisini avutuyor, yaşanacak bu parçalanmanın siyasi fatura ve maliyetini düşünmemeyi tercih ediyor. Altılı masanın dışarıdan destekleyicisi olan HDP ise yürütme ve yasamadaki parçalanma ve Batının desteğiyle terörle mücadelenin sona ermesi sayesinde toparlanacak PKK’nın baskısıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da özerklik, Suriye’de de ayrı bir devlet veya federal devlet imkanı elde edeceği hayalinde.

 

Parlamenter Sistem Mümkün mü?

Muhalefetin görünürde uzlaştığı tek konu “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ifadesi. Ama bu, gerçeği yansıtmayan bir “ifade”. Çünkü muhalefetin ortaya koyduğu sistem, aslında parlamenter istem dışına çıkmış bir sistem. Halkın seçtiği ve güçlü yetkileri olan bir Cumhurbaşkanının varlığı sistemini, “yarı başkanlık” yahut “Başbakanlı Cumhurbaşkanlığı” sistemi olarak tanımlamak da mümkün… Muhalefet cephesinin Erdoğan karşıtlığı dışındaki belki de tek uzlaşma noktası olan “güçlendirilmiş parlamenter sistem”in hayata geçmesi ise siyasi dengeler itibarıyla mümkün görünmüyor. Cumhur İttifakı’nın yüzde 42 oy alması halinde bile TBMM’de çoğunluğu elde edeceğini gösteren simülasyonlar, aslında bu sistem önerisinin hayata geçmeyeceğinin muhalefet tarafından da bilindiğini gösteriyor.

Muhalefet cephesinin ekonomi konusunda ortak bir politikasının olduğu söylenemez ama son tahlilde Batı ve IMF’nin program ve sıcak parasına tabi olacak bir zımni ortak payda olduğu söylenebilir. Bu bakımdan muhalefet cephesinin her bakımdan Batıya tabi bir siyasi programda birleştiği anlaşılıyor.

Meral Akşener ve Ekrem İmamoğlu
(Arif Hüdaverdi Yaman/AA, 15 Aralık 2022)

 

Muhalefetin Kara Propagandası

Muhalefet cephesinin Erdoğan karşıtlığı eksenindeki ortak paydası ise Haziran 2013’te Gezi-Taksim Platformu, 17-25 Aralık 2013’te FETÖ, 7-8 Ekim 2014 Kobani ve 2015 Hendek teröründe ortaya konulan kara propaganda iddialarının bir kokteylinden oluşuyor. Bu iddiaları vaktiyle parti kürsüsüne ve sonraki seçimlere taşıyan CHP başta olmak üzere altılı masa ve HDP, bu iddiaların yeni sürümlerini tekrar siyasi söylemlerine taşımış durumdalar. Bu defa gücü azalan vesayet odaklarının, FETÖ ve PKK’nın yerini daha çok Sedat Peker gibi bir organize suç örgütü lideri, yabancı basın, yabancı ülkelerce fonlanan medya ve kontrollerindeki meslek kuruluşları aldı.

Yolsuzluk, kara para, uyuşturucu, mafya iddialarının kampanya boyunca tekrar edilmesi beklenebilir. Muhalefetin temel endişesi Sedat Peker’in tweet atamaması ve seçim kampanyasında sessiz kalma ihtimali. CHP sözcüleri ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sedat Peker’in iddialarına parti kürsüsünü ve parti medyasını tahsis etmesi, bütün ümidini Sedat Peker’e bağlaması, ileride siyasi tarih derslerine girecek düzeyde bir sapmadır. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin, bekledikleri cari açık krizini ve devalüasyonu yaşamaması üzerine, ülkenin cari açığını devletin uyuşturucu ticaretiyle kapattığını iddia etmesi de bu bakımdan tarihe geçecek bir miladı işaret ediyor.

Muhalefetin bir başka kara propagandasının da yine FETÖ ve PKK tarafından dile getirilen Türkiye’nin DEAŞ ile iş birliği yaptığı yahut hükümetin bilerek terör saldırılarına izin verdiği iddiası olacağı anlaşılıyor. Bu konuda yabancı istihbarat kuruluşlarının olağanüstü gayreti de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından faş edilerek Beyoğlu saldırısından sonra kayda geçti. PKK’nın Mersin Polisevine ve Beyoğlu’nda sivil vatandaş ve turistlere yönelik saldırılarının bu kara propagandaya malzeme oluşturmak üzere tertiplendiği, faillerin yakalanmasıyla ortaya çıktı. Bu iddialarının, büyük muhalefet partilerinin milletvekilleri ve medyalarında dile getirildiğini hatırlatalım.

PKK’nın Türkiye, Kuzey Irak ve Suriye’de uğradığı ağır yenilgilerin üzerini örtmek için dile getirdiği TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddialarının da TTB Başkanı ve CHP milletvekili tarafından dile getirildiğini hatırlarsak, seçim dönemindeki kara propagandanın çerçevesinin ne kadar geniş olabileceğini düşünebiliriz.

 

Muhalefetin Siyasi Kampanya Stratejisi

Altılı masa, Millet İttifakı’nın 2019 mahalli idare seçimlerinde izledikleri ve başarılı olduklarını düşündükleri seçim stratejisini izlemeyi düşünüyorlar. Bu stratejiyi, şöyle özetleyebiliriz: Son ana kadar adayı açıklamamak, ortaya muğlak bir program koyarak kapsayıcı bir yerde durmak, Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir karşı propaganda yapmak, son anda bir aday açıklamak ve seçim döneminde şahsileşmiş bir yoğun propaganda yapmak. Bu şekilde geniş ve telif edilemeyecek bir cepheyi program tartışmasıyla dağıtmadan, Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir arada tutmak ve son anda ortaya sürülen bir adayın şahsı üzerinden program eksikliğini giderecek bir seçim kampanyası yürütmek.

Muhalefet cephesinin 2019 mahalli idareler seçimlerinde başarılı olduğu ve bu sayede İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 11 büyükşehir belediyesini kazandıklarını düşündükleri seçim ve kampanya stratejisi, acaba 2023 Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde de işler mi? Bu soruya evet cevabı vermek kolay değil. Çünkü aradan geçen zamanda muhalefet cephesinde de iktidar cephesinde de ciddi değişiklikler oldu ve 2023 seçimlerinin mahalli olmayan milli dinamikleri var. Seçimlerde İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanlıklarını kazanan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş artık bilinmeyen birer umut değiller, 4 yıllık performansları eleştiri konusu olan yıpranmış isimler. Bu bakımdan 2019 stratejisi artık sürpriz etkisini yitirmiş durumda. Üstelik seçim kanunu değiştiği için TBMM seçimlerinde altılı masa dezavantajlı bir hale gelmiş durumda. Nihayet 2019 mahalli idareler seçimlerinde CHP listesinden seçimleri kazanacak İstanbul ve Ankara adayları klasik CHP’li olmayan ve sağdan gelen isimlerken, 2023 seçimlerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek başına yahut çoklu adayla seçime gitmesi kuvvetle muhtemel görülüyor. Seçmenler, dünyada yaşanan jeopolitik alt üst oluş karşısında, mahalli idareler seçimlerinde görmezden geldikleri dışarıdan HDP desteği ve milli politikalar meselesini, genel seçimlerde kuvvetle muhtemelen daha çok dikkate alacaklardır.

 

Bir Lübnanlaşma Projesi

Muhalefetin siyasi program ve siyasi stratejisi, Türkiye’nin Batı ve ABD’ye her alanda teslim olduğu bir “uydu müttefiklik” projesidir. İçeride ise homojen çoğunluğun bir daha yönetemeyeceği, vesayet sisteminin yeniden ihdas edildiği, fiilen Lübnanlaşma veya Iraklaşma projesiyle Batının kontrolü altına alınmış, kendini yönetemeyen bir siyaset projesidir. Bunun bir sonucu da, muhalefetin iktidara gelmesi halinde yargı kullanılarak, Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasi parti ve siyasetçilerin tasfiye edilmesiyle stratejik bir “derin kaos”a sürüklenmesidir. Böylece bütün Türkiye, bir tür “mütareke İstanbulu”na dönüştürülecektir. Böylece Türkiye, dünyanın içine girdiği “stratejik kasırga” yahut “stratejik depreme” tamamen hazırlıksız şekilde maruz kalacak, dünya yeniden şekillenirken oyunun tamamen dışında - haşa- “kadir-i mutlak” Batının kendisine çizeceği kadere razı olabilecektir. Muhalefetin siyasi aklına göre, Türkiye’nin buna direnmesi sadece ödeyeceği maliyeti artıracaktır. Türkiye’deki radikal Batıcılık ortak paydasında birleşen muhalefetin tasavvurundaki dünya ve Türkiye analizinin neticesindeki siyasi program ve strateji, bu ana parametrelerde şekillenmektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası