İsrail toplumu, Yahudi göçlerinin Filistin’e yöneldiği yıllardan itibaren önce Yişhuv (1948 öncesi Yahudi toplumu) daha sonra da İsrail devlet çatısı altında çeşitli aidiyetlere sahip cemiyetlerden müteşekkil bir yapıda evrilme sürecine devam etmiştir. 19. yüzyılın ortalarında kendi toprakları olmadan diasporada proto-siyonist düşünürler tarafından ortaya atılan Yahudi milleti kavramı, alt grupların yüzyıllardır bambaşka coğrafyalarda kendine özgü hikayelere sahip olması sebebiyle bireylerin ortak değerlerinden değil, farklı toplulukların ve cemiyetlerin birbiri ile etkileşimi ve belirli paydalarda buluşması ile bir araya getirilmeye çalışılmıştır. 1882’de başlayan Filistin’e Yahudi göçlerinden 1948’de İsrail devletinin ilan edilmesine kadar, batılı Yahudiler ve yerli Araplar arasında cereyan eden meselelerden şekillenen toplum yapısı, 1948’den günümüze kadar göçler, işgaller ve belirli zümrelerin sahip olduğu hakların hukuksal meşruiyet zeminine sahip olması gibi unsurlarla daha da karmaşık bir hale gelmiştir. Bir yapbozun uyumlu ve uyumsuz parçalarıyla bir arada var olmaya çalışan İsrail toplumu, kendisini oluşturan gruplar arasındaki ayrışmaların her geçen gün daha da derinleştiği bir haldedir. Yerel siyasal zeminde ve uluslararası platformlarda İsrail siyasetinin yıllardır hakimiyetini elinde tutan aşırıcılık taraftarı politikacıların ortaya koyduğu İsrail toplumu imajı, bize toplum yapısının tek tipleşmiş bir şekilde görünmesine sebebiyet vermektedir. İşin gerçeğinde ise İsrail'de birbirleriyle çıkarları örtüşmeyen ve farklı zeminlerde değerlendirebileceğimiz dört farklı ayrışmanın şiddetli bir şekilde yaşandığı bir toplum yapısı bulunmaktadır. Bunları sırasıyla Arap-Yahudi ayrışması, Aşkenaz-Seferad ayrışması altında Aşkenaz, Seferad, Mizrahi ve Falaşaların, toplumun Yahudi etmenleri arasında resmi olmayan bir kast sistemi içerisinde yaşamaları, dindar-seküler ayrışması ve zengin-fakir ayrışması olarak sıralayabiliriz. Bu ayrışmaları genelden taliye doğru sıralayıp temel özelliklerinden bahsetmemiz ise bize İsrail toplumunun kırılgan yapısı ve içinde yaşadığı camdan evini bir nebze de olsa tanıma fırsatı sunacaktır.
Vatandaşlık Hakkına Rağmen Ötekileştirilen Filistinliler
Arap-Yahudi ayrışması, İsrail vatandaşı olan toplumun ve İsrail parlamentosu olan Knesset’in kayda değer bir kısmını oluşturan Filistinliler ile Yahudiler arasında Britanya mandasından günümüze kadar devam eden bir ayrışmadır. 1948’de İsrail’in ele geçirmiş ve 1967’de işgal etmiş olduğu topraklarda mülteci durumuna düşmeden kalmayı başarabilmiş az sayıda Filistinlinin, yıllar içerisinde bir yandan İsrail vatandaşlığını korurken aynı zamanda da Filistin topraklarıyla ilgili meselelere karşı kayda değer refleksler gösterdiği aşikardır. Politik manada İsrail solu içerisine angaje olmuş Filistinliler, İsrail hükümetleri tarafından baskı altında tutulmaya özen gösterilmiştir. Özellikle geçtiğimiz yıllarda çıkarılan Yahudi Devlet Yasası yüzünden yönetimsel manada ikinci sınıf vatandaş konumuna itilen İsrail vatandaşı Filistinliler, son iki sene içerisinde yapılan seçimlerde yüksek bir temsil oranına erişerek, kurulan ve kurulması muhtemel sağ hükümet formasyonlarını zorlamıştır. Ayrıca Mayıs 2021’de Kudüs Şeyh Cerrah mahallesinde başlayan protestoların İsrail tarihinde ender rastlanacak şekilde İsrail vatandaşı Filistinlilerin yaşadığı Lid, Ramle, Yafa, Hayfa, Akka, Nasıra ve Taberiye’de büyük eylemlere dönüşmesi de Arapların üstünde her geçen gün artan devlet baskısının ayrışmayı ne kadar fazla tetiklemiş olduğunun da örneğidir. Arap-Yahudi ayrımı açısından bakıldığında iki temel yapı taşı olan İsrail toplumunun bir tarafının sürekli ezilmesi ve ezilen tarafın, duvarlarının ötesinde açık hava hapishanesine mahkum edilen akrabalarına yapılan baskıları her geçen gün daha da arttıran bir yönetimle, arasındaki ayrımın kapanması beklenmemelidir. Filistin-İsrail meselesinde kilit rol oynayabilecek olan İsrail vatandaşı Filistinliler, aynı zamanda da tek devletli bir çözümün olamayacağının canlı kanıtı niteliğindedirler. Netanyahu ile ilişkili sağ hükümetlerin George Orwell romanlarına rahmet okutur demokrasi(!) ve eşitlik(!) yanlısı politikaları, İsrail toplumundaki Arap-Yahudi ayrımını dinamitlemektedir.
Dini Bakış Açısındaki Farklılıklar: Sembol mü? Yaşayış mı?
İsrail toplumu uzun süre; zaman, mekan ve kader birlikteliğinden münezzeh bir şekilde yaşamış Yahudi cemiyetlerinin, Yahudilik ortak paydasında, işgal edilen topraklar üzerinde bir araya getirilme çabasının sonucunda ortaya çıkmıştır. İsrail toplumunun kendi içindeki ayrılıklara sebebiyet verecek olan özellikleri ise sırasıyla; yapay bir uluslaşma süreci geçirmiş olması (hala devam etmekte), heterojen bir yapıda olması ve bu sebeple ayrılıkların derinleşme potansiyelinin güçlü olması, “ben" ve “öteki” tanımlaması üzerinden alt kimlik problemlerinin derinden yaşanıyor olması ve toplum önceliklerinin güvenlik politikaları etrafında şekilleniyor olmasıdır.
İsrail Sağının Arkasındaki İtici Güç
İsrail toplumu içerisinde İsrail vatandaşlığına sahip Müslüman ve Hristiyan Filistinliler ile Dürzileri yani toplumun yaklaşık olarak yüzde 20’sini bir kenara bırakacak olursak; İsrailli Yahudilerin kendi aralarındaki en önemli ayrışmalardan birisinin dindar-seküler toplum ayrışması olduğunu söyleyebiliriz. Bu ayrışmanın seküler kanadını temsil eden “Hiloni” olarak adlandırılan kesim, dindar Yahudilerin karşısında azınlıkta olsa da devlet kurucu ideolojisini temsil etmesi ve Yahudilikle alakalı dini öğeleri sembolleştirerek, devlet meşruiyetini bu pencereden görmesi açısından önemlidir. Gelenekçi “Masorti”, dindar “Dati” ve aşırı-dindar “Haredi” olarak ayrışmanın sağ tarafını sırasıyla dolduran kesimler ise ana hatta birbirleriyle benzerlik gösterse de gelenekçi ve dindarların 1979’dan itibaren devletin aşırıcı politikalarının yükselişinde katkıları oldukça fazladır. Aşırı-dindar, ultra Ortodoks yahut Haredi diye tanımlanan toplumsal kesim ise toplumsal önceliğini, işgal politikalarından yahut sembolik değerlerden ötede Tevrat öğretisine vermektedir. Toplumun hayata bakış açılarından, yerleşim gösterdikleri şehre kadar sirayet etmiş olan bu dindar-seküler ayrımı, politik tavırlardan, hükümet politikalarını eleştirme tonundaki özgünlüğe kadar farklılık göstermektedir. Örneğin; Hayfa-Aşdot hattında çoğunlukla yaşayan seküler kesim, eşcinsellik serbestisinden, hükümetin yapmış olduğu yolsuzluklara karşı mücadeleye kadar geniş bir toplumsal ve siyasal tepki hattının üstünde durmaktadır.
Hilonilere göre tam zıt noktada yer alan Harediler, Kudüs ve kuzey-güney aksında Tevrat’ta kutsaliyet atfedilen bölgelerde yaşamaya çalışmaktadırlar. Dini gereklilikleri hayatın her alanında uygulayan Ultra-Ortodoks Yahudiler, ülkenin Yahudi kimliğini ayakta tutabilecek olan din işleri, eğitim ve sağlık hizmetleri ile hukuk alanında sağ hükümetlerde iş başına gelen bakanlıklara sahip olan siyasi partilere destek verirken aynı zamanda da devlet varlığı ile alakalı zorunlu görevleri yapmayı protesto etmektedirler. Askerlik, işgal politikaları, vergi yükümlülükleri gibi konular Harediler için kutsal topraklarda yaşamalarının önüne geçecek ve kendilerini ihlaslı bir yaşamdan alıkoyacak uğraşlar olmuştur. Bu yüzden devlet varlığının korunmasından ziyade cemiyetin din doğrultusunda kutsal gördüğü yerlerde yaşayabilmesi Harediler için daha önceliklidir.
Masorti ve Dati diye tabir ettiğimiz iki ana kol ise İsrail siyasetinde sağın yükselişinin ardındaki itici güç olmuştur. Likud başta olmak üzere, ortanın sağı-aşırı ırkçı sağ denklemindeki partilerin de oy havuzunu oluşturan Yahudi toplumunun ana omurgasını sembolize eden bu iki kesim ülkenin geneline yayılmış, Filistin’e geldikleri köklerine göre etnik olarak ayrışmış ve özellikle işgal politikalarının toplumsal meşruiyet zeminini oluşturan kesimler olmaktadırlar. Dini anlayış temelli ayrışma, etnik temelli ayrışmadan, siyasi zeminde, daha görünür bir çatışma doğurmakla birlikte temelde İsrail’e göç eden kitlelerin kökenlerinin ve öğretilerinin sonucunda şekillenmiştir.
Nerede Olduğundan Daha Çok Nereden Geldiğin Önemlidir
İsrail toplumu açısından üçüncü fakat birçok tali ayrışmayı tetiklemesi hasebiyle belki de en tehlikeli toplumsal ayrışma etnik temelli, popüler kültürdeki adıyla Aşkenaz-Seferad ayrımıdır. Açıkçası, Aşkenaz Yahudiler ve diğerleri olarak kategorize edebileceğimiz İsrail toplumu, etnik kökenlere göre görünmeyen bir kast sistemine ve bunun getirmiş olduğu zengin-fakir ayrışmasına da sahip olmaktadır. Aşkenaz Yahudiler, dini açıdan seküler yahut dindar olsun hiç fark etmeksizin Filistin’e göç eden “öncü” grup olmaları hasebiyle, devlet formasyonunun kurulduğu günden günümüze kadar, kilit idari noktalarda kesin hakimiyet kurmuş bir zümredir. Devlet başkanlığı, genelkurmay başkanlığı, yüksek yargı gibi makamların Aşkenaz kökenlere sahip Yahudiler tarafından domine edilmesi, her ne kadar İsrail doğumlu Yahudilerden homojen bir nesil kurma amacı güdülse de gözden kaçmayacak bir toplumsal katmanlar bütününü ortaya çıkarmaktadır. Doğu Avrupa ve Rusya kökenli Aşkenazların ardından toplumun en geniş tabanlı kesimi İspanya sürgününe atıfla Seferad adı verilen Hollanda, Kuzey Afrika ve Osmanlı Yahudileridir. İsrail toplumunda ve siyasetinde yıllar içerisinde ağırlık kazanmaya devam eden Seferadlar, her ne kadar Yahudi toplumunda itibarlı bir yere sahip olsalar da halihazırda Aşkenaz kesimin siyaset ve toplumsal statü açısından elde etmiş olduğu konumlara erişememiştir. Seferad ve Aşkenaz Yahudilerin arasında toplumsal bir rekabetin olmasının yanı sıra Yemen, Irak, İran ve Özbekistan gibi doğu toplumlarında yüzyıllardır yaşamış olan Mizrahi Yahudilerinin İsrail’e göçü (1967 sonrası ağırlıkla olmak üzere) kendilerini görünmez sınıf sisteminin üçüncü katında konumlandırmıştır. 1970’lerden sonra İsrail’e göç eden Yahudi topluluklarından olan Mizrahiler, kendilerinden sonra gelen Falaşa Yahudileri (Afrika kökenli) ve SSCB’nin dağılmasıyla 90’larda gelen Doğu Avrupa, Rus ve Ukrayna kökenli Yahudilerden daha avantajlı bir konumdadır. Açıkçası bu silsilede en son göç eden kesimler katmanın en altına yerleşerek gerek sınırlı maddi kaynakları gerek kısıtlı İbranice yetenekleri ve gerekse pek çok imkansızlıktan dolayı yasadışı yerleşim bölgelerinde yaşamalarından ötürü toplumsal eşitsizliğin ve yer yer de huzursuzluğun öznesi olmaktadırlar.
İsrail toplumu çokça örneklerle destekleyebileceğimiz “camdan bir ev” içerisinde bulunan pek çok ayrışma ve çıkar çatışması barındıran hassas bağlara sahiptir. Toplumun ortak düşman, öteki ve güvenlik politikaları çerçevesinde kenetlenen yapısı; yolsuzluk, eşitsizlik ya da grup çıkarlarını önceleyen tavırlarla ayrışmaktadır. İş bu sebeple sosyolojik değerlendirmeler ve antropolojik köken araştırmaları ile birey ve grup düzeyinde incelendiği zaman her kesimin kendi içerisinde farklı öncelikleri olduğu kolayca anlaşılabilmektedir.