Kriter > Siyaset |

Türkiye’de Kültürel Apartheid Rejimi ve Diyarbakır Anneleri


Türkiye’nin kültürel elitleri tarafından pek çok bakımdan örnek gösterilen modern, gelişmiş demokratik hukuk devletlerinin en temel prensibi şiddeti ve terörizmi reddetmek ve lanetlemektir. Fakat Türkiye’de toplumdan nefret eden bir kesim sanatçı aksi yönde hareket etmektedir.

Türkiye de Kültürel Apartheid Rejimi ve Diyarbakır Anneleri

Türkiye’nin Batılılaşma süreciyle “aydın” ve “sanatçı” diye isimlendirilen kültürel elitlerinin halkla kopuşu paralel süreçler olarak gelişmiş, Türk modernleşmesi özelikle de erken cumhuriyet döneminde bu durumu “halka rağmen” bir modernleşme olarak tarif etmiştir. Türkiye’de kültürel iktidarın oluşumunun hikayesi bu self-kolonyalist (kendiliğinden sömürgeci) zihniyetin teşekkül ve tahakkümüyle vuku bulmuştur. Türkiye’nin söz konusu kültürel elitleri de, askeri elitler (ordu), ekonomik elitler (devletçi sermaye) ve bürokratik elitleri ile organik bir ilişki bağı ile kendisini toplumsal ve ideolojik olarak gerçekleştirerek bir kültürel iktidar inşa etmiştir. Batı kolonyalizminin yerli sözcülüğü misyonuna sahip bu kültürel iktidar yapısının en önemli özelliği Türk toplumunun milli, dini, geleneksel tüm kültürel değer ve özeliklerini geri, çağdışı, yobaz, irticai ve gayrı-evrensel bulması, bu kültürel nitelikleri geri kalmışlığın sebebi olarak görmesidir. Çare olarak referans verdikleri bilim, akıl, rasyonalite, hukuk devleti, demokrasi ve özgürlükler gibi batıdan iktibas ettikleri kavramlara da pratikte en çok karşı duran yine kendileri olmuştur.

Modernleşme anlayışlarını yasladıkları kültürel batılılaşmacı politikalarla da Türk halkına kıyafetten müziğe, romandan şiire, tiyatrodan sinemaya kadar batılı kültürün ikame edilmesini hedef göstermişlerdir. Böylece aşağıladıkları, ikinci sınıf gördükleri ve adı konmamış bir kültürel apartheid rejimiyle entelektüel hayattan, akademiden, sanattan ve kültürün tüm dallarından dışladıkları Türk halkı değil, bizzat bu kültürel iktidarın sahipleri olmuştur.

 

“Beyazlar” Ötekileştiriyor

Bilindiği üzere apartheid kavramı Güney Afrika’da beyazların iktidar gücünü kullanarak siyahları otobüslerden tuvaletlere, sinema ve konser salonlarına, okuldaki sınıflara kadar ayrımcılığa tabi tuttuğu, mekansal olarak ayırdığı rejimin adıdır. Türkiye’de de edebiyattan sinemaya, mizah dergilerinden müziğe kadar bu batıcı kültürel merkezin dışladığı, ötekileştirdiği halk kesimleri benzer bir muameleye tabi tutulmuştur. Beyazlar ise entelektüel hayattan, akademiden, sanattan dışlanan; hatta zaman zaman kılık kıyafetleri nedeniyle kent meydanlarına, üniversitelere sokulmayan bu insanlara açık bir kültürel ayrımcılık uygulamıştır. Kültürel ayrımcılık bununla sınırlı kalmamış, bu kültürel zümre tarafından üretilen pek çok “kültür ve sanat eseri”nde halkın çoğunluğuna yönelik açık bir kültürel savaşa dönüşmüştür. Bu savaşta kullanılan mühimmatı oluşturan batı kökenli demokrasi, hukuk, insan hakları gibi evrensel kavramların ise bu kültürel zümrenin gerçekten ne kadar umurunda olduğu ise bugüne kadar pek çok kez sınanmıştır.

Türkiye’nin seçilmiş iktidarlarından milliyetçi-muhafazakar sıradan insanlarına kadar, büyük halk kesimlerine ve onların iradesiyle yönetime gelen hükümetlere karşı bir kin ve nefret seferberliği oluşturan, istisnasız tüm darbe ve askeri müdahalelerle ilişkisi olan, onları en azından sessiz kalarak onaylayan bu kültürel apartheid rejimi, şiddeti de kategorik olarak reddetmemiş, “devrimci şiddet” kavramıyla meşrulaştırılan sol terör odaklarını kutsamış, kültür ve sanatını bu şiddetin PR çalışmaları için kullanmış, en iyi ihtimalle ise bu şiddete karşı suskun kalmıştır. Bu susma hali için verilebilecek en iyi örneklerden biri de PKK terörizmidir.

 

Türkiye’de Kültürel Apartheid Rejimi ve Diyarbakır Anneleri

Diyarbakır annelerinin başlattığı oturma eylemine sanatçıların destek ziyaretleri sürüyor, 13 Eylül 2019

Türkiye’nin kültürel elitleri tarafından pek çok bakımdan örnek gösterilen modern, gelişmiş demokratik hukuk devletlerinin en temel prensibi şiddeti ve terörizmi reddetmek ve lanetlemektir. Bu bağlamda terörü ve şiddeti fikir ve söylem olarak desteklediği belirlenen kişi ve kurumlar hem ulusal hem uluslararası mahkemelerde cezalandırılır. İspanyol yargısının Herri Batasuna Partisi için “ETA terörizmini övmek” suçuyla aldığı kapatma kararı bunun örneğidir. Bu dava AİHM tarafından da onanmıştır. Aynı şekilde, şiddete başvurulmamış olsa bile, Katalonya Referandumu sonrası Katalonya Bölgesi Başbakanı ve 14 milletvekili için hapis cezası verilmesi milli güvenlik, toprak bütünlüğü konusunda batı hukuk ve demokrasilerinin geldiği aşama açısından önemlidir. Türkiye’nin binlerce evladını katletmiş PKK terörizmi ve onun siyasal uzantısı içinse evrensel hukuk prensiplerinin ve demokratik değerlerinin gerektirdiği toplumsal hassasiyet ve tavır, batıcılığı ile malul kültürel iktidar sahipleri tarafından gösterilmemiştir. Tersine PKK terörizmi neticesinde yaşanan acılar suskunlukla karşılanmış, PKK’nın siyasal ve ideolojik uzantıları açık bir şekilde savunulmuş, desteklenmiş ve hatta bir ölçüde yeniden üretilmiştir. Bu desteğin ve sempatinin sebebi ise kesinlikle Kürt kökenli vatandaşlarımıza duyulan bir sempatiden kaynaklanmamaktadır. Her fırsatta halkın pek çoğuna yaptıkları gibi Kürtleri de aşağılayan, ikinci sınıf gören, kendi “steril” mekanlarında Kürtlere karşı apartheid uygulayan bu kültürel elitler, batı emperyalizminin uzantısı sözde sol jargona sahip olmaları ve bu ülkenin aleyhine kullanabilecekleri işlevsellikleri nedeniyle PKK ve HDP’ye destek vermekte, yaşattıkları acılara, ülkemize yaptıklarına sessiz kalmaktadır.

 

Susanlar

Bu susma hali son dönemde orman yangınlarına sanatçıların gösterdiği büyük tepkinin yerini PKK’nın yangınları üstlenmesi sonrası derin bir sessizliğe bırakmasıyla çok dikkat çekti. Bu sessizliğin zirveye çıktığı olay ise HDP Diyarbakır il binası önünde çocuklarını kaçırıp dağa teröristleştirmek üzere götüren PKK’ya karşı “annelerin” direnişe geçmesi oldu. Çocuklarının HDP binaları aracılılığıyla dağa götürüldüğünü söyleyen annelerin etno-faşizan terör örgütüne ve onun bölgedeki korku imparatorluğuna karşı bir meydan okumaya girişmesi hem insani hem vicdani hem de demokratik bir başkaldırı olarak tarihe geçecek. Kadınların oluşturduğu bir toplumsal hareket olarak da büyük önem taşıyan bu demokratik ve insani direnişle ilgili aydınların, sanatçıların ve sözde kadın derneklerinin büyük bir sessizliğe bürünmeleri ise dikkatlerden kaçmadı. Bu sessizliği kırmaya yönelik ilk utangaç girişimlerin de büyük bir linç dalgasıyla boğulması ise kültürel apartheid rejiminin özelikle Gezi’den beri alışılagelen linç makinesinin bilinen çalışma usullerindendi. Benzer linç çarkları PKK’ya karşı yürütülen Afrin Operasyonunda Mehmetçiğe desteğe giden bir avuç sanatçı için de dönmüş, akla hayale gelmez saldırı, kin ve nefret kampanyalarına şahitlik edilmişti. Özelikle de kadınların oluşturduğu böyle bir toplumsal ve insani hareketin pek çok “Beyaz” kadın derneği veya feminist hareket tarafından ve çoğu kadın sanatçı tarafından görmezden gelinmesi, suskunlukla karşılanması tarihte bir utanç sayfası olarak yerini alacaktır.

 

Türkiye’de Kültürel Apartheid Rejimi ve Diyarbakır Anneleri

Hükümete karşıtı eylemlerde boy gösteren bazı sanatçılar Diyarbakır annelerinin başlattığı oturma eylemine sessiz kalıyor.

Her fırsatta batıya referansla Türkiye’nin ne kadar geri olduğunu hatırlatan bu kültürel zümrenin tavrı batının en temel prensipleri olan hukuk ve demokrasinin terörü reddetmesi ilkesiyle tamamen çelişmektedir. Bu tutum PKK’nın Türk ve İslam karşıtlığıyla paralel bir şekilde konumlanmasının getirdiği bir hastalık olmakla beraber, hem kendi toplumunun hem de evrensel demokrasinin değerlerine karşı gösterilen bu fütursuzluk herhangi bir toplumsal tepkiden çekinmediklerinin bir neticesi olarak da okunabilir. Çünkü benzer bir durum gelişmiş bir Batı toplumunda yaşansa, hukuk normlarından önce sivil alanda halkın tepkileri en başta caydırıcı olmakta, bu caydırıcılık sanatçıları kendi toplumlarıyla karşı karşıya gelmemek için daha ihtiyatlı davranmaya itmektedir. Türk toplumunda bu sivil-demokratik tepkinin caydırıcı seviyede ortaya çıkamaması bu fütursuzluktan okunabilir.

Modern dönemde, her toplumda kültürel elitler rol model olarak görüldükleri, kitle iletişimin de yardımıyla bilinçleri, tepkileri ve tavırları şekillendirebildikleri için önemli ve öncü toplumsal güçlerdir. Türkiye’nin literatürde yumuşak güç diye tartışılan bu güçten gerektiği kadar yararlanamaması ve hatta kendi içinden, karşı bir güçle mücadele etmek durumunda kalıyor olması kuşkusuz üzerinde durulması gereken bir olgudur.

Ama yine de kültürel iktidarın tüm apartheid yapısına, kin ve nefret dolu linç kampanyalarına aldırmadan, hukukun, demokrasinin ve kendi halkının, çocuklarını isteyen annelerin yanında, eli kanlı terör örgütü PKK’nın karşısında yer alan sanatçıların varlığı, sayıları az bile olsa, umut vericidir. Bu tarihi meydan okumanın duyulmasını, yayılmasını arttıracak bir güç olacağı gibi, Türkiye’nin kültürel hayatının bağımsızlaşması ve demokratikleşmesi için de bir işaret fişeği olarak okunabilir. Aynı şekilde bu, çocukları PKK tarafından alıkonan, infaz edilen, katilleştirilen ve ölüme gönderilen binlerce anne-baba için de önemli bir manevi destek sayılacaktır.

Filistin davasının haklılığının dünya kamuoyunda zemin bulmasında da, Güney Afrika’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlara karşı uygulanan apartheid politikalarının son bulmasında da, küresel iklim değişikliği gibi pek çok çevre sorununa karşı oluşan hassasiyette de kültür-sanat dünyası öncü bir misyon üstlenmiş ve dünya kamuoylarında önemli bir biçimde fikirleri, bakış açılarını değiştirmiştir. Benzer bir şekilde, hem Türk İstiklal Savaşı’nda hem de dünyadaki diğer ulusal mücadelelerde sanat milli ruhun ve kimliğin inşasında ve motivasyonunda önemli bir itici güç olmuştur. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı pek çok milli, demokratik ve insani sorunda sanatçılarının çoğunun bir kültürel zümre halinde susuyor olması önemli bir toplumsal ve ahlaki soruna işaret etmekte, Türkiye’nin yumuşak gücünü zayıflattığı gibi milli birlik ikliminin oluşması bağlamında kendi içinde de bir yumuşak karın görüntüsü oluşturmaktadır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası