Kriter > Dış Politika |

BAE’nin Libya Politikasının Sınırlılıkları


Biden yönetimi ile beraber Libya krizine doğrudan angaje olan ABD’nin artan baskıları, Mısır ve Türkiye arasında atılan normalleşme adımları ve Mısır’ın değişen öncelikleri, yeniden yapılanma sürecinde Avrupa Birliği ülkelerinin ortak desteği ve Halife Hafter kanadında etki alanını kaybetmeye başlayan Medhali Selefilik akımı, BAE’nin önümüzdeki dönemde Libya özelinde karşılaşacağı sınırlılıklar olarak görülebilir.

BAE nin Libya Politikasının Sınırlılıkları
Libya'nın başkenti Trablus'ta, General Halife Hafter güçlerinin saldırılarını protesto eden Libyalılar sivil yerleşim bölgelerini bombaladığı için Hafter'in

Libya’da Milli Birlik Hükümeti’nin (MBH) Mart'ta göreve başlamasıyla bölgesel ve uluslararası aktörler, yeniden bir denge arayışına girdi. Abdulhamid Dibeybe hükümetinin 24 Aralık seçimlerine kadar ülkenin barış ve istikrar ortamını koruma maksadıyla dış politikada takındığı çok taraflı tutum, geçmişte izlediği agresif politikalar nedeniyle Libya iç savaşını alevlendiren Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin Libya’ya yönelik değerlendirmelerinde bazı değişimlerin önünü açmıştır. Ancak bu olası değişim, yalnızca Libya’nın iç dinamikleriyle değil, farklı bölgesel ve uluslararası trendler ile perçinlenmektedir. Bu kapsamda, Biden yönetimi ile beraber Libya krizine doğrudan angaje olan ABD’nin artan baskıları, Mısır ve Türkiye arasında atılan normalleşme adımları ve Mısır’ın değişen öncelikleri, yeniden yapılanma sürecinde Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ortak desteği ve Halife Hafter kanadında etki alanını kaybetmeye başlayan Medhali Selefilik akımı, BAE’nin önümüzdeki dönemde Libya özelinde karşılaşacağı sınırlılıklar olarak görülebilir. Öte yandan Libya’da yaşanan gelişmeler, BAE’nin dış politikadaki kapasite sorununun ve sınırlılıklarının da bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

 

Biden Yönetimi ve ABD’nin Libya’da Değişen Öncelikleri

2012’de Bingazi’deki konsolosluğa gerçekleştirilen saldırıda Büyükelçi Chris Stevens ile beraber 3 elçilik çalışanın hayatını kaybetmesinin ardından, Libya’da “uzaktan dengeleme” stratejisini benimseyen ABD, Libya’nın kontrol ve takibini daha geniş çapta Afrika Komutanlığına (AFRICOM) devretmiş, terörle mücadele altında düzenlediği operasyonlarla kısmi olarak krize müdahil olmaya çalışmıştı. Bu dönemi fırsat bilen Rusya ise Wagner paralı askerleri aracılığıyla doğudaki milis güçlerin lideri Hafter’e sağladığı ekipman ve personel desteği üzerinden ülkenin merkezindeki Sirte-Cufra hattı dahil olmak üzere doğu bölgelerinde önemli oranda nüfuz ve güç alanı kazanmıştı. Ortadoğu özelindeki bölgesel krizlerde, önceki Başkan Trump’a göre Rusya’ya karşı daha agresif politikalar izlemesi beklenen Biden yönetimi, Wagner paralı askerleri ve BAE arasındaki ilişkiden duyduğu rahatsızlığı defalarca dile getirmiştir. Bu anlamda, AFRICOM’un 2020’de yayınlanan raporunda BAE, Wagner paralı askerlerinin arkasındaki finansör olarak gösterilmiştir.

Bununla beraber, Libya Siyasi Diyalog Forumu (LSDF) sürecine olan aktif desteğinin yanı sıra 24 Aralık seçimlerini milli uzlaşı ve ülke istikrarı için kritik önemde gören Biden yönetimi, bu süre zarfında çözüm ve istikrar karşıtı hareket edebilecek BAE’nin önündeki en temel caydırıcı unsurlardan birisidir. Öyle ki, 19 Kasım 2020’de Temsilciler Meclisinden geçen Libya İstikrar Yasası, ABD’nin değerler odaklı izlediği Libya politikalarının kalkanı olarak görülmektedir. Yasa ile birlikte ülkedeki barış ve ateşkes ortamını bozacak yabancı unsurlara yaptırım uygulanmasının önü açılmıştır. BAE’nin Mart 2021’de yabancı paralı askerlere yönelik maddi desteğini çektiğini açıklaması da bu minvalde okunabilecek bir gelişmedir.

 Libya hükümetinin talebiyle ülkeye gelen TSK’ya bağlı timler
Libya hükümetinin talebiyle ülkeye gelen TSK’ya bağlı timler, ülkenin doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter milislerinin Trablus'un güneyindeki yerleşim yerlerine tuzakladığı mayın ve el yapımı patlayıcıları (EYP) temizlemek ve sivillerin evlerine güvenli dönüşünü sağlamak için çalışmalarına devam ediyor. (Mücahit Aydemir/AA, 21 Temmuz 2020)

 

Mısır-Türkiye Normalleşmesi Bağlamında Mısır’ın Değişen Öncelikleri

Halife Hafter’in Nisan 2019’da başlattığı Trablus saldırısının başarısızlıkla sonuçlanması, sınır güvenliği ve ekonomik gerekçeler sebebiyle önemli bir bölgesel aktör olan Mısır’ı, Libya politikalarını yeniden gözden geçirmeye teşvik etmiştir. Bu bağlamda BAE’nin Libya krizindeki ideolojik çıkarlarını önceleyen ve bu hususta sergilediği istikrar bozucu tavırlarından rahatsız olan Sisi yönetimi, Ağustos 2020’de başlayan ateşkes görüşmelerine olumlu yaklaşmıştır. Sisi yönetimi, Libya ile paylaştığı geniş sınırlar sebebiyle çatışma ortamının uzun vadede doğuracağı tehlikeleri, kendi milli çıkarlarına aykırı bir durum olarak yorumlamaktadır. Buna ek olarak, Libya’da çalışan Mısırlı işçilerin ülkeye aktardığı döviz gelirleri, Mısır ekonomisi için çok önemli bir gelir kaynağıdır. Dolayısıyla Libya’da barışın yeniden tesis edilmesi, Mısırlı işçilerin Libya’ya dönüşünü hızlandıracak ve Mısır ekonomisi için ciddi bir katma değer oluşturacaktır.

Öte yandan, Türkiye ve Mısır’ın ilişkileri normalleştirme yönündeki girişimleri ve aralarındaki iş birliğini genişletme ihtimali, BAE’yi saf dışı kalma tehlikesiyle baş başa bırakmıştır. Türkiye’nin 2015’te imzalanan Libya Siyasi Anlaşması (LSA) öncesi ülkenin doğu ve batısına eşit derecede yaklaşan tavrı, Mısır nezdinde ileriye dönük olumlu sinyaller vermektedir. Dolayısıyla Libya’da silahların susması ve müzakerelerin hızlanması, çıkarları çıkmaza girdiğinde askeri alternatif olarak Hafter’i sahaya süren BAE için oldukça problemli bir sürece işaret etmektedir.

 

AB Ülkelerinin Pozisyonu

Mart ve Haziran 2021’indeki süreçte, çok sayıda AB ülkesi Libya’yı ziyaret etmiş, Dibeybe yönetimini olumlu karşılayarak, 24 Aralık seçimlerini desteklediklerini ifade etmiştir. Yabancı paralı askerlerin ülkeden çıkarılması ve milli uzlaşı sürecinin önündeki engellerin kaldırılması noktasında söylem birliği içinde görülen AB ülkelerinin, askeri seçenekleri bir kenara bırakarak siyasi çözümlere odaklanmış olması, BAE’nin bölgesel politikaları ile ters düşmektedir. Bu bağlamda geçmişte Hafter’in desteklenmesi noktasında ortak politikalara sahip olunan Fransa’nın en azından söylem bazındaki tavır değişikliği, BAE’yi yeni dönemde kuşkulandıran ve aynı ölçüde sınırlayan gelişmelerin başında gelmektedir. Öyle ki, Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Menfi’nin Fransa ziyaretinde açıklamalarda bulunan Emmanuel Macron, Fransa olarak Libya’ya ve Libya halkına borçları olduğunu ve bu kapsamda ülkede barış ve istikrarın sağlanması için her türlü desteği vereceklerini ifade etmiştir. Macron, ateşkesin korunması ve yıl sonunda yapılacak seçimlerin de belirlenen tarihlerde gerçekleşmesi gerektiğini belirtmiştir. Doğu Akdeniz ve Libya’da AB’yi ve üye ülkelerini Türkiye’ye karşı bir dengeleme aracı olarak gören BAE, bu politikalarının gereği olarak Türkiye karşıtı oluşumların içinde bulunmuştur. Yeni dönemde Dibeybe hükümetinin Aralık 2019’da imzalanan Deniz Yetkilendirme Anlaşmasına yönelik olumlu yaklaşımı ise BAE’nin elini zayıflatan bir diğer husus olarak ifade edilebilir.

Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, AB İçişlerinden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson ve AB Libya Büyükelçisi Jose Sabadell
Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, AB İçişlerinden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson ve AB Libya Büyükelçisi Jose Sabadell'i başkent Trablus'ta kabul etti. (Libya Başbakanlık Basın Ofisi/AA, 7 Haziran 2021)

 

 

Dönüşen Medhali Selefilik Algısı ve BAE’nin Libya’daki Geleceği

Son olarak, Hafter’e bağlı sözde Libya Ulusal Ordusu (LUO) içinde Medhali Selefi gruplara karşı ciddi bir tepkinin başladığı görülmektedir. Kaddafi döneminde görev yapmış asker kökenli kişiler ve bazı kabileler, Medhali milis grupları gerek etkin olduğu noktalarda bölge halkına yönelik olumsuz hareketleri gerekse BAE ve Suudi Arabistan bağları nedeniyle milli değerlere uzak görmektedir. Hatta yakın zamanda Bingazi’de suikasta uğrayan Mahmud Verfalli, LUO içerisinde bir tasfiye sürecinin başladığı söylentilerini artırmıştır. Bu durum da BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin Hafter üzerindeki kontrollerinin orta-uzun vadede sekteye uğrayacağı yönündeki kaygılarını artıran bir gelişme olarak yorumlanabilir.

Arap Devrimleri sürecinde izlediği karşı devrimci politikalarıyla bölgedeki demokratik halk hareketlerine karşı cephe alan BAE, Libya’da sözde siyasal İslamcı olarak nitelendirdiği UMH’ye karşı Halife Hafter’i destekleyerek günümüze kadar uzanan iç savaş ortamını alevlendirmiştir. 2019 Trablus işgali esnasında Hafter saflarında yer alan çok sayıda Sudan ve Çadlı milis grubu finanse eden BAE, aynı zamanda silah ve ekipman anlamında Hafter’e bağlı sözde LUO'ya kapsamlı bir destek vermiştir. Çok sayıda sivilin hayatını kaybettiği, binlerce insanın iç göçe zorlandığı 1 buçuk yıllık dönemin ardından Türkiye’nin UMH yanlısı müdahalesi sonucunda ateşkes sağlanmış ve LSDF’nin altyapısı oluşturulmaya başlanmıştır.

 

BAE Tüm Esnekliğini Kaybetti

Gelinen noktada Libya geçici yönetimin figürlerinin belirlenmesiyle, siyasi anlamda yeni bir yol haritası hayata geçirilmiştir. Uluslararası anlamda desteği arkasına alan Libya’nın yeni Birlik Hükümeti, ülkeyi seçimlere taşımayı hedeflemektedir. Bu destek Haziran'da toplanan İkinci Berlin Konferansı ve LSDF gibi toplantılarda yeniden gün yüzüne çıkarken, uluslararası aktörlerin Libya’da siyasi bir çözümün tek alternatif olduğunu kabullendiğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede Libya’da askeri seçeneği öne çıkaran ve Hafter güçlerine desteğini sürdüren BAE gibi aktörlerin ajandalarının başarılı olamadığı ve bu aktörlerin de stratejilerini değiştirmek zorunda kalacakları sonucu çıkarılabilir. Öte yandan yukarıda da değinildiği üzere 2014’ten beri doğrudan ya da dolaylı olarak Libya krizine müdahil olan BAE’nin geçmiş agresif tavrını yeni dönemde hayata geçirme konusunda bazı sınırlılıklarının söz konusu olduğunun da altı çizilmelidir. ABD’nin artan baskıları ve Libya’da değişen öncelikleri bunların başında gelmektedir. Türkiye-Mısır ilişkilerinde atılan normalleşme adımları, AB ülkelerinin sergilediği ortak duruş ve Libya’daki tarafların çatışma ortamının sonlanmasına yönelik güçlü iradeleri, BAE’nin esnekliğini kaybetmesine yol açan diğer gelişmelerdir. Son olarak, Hafter saflarında önemli bir güce sahip olan Medhali Selefilerin yine Hafter kanadından farklı kabile ve askeri unsurlarla yaşadığı ayrışma, BAE ve Suudi Arabistan destekli Medhali grupların tasfiyesine yol açarken, bu ülkelerin Libya’daki en önemli yerel unsurlar üzerindeki etkisinin azalmasına neden olmaktadır. Tüm bu unsurlar, önümüzdeki dönemde BAE’nin Libya’da daha sınırlı bir dış politika aktörü olmasına neden olacak, Abu Dabi yönetimini başta Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Türkiye olmak üzere Libya’da etkin olan uluslararası aktörlerle uzlaşmaya zorlayacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası