Azerbaycan, Ermenistan’ın provokatif saldırıları üzerine 27 Eylül 2020’de başlattığı karşı taarruz ile 44 günde, on yıllardır Ermenistan işgali altında olan topraklarını özgürleştirmişti. Azerbaycan’da “Vatan Muharebesi”, uluslararası literatürde ise “İkinci Karabağ Savaşı” olarak tanımlanan bu süreçte belirleyici faktörlerden birisi de şüphesiz Türkiye’nin desteği olmuştu.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 Aralık 2020’de Bakü’de düzenlenen zafer törenine katılmış ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile beraber törenleri izlemişti. İki lider bu törenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, önceliğin işgalden kurtarılan toprakların yeniden inşası olduğunu ifade etmiş, çok sayıda yeni anlaşmaya imza atmış ve ilerleyen dönemde özgürlüğüne kavuşturulan Şuşa’da görüşmek üzere sözleşmişlerdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15-16 Haziran'daki Azerbaycan ziyareti bu açıdan önceki ziyaretlerden farklı bir niteliğe sahipti. Zira ziyaretin ilk ayağı, Karabağ’ın merkezi, Azerbaycan ve Türk dünyası için sembolik önemi oldukça fazla olan Şuşa’yı içermekteydi. Böylece özgürlüğüne kavuşturulan topraklara ilk defa devlet başkanı düzeyinde ziyaret gerçekleştirilmekte, bu vesileyle Azerbaycan’ın zaferi ve bölgedeki yeni durum Şuşa özelinde teyit edilmekteydi.
Şuşa Beyannamesine Giden Süreç
Konuyu takip edenlerin hatırlayacağı gibi bundan yaklaşık iki yıl önce Ermenistan Başbakanı Paşinyan işgal ettikleri Karabağ’a gitmiş ve Şuşa'da provokatif bir şekilde halk danslarına katılarak, işgali sona erdirme niyetlerinin olmadığını açıkça göstermişti. Paşinyan’ın bu ziyareti ve sergilediği halk oyunu, o dönemde doğal olarak İlham Aliyev ve Azerbaycan halkı tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Öyle ki Aliyev'in Azerbaycan'ın zaferinin ardından yaptığı ilk açıklamada "Ne oldu Paşinyan, raks ediyirdin?" sorusuyla, söz konusu provokasyonu unutmadığı görülmüştü. Bu provokasyondan iki yıl sonra ise Paşinyan'ın yerine bu kez özgür Şuşa'da Aliyev ve Erdoğan'ın etrafında zafer şöleni ve halk oyunlarının olması, tarihin doğal akışına uygun bir dönemin başladığını gösteriyordu.
İki cumhurbaşkanı Şuşa'da yaptıkları açıklamada ikili ilişkilerin geldiği noktayı vurgulamış ve gelecekteki yol haritasına yönelik de önemli ipuçları vermiştir. Ziyarette on yıllardır Ermenistan işgali altında kalan ve bu esnada ciddi tahribata uğrayan Şuşa ve özgürleştirilen diğer bölgelerin hızlı bir şekilde yeniden inşasına yönelik görüşler dile getirilmiştir. Gence ve Nahçıvan'ın ardından Erdoğan'ın Şuşa'da da Başkonsolosluk açılacağını ifade etmesi Türkiye'nin özelde Şuşa'ya, genelde ise özgürleştirilen topraklara verdiği önemin bir göstergesi olmuştur.
Öte yandan Erdoğan'ın Azerbaycan ziyaretinin en öne çıkan yönü şüphesiz iki liderin imzaladığı Şuşa Beyannamesidir. Bu noktada ilk olarak belirtilmesi gereken, Şuşa Beyannamesi, iki devlet arasında imza altına alınan ilk iş birliği anlaşması değildir. Türkiye ile Azerbaycan Ocak 1992’de Dostluk ve İşbirliği ve İyi Komşuluk Anlaşması ve Kasım 1992’de İşbirliği ve Dayanışma anlaşması, 1994’te Dostluğun ve Çok Yönlü İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Anlaşma ve 1997’de Stratejik Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Deklarasyon gibi çok sayıda belge imzalanmıştı. 2010’da imzalanan Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması ise kağıt üstünde ikili ilişkilerin geldiği noktayı göstermesi açısından önemli bir dönüm noktası olarak görülmüştü. Nitekim bu anlaşma çerçevesinde geliştirilen askeri, siyasi ve güvenlik konuları ile ekonomik ve insani konulardaki iş birliği en somut meyvesini 2020’de vermişti. Ermenistan’ın işgal topraklarının dışındaki bir bölge olan Tovuz’a 12 Temmuz 2020’de yaptığı saldırının ardından Türkiye ve Azerbaycan hızlı bir askeri koordinasyon içine girmiş ve bu ivme İkinci Karabağ Savaşı’nda alınan kesin zaferle taçlanmıştı.
Bu zafer, Türkiye-Azerbaycan iş birliğinin sahada ne denli farklılık ortaya çıkarabileceğinin önemli ve somut bir göstergesi olmuş ve ikili ilişkilerde yeni ve farklı bir döneme işaret etmiştir. Aliyev’in, İkinci Karabağ Savaşı’na atfen “Türkiye’nin desteği olmasaydı müdahale etmek isteyen çok olurdu” şeklindeki ifadesi, iki ülke iş birliğinin sonuç üzerindeki etkisini ortaya koymuştur. Bu bağlamda Şuşa Beyannamesi ikili ilişkilerde yeni dinamikleri dikkate alan içeriğiyle önceki iş birliği girişimlerinden farklılaşmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Şuşa Beyannamesi, Türkiye-Azerbaycan iş birliğinin geldiği noktayı gösterdiği kadar bundan sonra izleyeceği yol haritasını da ortaya koyan önemli belgelerden birisi olarak şimdiden tarihe geçmiştir.
Şuşa Beyannamesinin Mesajları
Her ne kadar Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanan bir metin olsa da Şuşa Beyannamesinin mahiyetinin sadece ikili ilişkileri kapsamadığı, yeni dönemde bölgesel ve küresel etkileri olacağı söylenebilir. Bu çerçevede Şuşa Beyannamesinden çıkarılacak mesajları ikili ilişkilere yönelik, Ermenistan’a yönelik, Kafkasya’ya yönelik ve Türk dünyasına yönelik olmak üzere dört boyutta ele almak mümkündür.
İkili ilişkiler açısından bakıldığında, Şuşa Beyannamesiyle ikili ilişkilerin niteliksel olarak "ittifak" düzeyine çıkarıldığı ilan edilmiştir. Bu noktada uluslararası ilişkiler alanında iki veya daha fazla devletin aralarındaki geçici iş birliklerini bile günümüzde ittifak olarak tanımlamak mümkündür. Ancak ister geçici iş birliği ister daha uzun vadeli iş birliği olsun, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini alışılagelmiş ittifak kategorisine sokmak kolaycı bir yaklaşım olur. Zira unutulmamalıdır ki nevi şahsına münhasır niteliği nedeniyle Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin dünyada bir benzeri bulunmamaktadır. Kurulan ittifak ne asimetrik ne bir tarafın diğerini himaye/etki altına alması ne de salt çıkar odaklıdır. Buradan hareketle Şuşa Beyannamesi iki ülke arasında var olan kardeşliğin güçlü bir şekilde mühürlenmesi ve bu mührün dünyaya deklare edilmesidir.
Şuşa Beyannamesi taraflardan birisine yönelik tehdit veya saldırı söz konusu olduğunda hızlı ve kararlı bir şekilde beraber hareket etmeyi öngörmektedir. Bununla beraber beyannamede uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'na uygun olarak küresel ve bölgesel barış ile istikrarın sağlanmasına yönelik ortak çabalara vurgu yapılması ittifakın savunmacı ve barışçıl karakterini yansıtmaktadır. Öte yandan bir tehdit bulunmasa bile iki ülkenin Güvenlik Konseylerinin milli güvenlik konularında düzenli ortak toplantılar gerçekleştirecek olması ikili ilişkilerde yeni ve önemli bir aşamayı temsil etmektedir.
Bunun yanı sıra deniz, hava ve uzay alanı ile siber güvenlik ve medya alanında geliştirilmesi öngörülen iş birliği ve özellikle savunma sanayii alanında ortak üretimi ve teknoloji paylaşımını da içeren iş birliğine yapılan vurgu hayati önemdedir. Şuşa Beyannamesinden önce çeşitli alanlarda gerçekleştirilen iş birliği ve bu iş birliğinin ortaya çıkardığı pratik sonuçlar düşünüldüğünde; iki ülkenin de mevcut alanlardaki iş birliğini derinleştireceği ve yeni alanlarda hızlı bir şekilde iş birliğine girişeceği açıktır.
Türk Dünyasına Yönelik Mesajlar
Öte yandan İkinci Karabağ Savaşı'nda ateşkesi sağlayan Üçlü Bildiri'de ifade edilen ancak henüz bir ilerleme sağlanamayan Zengezur Koridorunun açılması ve bunun tamamlayıcısı olarak Nahçıvan-Kars demir yolunun inşasına vurgu yapılması, Türkiye-Azerbaycan arasında doğrudan ulaşım açısından önemli bir husus. Bu durum Edirne'den Çin sınırına kadar bütün Orta Asya devletleriyle Azerbaycan üzerinden yeni ve güçlü bir ulaşım ağının ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
Şuşa Beyannamesinin Ermenistan açısından mesajları dikkate alındığında, öncelikle Erivan yönetiminin yeni dönemde saldırgan politikalar izlemeye devam etmesi ihtimaline karşı (önceden de vurgulanan) etkili bir caydırıcılığın tesis edildiği görülmektedir. Bu bağlamda tarafların “bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne, uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına veya güvenliğine karşı üçüncü bir devlet veya devletler tarafından” bir tehdit söz konusu olursa veya saldırı gerçekleşirse ifadesiyle, Ermenistan’ın yeni dönemde olası provokasyonlarının ima edildiği açıktır. Geçmişten farklı olarak Milli Güvenlik Konseylerinin düzenli toplantılar yapacak olması, olası tehdit veya saldırılara karşı askeri ve siyasi hazırlık derecesinin yüksek seviyede olacağı anlamına gelmektedir.
Bununla beraber, Şuşa Beyannamesinde BM Şartı ve ilkeleri ile uluslararası hukuka yapılan vurgu, iki cumhurbaşkanının beyannamenin imza töreninde yaptığı konuşmalarla birlikte değerlendirildiğinde, aslında içeriğin caydırıcı ve savunmacı bir karakterde olduğunu göstermekte ve Ermenistan’a iki devletle sorunlarını çözme imkanı tanımaktadır. Açıklamalarda Türkiye ve Azerbaycan’la ilişkilerinde uluslararası hukuka riayet ve iyi komşuluk ilişkileri tesis etmesi halinde Ermenistan’ın bundan kazançlı çıkacağı vurgulanmıştır. Ayrıca Beyannamede 1915 olaylarına ilişkin Ermenistan’a arşivlerin açılması çağrısı yapılmış ve bu konudaki asılsız iddiaların bölgesel barış ve istikrara zarar verdiği vurgulanmıştır.
Şuşa Beyannamesinin Kafkasya’ya yönelik mesajları dikkate alındığında, ikili ilişkilerin gelişmesinin bölgeye barış ve istikrar getireceği belirtilmektedir. Ayrıca Ermenistan dahil bölge devletleriyle ilişkilerin normale dönmesi, Kafkasya’da istikrar ve güvenliğin pekiştirilmesi ve uzun vadeli barışın sağlanmasına yönelik çabalara vurgu yapılmıştır. İki liderin Aralık ve Haziran'daki görüşmelerinde Kafkasya’da altılı veya 3+3 şeklinde bölgesel iş birliği mekanizmaları kurulabileceğini ifade edilmesini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Ayrıca beyannamede bölgenin önemli bir dinamiği olan enerji hatları ve ulaşım hatlarının geliştirilmesine yönelik yapılan vurgu, bölgesel istikrar açısından önemlidir. Aynı hususun, bölgenin yanı sıra Avrupa’nın enerji güvenliği açısından da önemli olduğu belirtilmektedir.
Şuşa Beyannamesinin önemli bir yönü de Türk dünyasına yönelik mesajlar içermesidir. Beyannameye göre taraflar Türk dünyasının birlik ve refahına hizmet edecek çabaların artırılmasını vurgulamıştır. Bu bağlamda iki devlet “Türk dayanışmasının daha da pekiştirilmesi amacıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Mirası Vakfı, TÜRKSOY ve Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetlere ivme kazandıracaklarını” belirtmişlerdir.
Buradan hareketle, Türkiye ve Azerbaycan'ın Türk dünyasına yönelik vizyon ve hedeflerinin ikili ilişkiler düzeyinde kalmayacağı ve katma değerinin yüksek olacağı söylenebilir. Nitekim Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'ın üyesi olduğu Türk Konseyi'nin Genel Sekreteri Baghdad Amreyev tarafından Şuşa Beyannamesinden bir gün sonra yapılan açıklama, bu hususun en önemli sinyalidir. Amreyev açıklamasında, Şuşa Beyannamesini "Türk devletleri arasındaki kapsamlı iş birliğinin belirgin bir Türklük bilinci ile nasıl daha üst seviyelere evirilmesi gerektiğini gösteren örnek bir belge" olarak nitelendirmiş ve Konseyin desteğini ifade etmiştir.
Sonuç olarak Şuşa Beyannamesi her ne kadar Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanmış olsa da beyannamede ifade edilen hususların etkisinin iki devletle sınırlı kalmayacağı açıktır. Şuşa Beyannamesi bölgesel dengeleri etkileyen, bölgesel istikrarı destekleyen ve Türk dünyasını da yakından ilgilendiren bir manifesto niteliğindedir. Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin Şuşa Beyannamesi'ndeki hususlar dahil olmak üzere gelişip derinleşmesinin, orta ve uzun vadede Güney Kafkasya'da ve Türk dünyasında referans alınacak bir ilişki modeli olduğu açıktır.