Kriter > Çerçeve |

Tarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim


Bu seçimlerin, yakın tarihimizde kararsız seçmenin, kimlik ve ideolojik aidiyet açısından en fazla zorlanacağı seçimler olduğu görüşündeyim. Bunun sebebi de iki ana ittifakın kutuplaşmasının sağ-sol veya muhafazakâr-seküler gibi ideolojik ayrımlardan ziyade, Erdoğan faktörü ile belirlenmesidir.

Tarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim
(Celal Güneş/AA, 29 Nisan 2023)

14 Mayıs seçimlerinin ülkemizin "tarihi yol ayrımındaki kritik bir seçimi" olacağında hemfikiriz. Bu ortak anlayış, adayların ve partilerin eteklerindeki tüm taşları döktüğü bir kampanya süreci ortaya koymuş durumda. Ramazan ayı boyunca ittifakların genişleme ve liste dizilim görüşmelerinin yoğunluğunun getirdiği sakin kampanya süreci, artık temposu yüksek kampanyalara sahne oluyor. Cumhur İttifakı ve altılı masa (Millet İttifakı) arasındaki 2 yıla yaklaşan seçim maratonunun son düzlüğü yüz metre formunda koşuluyor. Liste ve beyannamelerin açıklanması ile birlikte vaatlerin, mitinglerin ve polemiklerin gündemi, gündelik hayatımıza ağırlığını koydu.

Bu seçimlerin, yakın tarihimizde kararsız seçmenin, kimlik ve ideolojik aidiyet açısından en fazla zorlanacağı seçimler olduğu görüşündeyim. Bunun sebebi de iki ana ittifakın kutuplaşmasının sağ-sol veya muhafazakâr-seküler gibi ideolojik ayrımlardan ziyade Erdoğan faktörü ile belirlenmesidir. CHP listesinden seçime giren DP, SP, GP ve DEVA'da CHP zihniyetine karşı çıkmış çok sayıda siyasetçi var. Kılıçdaroğlu'nun helalleşme söylemine rağmen CHP ideolojik dönüşümünü gerçekleştirmiş bir parti değil. Kemalist mi, ulusalcı mı, solcu mu, milliyetçi mi belli değil. Kılıçdaroğlu'nun oy alma isteğiyle bütün ideolojik tuşlara basması, CHP'ye anlamlı bir kimlik oluşturmuyor. CHP medyası ise AK Parti iktidarını ve Cumhur İttifakı'nı "kadın düşmanı ve radikal İslamcı" gören perspektifiyle Kemalist ve laikçi karakterini koruyor.

CHP'nin gerçek ideolojik yöneliminin mahiyetini, Kılıçdaroğlu'nun İnce'ye gönderdiği mesaj üzerinden okuyabilirsiniz. Gazeteci Fikret Bila'ya göre Kılıçdaroğlu, İnce'ye "Türkiye işgal altında. Cumhuriyet tehdit altında. Bu nedenle, bu seçim tarihi bir önem taşıyor ve tarihi bir sorumluluk gerektiriyor" mesajı göndermiş. Yine CHP medyasının bazı yazarları, 2007 Cumhuriyet mitingleri radikalizminden pek de farklı yerde değil. Halbuki muhafazakâr-dindar kesim, başörtüsü dahil bütün İslami taleplerini karşılayan iktidarı, asla bu noktada görmüyor. Küskün muhafazakâr, AK Parti'yi radikal İslamcılıkla hiçbir şekilde suçlamıyor. SP ve GP birkaç milletvekili alacak diye muhafazakâr seçmen, AK Parti ve Yeniden Refah Partisi (YRP) yerine CHP logosuna mührü basar mı? Sözlerini sürekli değiştiren Kılıçdaroğlu'nun sözüne inanır mı? Yine Kürt seçmen kimlik haklarını karşılayan Erdoğan yerine, CHP adayına oy verebilecek mi? Türk milliyetçisi seçmen de ideolojik tercihinde zorlanacak. Bir tarafta MHP var, diğer tarafta İYİ Parti. Kılıçdaroğlu gerçek milliyetçi benim diyor ancak Kandil, Millet İttifakı'nı ve adayını açıktan destekliyor. Cumhur İttifakı'nın PKK ve FETÖ terörüyle mücadelesi de ortada iken HDP çizgisi radikal taleplerini dayatıyor. "Cumhuriyet tehdit altında" cümlesi, Cumhur İttifakı'nın daha etkili şekilde kullanacağı bir argüman.

Türk ve Kürt versiyonlarıyla sol seçmen, ağırlıklı şekilde CHP ve Kılıçdaroğlu'nu destekliyor. Ancak DSP'nin Cumhur İttifakı'na katılma kararı ile bu da bir miktar muğlaklaştı. DSP'nin milliyetçi reflekslerine işaretle sol olmadığını söyleyen çıkabilir. Ama Ecevit'in partisinin CHP karşısında olmasının bazı seçmenlerin kafasını karıştırdığı da açık. Hem Cumhur hem de Millet İttifakı'nı eleştiren İnce, ulusalcı-milliyetçi-seküler seçmenin ilgisini çekiyor. Bu ilgi de ittifakların dizilimi ve kompozisyonu sebebiyle seçmenin tercihte zorlanmasını beraberinde getiriyor. Partilerin birbirlerine karşı "Menderes, Özal, Ecevit, Türkeş ve Erbakan mezarında eziyet çekiyor" söylemi üretebilecekleri bir siyasi durum var. Bütün bu parametreler, 14 Mayıs seçimlerinde seçmenin, kimlik ve ideoloji aidiyeti üzerinden yapacağı muhasebenin hiç de kolay geçmeyeceğini gösteriyor.

 

Muhalefetin Gündemi

14 Mayıs seçimlerine giderken konuşulmadık konu kalmayacak. Mega projelerin hayata geçmesi ve ekonominin yanı sıra kimlik konularından (Kürtler ve Alevilik) terörle mücadele ve emperyalizm tartışmasına kadar Türkiye'nin önemli bütün meseleleri, kampanyaların gündeminde. Bu yoğun gündemin sebebi, elbette önümüzdeki beş yıl ülkemizi kimin yöneteceği hususunun kritik önemde görülmesi.

Kılıçdaroğlu "Kürtler" ve "Alevi" başlıklarıyla iki video yayınladı. İlkinde "3-5 oy için milyonlarca Kürt'e terörist muamelesi yapıldığı" suçlamasında bulundu. İkincisinde ise kendisinin "Alevi" olduğunu belirterek, gençleri "Alevi olmaz diyen… bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkmaya" çağırdı. Bu videolara Demirtaş, Babacan ve Davutoğlu destek verirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli'den "istismar" ve "kimlik siyasetine keskin dönüş" eleştirileri geldi. Kılıçdaroğlu'nun terör örgütü PKK ile Kürtleri eşitleyen yaklaşımının Kandil'den kendi adaylığına gelen açık desteğe yönelik eleştirileri savunma amaçlı olduğu açık. "Alevi kimlik" konusunu ise kendince ön alıcı bir hamle olarak açmış olabilir. Kılıçdaroğlu çok bilinçli ve farklı bir kimlikçi siyaset yapıyor. Buna "pozitif görünümlü kutuplaştırma siyaseti" diyebiliriz. Pozitif görünümlü, çünkü kendisini kardeşliği ve farklılıkları tanıyan yerde konumlandırıyor. Kutuplaştırma, çünkü karşı tarafa yapmadığı bir suçu yüklüyor. "Milyonlarca Kürt'e terörist muamelesi yapılıyor" suçlamasıyla, AK Parti iktidarına "ayrımcılık yapma suçu" isnat ediyor. Ayrımcılığı ve kutuplaştırmayı karşı tarafın yaptığını söyleyerek, kendisi tersten bir kutuplaştırma üretiyor.

Ayrıca dış güçler, milliyetçilik ve kimlik konularının tartışılmasının, ülkemizin yüzleştiği bazı ciddi risklerle irtibatını gözden kaçırmamak gerekli. Kılıçdaroğlu'nun KHK'lıların serbest kalmasına dair söyledikleri, bunun için kaygı üretiyor. PKK ve FETÖ'nün Kılıçdaroğlu'na destek vermesi ve PKK elebaşlarının çok sık konuştuğu yerde Millet İttifakı’nın sessizliği, bunun için rahatsız ediyor.

PKK ve FETÖ ile etkili mücadele sözü vermeleri gerekirken, Mansur Yavaş'ın seslendirdiği gibi "bize oy vermeyen teröristtir söyleminden bıktık" diyerek, güya ön alıyorlar. Halbuki seçmenin tercihi sorgulanmıyor, muhalefetin YSP ile kurduğu güç birliği eleştiriliyor. HDP'li Sakık'ın Kılıçdaroğlu'ndan istediği şey gündem yapılıyor: Kapalı kapılar ardında neler konuşuldu ve nelerde anlaşıldı? Bu soru, Türkiye'yi nasıl bir gelecek beklediği konusunda seçmenin en çok merak ettiği konuya dair. Yine, "bugünün şartlarında bir çözüm süreci olabilir mi?" sorusu da hayati önemde.

Başkent Millet Bahçesi'ndeki miting
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisince Başkent Millet Bahçesi'nde düzenlenen Büyük Ankara mitingine katılarak konuşma yaptı. (Mustafa Kamacı/AA, 30 Nisan 2023)

 

Çelişkiler İttifakı

Kılıçdaroğlu'nun seçim kampanyası, polemikler açısından da düşük tempolu seyrediyor. Son düzlükte değişir mi bilemem ancak Kılıçdaroğlu'nun mevcut düşük tempo tercihinin bir kampanya taktiği olduğu açık. Kampanyacıları İmamoğlu'nun 2019 seçimlerinde uyguladığına benzer bir taktik önerdikleri için Kılıçdaroğlu bu yaklaşımı tercih etmiş olabilir. Sert suçlamaları, krizlerin odağındaki İYİ Parti Genel Başkanı Akşener'e ve bazı CHP'lilere de havale etmiş olabilir. Ancak cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu'nun profili, belediye başkanı İmamoğlu'nunkinden hayli farklı. Geride unutturulması gereken bir sürü sert söylemler, tutulmayan vaatler, FETÖ tapelerini Meclis'te okuması, 15 Temmuz ile mücadeleyi "sivil darbe" olarak görmesi, başörtüsünün serbest olmasına Anayasa Mahkemesi'nde karşı çıkması ve koalisyonlar döneminde başarısız bir SSK tecrübesi var. Yani Kılıçdaroğlu eski bir isim, hayli bagajı var; kolaylıkla parlatılabilecek yeni bir isim değil. Sert söylemleri yumuşatmanın Kılıçdaroğlu'na yeni bir "sorumlu devlet adamı" profili vermesi ne kadar mümkün, henüz belli değil. Ancak Kılıçdaroğlu'nun bu taktiği, Millet İttifakı'nın ideoloji, kimlik ve politikalar bağlamında dağınık ve tutarsız bir koalisyon olduğunu, seçmene daha açık hale getiren turnusol görevi üstleniyor. Altılı masanın ürettiği bütün dokümanlara rağmen Millet İttifakı reaksiyoner olmayı hâlâ aşabilmiş değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş hedefi, Kılıçdaroğlu'nun tüm destekçilerini kuşatan, tutarlı bir söyleme ulaşması için yeterli olmuyor. Tüm bileşenlerin demokrasi vurgusu yapması da Millet İttifakı'nın ortak vizyon eksiğini kapatmıyor. Bazı siyasi ve ideolojik konuların muğlak tutulması da bir kampanya tercihi olabilir. Fakat Millet İttifakı partilerinin ve adayları Kılıçdaroğlu'nun boş bıraktığı alanı YSP (HDP), TİP ve CHP destekçisi medya dolduruyor.

Klasik CHP laikçiliği, HDP ve TİP solu Cumhur İttifakı'nı ve Erdoğan'ı giderek daha vurgulu şekilde "radikal İslamcı" ilan ediyor. AK Parti'nin dine zarar verdiğini iddia etmek DEVA ve GP yandaşı medyaya düşüyor. YSP'nin aday gösterdiği liberal sol isimler de Cumhuriyet'in yeniden inşası, 15 Temmuz destanını sorunsallaştırma ve "Kürt sorunu" gündemi oluşturma konularında rol alıyor. Kılıçdaroğlu'nun kazanması durumunda yeni bir çözüm süreci başlatılması fikrini savunuyorlar. İki çözüm sürecini bitiren, Kobani olaylarının ve hendek çatışmalarının sorumluluğunu taşıyan HDP-YSP çizgisinin teröre destek konusunda özeleştirisini yapmadığı unutularak, marjinallikten kurtarılmaları yetmezmiş gibi bir de Millet İttifakı ve adayı Kılıçdaroğlu'na "politika ve söylem" oluşturmaları, muhalefetin dağınıklığını toparlamıyor, keskinleştiriyor. Türk ve Kürt solunun sert söylemleri, CHP laikçiliği ile birleşirken DEVA, SP ve GP'ye de Canan Kaftancıoğlu'na alkış tutmak kalıyor.

 

Erdoğan ve Cumhur İttifakı

Cumhur İttifakı'nın adayı olarak Erdoğan, yirmi yıllık tecrübesi ve uluslararası siyasetteki etkin rolü ile öne çıkıyor. Erdoğan, güvenlik, savunma ve dış politika alanlarını birlikte ele alan yaklaşımıyla zaten inşasına başladığı “Türkiye Eksenini” tahkim etme hedefine sahip. 2016-2020 arasında sert güç kullanarak gerektiğinde ABD, Rusya ve bazı bölgesel güçlerle gerilimi göze alan Erdoğan son iki yıldır Türkiye'nin kazanımlarını, normalleşme politikası ile pekiştirdi. BAE, Suudi Arabistan ve İsrail'den sonra şimdi Mısır ile yeni bir döneme giriliyor. ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve Rusya'nın Ukrayna işgali sonrası Ortadoğu'da klasik ittifakları çeşitlendirmek ve sorunlu ilişkileri normalleştirmek bölgenin trendi haline geldi. Körfez ülkelerinin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda tarafsız konumlanması, Çin'in İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirmesi bölgedeki yeni denklemlere işaret ediyor. Dahası, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Avrupa için stratejik otonomi arayışı ve bu bağlamda Tayvan krizi dışında kalma çabası, küresel düzlemde de büyük güçlerin dünyasının farklılaşan çıkarlarını anlatıyor. İşte bu yeni küresel ve bölgesel dönemin en aktif ülkelerinden birisi Erdoğan liderliğindeki Türkiye.

14 Mayıs seçimleri Türkiye’nin bölgedeki rolünde ve Türk dış politikasında bir yol ayrımına işaret ediyor. Ya Türkiye stratejik özerkliğini ve öznelliğini devam ettirecek ya da Türkiye geleneksel dış politika kodlarına geri dönerek mevcut iddialı dış politikasından vazgeçecektir. İşte Türk halkı, önümüzdeki dönemde bu iki seçenekten hangisinin uygulanacağını oylayacaktır. Bir taraftan bölgesel liderlik ve küresel aktörlük iddiası, diğer taraftan içe dönük bir politikayla bölgedeki sorun alanlarından geri çekilme vaadi söz konusudur. Cumhuriyetin yüzüncü yılında yapılacak olan 14 Mayıs seçimleri, tam da bu anlamda önemli bir dönüm noktasıdır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası