Kriter > Dış Politika |

Trajik Bir Kazanın Matem Töreninden Notlar


Cenaze merasimlerine katılan yüz binler siyaha bürünmüştü. Siyah, geleneksel olarak matem rengi anlamına geliyor. Sokaktaki kitlelerin çoğunluk olarak rejime sadık, olumlu bakan profil olduğunu söylemek doğru olacaktır. Buna karşılık reformist çizgideki kişilerin de oldukça üst düzey kişilerin ölümünün ardından matem gününe katılım sağladığı ortadaydı.

Trajik Bir Kazanın Matem Töreninden Notlar
Helikopter kazasında hayatını kaybedenler için başkent Tahran'da cenaze namazı kılındı. Tahran Üniversitesi yerleşkesinde kılınan cenaze namazına binlerce kişi katıldı. (Fatemeh Bahrami / AA, 22 Mayıs 2024)

“Göğüslerini ritmik olarak büyük küçük elleriyle döven bir milyonu aşkın göstericiler, başkentin caddelerinde yürüdüler. Öndekiler beyaz kefen içinde, hikayeden ilahiler okurdu. Herkes için ortak bir hikaye, alay geçidinde topluca söylenirdi. Muharrem’in merkezinde Yas Tutanların korteji vardır. Kortej alayın en asil noktası olarak bir şehirden geçerken hem üzüntülüdür hem coşkulu.”

(80’lerde İran’da bir Muharrem tören alayı betimlemesi)[1]

Yukarıdaki alay geçidi tasvirinden yaklaşık 30 yıl sonra benzer sahneler, İran’ın farklı şehirlerinde gözlemlendi. Bu kez içerik başkaydı, Kerbela Töreni icra edilmedi, ancak tema benzerdi. İran bir kez daha “şehit” addettikleri devlet adamlarını yüz binlerin katıldığı törenlerle uğurladı.

 

Cenaze Merasimlerinin Takibi

Dünya kamuoyunu sarsan ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın ölümüne de neden olan helikopter kazasının ardından çalıştığım medya kurumu adına haber takibi için İran’ın yolunu tuttuk. Orada kaldığımız kısa süre boyunca bizi şaşırtan ve şaşırtmayan gözlemlerimiz oldu. Sebebi ve nasıl zuhur ettiğinden bağımsız olarak İran yönetiminin bu vahim olayın ardından ülkedeki iklimi kendi siyasi mülahazası paralelinde yönetmek istemesi, oldukça olağan bir reaksiyondu. Ancak bu kadar kısa süre içinde içerisinde, bulunduğumuz şehirlerin her noktasında şehit addettikleri kaza kurbanlarının fotoğraflarını bu denli yoğun olarak görmek yine de şaşırtıcıydı. Hem cenaze merasimlerinin ilk ayağının gerçekleştiği Tebriz’de hem de sonraki rotalarda (Kum, Tahran ve Birced gibi noktalarda) her sokak başında, pazar arabasında, dükkanda, devlet dairesinde, meydanlarda ya da billboardlarda hayatını kaybeden “şehitlerin” fotoğrafları bulunuyordu.

Tahran’a varır varmaz ilk yapılacak işlemler, döviz bozdurmak ve araba kiralamak oldu. Bu işlemler aslında Ortadoğu ülkelerinde karşılaşılan keyfekeder yaklaşımların somut göstergesi oluyor. Asla, bozdurduğunuz dövizin doğru tutar mı olduğuna emin olamıyorsunuz. Döviz büroları ya da diğer alternatif çözümler de güven vermiyor. Aynı şekilde araba kiralama gibi işlemlerde doğru bir kontak/referans noktası yoksa fiyat skalası oldukça geniş kalıyor. Trafikteki araç modelleri eski ve yoldaki dinlenme tesislerinde yılların yıpranmışlığı hissediliyor. Bu gibi pratikler hem yaptırım/ekonomik krizin tesirlerini hem de yakın zamanda ziyaret ettiğimiz Irak ve Mısır’dakine benzer keyfi karar mercilerini gözler önüne seriyor. Muhatap olunan resmi statüsü olmayan kişiler, dolar bazlı ödeme almak istiyor. Dövize sahip olmak, Turgut Özal dönemine/kambiyo rejimine geçiş öncesi Türkiye’de yaşanılan ekosistemdeki kadar önemli.

İran’a inişin ardından ilk yöneldiğimiz nokta, cenaze merasimlerinin ilkinin gerçekleşeceği Tebriz oldu. Bu kent kara yoluyla Tahran’a yaklaşık 8 saat uzaklıkta bulunuyor. Tahran’da hissedilen Fars kültür etkisi ve sıcak iklim koşulları, kuzeyde yer alan Tebriz’e gidince giderek kayboluyor. Tebriz’de bir Türk, derdine neredeyse şehirdeki herkesle temas kurarak çözüm bulabilir. Herkes kendini Türk olarak niteliyor ve farklı bir aksanla da olsa Türkçe iletişim kurulabiliyor. Buradaki cenaze merasimi de oldukça kalabalık bir şekilde gerçekleşti. Binlerce kişinin katıldığı bu törenin Tebriz halkı için bir başka bakımdan da önemi bulunuyor. Çünkü kazada, Tebriz Cuma imamı Muhammed Ali Al Haşim ve Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rahmeti de hayatını kaybetti. Hem burada hem de Tahran’da bu iki ismin fotoğrafları merhum Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile birlikte yer alıyor. Hayatını kaybeden bu dört kişi, diğer yaşamını yitiren dört kişiden görünürlük anlamında oldukça ayrışıyor.

Tahran’daki cenaze merasimlerinin atmosferini iki farklı zaman çizelgesiyle aktarabiliriz. Özellikle cenaze töreninde dini lider Ali Hamaney’in kıldırdığı cenaze namazına dek (takribi 11:00 sularında) yayın yapmak konusunda oldukça rahattık. Polisler ve diğer güvenlik görevlileri bize engel olmuyordu. Bu durumdan çıkarımımız; dünyaya seslerini duyurmak ve matemlerini paylaşmak istekleri oldu. Ancak cenaze namazı kılınıp, İran’daki yüz binler evlerine doğru yöneldikten, sokaklar-caddelerdeki insan popülasyonu azaldıktan sonra kısıtlamalar devreye girdi. Yayın izni için belgeler istendi, yasaklar-sınırlar hatırlatılmaya başladı. “İran’a hoş geldin” denildi.

Cenaze merasimlerine katılan yüz binler siyaha bürünmüştü. Siyah, geleneksel olarak matem rengi anlamına geliyor. Sokaktaki kitlelerin çoğunluk olarak rejime sadık, olumlu bakan profil olduğunu söylemek doğru olacaktır. Buna karşılık reformist çizgideki kişilerin de oldukça üst düzey kişilerin ölümünün ardından matem gününe katılım sağladığı ortadaydı. Son kez “şehitlerine” elveda demek istediler.

Genel resimde ise İran halkı soğuk ya da mesafeli değil. İletişim kurmak konusunda çekingen bir halk algısı yoktu. Yolumuzu kesip kendini ifade etmek isteyen, dünyaya mesaj vermek isteyen birçok insan oldu. Dil bariyeri Tahran’da engeldi. İngilizcesine güvenen gençler de daha cesur şekilde mikrofonu olan, fiziksel görünümü Batılı gazetecilerle iletişim kurmak konusunda çekimser değildi. Orada kaldığımız kısa süre içinde polis-devlet kıskacıyla, kısıtlamalarla dizginlenmeye çalışılan halkın, buna kafa tutacak bir damarı olduğunu hissettik. Protestolarda sokaklara doluşan topluluk, o halkın bir parçası ve hâlâ oradalar.

 İran'da helikopter kazasında hayatını kaybedenler için Tebriz kentinde tören düzenlendi.
İran'da helikopter kazasında hayatını kaybeden Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve bazı yetkililer için Tebriz kentinde tören düzenlendi. Sivil ve askeri yetkililerin katıldığı törende cenazeler büyük bir kalabalığın katılımıyla Şüheda Meydanı'ndan, Musalla Meydanı'na götürüldü. (Fatemeh Bahrami / AA, 21 Mayıs 2024)

 

Devrim Sonrası Şehit Kültü ve Retoriğin Sokaklara Yansımaları

Bu noktada gözlemlerimizi Şubat 1979’da yaşanan devrim süreciyle harmanlamak rehber olarak doğru olacaktır.

Farklı ideolojik kanatların kollektif katkısıyla gerçekleştirdiği Devrim, kısa zamanda İslami unsurların ve yöneticilerin baskın kesim olduğu bir sürece evrilmişti. Ortaya çıkan yeni rejimin meşruluk kaynaklarının oluşması için propaganda aygıtları da devreye sokuldu. O enstrümanlardan biri de güçlü grafiti (sokak resimleri) ve pankart geleneğiydi. İran'daki geleneksel kerpiç ve tuğladan yapılan bahçe duvarlarına, devrimin önemli görülen motifleri de işlendi. Özellikle İran-Irak savaşı (1980-1988) da devrim sonrası dönemde yönetim tarafından araçsallaştırılan bir başka süreç oldu.

Yeni dönemdeki felaketlerde yas törenlerinde de ön plana çıkan temalar benzer. En önemli unsurların başında “Şehitlik” teması geliyor. Kullanılan sembollerin başında “kanlı el” simgesi yer alıyor. Burada referans noktası “Kerbela Hadisesi” kabul ediliyor. Rejim okumasında “kana bulanmış eller”, kanının son anına kadar mücadele etmeyi simgeliyor. Şii inancında İmam Hüseyin'in kardeşi Abbas iki kolunu da kaybetmesine rağmen mücadeleyi sürdürmüştü. “Kanlı eller” teması şehitlik mertebesine yükselmenin yüceltilmesinde başat metafor olarak göze çarpıyor.

İbrahim Reisi ve vefat eden diğer devlet yetkililerinin cenaze merasimlerinde de ön plana çıkan temalar şehitlik vurgusuydu. Bununla birlikte 79 devriminin simge objelerinden gül motifi de fotoğraflara eklemlenen bir süs işlevindeydi.

 

Rejimin Tüm Adamları: Cennet Buluşmaları

Olaylar hakkında bilgi sahibi olmayan biri bu merasimlere gelse kazada hayatını kaybedenler arasında İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Kasım Süleymani'nin de olduğunu sanabilirdi. ABD'nin saldırısı sonucunda 3 Ocak 2020'de hayatını kaybeden Süleymani, devlet aygıtının en önemli yüzlerinden biriydi. Kendisi o günden bu yana fotoğraflarıyla meydanlarda yer alan en başat figürler arasında. Özellikle, onu Reisi'yle birlikte aynı karede buluşturuldukları fotoğraflar, dört bir yanda hem duvarlarda, billboardlarda hem de pankartlarda kendine yer buldu. Dikkat çeken bir başka konsept de bu fotoğrafların cennetti imgeleyen bir içerikle yapılması ve hayatını kaybeden önemli şahısların Süleymani tarafından cennet kapısında karşılanmasıydı. Bu tema da devrim sonrası dönemde gözlemlenebilen bir tasvir konumundadır. Eski törenlerde ilk Devrim Rehberi Humeyni’nin karşıladığı yeni şehitleri şimdi Süleymani selamlıyor.

 

Komplo Suikast İddiaları Nasıl Yankılanıyor?

Belki de on yıllar boyunca yanıtı aranacak sorunun cevabını Tahran sokaklarında bulmak imkansızdı ama kamuoyunun algısını ölçmek açısından önemli bir barometre de kazanın sebeplerini irdelemekti. Öncelikle İran televizyonlarındaki genel eğilim, kazanın doğal yollardan meydana geldiği inanışı oldu. Bununla birlikte sokaklara dökülen yüz binlerce insan arasından fikir beyan edenler de olayın kaza olduğu düşüncesini dile getiriyor. Yalnızca Tahran değil, Tebriz sokaklarında da genel inanış bu yönde şekilleniyor. Bir şerh koyuluyorsa ABD yaptırımlarının etkisinin yanında ihmalkarlığın da kazada önemli bir payı olduğu belirtiliyor.

 

İran’ın Matem Mirası Sokaklarda Egemen

Semboller önemlidir. Sembollerin eşlik ettiği törenler de öyle. Her ülkede yönetimi ele geçiren iktidar erki, kendi ideolojisini ön plana alarak iktidarının kültürel meşruiyetini tahkim edecek simgeleri görünür kılar. Bu sembolleri o ülkenin sokaklarında gezerken de fark edebilirsiniz. Hele ki o ülke İran gibi teokratik kimliğini toplumsal mitlerle harmanlayarak yönetim pratiği üzerinde inşa ediyorsa daha da fazla hissedersiniz. Sloganların ve oluşturulan görsel imajların gücü, kitlesel mobilizasyonu temin eder. Dünyanın geri kalanına da mesajlar iletilir. Şah döneminde de (1925-1979) durum böyleydi, mevcut İslami Rejim de propaganda fırsatlarını hiç ıska geçmedi. Reisi ve diğer yetkililer de bu bağlamda “hizmet şehidi” olarak görüldü, birkaç güne yayılan metaforlarla dolu seremoni silsilesi de bu doğrultuda neticelenmiş oldu.

 

[1] Hamid Dabashi ve Peter Chelkowski, Bir Devrimi Sahnelemek, çev. Biray Anıl Birer, The Kitap Yayınları, 2018.

 

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası