Kriter > Siyaset |

Yeni Dönemde Türkiye-ABD İlişkileri


Trump’ın başkanlık yeminini edip görevi devraldığı 20 Ocak itibarıyla artık ABD’de yeni bir dönem başladı. Trump törende yaptığı konuşmada da bu yeni dönemin işaretlerini verdi.

Yeni Dönemde Türkiye-ABD İlişkileri

Trump’ın başkanlık yeminini edip görevi devraldığı 20 Ocak itibarıyla artık ABD’de yeni bir dönem başladı. Trump törende yaptığı konuşmada da bu yeni dönemin işaretlerini verdi. Temel olarak iç politika ve ekonomide ciddi bir dönüşüm başlatmayı planlayan Trump yönetimi şüphesiz dış politikada da önemli adımlar atarak kendini diğer yönetimlerden ayrıştırmaya çalışacak. Özellikle ticaret odaklı bir dış politika ile jeoekonominin önem kazanacağı bir dönem olması beklenen bu yıllarda Trump’ın Çin, Rusya ve Ortadoğu politikalarında da ciddi bazı kırılmaları gerçekleştirmesi öngörülüyor.

Bu noktada bizim açımızdan en önemli sorulardan biri özel olarak Türk-Amerikan ilişkilerinin ABD dış politikasında yaşanacak doktriner değişimden ne kadar etkileneceği ve ilişkilerin ne şekilde gelişeceği üzerine oluşuyor. Tıpkı iki ay önceki tartışmalarda olduğu gibi birçok atamanın henüz yapılmamış olması, dış politika ve güvenlik ekipleri ve planlarının henüz ortaya çıkmaya başlaması biraz işimizi zorlaştırsa da eldeki verilerden temel olarak ilişkilerin geleceği ile ilgili birkaç nokta ortaya çıkıyor.

Öncelikle Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen farklı unsurlar bulunuyor. Bunlar arasında önümüzdeki dönem ikili ilişkileri doğrudan etkileyecek faktörler arasında YPG ve ABD yönetiminin bu terör örgütüne yaptığı askeri yardım, FETÖ lideri Gülen’in ABD’deki faaliyetleri ve Türkiye’ye iade meselesi öne çıkıyor. İkili ilişkileri dolaylı etkileyecek unsurlar arasında ise NATO’nun geleceği tartışmaları, ekonomik ilişkiler ve ABD’nin bölgedeki İran yayılmacılığına karşı atacağı adımlar geliyor.

ABD'nin Terör Örgütü YPG'ye Desteği

YPG’ye ABD tarafından yapılan askeri yardım Türk-Amerikan ilişkilerinde belki de en ciddi yaralardan birinin açılmasına sebep oldu. Örgüte yapılan askeri yardım bugün sona erdirilse dahi ortaya çıkan güven bunalımının tedavisi, özellikle de PKK saldırılarını bu derece artırıp sofistike hale getirmişken oldukça ciddi bir çaba gerektirecek. Trump yönetiminin bu noktada önemli bir seçim yapması gerekecek. DEAŞ ile mücadele konusunda şimdiye kadar fazlasıyla bel bağlanan YPG’nin artık ciddi sorunlara yol açtığı konusunda hemen hemen herkes aynı fikirde. ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon için DEAŞ’a karşı askeri birlikler kullanarak mücadele eden tek ülke olan Türkiye ile bu konuda daha aktif bir iş birliği geliştirme ve dolayısıyla bundan sonra daha etkili operasyonlar yapabilme fırsatı bulunuyor. Bu durum aynı zamanda Kuzey Suriye’de YPG güçlerinin yol açtığı iç etnik çatışmaların da yayılmasını durduracak. Dahası önümüzdeki dönemde ABD yönetiminin bölgede terör örgütü olarak kabul edilen bir yapıya askeri destek sağlaması konusunda ortaya çıkan kanaati de değiştirebilecek. Türkiye’nin şimdiye kadar ortaya koyduğu argümanlar ve kaygılar özellikle son dönemlerde PKK ile YPG ilişkisi üzerine yapılan çalışmalarla daha fazla geçerlilik kazanmış oldu. Bundan sonra Trump yönetimi ya bir terör örgütü ya da bir ulus devletle birlikte DEAŞ’la mücadeleye devam edeceğine karar verecek. Bir terör örgütü ile girilen ortaklığın bölgedeki en önemli müttefiklerinden birini tehdit etmeye başlaması bundan sonraki süreçte ikili ilişkilerde geri döndürülemez bir hasarı tetikleyebilir.

FETÖ Faaliyetleri ve Gülen’in İadesi

Türkiye’nin 17 Aralık sonrası FETÖ’nün Amerika’daki faaliyetleri konusunda ABD’li muhataplarına ilettiği kaygılar 15 Temmuz darbe girişimi ile daha somut ve tehlikeli bir hal aldı. Türkiye’nin ulusal güvenlik tehdidi olarak kabul ettiği bir örgütün 15 Temmuz darbe girişiminde sivil halka karşı giriştiği saldırı ve demokratik yollarla seçilmiş bir hükümet ve devlet başkanını devirmeye yönelik teşebbüsü bu tehdidin Türkiye açısından boyutunu ve aciliyetini gözler önüne serdi. Türkiye bu noktadan itibaren bir yandan ABD’li yetkililerden bu ulus aşırı tehdide karşı mücadelede destek talep ederken öte yandan da Gülen için Türkiye’de açılan davalar sebebiyle iadesini talep etti. Şu ana kadar Türkiye’nin tüm girişimlerine rağmen iki alanda da herhangi bir adım atılmadı.

Trump yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışmanlığına atanan Mike Flynn’in Kasım ayında yayımladığı makale onun bu konuda Türkiye’nin kaygılarını anladığını gözler önüne seriyor. Ancak Türkiye bu noktada artık anlayış ve destek açıklaması değil aktif bir politika bekliyor. Hem YPG hem de Gülen meselesinde önemle üzerinde durulması gereken hususların başında Türkiye’de kamuoyunun bu iki konuda da partiler üstü ve eşine az rastlanan bir mutabakat sağlaması oldu. Türkiye’nin Gülen’in iadesi konusunda yaptığı girişim bu sebeple toplumun büyük bir kesimi tarafından destek gördü. Önümüzdeki süreçte Türkiye Obama döneminde başlattığı bu girişimi sürdürecek. ABD’den Türkiye’nin beklentileri arasında Gülen’in iadesi ve bu gerçekleşene kadar örgütün Türkiye aleyhine gerçekleştirdiği faaliyetlerin kısıtlanması geliyor. Türkiye hem ulusal güvenlik tehdidi hem de terör örgütü olarak kabul ettiği FETÖ ile mücadele konusunda ABD’den yeterince destek alamadığı sürece bu konuda özellikle 15 Temmuz sürecinde ortaya çıkan siyasal ve toplumsal hayal kırıklığı ortadan kalkmayacak.

NATO İlişkileri

Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkilerin askeri ve stratejik bakımdan en önemli mihenk taşlarından biri olan NATO konusunda da ciddi bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Bu durumun en büyük sorumlusu şüphesiz özellikle seçim kampanyasında başlattığı söylem ve başkan olduktan sonra yaptığı demeçlerle NATO’ya oldukça eleştirel yaklaşmaya devam eden Başkan Trump. İttifakın özellikle 2000’li yıllarda ortaya çıkan farklı tehdit algılamaları karşısında yeterince etkin olamadığı konusundaki eleştiri üye ülkeler tarafından sıklıkla ifade ediliyordu. Soğuk Savaş sonrası girdiği kimlik krizinden henüz çıkamayan bu teşkilatın bundan sonra ne şekilde yeniden dizayn edileceği ve ABD’nin NATO’nun geleceği konusunda alacağı tavır Türk-Amerikan ilişkilerinin askeri ve stratejik yönünü belirlemede önemli bir etken olacak. Özellikle hava savunma sistemleri konusunda Türkiye’nin müttefiklerinden beklentileri ile başta terörizm ve siber güvenlik alanlarında olmak üzere ortaya çıkan yeni tehditlerle ilgili İttifak içinde iş birliğinin alacağı mesafe ikili ilişkilerin askeri boyutunu şekillendirmede önemli bir rol oynayacak.

İran’ın Yayılmacılığı

Trump her ne kadar seçim sürecinde İran ile yapılan nükleer anlaşmanın iptal edileceği vaadinde bulunmuş olsa da son gelişmeler özellikle Tahran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasının uzun vadede Washington’a sağlayacağı ekonomik getiri sebebiyle Başkan Trump’ın bu konudaki fikrini revize ettiğini gösteriyor. Ancak bu İran ile ilişkilerde Obama döneminde yaşanan yakınlaşmanın süreceği anlamına da gelmiyor. Anlaşmanın iptali yerine Trump yönetiminin anlaşma maddelerinin oldukça sıkı bir şekilde denetlenmesi ve uygulanması, bunun yanında İran’ın bölgedeki yayılmacılığının önünün alınması konusuna daha fazla yoğunlaşacağı anlaşılıyor. Şayet bu gerçekleşirse Türkiye Trump yönetimi için farklı bir jeopolitik önem kazanacak. Bu durum iki ülke arasında özellikle İran’ın desteklediği milis grupların Suriye’deki istikrarsızlaştırıcı etkisi dolayısıyla ortak bir payda ve tehdit algılaması oluşturacak. Ancak bunun yanında Trump yönetiminin bu konudaki beklentilerinin çok fazla artması Türkiye’nin bölgede senelerdir takip ettiği politikalarla çelişirse ortaya ciddi bir gerginlik alanı çıkarabilecek. Bu noktada iki tarafta da ortak çıkarlara dayalı, bölgedeki realiteye uygun ve dengeli bir politikanın oluşturulması hem ikili ilişkiler hem de Suriye’nin geleceği için oldukça önemli olacak.

Bir Fırsat Alanı: Ekonomi

Türkiye-ABD ilişkileri açısından önümüzdeki dönemde geliştirilmeye ihtiyaç duyulan en önemli alanlar arasında ekonomi bulunuyor. İki ülke arasında on yıllardır süren stratejik ilişkilere rağmen ekonomik ilişkiler en zayıf halka olarak kaldı. Senelerdir farklı zirvelerde iki ülke liderlerinin bu konuda yaptığı açıklamalara rağmen şimdiye dek bu noktada çok ciddi bir gelişme olmadı. Ticaret hacmi ABD’nin diğer G20 ülkeleri ile arasındaki rakamlarla karşılaştırıldığında oldukça düşük bir seviyede devam etti. Son olarak iki ülke arasında 2013 yılında yapılan görüşmelerde bir komisyon kurularak ekonomik ilişkileri derinleştirmek ve çeşitlendirmek üzere bazı adımlar atıldı. Ancak bu noktada özellikle Ankara’nın Washington ile serbest ticaret anlaşması girişimlerine ABD yönetimi tarafından çok ciddi bir karşılık verilmedi. Trump yönetiminin ekonomi ve ticaret anlaşmalarına dış politikada özel bir önem vereceği dikkate alındığında Türkiye ile ABD arasında bu alanda önemli bir fırsat alanı ortaya çıkmış oluyor. Bunun değerlendirilmesi ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi için önemli bir avantaj yaratırken iki ülke arasında bundan sonraki senelerde ortaya çıkacak krizleri hem önleyecek hem de kuşatacak ciddi bir ekonomik mekanizmayı da beraberinde getirebilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası