Altı muhalefet partisi, 28 Şubat’ta “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adı altında hazırladıkları mutabakat metnini kamuoyuyla paylaştı. Ancak açıklanan metin hem teknik hem de siyasi açıdan barındırdığı aksaklıklar ve muğlak noktalar sebebiyle beklentileri karşılamada başarısız oldu. Yine bu sebeple, seçmenler nezdinde oluşturulmak istenen algının aksine zayıf, kısıtlı ve sıradan bir siyasi beyanname olmaktan öteye geçemedi.
Aynı zamanda bu beyanname, parlamenter sisteme dönme vaadinin hem teknik hem de siyasi açıdan ne kadar kusurlu ve irrasyonel bir girişim olduğunu tekrar gösterdi. Bunun temel sebebi ise altı partinin parlamenter sisteme dönmek gibi şu an için seçmen nezdinde veya pratik siyasette pek de karşılık bulmayan bir meseleyi en kritik ve stratejik projeleri haline getirmesi. Üstelik verilen öneme rağmen üretilen metnin muğlak noktaları ve sıradanlığı, hem projeyi hazırlayanlara hem de projenin kendisine yönelik güvenilirliğine zarar verdi. Dolayısıyla temeli teknik ve siyasi açıdan sağlam atılamayan bu projenin üzerine inşa edilecek her siyasi iddia, kısıtlı ve güvenilmez olmaya mahkum.
Güçlendirme Vaadi Ne Kadar Rasyonel?
Teknik açıdan, hükümet sistemleri literatüründe “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” (GPS) adında bir hükümet sistemi modeli yer almıyor. Ancak “Güçlendirilmiş” sıfatının kullanılması, literatürde “Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistem” olarak geçen modelin baz alındığı izlenimi oluşturuyor. Bu noktada gerek teknik çalışmada yer alan siyasilerin gerekse bazı muhalif kesimlerin açıklamaları da bu izlenimi oluşturma çabasını teyit ediyor.
Bu bağlamda kısaca Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistem’den bahsetmek gerekmektedir. Söz konusu model, parlamenter sistemin yapısal olarak hem literatürdeki tartışmalarda hem de pratikte öne çıkan iki zayıf noktasının çözümünü amaçlamaktadır. Bu noktalar “istikrarsızlık” ve “zayıflık” olarak tanımlanabilecek sorunlardır. Diğer bir ifadeyle parlamenter sistemde yürütme organının güçlü bir istikrar sağlayamaması ve koalisyon hükümetlerinin parçalı yapısı başta olmak üzere çeşitli siyasi sebeplerden ötürü etkinlik ve uyum sorunları yaşanmaktadır.
Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistem ise klasik parlamenter sistemin yapısal sorunlar nedeniyle sebep olduğu bu sorunları, yürütmeyi güçlendirerek çözmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda hükümet lehine ve parlamento aleyhine işleyen bazı hukuki ve siyasi mekanizmalar üretilmektedir. Dolayısıyla Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistemin esas gayesi güçlü, etkin ve istikrarlı yönetime sahip olmak ve bunun için de yürütme erki olan hükümeti parlamento karşısında güçlendirmektir.
Ancak oluşturulmak istenilen algının aksine muhalefetin açıkladığı model, Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistem’in tamamen zıddı bir yaklaşım ve tasarıma sahip. Her ne kadar muhalefetin önerdiği model, yapıcı güvensizlik oyu gibi bazı mekanizmalara yer verse de parlamenter sistemi güçlendiren veya rasyonelleştiren bir yapıya sahip değil. Bunun ise iki önemli sebebi bulunuyor. İlk olarak gerek mutabakat metninde gerekse muhalefetten gelen açıklamalarda görüldüğü üzere önerilen model, parlamentonun aşırı güçlendirilmesini ve siyaseti güç merkezi haline getirmeyi amaçlıyor. Bu da meclisin güç ve yetkisini kapsamlı bir şekilde artırarak yürütme organı veya hükümet üzerinde inşa edilecek katı kısıtlamalar ile tahakküm kurması anlamına geliyor. Yine buna paralel olarak her ne kadar metinde “güçlü kuvvetler ayrılığı” vadedilse de pratikte kuvvetlerin iç içeliği inşa ediliyor. Böylelikle yasama organı, yürütme ve yargı üzerinde etkin ve hakim bir konuma getiriliyor. Dolayısıyla güçlendirilen, sistem değil parlamentodur.
İkinci olarak ise Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye’nin siyasi ihtiyaçlarına yönelik herhangi bir mekanizmaya sahip değil. Yukarıda da bahsedildiği gibi muhalefet, yapıcı güvensizlik oyunu, Türkiye’de 2018 öncesi uygulanan parlamenter sistemin sebep olduğu istikrarsızlık sorununa çözüm olarak öneriyor. Ancak Türkiye’de parlamenter sistemin özellikle koalisyon dönemlerinde sebep olduğu istikrarsızlık probleminin bu mekanizma ile çözülmesi mümkün değildir. Çünkü söz konusu istikrasızlık problemi, hükümetlerin güvenoyu alması veya düşürülmesi ile alakalı değildir. Türk siyasi tarihinde yalnızca iki hükümetin güvensizlik oyu ile düşürülmesi bunun en güçlü göstergesidir. Parlamenter sistemin Türkiye’de sebep olduğu istikrarsızlık problemi, koalisyon hükümetlerinin güçlü bir yapı ve çoğunlukla kurulamaması ile alakalıdır. Koalisyonlar, bu sebepten ötürü kendi içinde uyum ve etkinlik problemi yaşamakta, bu da güçlü ve istikrarlı hükümetlerin kurulmasını engellemektedir. Muhalefet ise istikrarsızlık probleminin esas olarak etkinlik ve uyum noksanlığı sonucu ortaya çıktığını gözden kaçırıyor. Bu sebeple de önerdikleri model, söz konusu sorunların çözümüne yönelik herhangi bir mekanizmayı barındırmıyor. Dolayısıyla önerilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, teknik açıdan rasyonel bir model olarak kabul edilemez.
Cevapsız Sorular
Muhalefetin açıklanan metinde söz konusu sorunlarına ek olarak, cevaplamaktan kaçındığı veya bilinçli olarak belirsiz bıraktığı noktalar ise bir diğer problemli alandır. Bu kapsamda muhalefetin doğrudan hükümet sistemi ile alakalı olarak pozisyon almaktan veya irade beyanından kaçındığı dikkat çekiyor. Bunların başında da vadedilen sistemde cumhurbaşkanının kim tarafından seçileceği geliyor.
Cumhurbaşkanlığı makamı, klasik parlamenter sisteme benzer bir şekilde tarif edilmiş, tarafsız ve sembolik yetkilere sahip olacağı açıklanmıştır. Ancak cumhurbaşkanını kimin seçeceği sorusuna cevap verilmemiştir. Bu da aslında muhalefetin halk veya meclis yönünde bir tercih yapmaktan kaçındığını veya yaptıkları tercihi kamuoyuna açıklamaktan çekindiklerini göstermektedir.
Her ne kadar dünyada sembolik yetkilere sahip cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği örnekler olsa da bu örneklerin sayısı oldukça kısıtlıdır. Muhalefetin vadettiği modelin genel yaklaşımı ve tarifi göz önünde bulundurulduğunda ise cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi gerekmektedir. Bunun temel sebebi ise cumhurbaşkanı seçiminin Türk siyaseti açısından bir kriz kaynağı olmasıdır. Nitekim hem yakın hem de uzak dönemde mecliste gerçekleştirilen seçimler, büyük siyasi krizlere ve istikrarsızlıklara sebep olmuştur. Dolayısıyla cumhurbaşkanın meclis tarafından seçilmesi, doğal olarak siyasi krizlerin geri dönmesi ihtimalini doğurmaktadır. Yine bu bağlamda cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi yönünde bir tercih, 2007 ve 2017’de doğrudan referandumla seçmenlere verilmiş bir seçim hakkının geri alınması anlamına gelmektedir. Hatırlanmalıdır ki cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi de 2007’de yaşanan cumhurbaşkanı seçimi ve 367 krizi sonucunda çözüm olarak doğrudan halk tarafından onaylanmış ve benzer krizlerin yaşanmasının önüne geçilmiştir. Dolayısıyla cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi, hem seçmenlerin elinden bir oy hakkını geri almak hem de doğrudan halk tarafından çözüme kavuşturulmuş bir meseleyi tekrar gündeme getirmek anlamına gelmektedir. Muhalefet de bu sebeplerden ötürü cumhurbaşkanının kim tarafından seçileceği sorusunu cevapsız bırakmayı tercih etmiştir.
Öte yandan bir diğer cevapsız soru ise vadedilen sistemin nasıl ve ne zaman hayata geçirileceğidir. Bu noktada muhalefet partileri, parlamenter sisteme dönüş için herhangi bir yol haritası veya takvim açıklamamıştır. Üstelik geçiş sürecinin kim tarafından ve nasıl yürütüleceği, altı muhalefet partisinin anayasa değişikliği için gerekli olan çoğunluğu sağlayamaması durumunda nasıl bir yol izleneceği cevapsızdır. Buna ek olarak, muhalefetin sistemi hayata geçirebilecek çoğunluğa ulaşabilmesi ve kendi adayını cumhurbaşkanı seçtirebilmesi için desteğine ihtiyaç duyduğu HDP’nin, sistemin ve geçiş sürecinin neresinde olduğu yine belirsizdir. Dolayısıyla tüm bu belirsizlikler ve detaylandırılması yapılmamış çeşitli geçiş senaryoları, siyasi açıdan istikrarsızlık ve kriz doğurma ihtimaliyle dikkat çekmektedir. Ancak buna rağmen altı muhalefet partisi bu belirsizlikleri gidermekten kaçınmıştır.
Sonuç olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, barındırdığı teknik sorunlar ve belirsizlikler sebebiyle başarılı bir hükümet sistemi dizaynı olmaktan uzaktır. Açıklanan metin, sorulması kaçınılmaz olan teknik ve siyasi meselelere cevap vermekte başarısız olmuştur. Dolayısıyla sistem değişikliği gibi oldukça iddialı ve kapsamlı bir vaadin anayasa taslağı olmasa dahi net ve kapsamlı bir şekilde çerçevelendirilmiş bir metin ile kamuoyuna duyurulması gerekmektedir. Ancak muhalefet partileri, tamamen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi karşıtlığı üzerinden kurgulanmış, sistem inşa etme iradesi ve gücünden yoksun, tamamıyla var olanı yıkmaya odaklanan bir motivasyonla sorunlu bir metin ortaya koymuştur.