Şimdiye kadar işler yolunda gitmiş olsaydı iki yıl önce başlatılmış olan Brexit görüşmeleri neticesinde 29 Mart’ta Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden (AB) bir anlaşmayla çıkmış olacaktı. Nitekim bu sonuç 2016 referandumundan çıkan ayrılma isteğine de, Theresa May’in bizzat AB ile anlaşma için yürüttüğü pazarlıklar sonucu ulaşılan neticeye de uygun olacaktı. Ne var ki İngiltere Başbakanı Theresa May’in Brüksel ile yaptığı görüşmeler neticesinde İngiliz Parlamentosuna iki kez sunmuş olduğu “çekilme anlaşması” yine reddedildi.
Bir türlü gerçekleşmeyen ama gerçekleşeceği her defasında tekrar tekrar vurgulanan Brexit meselesiyle ilgilenenler İngiltere’nin süreçte yürüttüğü politikanın ne olduğunu anlamlandırmakta zorlanıyor. Yüzyıllarca üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk kurmak için “Ada” hakimiyetinin çok ötesinde açık, emperyal(ist) bir politika güden, bu uğurda tahtları ve taçları birleştiren, İskoçların Ada milliyetçiliğini, Gallerlilerin inatçılığını, İrlandalıların otantikliğini ezip geçen İngiliz aklı var. İmparatorluğu çözülürken dahi çekildiği her yere dilini, bankasını, üsler ve radarlarını bırakan bu üst aklın öyle bir noktaya gelip Polonyalı mültecilerden korkarak Ada’ya kendini hapsetmek için ardı ardına Parlamentoda oylama yapıp hiçbir sonuç alamamasına kimse inanmak istemiyor.
Üstelik hala 2016’da İngiltere’nin AB’den ayrılma kararını niye aldığını açıklamakta zorlananlar dahi var. Nihayetinde İngiltere AB’nin hep istisnai bir parçasıydı ve geleneksel olarak üstlendiği istisnai özerkliği de AB içerisinde kimse çok sorgulamıyordu. Fransa ve Almanya’nın bürokratik edilgenliğinden ve AB’nin Ortadoğu’da açılan kapıdan dahi geçemeyecek kadar kendi çok sesliliğine gömülmesinden İngiltere gibi bir devletin rahatsız olmasını herkes anlayabilirdi. Ama Polonyalı yeni işçilerin İngilizlerin işini çalacak olması safsatası sonucu İngiliz demokrasisini anlaşmalı boşanmaya da, anlaşmasız ayrılığa da bir türlü ikna edememek çoğu kişi için ya bir politik kaza ya da kötü bir politik şaka olmalıydı. İngiliz üst aklına şaka ve kaza olasılıklarını yakıştıramayanlar bu yüzden yürütülen sürecin iki farklı grup açısından farklı amaçlarla takip edilen bir “yıldırma” taktiği olduğunu düşünüyor.
Yıldıran Brexit
Brexit çözümsüzlüğünde yıldırma sonucu bir politik çözüm bulunacağını umanlar arasında bir yanda Brexit’e karşı olan İngiliz ekonomi eliti var. İngiliz siyasal elitinin bir parçası olan finans elitinin Brexit’in popülist milliyetçiliğini para, silah ve kültüre dayalı İngiliz emperyal aklına aykırı gördüğü biliniyor. Keza Brexit sonrası yeniden kaşınacak Kuzey İrlanda sorunu, İskoçya ve Galler’den yükselen Birleşik Krallığı sona erdirme istekleri toplumun bu kesiminin tüylerini diken diken ediyor. Ancak 2016’da kafaları dünyayı yönetmek derdinde ve cepleri dolu bu toplumsal kesimin İngiliz halkının neden endişeli olabileceğini bir türlü anlamadığı ve halka ulaşabilecek Brexit karşıtı bir söylem ve politika geliştiremediği de doğru. Daha önemlisi İngiliz finans-kapitali siyasi kazanç ve halka ulaşma derdindeki İngiliz seçkinlerini dahi yanına çekmeyi başaramamıştı. İngiliz demokrasisindeki bu bölünme ve kutuplaşma bugün de aşılmış değil, İngiltere de hala popüler milliyetçilik halk için politika ve söylem üretmeye, seçkinler arasında ayrışmayı derinleştirmeye devam ediyor. Bu nedenle de Brexit karşıtı elit bıktırıp yıldırma politikasının pasifliğine sığınmış durumda. May’in biraz gönülsüz biraz da bilinçli sürdürdüğü yıldırma politikasının bürokratik bir kazayla sonuçlanmasını, İngiltere ve AB arasındaki tıkanıklığın hükümetin sonunu getirmesini dört gözle bekliyor.
Aslında böyle bir bürokratik/politik kazanın gerçekleşme olasılığı da son derece yüksek. Hatırlanacağı üzere bu hafta Parlamentonun Brexit anlaşmasını ikinci kez reddetmesinin ardından Birleşik Krallık’ta kurumlar arası karmaşa devam ederken Başbakan May, AB’den Brexit’i 30 Haziran’a ertelemesini talep etmişti. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk da Avam Kamarasının ayrılık anlaşmasını onaylaması koşuluyla Brexit’i kısa bir süre erteleyebilecekleri önerisiyle gelmişti. Konu AB Liderler Zirvesine havale edildi. Gerçi teknik olarak her halükarda –May istediğini alsaydı da– Brexit tarihinin uzatılabilmesi için yirmi yedi AB üyesi ülkenin onayı gerekiyordu. Bu da zaten çıkmaza giren Brexit sürecini bir de AB bürokrasisi deneyiminden geçirmeyi düşündüğümüz anlamına geliyor. Bu süreçte haklı olarak bazı Avrupa ülkelerinin İngiltere’ye neden uzatma verildiğini sorgulayacağı da bir gerçek. Sonuçta Brexit isteyip bir türlü gerçekten çıkış yapamayan, daha doğrusu çıkış masraflarını AB’ye yüklemeye çalışan Londra’nın kendisi.
Diğer sorun bu ertelenmenin gerçekleşmesi durumunda İngiltere’nin 22 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılıp katılmayacağıyla ilgili. Katılması durumunda sadece bazı siyasi ve hukuki sorunlar çıkmayacak, Brexit karşıtı siyasal hareketin hem İngiltere hem de Avrupa’da 2016 referandumunun meşruiyetini sorgulatacak bir sonuç için mücadele edebileceği meşru, siyasi bir zemin de açılmış olacak. May’in aynı Brexit anlaşmasını ardı ardına Parlamentoda oylatmasının sebebi 2016 referandum sonucunun meşruiyetini tartışmaya açmamaktı. Bu yüzden İngiltere’deki Brexit karşıtlarının May’in bıktırma-yıldırma taktiğinin AP seçimlerine katılma gibi bir kazaya yol açmasını beklediğini duymak hiçbirimiz için şaşırtıcı olmayacak.
Diğer yanda May’in ve Brexit’in arkasında duran popülist sağın bu yıldırma taktiğiyle son dakikaya kadar AB’den koparabilecekleri en fazla tavizi elde etmeye çalıştığını düşünenler var. Nihayetinde Brexit kelimesinden İngilizler kadar Avrupalılar da sıkılmış görünüyor. Üstelik Cebelitarık ya da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde Londra’nın başını Brexit sonrası ağrıtacak gelişmeler İngiltere’nin gücünden yoksun AB’nin başını iki kat ağrıtabilir. AB’nin bir an önce Brexit sorununu halledip hazırlanması gereken –çok da parlak olmayan– bir gelecek var. Almanya ve Fransa’nın hala AB projesine sadık olmaları da geleceği çok aydınlatmıyor. ABD’nin enerji gücünü daha da artırması (İkinci Kaya Gazı Devrimi’nden bahsediliyor son günlerde), Karadeniz’de Rusya, Akdeniz’de ABD’nin askeri varlığını görünür hale getirmesi, günah keçisi haline getirilen Polonyalıların ve Polonya konumunda kalan Avrupalıların kollarını Washington’a açmış olması, Türkiye’nin dolayısıyla Karadeniz ve Akdeniz arasındaki en önemli askeri gücün başkalarına kaptırılması, tüm bunlar olurken AP’nin “Ayasofya” gibi mevzularla uğraşması…
Kısaca listeye yükselen aşırı sağcı ve Sarı Yelekliler gibi sağ-sol arasında dalgalanan memnuniyetsizlerin yarattığı tehlikeyi eklemeden dahi bir çırpıda aklımıza gelen sorunlar AB’nin bir an önce ciddi ve gerçekleştirilebilir bir güvenlik ajandası geliştirmesi gerektiğini gösteriyor. Theresa May de aslında AB’nin bu sıkışıklığına (Almanya’nın sürekli kendini sınırlama zorunluluğuna ve Fransa’nın ihtiraslarına yetmeyen gücünün yarattığı güçsüzlüğe) güvenerek pazarlık aşamasında kazanamadığı bazı tavizleri oylama sürecini uzatarak elde etmeye çalışıyor. Ancak May, AB cephesinden çok ummadığı bir direnişle de karşılaştı. İngiltere ve AB’nin süreçte geldiği noktayı en açık ve May’in duymak istemeyeceği bir biçimde ifade eden de bu yüzden Brüksel oldu. Konu AB’de “tükeniş” olarak tanımlandı.
AB’nin Duruşu
AB liderleri İngiltere’ye yeni tavizler vermemek konusunda kararlı görünüyor. Örneğin Almanya Şansölyesi Merkel, Brexit’in anlaşmasız olarak gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak ekonomik yüke hazırlıklı olduklarını açıkladı. Benzer şekilde Fransa da anlaşmasız Brexit gerçekleştiğinde ortaya çıkacak mali yükü karşılamak için gerekli bütçeyi hazırladığını duyurdu. Anlaşılan Sarı Yelekliler’e verilen tavizler Almanya ve Fransa’yı gerekirse anlaşmasız Brexit’e gitmek konusunda caydırmamış. Ayrıca AB’nin elinde de İngiltere’yi zorlayabilecek bazı kartların bulunduğunu biliyoruz. Pek çok yerde yazılıp çizildiği üzere İngiliz Parlamentosunda ikinci defa reddedilen çekilme anlaşmasının önünü tıkayan en önemli konulardan biri İrlanda meselesiyle ilgili. Brexit anlaşması gerçekleştiği takdirde Britanya’nın parçası olan Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında bir gümrük kapısı ve sınırda kontrol olacak. İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda arasında yeniden katı bir sınırın ortaya çıkmasının IRA terörünü yeniden hortlatması ihtimali elbette gözden kaçmıyor. İşin IRA boyutu bir yana AB baştan itibaren daha yumuşak bir sınır talep ederek İrlanda Cumhuriyeti’ni siyasi olarak İngiltere’ye karşı destekleyeceğini gösterdi. AB açısından İrlanda üzerinden İngiltere’ye aba altından gösterilen sopanın Brexit’in ötesinde bir anlamı da var. Sonuçta Brexit meselesinde AB yaralarını zamanında saramazsa Avrupa projesi yerini güçlü ve güçsüz Avrupa devletlerinin ulusal politikalarına bırakacak. Bu istikrarsızlık ihtimali Avrupa için, güçlü ve güçsüz Avrupalılar için çok korkutucu. Bu nedenle AB, Brexit sonrası başka “exit”lerin olmamasını garantilemeye, bunu da kimi devletlere bölgesel entegrasyonun yararlarını mikro milliyetçi taleplerle karşı karşıya gelebileceklerini hatırlatarak yapıyor.
Nihayetinde AB duruşundan taviz vermeyerek 21 Mart’ta gerçekleşen AB Liderler Zirvesi Brexit oturumunda May’e istediği ek süreyi sağlamadı. Merkel, May’in konuşmasından sonra Brexit anlaşmasının onaylanması için Birleşik Krallık’a en iyimser tahminle ve Parlamentonun anlaşmayı onaylaması şartıyla 2 Nisan veya en geç 22 Mayıs’a kadar süre verilebileceğini belirtti. Böylece Brüksel 22 Mayıs’ta gerçekleşecek AP seçimleri öncesinde İngiltere’den tavrını ve stratejisini belirlemesini beklediğini ciddi bir biçimde göstermiş oldu. Gerçi May’in iki kere reddedilen metni yeniden Parlamentoya getirmemesi konusunda uyarıldığı da biliniyor. İkinci referandum olasılığı Brexit yanlılarınca kesinkes reddedildiği, Parlamento anlaşmasız Brexit’e de henüz onay vermediği için şimdi İngiltere’de Brexit yanlıları ile karşıtlarının tartıştığı konu 11 Nisan’da Parlamentoda oylanacak, İngiltere’nin AP seçimlerine katılıp katılmama kararı alınacak. May’in bıktırma taktiği bu noktada verilecek kararla ya tükenecek ya da 2016’da alınan kararın sorgulanmasının önünü açacak.
Her halükarda Brexit bıkkınlığı İngiltere ve AB liderlerini boşanma sonrası birbirlerini görmek istemeyen karı-kocaya döndürmüş durumda. Ama İngiliz-Kıta Avrupası evliliğinin Avrupa finans elitleri, Akdeniz’deki Avrupa gücü gibi ortak mülkleri vardı. Anlaşmasız bir boşanma diğer küresel güçler Avrupa parasının etrafında dolaşırken çok sorun çıkarabilir. Ayrıca bu mutsuz çift NATO’da birbirlerinin yüzüne bakacak. Bu yüzden Brexit bıkkınlığı oyununu her iki taraf da sonuna kadar sürdürmek zorunda.