Fransa’da Demokrasinin Krizi Ne Anlama Geliyor?


Fransa’nın ekonomik durgunluğundan, önceki liberal dengeyi destekleyen Fransız orta sınıfından –ABD’deki gibi– otoriter, popülist ve ırkçı bir “beyaz adamın intikamı” çıkmaktadır.

Fransa da Demokrasinin Krizi Ne Anlama Geliyor
Fransa Ulusal Meclisi

Fransa’da aşırı sağın yükselişi, İslamofobi, mültecilerin reddedilmesi ve genel olarak popülizmin yayılması halkın seçme hakkı ve milli egemenlik kavramlarıyla doğrudan çelişmiyor görünüyorsa da İkinci Dünya Savaşı sonrasında güç kazanan liberal demokratik sisteme meydan okumaktadır. Bu nedenle Fransa’da demokrasi krizi söz konusu olduğunda hem demokratik rejimin işleyişinin sıkıntılı oluşunu hem de liberal düzenin yıkılmasını kapsayan ikili bir durumla karşı karşıyayız demektir. Demokratik rejimin işleyişinden bahsettiğimizde halk-temsil ilişkileri, partiler sistemi, seçimlere katılım ve halkın siyasal sisteme inancı gibi toplumsal yönetim mekanizmaları kastedilirken liberal düzenden ise Fransız ulusal kimliği, çok kültürlülük, özgürlük, sosyal devlet, liberal-kapitalist değerler gibi merkezi siyasal dengeden söz edilmektedir. Bu yazıda Fransız demokratik rejimi ve liberal düzenine karşı mücadele eden hareketlerin incelenmesinin yanı sıra popülizmin yükselişinin sebepleri de tartışılmaktadır.

Demokratik Rejimin İşleyişindeki Sıkıntı

Fransa’da sadece liberal değerler değil bütün demokratik rejim ve temsil sistemi derin bir kriz yaşamaktadır. Son yirmi senede yapılan seçimlerde siyasal katılımın kritik bir seviyeye gerilemesi, halkın siyasetçilere kuşkuyla yaklaşması ve klasik siyasal sisteme güvensizliği hakkındaki anketlere baktığımız zaman Fransız demokratik yapısının sert eleştirilere maruz kaldığını gözlemlemekteyiz. Halkın temsil sistemine güvensizliği demokrasinin ana temeli olan millet egemenliğinin içini uzun vadede boşaltmaktadır. Çünkü diğer demokrasiler gibi halkın iradesi temelinde inşa edilen Fransız demokrasisi temsil mekanizması vasıtasıyla yönetime halkın katılımını güçlü bir şekilde sağlayamadığında giderek kendisini yok etmektedir.

Fransız halkının sisteme güvensizliği sadece etkisiz bir olgu olmayıp aynı zamanda Fransız siyasal düzeninde derin değişiklikleri de beraberinde getirmektedir. Bu duruma en iyi örnek Fransa’daki siyasal kargaşa ve kutuplaşmadır. Eski merkez sağ parti (Cumhuriyetçiler) ile aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin birleşme noktasına gelmesi, merkez sol partinin (Sosyalist Parti) tamamen yok olması ve aşırı sol partinin (Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi) oylarını yüzde 20’lere yükseltmesi yukarıda dile getirdiğimiz kargaşayı ortaya koymaktadır. Halihazırda geleneksel liberal parti olarak üyelerinin çoğunluğunu eski Sosyalist Parti ve Cumhuriyetçilerin oluşturduğu, Macron’un Cumhuriyet Yürüyüşü Partisi kalmıştır. Kısaca Fransa demokratik sistemi Fransız halkını yönetime dahil edemediği için daha önce sahip olduğu liberal dengeyi kaybedip büyük bir dönüşüm içine girmektedir.

Liberal Düzenin Korunması

Liberalizm, Fransız tarihinde İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında ortaya çıkan yeni demokratik dengenin en önemli özelliklerinden biridir. Aynı zamanda kapitalizm ve sosyal devleti bir araya getirip bireysel hakları ve toplumsal kimliği muhafaza etmeyi hedefleyen bu liberal düzenin ilk izleri 1944’te De Gaulle taraftarları ile Komünist partizanların ortaklaşa dizayn ettikleri Ulusal Direniş Konseyi’nin (CNR) programında bulunmaktadır. Bu dönemde ekonomik büyüme ve toplumsal hareketler aracılığıyla savaş sonrasından itibaren sağcı ve solcu Fransız karar vericiler ülkenin bağımsızlığı ve refah sistemini güçlendirmenin yanı sıra bireysel özgürlüğü de savunmaya çalışmışlardır. Fransız liberal dengesi diye adlandırdığımız bu dönem Faşizmin yenilmesinin hemen ardından 1945-1975 arasında hüküm sürmüştür.

Fransa'da Demokrasinin Krizi Ne Anlama Geliyor?-Leonard FaytreFransa’da, akaryakıt zamları ülke genelinde protesto edilirken başkent Paris’te “Sarı yelekliler” adı altında örgütlenen eylemciler gösteri düzenledi. Aralarında aşırı sağcıların da yer aldığı eylemciler ile polis arasında zaman zaman gerginlik yaşandı, 24 Kasım 2018

Ancak Fransız ekonomisi ilk durgunlukla karşılaştığında o zamana kadar baskılanan ırkçı ve milliyetçi siyasal hareketler yeniden ortaya çıkmayı başarmışlardır. 1984’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oyların yüzde 11’ini kazanan ırkçı Ulusal Cephe Partisi göçmen ve İslam karşıtlığıyla Fransız siyasetinde gündemi belirlemeye başlamıştır. Her ne kadar aşırı sağın yükselişi Fransa’da yaklaşık otuz beş sene önce Ulusal Cephe Partisi ile başlamışsa da günümüzde diğer partilere de yayılmış ve kimlik, göçmenlik, güvenlik ve İslam konularını etkileyecek bir söylem üstünlüğüne sahip hale gelmiştir. Neticede ana akım liberal partiler de en azından güvenlik konularında sertlik yanlısı politikalar sürdürmeye başlamışlardır. Chirac ve Sarkozy hükümetleri dönemlerinde (2002-2012) İslam ve göçmenler karşıtı ne kadar karar verildiyse (başörtüsü yasaları, Göçmenlik ve Ulusal Kimlik Bakanlığı kurulması, güvenlik politikasının sertleştirilmesi vb.) son senelerde de İslamileşme ve terörle savaş adı altında bireysel özgürlüğü kısıtlayan bir dizi karar verilmiştir (OHAL ve güvenlik yasası, mültecilere karşı sertlik politikası vb.).

Bu çerçevede son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçı ve İslamofobik adayların birinci turda neden toplam yüzde 46 oy topladığını daha iyi anlamaktayız. Zira her ne kadar Emmanuel Macron eski liberal dengeyi kurtarmışsa da aşırı sağ ve aşırı sol partilerin güçlenmesi durdurulamamaktadır. Böylelikle bu tek liberal partiye karşı halkın öfkesi büyümeye devam ederse yeni illiberal bir siyasal dengenin ortaya çıkabileceğini tahmin etmek güç değildir.

Fransız Liberal Demokrasisinin Kriz Sebepleri

Ekonomik Yaklaşım: Popülist ve ırkçı akımları güçlendiren ve Fransa’nın siyasal sistemine karşı halkın genel güvensizliği ve öfkesinin kaynağını uzun süredir uygulanan kemer sıkma politikaları ile “beyaz orta sınıf”ın ekonomik durumunun kötüleşmesinde görülebileceğini iddia etmek mümkündür. Bu açıdan Fransız sosyal devlet yardımlarının kısıtlanmasından en çok etkilenen sınıf, ne büyük bir ekonomik gelirden yararlanan üst sınıf ne de devletin verdiği asgari geçim yardımına başvurma imkanı olan alt sınıftır. ABD’deki Trump seçmenleriyle aynı sosyolojik yapıya mensup olan bu beyaz Fransız orta sınıfının üyeleri kendilerini hem devletten ve onun elitlerinden hem de yoksul ve göçmenlerden soyutlanmış hissetmektedir. Geçtiğimiz günlerde Fransa’da hayat pahalılığı ve akaryakıt fiyatlarındaki artışı protesto eden ve kendilerine “Sarı Yelekliler” adı verilen göstericilerin çoğunluğu bu beyaz orta sınıfın mensuplarıdır.

Bu kapsamda ekonomist Branko Milanoviç’in, dünyadaki farklı gelir sınıflarının evrimini “fil şekilli” bir grafikle gösterdiğini hatırlamak yararlı olacaktır. Filin gövdesi çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde bulunan ve insanlığın yarısını oluşturan en fakir kesimlerin gelirlerindeki keskin artışı temsil eder. Hortum ise gelişmiş ülkelerin üst sınıflarını yani dünya nüfusunun “yüzde 1”ini gösterir. İkisi arasında yer alan filin yüzü ise endüstrileşmiş ülkelerin orta sınıflarının gelirlerinin yerinde saydığını somutlaştırmaktadır. Sorun aslında orta sınıfın kötü yaşaması değil fakat hayat konforlarının giderek azalmasıdır.

Netice olarak diyebiliriz ki Fransa’nın ekonomik durgunluğundan, önceki liberal dengeyi destekleyen Fransız orta sınıfından –ABD’deki gibi– otoriter, popülist ve ırkçı bir “beyaz adamın intikamı” çıkmaktadır.

Kurumsal Yaklaşım: Fransız liberal demokrasisinin güncel krizinin sebeplerinden bir diğeri ise Fransız devletinin egemenliğinin bir kısmını AB kurumlarına devretmesi yani yetki devridir. Avrupalı ulusal devletler AB’ye para politikası gibi çok önemli yetkileri verdiklerinde bu durum milletin egemenliği temelinde inşa edilmiş olan ulusal demokratik yapılara meydan okumaya başlamıştır. Zira Avrupalı milletler söz konusu yetki devirleri nedeniyle hem devlet düzeyinde kontrol güçlerini yitirdiler hem de AB’nin siyasal kurumlarından bu haklarını geri alamadılar. Avrupalı toplumlarda var olan Birlik’in büyümesini reddetme duygusu AB kurumlarının aslında lobilerin ve demokratik yollarla gelmemiş bir zengin kitlenin kontrolü altında olduğu şeklindeki bir algıdan kaynaklanmaktadır. Söz konusu algının doğru olup olmamasından bağımsız olarak bugün Fransız halkının önemli bir kısmı tarafından “Brüksel’den gelen” kurallar ve neoliberal politikalar baskı olarak nitelendirilmektedir. Buna karşı hem solcu hem de sağcı Fransız seçmenlerin bir kısmı ulusal siyasi iradeyi ihya edebilecek bir “kurtarıcı” peşindedir. Bu çerçevede mevcut liberal Fransız elitlerin zayıflayacağı ve hatta hain damgası yiyecekleri olası gözükmektedir.

Sosyal Yaklaşım: Son olarak Fransa’nın liberal demokratik düzeninin gerginliği Fransız toplumunun kolektivite anlayışında yüzyıllar boyu süren uzun dönemli bir gerilemeden de kaynaklanmaktadır. Fransız filozof Marcel Gauchet’e göre çelişkili bir şekilde Fransız liberal düzeni geliştiğinde otomatik olarak demokratik işleyişte kriz ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle sırf bireysel olana odaklanarak insan hakları ve özgürlüklerini genişletme çabaları Fransızların kolektif gücünün potansiyelini yok etmektedir. Bu sebeple Fransızların zaman ilerledikçe dinden, gelenekten ve herhangi bir toplumsal ideolojiden (komünizm ve ulusçuluk gibi) uzaklaşarak bireysel açıdan daha bağımsız ve özgür olmaya odaklandıkları ve dolayısıyla toplum olarak daha az siyasi etki ve güce sahip olduklarını söyleyebiliriz. İşte bu bireysel (liberal) ve toplumsal (demokratik) olan arasındaki çelişki bugünkü Fransız halkının önemli bir kısmının otoriter olan kimlik siyasetlerine kulak vermesinin sebebini izah etmektedir. Öte yandan bu türden kimlik siyaseti tartışmaları Fransız toplumunun bölünmesine sebep olarak kimini milliyetçiliğe, kimini ırkçılığa, kimini dini aşırıcılığa, kimini komüniteryanizme (cemaatçilik), kimini de nihilizme yöneltmektedir.

Özetle Emmanuel Macron 2019 Avrupa Parlamento seçimleri kapsamında kendisini otoriter milliyetçilere karşı liberallerin temsilcisi olarak sunmaktadır. Ancak popülizmin yükselişinin ekonomik, kurumsal ve sosyal nedenlerine ciddi bir yanıt üretemediği takdirde Fransa’nın liberal ve merkezi dengesinin tamamen yok olma ihtimali vardır.

Bu kapsamda şu andaki Sarı Yelekliler’in protestoları iyi bir örnektir. Sarı Yelekliler hareketinin net solcu veya sağcı bir eğilimi olmadığını, sadece genel toplumsal öfkeyi yansıttığını ispat etmektedir. Ancak Sarı Yelekliler’in toplumsal hareketi ile Fransız elit hükümeti arasındaki anlaşmazlığın büyümesi halinde protestoların bastırılması veya hükümetin düşürülmesi şeklinde iki senaryo ortaya çıkmaktadır. Bu iki senaryo dışında halkın öfkesinin yatıştırılmasına yönelik bir seçenek hükümet nezdinde geniş yer bulmayacaktır. Diğer yandan eğer protestolar kendiliğinden hafiflerse ne protestoların bastırılması ne de hükümetin düşürülmesi gerçekleşecek fakat yine de yapılan protestoların liberal dengeye karşı keskin bir tesiri olacaktır.

Emmanuel Macron liberal dengeyi kurtarmak için bu makalede zikrettiğimiz yapısal meselelerini çözmek mecburiyetindedir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası