Kriter > Siyaset |

Asimilasyon ve Dünya Hakimiyeti Rüyası


O gece, önceki ve sonraki bütün geceleri yeniden anlamlandırmamızı sağlaması açısından bildiğimiz her geceden farklıydı. İşgal darbe, darbe terör ve terör de askeri tatbikat kılığına bürünerek memleketimizi ne pahasına olursa olsun teslim almak istemişti.

Asimilasyon ve Dünya Hakimiyeti Rüyası

O gece, önceki ve sonraki bütün geceleri yeniden anlamlandırmamızı sağlaması açısından bildiğimiz her geceden farklıydı. İşgal darbe, darbe terör ve terör de askeri tatbikat kılığına bürünerek memleketimizi ne pahasına olursa olsun teslim almak istemişti.

Hadsiz, pervasız bir gözü dönmüşlük, yıllardır o geceyi beklermişcesine bütün silahlarıyla vatanperver insanların üzerine çullandı. Ne var ki şiir duygusallığı ve destan kahramanlığında bir direnç hesaba katılmamıştı. Evi kira olanların kendilerini memleketin sahibi olarak gördükleri ve bu memleketi kimselere bırakmayacakları hiç düşünülmemişti.

Her şehit yere düştüğünde, her gazi bir önceki gazinin önüne geçtiğinde biraz daha umutları kırıldı ve günün ilk ışıklarıyla işgalcilerin, işgalcilere yardım ve yataklık edenlerin karanlık emelleri karanlığa gömüldü. Kırk yıldır tahkim ettikleri zihni ve fiziki kaleleri yıkıldı, sözüm ona yüce bir uhreviyetle göklere çıkardıkları aşağıların aşağısı olarak yere çakıldı.

Vatan ve milletine derin bir bağla bağlı olanlar ile vatan ve millet duygusundan uzak bir güruhun ibretlik karşılaşmasında, vatan ve millet aidiyeti taşıyanlar kısa bir süre içinde galebe çaldı. Farklı bir sonuç düşünülmesi de imkansızdı zira söz konusu vatan olduğunda vatanı ve milleti olan kadın ve erkekler, vatansız ve milletsiz kadın ve erkeklerden üstündü.

Allah kimseyi vatansız ve milletsiz bırakmasın çünkü o gece görüldüğü gibi vatansız ve milletsiz olanlar işgal gücü bile olamazlar ancak işgalcilerin taşeronluğuna soyunan, asimilasyona tabi tutulmuş aşağılık bir güruh olabilirler. Yıllar süren telkinlerle sağlanabilecek bu asimilasyonun ayrıntısına girmeden önce özellikle ülkesi ve milleti için direnen kadınların durumuna değinmekte yarar var.

15 Temmuz’un Cesur Kadınları

Allah yeryüzünü ve insanlığı koruyup kollama, görüp gözetme görevini yani halifeliği kadın ve erkeğe birlikte verdi. Bu görevin yerine getirilmesi için ise kadını, varoluşun sürdürülmesi konusunda daha sebatlı bir ruh haliyle donattı ve rahim sıfatından vererek onu daha korumacı kıldı. Bu yüzden kadın daha çok adanmış, daha çok diğergam, daha az maceraperest ve sürdürebilirliği daha çok sahiplenicidir.

Onun bütün bu özelliklerinin en üst düzeyde sergilendiği alan ise vatan ve millettir. “Kün”den yani “olmak”tan türeyen mekan, en geniş anlamda sahiplenilen vatan, kadının varlık sebebine ve hikayesine çok yakın bir benzerlik gösterir. Belki bu yüzden kadın organizma olarak kendini ve çevresindekileri vatanla ve içinde yaşayanlarla aynı görür ve aynı şekilde sahiplenerek korur.

Bir erkek ne kadar fetih ve yeni ufuklar duygusuna sahipse, bir kadın da o kadar koruma ve fethedileni kökleştirme duygusuna sahiptir. Böylece kadın ve erkek, vatan ve millet konusunda birbirlerini mükemmel bir şekilde tamamlar.

15 Temmuz gecesi memleket açısından daha çok var olanın korunması söz konusu olduğunda kahraman bir milletin ilk tepkileri ve cesur müdahaleleri olması gerektiği ve beklendiği gibi kadınlardan geldi. Karşılarında yıllar süren telkinlerle vatansızlığa ve milletsizliğe doğru asimile edilmiş acımasız bir güruh olsa da vatan ve milletin özeti haline geldiğine inandıkları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı korkuyu yüreklerinden sildi. Onlara göre Cumhurbaşkanı vatan ve milletin ta kendisiydi ve çağrıya uymak vatan ve milleti korumaktı. Bu, aynı zamanda kendi varoluşları ve hayatta kalmalarının meydan okumasıydı.

Mankurtların Rüyası

Bu değerden asimile edilerek yoksunlaştırılmış olanlarsa korktu zira korkuyu yüreklerinden atacak olan bir kalıcılık ve aidiyet duyguları yoktu. Köklerinden koparıldıklarından rüzgarın önünde oradan oraya savrulan yapraklar gibi her türlü amaca uygun kullanışlı bir mankurt haline gelmişlerdi.

Asimilasyonun belki de en tehlikeli şekli budur. Herhangi bir yabancı kültürün içinde asimile olmak yine de tutunacak bir dalı olmak anlamına gelirken, vatansızlık ve milletsizliğe doğru asimile olmak dalsızlık, dahası gövdesizlik ve köksüzlüktür. O yüzden kolay savrulur ve kullanılırlar. Acımasızlıkları da kendilerini herhangi bir yere ait hissetmemelerinden kaynaklanır.

Bu mankurtlaştırma ve acımasızlaştırma uygulamaları çeşitli amaçlar için kullanmak üzere tarih boyunca gerçekleştirildi. Yöntemde kullanılan söylemler hep büyük hülyalar ve ancak seçkinlerin görebileceği muhteşem rüyalardı. Nitekim tam ergenlik dönemlerinde başlayan zihin istilasıyla başka hiçbir anlama açılmayan insanlar, ütopik bir hülyaya hapsolunduklarından kendi grupları dışında hiçbir aidiyete saygı duymadılar. Müslümanlar arası diyalog dışında her türden din, inanç ve kültürler arası diyalog çabaları, söz konusu asimilasyona hizmet eden etkinliklerden öte bir anlam taşımıyordu. Aksi halde sözüm ona diyaloğu bu kadar öne çıkaran bir grubun masum insanları hedef gözetmeksizin katletmesi mümkün olabilir miydi? Elbette olamazdı.

Müslümanlardan başka herkese hoşgörülü olabilen ve seçilmiş olduklarını iddia edenler, bu acımasızlıklarını asimile edildikleri sözde seçilmişliğe doğru savrularak sergiledi. Başka herhangi bir yerde arsızca yaşamayı reddeden masum vatanperverleri hunharca katlettikten sonra da utanma duygularını kaybetmiş bir şekilde ait oldukları dünyanın herhangi bir yerine; Yunanistan, Almanya, ABD, Mısır, Güney Afrika ve diğer ülkelere kaçtılar.

Biz kullanıldıklarını düşünürken belki de onlar kaçtıkları yerlerde defalarca hayran olduklarını ifade ettikleri Siyonistler gibi hala dünyaya hakim olma hesapları yapıyorlar!


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası