Son dönemde ortaya çıkan eğilime bakıldığında sosyal medya araçlarının siyaset hayatında önemli bir parametre olduğu görülmektedir. Politik hayatın vazgeçilmez bir fenomeni olan söz konusu araçlar bir yandan demokratikleşme yönünde önemli katkılar sağlarken diğer yandan ise siyaset alanını tehdit edici bir dizi riski içerisinde barındırmaktadır. Sosyal medya mecraları marifetiyle kritik dönemlerde ve özellikle seçimlerde manipülasyon yapılması bu risklerin başında gelmekte ve bu konu özellikle son dönemde Türkiye’de de gündem olmaktadır. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiği iddiasının yanı sıra Cambridge Analytica aracılığıyla Arjantin, Hindistan ve İngiltere’de yapılmaya çalışılan manipülasyonlarla benzerlikler taşıyan Türkiye’deki müdahaleler özellikle son dönemde artış göstermiştir. 2013’teki Gezi Parkı Şiddet Eylemleri döneminde ve özellikle 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ile 16 Nisan referandumunda ortaya konan sosyal medya operasyonlarının istenilen yönde bir kamuoyu oluşturma ve seçim sonuçlarını etkilemeye dönük olduğu açık biçimde görülmüştür.
Daha çok duyguları harekete geçirme amacıyla yapılan manipülasyonlarda öne çıkan yöntemlere bakıldığında siyasi kişilikler üzerinden karakter suikastı, ırkçılık yaparak toplumun bazı kesimleri üzerinde bir baskı oluşturma ve ekonomik sorunları farklı bağlamlara taşıyarak bir kaygı oluşturma ön plana çıkmaktadır. Sosyal ağlar üzerinden yapılan operasyon biçimlerine bakıldığında teknik düzlemde bir manipülasyonla asılsız iddia ve haberlerin dolaşıma sokulması gibi stratejilerin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. İlk önce bir bot hesap tarafından ortaya atılan asılsız bir içeriğin daha sonra toplumsal alanda karşılığı bulunan, fazla takipçi sayısı olan siyasetçi veya popüler figürler tarafından paylaşılmasıyla istenilen yönde bir kamuoyu inşası kolaylaşmaktadır.
Dijital Dünya Manipülasyonları
31 Mart’a gidilen süreçte de özellikle mülteciler ve ekonomik gündem üzerinden manipülasyonların yoğunlaşması hiç kuşkusuz cari hükümeti hedef almakta ve seçim sonuçlarını etkilemeye dönük bir işlev görmektedir. Mültecilerin üniversiteye sınavsız girdiği, bazı özel sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlandıkları ve maaş aldıkları gibi mesnetsiz iddialar sıklıkla gündeme getirilmektedir. Bu asılsız söylemlerde sınavsız üniversite üzerinden genç seçmen manipüle edilmek istenirken vergisiz kazanç söylemiyle de iş insanları ve ticaretle meşgul olan kesimler hedef alınarak duygusal anlamda etkilenmeleri planlanmaktadır. Sosyal ağlarda yaygınlaştırılan bu gibi iddiaların ana akım medyada da yer bulması konunun kitleler nezdinde tartışılmasını mümkün kılmakta ve seçmenlerin manipüle edilmesine sebep olmaktadır.
Suriyeli mültecilere vatandaşlık verileceğine yönelik iddialardan tutun da ekonomi ve eğitimle ilgili gerçeği yansıtmayan söylemlere kadar bütün manipülasyonlar nihai kertede hükümeti hedef almakta ve seçmen kitlesinin davranışını etkilemeye çalışmaktadır. Mülteciler konusu her seçim döneminde olduğu gibi 31 Mart yerel seçimlerinde de iç politikanın malzemesi olmuş ve siyasi partiler bu konuyu araçsallaştırmıştır. Özellikle seçim akşamı İstanbul’daki bazı seçim sandıklarında hile yapıldığı yönünde AK Parti İstanbul İl Başkanlığı tarafından somut deliller ortaya konulmasına rağmen sosyal medyada bu iddiaların basitleştirilmeye ve değersizleştirilmeye çalışıldığı görülmüştür. Bunlar ve benzeri yaklaşımlar bir manipülatif amaç taşımakta ve siyasi bir amaca hizmet etmektedir.
Nihai kertede dijitalleşen dünyada geleneksel siyaset kodları değişmekte ve siyaset alanı da risklerden payını almaktadır. Demokratikleşme alanına katkı sunması beklenen sosyal ağların günümüzde demokrasiyi tehdit eden en önemli mecralar haline gelmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Ülkelerin sosyal ağlar ve internet teknolojilerinin araçsallaştırılması sonucu ortaya çıkan olumsuzlukları giderme adına çeşitli düzenlemeler yaptığı bilinmektedir. Son dönemde kritik toplumsal olaylar ve seçimlerde çokça tartışılan asılsız haber ve manipülasyon iddiaları Türkiye’nin de bu konuda öncü davranması ve bazı adımlar atmasını gerekli kılmaktadır. Sosyal ağların tehdit boyutunun küresel bir ölçeğe varması teknoloji şirketlerini denetleyecek uluslararası bir regülasyon kurumunun kurulması ve sosyal ağlarda ülkelerin egemenlik haklarını ihlal edici içeriklerin şirketler tarafından hızlıca kaldırılması acil çözümler arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra bireysel anlamda sosyal ağlarda karşılaşılan içeriklerin “fact check” sistemleriyle kontrol edilmesi ve böylece konu hakkında daha sağlıklı bilgiye ulaşılması da hayati derecede elzem bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Ülkelerin doğrudan müdahale etmedikleri ve sivil toplum düzleminde gelişecek bağımsız denetleme kurumlarının varlığı da bu tür manipülasyonların asgariye indirilmesi açısından engelleyici bir önlem olacaktır.