Kriter > Siyaset |

14 Mayıs’ın Sembolik Anlamı: “Demokrasi Bayramı”na Selam


14 Mayıs, Türkiye’de demokratik siyasetin vesayetçi mekanizmalar karşısında kazandığı ilk büyük zaferin tarihi. 2023 seçimleri aracılığıyla bu tarihin bir daha anılması, topluma kendi iradesine sahip çıkmasının önemini bir kere daha hatırlatacak. Dolayısıyla 14 Mayıs 2023 seçimleri, aslında bir bakıma Menderes ve arkadaşlarına 63 yıl sonra gönderilen hoş bir selam olacak.

14 Mayıs ın Sembolik Anlamı Demokrasi Bayramı na Selam
Başbakan Adnan Menderes, 1 Temmuz 1953'te Ege gezisinde halka hitap ederken. (BYEGM/AA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarla, 2023 seçimlerinin 14 Mayıs günü yapılacağı kesinleşti. Aslında uzunca süredir, seçimlerin normal zamanı olan Haziran’dan öne alınacağı, yeni tarih olarak Türk demokrasisi açısından sembolik önemi nedeniyle 14 Mayıs’ın belirleneceği sıkça dile getiriliyordu. Haziran’da yükseköğretim kurumlarına giriş sınavlarının yapılacak olması, Hac mevsimi ile Kurban Bayramı’nın bu aya denk gelmesi ve üniversitelerin de tatile girmesi nedeniyle seçim sürecinin işlemesinde sorunlar yaşanacağı tahmin ediliyordu. Bu sorunların en baştan çözülmesi için seçim tarihinin öne alınması bekleniyordu. 14 Mayıs gününün ilanıyla hem söz konusu sorunlar çözüldü hem de seçim gününün demokrasi tarihimizdeki yeri ekseninde bir mesaj verildi. Gerçekten de Türkiye’de demokrasinin fiilen başlamasını sağlayan 14 Mayıs gününün toplum tarafından adeta bir “demokrasi bayramı” olarak görüldüğü söylenebilir. Milli iradenin tecellisi ve toplumun kendi kaderine hakim olabileceğini görmesi açısından 14 Mayıs oldukça önemli bir gündür. O halde öncelikle 14 Mayıs’ın demokrasi tarihimizdeki yerine bakalım.

 

Demokrasinin Miladı

Uzun süreli Tek Parti döneminin ardından Türkiye, 1945’te demokrasiye geçme kararı aldı. Bu kararın alınmasında dış dinamiklerin oldukça etkili olduğu açık. Zira İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan iki kutuplu dünya düzeninde Batı’yla aynı safta kalmak isteyen ülkelerde demokratik yönetimlerin varlığı zorunlu görüldü. Gerçi kısa süre sonra bu politikadan vazgeçildi, ama başlarda ABD ve diğer Batı ülkeleri yalnızca komünizmi değil, faşist rejimleri de demokrasi için tehdit olarak görüyordu. Bu nedenle, demokratik yönetimlerin güçlenmesi teşvik edildi. Samuel P. Huntington, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya genelinde ikinci demokratikleşme dalgasının başladığını kaydeder. Huntington’a göre, devletler, çoğunlukla münferit olarak demokrasiye geçme kararı almamış, aslında dünyadaki genel eğilime uymuşlardır. Oluşan bu havanın etkisiyle Tek Parti CHP’si de bu eğilime uygun davranarak yeni siyasi partilerin kurulmasına izin verdi. Böylece 1945’in sonlarından itibaren yeni partiler ortaya çıkmaya başladı. Ocak 1946’da CHP’den kopan bir grup milletvekilinin kurduğu Demokrat Parti (DP) kısa süre içinde muhalefetin en güçlü sesi oldu. DP eksenli muhalefetin kısa süre içinde toplumdan aldığı karşılık, iktidarı seçimleri erkene almaya zorladı. 5 Haziran 1946’da Seçim Kanunu değiştirildi ve tek dereceli seçim sistemine geçildi. Kanunla, seçim gününün İçişleri Bakanlığı tarafından ilan edilmesi hükme bağlandı. İçişleri Bakanlığı, 3 Temmuz 1946 günü gazetelerde bir duyuru yayımladı ve milletvekili genel seçimlerinin 21 Temmuz 1946 günü yapılacağını açıkladı. Seçimlere üç hafta bile kalmamışken muhalefet partilerine ve seçmenlere haber verilmesi yeterli görülmüştü. Amaç, DP’nin yeterli hazırlık yapmadan seçimlere girmesini sağlamaktı.

1946 seçimlerinin demokrasi açısından hiç de ideal bir sınav mahiyetinde olmadığı açıktır. Sorun, yalnızca seçim gününün alelacele belirlenmesiyle veya muhalefete özgür propaganda imkanı sağlanmamasıyla sınırlı kalmadı. Özellikle küçük yerlerde oy kullanma günü seçmen üzerinde baskı kuruldu. Sandıkların başında CHP tarafından görevlendirilen memurların bulunması ve bazı yerel yöneticilerin baskısı, vatandaşların özgür şekilde oy kullanmalarını engelledi. Ancak daha büyük sorun oyların sayılması aşamasında yaşandı. Bazı yerlerde oylar sayılmaya başlanıp ibrenin CHP aleyhinde olduğu görülünce sandıklar apar topar valiliklere ve kaymakamlıklara taşındı. Ertesi gün, siyasi parti müşahitlerinin bilgisi olmadan sonuçlar açıklandı. Sonuçlara hile karıştırıldığı yönündeki görüntü, DP tarafından tepkiyle karşılandı. Öyle ki bazı DP yöneticileri, seçilen milletvekillerinin tamamının istifa etmesini, başka bir ifadeyle sine-i millete dönülmesini istediler. Ancak DP Genel Başkanı Celal Bayar, parlamento içinde muhalefete devam edeceklerini söyledi ve bu şekilde demokratik tecrübenin eksik de olsa başlamasını sağladı. 1947’de toplanan DP Kurultayında oy birliğiyle kabul edilen “Hürriyet Misakı”yla muhalefet, Anayasaya aykırı kanunların yürürlükten kaldırılmasını, seçim sürecinin mahkemeler tarafından yürütülmesini sağlayacak bir seçim kanununun kabulünü ve cumhurbaşkanının parti üyeliğinden ayrılmasını talep etti. Bu noktada, demokrasinin yöneticileri belli sınırlara çekme gücüyle bir daha karşılaşıldı ve CHP bundan sonraki süreçte oyunu kurallarına göre oynamaya daha fazla itina edeceğinin güvencesini verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan basın toplantısında
Cumhurbaşkanlığı kabine toplantısının ardından basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yaptığımız değerlendirmeler sonucunda 14 Mayıs 2023’ün seçim için en uygun tarih olduğunu düşünüyoruz. Ülkemizi bu tarihte seçime götürmek istiyoruz" açıklamasını yaptı. (Emin Sansar/AA, 23 Ocak 2023)

 

1950’ye uzanan dönemde DP, etkili bir muhalefet yürüttü. İlk olarak 1946 seçimlerinde kullanılan “Yeter! Söz Milletin!” sloganı DP’nin milli iradeyi esas alan siyasi çizgisiyle özdeşleşti. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler, Türk demokrasi tarihi açısından milat oldu. DP, oyların yüzde 55’ini almasına rağmen o dönem uygulanan çoğunluk sistemi nedeniyle parlamentodaki sandalyelerin neredeyse yüzde 85’ini, parlamentodaki 487 sandalyenin 416’sını elde etti. DP Genel Başkanı Celal Bayar cumhurbaşkanlığına seçildi, kendi koltuğunu ve başbakanlık görevini Adnan Menderes’e devretti. Menderes başbakanlığında ilk DP hükümetinin kurulmasıyla Cumhuriyetin ilanından itibaren kesintisiz 27 sene süren CHP iktidarı son buldu. Bir bakıma, seçmen ilk defa kendi özgür iradesiyle iktidarı değiştirebildi. Ancak bu süreci yalnızca seçim günü elde edilen sonuçlarla sınırlı görmemek gerekir. Şerif Mardin’in ortaya attığı ünlü merkez-çevre ayrımı çerçevesinde ifade edecek olursak, DP iktidarı çevrenin merkez üzerindeki etkisinin artmasını sağladı. Özellikle Adnan Menderes, toplumun taleplerinin siyasete yansıması, başka bir ifadeyle milli iradenin tecellisi açısından sembol bir isim oldu.

Menderes, daha 29 Mayıs 1950 günü ilk hükümet programını Mecliste okurken Tek Parti dönemini eleştirdi. Yeni başbakan, her bakımdan milli iradenin tecelli edeceği bir dönemin başlayacağının sinyalini veriyordu böylece. Nitekim “millete mal olan ve olmayan inkılaplar ayrımıyla” toplumun çeşitli konulardaki taleplerine cevap verildi. DP iktidarının ilk icraatlarından birinin ezanın yeniden kendi dilinde okunmasına izin olması tesadüf değildir. Bunun yanında, demokrasinin doğasına uygun şekilde atılan her adımın toplumsal karşılığının bulunmasına, başka bir ifadeyle milletin talepleriyle uyumlu olmasına dikkat edildi. Ancak bürokratik vesayet, DP iktidarının yakasını hiçbir zaman bırakmadı. Öyle ki daha DP iktidarının ilk günlerinden itibaren ordu içinde çeşitli cunta teşebbüsleri ortaya çıktı. Aslında bu durumun dünyadaki genel eğilimle paralel gittiği söylenebilir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasiyi güçlendirme arayışına giren ABD, seçimlerde sonuçların istediği gibi gitmemesi üzerine kendi kontrolünde hareket edecek askeri cuntaları desteklemeye sıcak baktı. Bu bağlamda, Türkiye’yi 1960 darbesine götüren süreçte dış etkenlerin bulunduğunu tahmin etmek zor değildir.

 

14 Mayıs Ne Anlatıyor?

2023 seçimlerinin 14 Mayıs günü yapılacak olması, 1950’deki şartlarla günümüz arasında doğrudan bir özdeşlik bulunması anlamına gelmiyor. Elbette o dönemin ve günümüzün panoraması oldukça farklı. Türkiye, farklı dönemlerde karşısına çıkarılan engellere rağmen demokrasinin kurumsallaşması açısından önemli bir mesafe kat etti. 14 Mayıs 1950 Türkiye’de milli iradenin hakim olmasını sağlayan bir başlangıç noktası. Zaman içinde, tarihteki en önemli kesitlerin toplumun hafızasındaki izlerinin silinmesi gibi sonuçlarla karşılaşılabiliyor. Bu tür önemli günlerin farklı vesilelerle hatırlanması, aslında taşıdıkları anlamların ve temsil ettikleri değerlerin de sürekli akılda kalmasını sağlıyor. 14 Mayıs 1950 günü, Türkiye’de sıradan bir seçim tecrübesi yaşanmadı. Türkiye, belki de tarihinde ilk kez gerçek anlamda demokratik bir yönetime geçti. Böylece siyaset, yeni bir mecraya taşındı. Toplumun talep ve beklentileri, siyaset zemininde giderek daha fazla şekilde karşılık buldu.

14 Mayıs’ın bize hatırlatması gereken bir diğer unsur ise demokrasinin hiç bitmeyen ve hatta duraksamaya bile gelmeyen bir yolculuk olması. Milletin kendi iradesini kullanmasına ket vurmak isteyen “zinde güçler” her zaman amaçlarına ulaşmak için fırsat arıyorlar. 14 Mayıs’la başlayan demokrasi tecrübesinin tam on yıl sonra 27 Mayıs darbesiyle kesintiye uğraması bu durumun en bariz örneği. Aslında daha DP hükümeti kurulur kurulmaz vesayet odaklarının siyasete müdahale amacıyla harekete geçtikleri artık gayet iyi biliniyor. Bir bakıma, DP iktidarı boyunca darbeye giden yolların taşları döşenmeye çalışıldı. DP, daha ilk günden itibaren vesayet mekanizmalarının karşısına çıkardığı engellerle karşı karşıya kaldı. 1950’lerde tüm bu engellere rağmen demokrasinin konsolide edilmesi için çaba harcansa da 27 Mayıs darbesi bürokratik oligarşinin sistem üzerindeki gücünün sürdüğünü gösterdi. Bu bağlamda, 14 Mayıs, demokrasiye geçişi gösterdiği kadar antidemokratik ve vesayetçi çabaların siyaset üzerindeki niyetinden asla vazgeçmeyeceğini göstermesi bakımından anlamlı bir tarih.

AK Parti, iktidarının ilk dönemlerinden itibaren vesayet odaklarına karşı aktif bir mücadele verdi. Tüm bu süreci, demokrasi ve milli iradeyi öne çıkaran bir söylem ekseninde yürüttü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, vesayetçi odakların karşısında demokrasi blokunun güçlenmesi iddiasını sürekli öne çıkardı. Bu anlamda, vesayetle mücadele, Erdoğan açısından en önemli siyasi argümanlardan biri oldu. 14 Mayıs, Türkiye’de demokratik siyasetin vesayetçi mekanizmalar karşısında kazandığı ilk büyük zaferin tarihi. 2023 seçimleri aracılığıyla bu tarihin bir daha anılması, topluma kendi iradesine sahip çıkmasının önemini bir kere daha hatırlatacak. Dolayısıyla 14 Mayıs 2023 seçimleri, aslında bir bakıma demokrasi şehidi Adnan Menderes ve arkadaşlarına 63 yıl sonra gönderilen hoş bir selam olacak.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası