Kriter > Siyaset |

15 Temmuz Darbe Girişimi Davalarının Seyri


Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen ve kamuoyunda “15 Temmuz darbe girişimi çatı davası” ya da “Genelkurmay ana davası” olarak anılan davada ilk duruşma 22 Mayıs tarihinde başladı.

15 Temmuz Darbe Girişimi Davalarının Seyri

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen ve kamuoyunda “15 Temmuz darbe girişimi çatı davası” ya da “Genelkurmay ana davası” olarak anılan davada ilk duruşma 22 Mayıs tarihinde başladı. Kesintisiz devam eden celselerde uzun süredir sanıkların savunmaları dinleniyor. Benzer şekilde 29 Mayıs’ta İstanbul’daki “darbe ana davası” başladı. Devam eden davalardaki sanık savunmalarının medyaya yansımasının yanında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın TBMM Darbe Komisyonuna gönderdiği açıklamalar ve MİT’in 15 Temmuz Darbe Raporu’nun kamuoyuna açıklanması 15 Temmuz darbe girişimini Haziran ayının ana gündem maddesi haline getirdi.

Aynı tarihlerde TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu raporu açıklandı ve CHP bu rapora muhalefet şerhi mahiyetinde 300 sayfalık bir rapor hazırladı. CHP raporunda Komisyonun darbenin failinin FETÖ olduğuna yönelik tespitine esastan bir karşı çıkış olmasa da “15 Temmuz darbe girişimi öngörülen, önlenemeyen ve sonuçları kullanılan kontrollü darbe” denilmek suretiyle kontrollü darbe iddiası sürdürüldü. Devam eden yargılamalarla birlikte Temmuz ayının darbe girişiminin yıldönümü olduğu göz önüne alınırsa bu tartışmaların yoğunlaşarak devam edeceğini söyleyebiliriz.

15 Temmuz Sonrası FETÖ/PDY İle Mücadele

Davaların seyri, iddianameler ve savunmalarda öne çıkan hususları ele almadan önce FETÖ/PDY ve 15 Temmuz darbe girişimine karşı yargının yürüttüğü mücadele hakkında bazı genel bilgiler vermekte yarar var. Öncelikle belirtmek gerekir ki FETÖ/PDY hakkındaki yargısal süreç ve davalar 15 Temmuz öncesinde başlamıştır. Darbe girişiminden bir gün önce kapsamlı ve iyi çalışılmış FETÖ/PDY çatı iddianamesi hazırlanmış ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Ayrıca 15 Temmuz sonrası sayıları artan bir şekilde neredeyse Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde çeşitli FETÖ/PDY davaları açılmıştır. Her geçen gün rakamlar değişmekle birlikte Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 10 Haziran’da yaptığı açıklamalara göre bu davalarda toplam 160 binin üzerinde kişi hakkında çeşitli adli işlemler yapılmıştır. Bunlardan 50 bin 402 kişi tutuklanmış ve 47 bin 136 kişi de adli kontrol şartı ile tutuksuz yargılanmaktadır. Bu kişilerin 7 bin 963’ü önce mahkeme kararı ile tutuklanmış ardından adli kontrol yeterli görülerek serbest bırakılmıştır. Hakkında işlem yapılan ve tutuklanan kişilerin büyük çoğunluğunun hakim, savcı, asker ve polis gibi kamu görevlileri olduğunu görüyoruz.

Genel olarak FETÖ’ye karşı açılmış bu davaların yanında doğrudan 15 Temmuz darbe girişimi hakkında yürütülen çok sayıda darbe soruşturması ve davası söz konusudur. Darbe girişimine özel bu davaların en önemlisi Ankara’da Genelkurmay Karargahındaki eylemlere ilişkin, arasında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı çatı davadır. Bunun yanında Akıncı Üssü’nde yaşananlara ilişkin dava, Cumhurbaşkanı’na suikast girişimiyle ilgili Muğla’da yürütülen dava ve İstanbul’daki darbe çatı davası öne çıkan davalardır. Ayrıca Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Malatya, Diyarbakır, Sakarya, Kars, Ardahan, Edirne, Kocaeli, Manisa, Isparta ve Şırnak gibi çok sayıda şehirde her bir olay için ayrı ayrı darbe davaları da açılmıştır. Yani iki ayrı koldan darbe ve FETÖ/PDY davaları yürütülmektedir.

Ankara ve İstanbul’daki önemli darbe davalarının iddianameleri ve delilleri kamuoyuna ulaşmıştır ve sanık savunmaları medya tarafından yakından takip edilmektedir. Yürüyen soruşturma ve davalar değerlendirildiğinde yargının insanüstü bir çabayla yoğun bir emek harcayarak altından kalkılması zor davaları yürüttüğünü söyleyebiliriz. Bu zorluğun bir sebebi FETÖ/ PDY yapılanmasının gizliliği en temel çalışma ilkesi haline getirmesi iken bir diğer sebep de darbe girişiminden sonra yargıda yapılan arındırmadır. 15 Temmuz’dan sonra toplam hakim sayısının yaklaşık üçte biri kadar -dört bin civarında- hakim ve savcı meslekten ihraç edilmiştir. Bunlardan kaynaklanan boşluk, kıdemli hakim sayısının azlığı ve artarak devam eden iş yüküne rağmen yargı bu süreci mevcut standartlarının üzerinde yürütmektedir.

İddianameler ve FETÖ/PDY’nin Savunma Stratejisi

İddianamelerin örgütün genel yapısı ve TSK’daki örgütlenmesini açık bir şekilde ortaya koyduğunu, darbe hazırlıklarından başlamak üzere darbe girişiminin gelişim sürecini ve bu süreçte yer alan failler ile bu faillerin işledikleri suçları önemli oranda açığa çıkardığını söylemek gerek. Hatta bazı davalar henüz bir yıl dolmadan sonuçlanmaya başladı. Ankara’da ilk sonuçlanan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga’nın alıkonulmasına ilişkin davada, 15 Haziran günü sanıklara müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi. 27 Mayıs tarihinde de Adıyaman’da ilk beraat kararı verilmişti. Ancak bu davaların henüz Yargıtay’da onaylanıp kesinleşmediğini de belirtmek gerek.

Sanıkların savunmalarında örgütsel bir organizasyon içerisinde ve ortak bir kurguyla hareket ettikleri ilk dikkat çeken konudur. Gerçekten de sanıklar herhangi bir ceza davasında beraat etmek isteyen kişilerden farklı olarak sadece kendilerini kurtarmaya çabalamıyor, hem dışarıdaki FETÖ mensuplarına hem de iç ve dış kamuoyuna 15 Temmuz hakkında birtakım mesajlar vermeye çalışıyorlar. FETÖ mensuplarına çözülmedikleri ve hala ayakta oldukları mesajını veriyorlar. Darbenin faili FETÖ’nün izlerini silmeyi ve kontrollü darbe iddialarını güçlendirmeyi amaçlıyorlar. Bunu sağlamak için -birkaç sanık hariç- öncelikle haklarındaki bulgular ve deliller ne olursa olsun her şeyi inkar ediyorlar. İkinci olarak kendilerini savunmanın yanında diğer sanıkları suçlamaktan özenle kaçınıyorlar. Son olarak darbe girişiminin faili olarak FETÖ’den hiç bahsetmemeye özen gösteriyorlar.

Sanıkların tümü uzun uzun TSK bünyesindeki geçmiş hizmetleri ve başarılarından bahsederek kendilerini FETÖ kumpas davalarının mağduru Ergenekon ve Balyoz sanıklarına benzetmekte ve bu sayede son yıllarda bu davalarda yargılanan askerlere karşı oluşan sempatiden faydalanmak istemekteler. Ayrıca FETÖ mensubu olmadıklarını hatta FETÖ ile mücadele ettiklerini ve bu sebeple geçmişte onların kumpaslarına maruz kaldıklarını iddia etmekteler. Olayların merkezinde yer almalarına rağmen diğer sanıkları suçlamaktan özellikle kaçınmakta, kimlerin darbe girişimini gerçekleştirdiği ve yönettiği konusunda ya bilgileri olmadığını söylemekte ya da TSK’nın üst kademesini ima etmekteler. Bir an için sanıkların kendilerini kurtarmak adına suçlamaları reddetmelerini doğal karşılasak bile diğer sanıkları ve FETÖ’yü aklama yönündeki çabaları bu savunmaların doğal bir refleks olmadığını göstermektedir. Hatta sanıkların savunmalarında gruplaşarak belli rolleri oynamaya çalıştıkları izlenimi ediniliyor. Aslında sanıkların tümünün savunmalarındaki bu ortak kurgu, başlı başına hazırlıklı ve ciddi bir örgütsel yapının varlığını gösteriyor. Ayrıca takiye ve tedbir adı altında her türlü yalan ve hileye başvuran tavırları FETÖ’nün varlığını açığa çıkarıyor.

Yurtta Sulh Konseyi üyesi olan ve darbe girişiminde aktif roller üstlenen sanıkların açık kamera kayıtları, tanık ifadeleri, savcılıktaki itirafları, telsiz konuşmaları gibi somut delillere dayanan gerçekleri inkar ettikleri ve adeta insan aklıyla alay ettikleri görülüyor. Başında bulunduğu, saatlerce uçak ve helikopterlerin inip kalktığı hava üssü darbenin merkezi haline getirilen ve FETÖ’nün sivil imamı Kemal Batmaz’a başıyla selam verdiği güvenlik kameralarına yansıyan Akıncı Üssü Komutanı Hakan Evrim ne darbe girişimini ne de FETÖ mensubu olduğunu kabul ediyor. Genelkurmay Karargahına giren sivillere ateş ettiği güvenlik kameralarına yansıyan Sinan Sürer’in ByLock kullandığı ve Konutkent’teki villada Adil Öksüz liderliğinde düzenlenen darbe planlaması toplantılarına katıldığı iddianamede tespit edilmesine rağmen her şeyi inkar ediyor ve hatta kamera kayıtlarına yansıyan elindeki silahın cep telefonu olduğunu söyleyebiliyor. Eski Kurmay Albay Doğan Öztürk darbe girişimi esnasında Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’i hiç görmediğini söylüyor ancak derdest edilen Güler’in karargahtan götürülüşüne refakat ettiği açıkça kamera kayıtlarına yansıyor. Ve savunmalar bunlara benzer şekilde devam ediyor.

Sanıkların bu savunmalarındaki temel amacın FETÖ’yü darbeden aklamak ve darbenin bir tiyatro/Holywood yapımı olduğu veya kontrollü bir darbe girişimi gerçekleştiği iddiasına malzeme sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. Fetullah Gülen’in darbe girişimi ile ilgili daha önceki iddiaları doğrultusunda bir algı oluşturmaya çalıştıkları görünüyor. Bu amaçla mevcut komuta kademesini ve MİT’i suçlayan ya da zan altında bırakan açıklamalar yaptıkları göze çarpıyor.

Bu süreçte sanıkların savunma ve adil yargılanma hakkı korunmak koşuluyla, FETÖ’cü sanıkların yargılama sürecini yönlendirmesine ve kamuoyu oluşturmalarına izin verilmemesi gerek. Toplum, şehit yakınları ve gazilerin hassasiyetleri gözetilerek sanıkların duruşmalarda şov yapmalarının önüne geçilmeli ancak ileride bu davaların üzerine gölge düşürebilecek, AİHM’de Türkiye’nin mahkumiyetine sebep olabilecek hukuksal hatalardan da kaçınılmalıdır. Dışarıda hazır bekleyen olumsuz kamuoyu ve ön yargılı çevrelere fırsat verilmemelidir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası