24 Haziran seçimleri öncekilerden farklı olarak yalnızca siyasi hayatımızda demokratik bir süreç olmanın ötesine geçerek bir milat olma özelliği de taşımaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin (CHS) 16 Nisan 2017’de halk oylaması ile kabul edilmesi ve 24 Haziran seçimleri ile hayata geçecek olması yapılacak olan seçimlere milat olma karakteri katan başlıca nedendir.
CHS, Osmanlı-Türk anayasacılığının önemli bir dönüm noktası olarak 1876 Kanun-i Esasi ile başlayan ancak üzerinden geçen 142 yıl içinde kriz üretmenin ötesine geçip demokratik hayatımıza ciddi katkılar sağlayamayan Türkiye tipi parlamenter sistemin sonunu ifade etmektedir.
Kuşkusuz CHS’nin yaratacağı siyasal geleneğin nasıl olacağını bugünden ayrıntılarıyla ortaya koymak oldukça zordur. Ancak uzun yıllara dayanan uygulamalar sonrası şekillenecek olan bu geleneğe dair çeşitli öngörülerde bulunmak için güçlü bir siyasal tarih tecrübesine sahip olduğumuz su götürmez bir gerçekliktir. 24 Haziran sonrasında CHS’nin hayata geçmesiyle oluşacak “yeni siyaset” anlayışı aslında 16 Nisan’ın hemen ertesinde kendini hissettirmeye başlamış ve bir anlamda 2019’da yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin öne çekilmesini zorunlu kılan etkenlerden biri olmuştur.
Cumhurun Egemenliği Gerçek Anlamına Kavuşacak
Ana omurgası dünyadaki başarılı başkanlık sistemi uygulamaları olan CHS, Türkiye’de anayasal şiddete dayanan vesayetçi parlamentarizmin siyasal hayatımız üzerinde yarattığı ve uzun yıllardır devam eden bürokratik oligarşinin bir panzehri olma imkanını doğuracaktır.
Türk siyasetinin kurumsallaşmasının önündeki en büyük engel neredeyse her on yılda bir gerçekleşen askeri darbeler olmuştur. Parlamenter sistemin istikrarsız ve kriz üreten “puslu” havasının birer sonucu olarak da değerlendirilebilecek bu olgu siyaset kurumunu kırılgan ve sürekli biçimde dışarıdan gelen etkilere karşı savunmasız kılmıştır. Ancak CHS’nin doğrudan halk tarafından seçilen yasama organı karşısında yine doğrudan halkın seçtiği bir cumhurbaşkanına dayalı kuvvetler ayrılığı tasarımı, önceki sistemin yarattığı kaotik ve vesayetçi siyaset yapma tarzını ortadan kaldırma imkanlarına fazlasıyla sahip gözükmektedir. Kuşku yok ki bunun en önemli getirisi çeşitli dönemlerde millet egemenliğini “millet adına” ancak “millete karşı” kullanan pek çok siyasal ve bürokratik mekanizmanın artık bunu yapamayacak olmasıdır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Hayata Geçmesiyle oluşacak "yeni siyaset" anlayışı demokrasiyi kuvvetlendirecek.
Daha Hesap Verebilir Bir Devlet Mekanizması
Söz konusu durumu sağlayacak olan ise CHS’nin yaratacağı kurumsal iklimde gizlidir. Zira bu sistemle birlikte devletin en üst kademesinden başlayarak doğrudan halka hesap verebilir bir iklimi yaratabilecek olan CHS, siyasetçileri olduğu kadar bürokrasiyi de öngörülebilir ve hesap verebilir bir davranış kalıbı içinde hareket etmeye zorlayacaktır. Türk tipi parlamentarizmin önemli sorunlarından birini taşıdığı hesap verebilirlik açığı meydana getirmiştir. Hem siyasette hem de kamu yönetimi alanında yaşanan bu açık, sistemin birçok krizinin ana kaynağını oluşturmuştur. Yaşanan koalisyon krizleri bir tarafa, siyaseti de doğrudan etkileyen ekonomik sorunların arka planında, kullanılan kaynakların sorumluluğundan kaçan ve bunların hesabını vermeyen bir devlet mekanizması yer almıştır.
Türkiye özellikle bürokrasinin hesap verebilirliği noktasında uzun yıllardır ciddi sorunlar yaşayan bir ülkeydi. 2000’lerin başından itibaren kamu yönetiminde hesap verebilirliği ve şeffaflığı sağlamaya yönelik çeşitli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmış ancak bunlardan istenilen sonuçlar elde edilememiştir.
CHS’nin kuvvetlerin sınırlarının net ayrılığına dayanan tasarımı ise söz konusu olumsuzlukların asgari ölçüde yaşanmasını sağlama potansiyeli taşımaktadır. Bunun en başta gelen nedeni ise CHS’de doğrudan halka hesap verme yükümlülüğünde olan bir tek başlı yürütme organının varlığıdır. Yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi bu noktada özellikle devletin icra organlarının halka doğrudan hesap vermelerini sağlayan en önemli düzenleme olarak kabul edilebilir.
Demokrasinin Konsolidasyonu Güçlenecek
CHS’nin 24 Haziran sonrası Türkiye’de demokrasinin konsolidasyonuna yapacağı katkı da kuşkusuz yeni siyasetin ana dinamiklerinden biri olacaktır. Her şeyden önce hem parlamentonun hem de cumhurbaşkanının doğrudan halkoyu ile seçiliyor olması bunu sağlama imkanı sunarken aynı zamanda farklı siyasal eğilimlerin bir araya gelerek ittifaklar yoluyla birlikte hareket etmelerini teşvik edecektir. Bu durumun somut örnekleri bugün yaşanmaktadır. AK Parti, MHP ve BBP tarafından oluşturulan Cumhur İttifakı karşısında CHP, İP, SP, DP tarafından meydana getirilen Millet İttifakı’nın seçimler sonrasında özellikle parlamentoda devam edeceği anlaşılmaktadır. Özellikle seçimleri geçerli oyların yüzde 50+1’ini elde edecek olanın kazanacağı yeni sistemde tek bir aktörün bunu sağlamasının kolay olamayacağı gerçeği siyasal alanda var olmak isteyen adayları/partileri bir araya gelmeye zorlayarak “demokratik uzlaşı”ya hizmet edecektir. Bu durum demokrasinin ön şartlarından olan yarışmacı siyasal sistem açısından hiç de azımsanmayacak bir kazanımdır.
Demokrasinin konsolidasyonuna katkı sağlaması beklenen bir diğer unsur, CHS’nin hükümet krizlerini engellemek adına sahip olduğu karakterde gizlidir. Parlamenter sistemin koalisyonlara yol açan özelliği öngörülemez hükümetlere yol açabilmektedir. Bu modelde seçmen oyunu kullandıktan hemen sonra başbakanın kim olacağı veya hükümeti kimin kuracağını öngöremez. Oysa CHS’nin yürütmeyi tek başlı ve doğrudan halkoyu ile belirleyen yapısı parlamenter sistemdeki gibi öngörülemez durumların ortaya çıkmasını engelleme imkanı sunmaktadır. En fazla oyu alan adayın seçim akşamı sonuçlar belli olduktan sonra hükümeti kuracağı belli olmaktadır.
CHS aynı zamanda parlamentoyu da güçlendirici çeşitli imkanlar sunmaktadır. Zira kanunların cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin üzerindeki belirleyici etkisi, cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların cezai sorumluluğunu işletme yetkisi de mecliste olacaktır. Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru gibi bilgi edinme ve denetleme araçları ile bütçenin onaylanması yine meclisin yürütme üzerindeki etkili araçlarıdır. Bu da kuvvetler ayrılığının etkinliğinin sağlanması ve bu şekilde Türk demokrasisinin konsolidasyonuna katkı sağlayabilecek başka bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır.
Daha Güçlü Bir Yürütme
24 Haziran seçimleri ile birlikte Türkiye’de yepyeni bir siyaset yapma biçimi ile karşı karşıya kalacağız. Türkiye tipi parlamentarizmin anayasal olarak sorumsuz ama yetkili cumhurbaşkanı ile bakanlar kurulu arasında dağıttığı yetki ve sorumluluk alanlarının muğlak niteliği hem siyaset kurumunun hem de ona bağlı biçimde çalışması gereken bürokrasi açısından önemli bir hesap verebilirlik açığı meydana getirmiştir.
CHS söz konusu açığı getirdiği demokratik hesap verebilirlik mekanizmaları ile kapatma potansiyelini taşımaktadır. Bu mekanizmaların merkezinde cumhurbaşkanı yer almaktadır.
CHS’nin 24 Haziran sonrasında Türkiye siyasetine yapacağı bir diğer önemli katkı ise demokrasinin güçlendirilmesi şeklinde olacaktır. Başta siyasi partiler olmak üzere siyaset arenasının başlıca aktörleri bundan sonra daha etkin ve halka temas eden politikalar üretmek zorundadır. Parlamenter sistemde olduğu gibi belirli bir oy oranına takılıp kalan ve uzun yıllar parti başkanlığı yapan liderler başta olmak üzere üstlendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmeyen bütün aktörlerin tasfiyesi bizzat halk tarafından artık daha kolay biçimde gerçekleşebilecektir. Bu da “daha güçlü yürütme” ve “daha güçlü yasama” organlarını zorunlu kılarak demokrasimizin konsolidasyonuna ciddi katkılar sağlayacaktır.