Kriter > Dosya > Dosya / Seçimler |

28 Mayıs Seçimleri Sonrasında Türkiye’nin Savunma Politikası


Savunma sanayiinden alınan güzel haberler umut ve moral kaynağı olsa da seçimden sonra “Türkiye’nin savunmasına” yönelik gündem yoğun ve yapılacak işler zorlu. Savunma sanayii önemli bir çarpan olmasına rağmen Türkiye’nin savunma meseleleri çok katmanlı, çok boyutlu ve karmaşık.

28 Mayıs Seçimleri Sonrasında Türkiye nin Savunma Politikası
Erdoğan, TUSAŞ tesislerinde düzenlenen 'İstikbalin Yüzyılı Tanıtım Programı'na katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Muharip Uçak KAAN’ın kokpitine geçerek uçak hakkında bilgi aldı, gazetecilere el sallayarak poz verdi. (Murat Kaman/AA, 1 Mayıs 2023)

Demokratik bir ülkenin olağan süreci olan serbest seçimler, ikinci turun 28 Mayıs’ta icra edilmesiyle tamamlandı. Türkiye’nin seçim atmosferini atlatmasıyla, vakit kaybı olmaksızın ülke sorunlarına yönelik icraatın başlaması gerekiyor. Türkiye’nin savunması da asli konu başlıklarından birisi.

Seçim döneminde ziyadesiyle savunma sanayii ürünlerinin lansmanları, ilk uçuşları veya testleri yapıldı. Milli muharebe uçağı KAAN’ın motor çalıştırması ve hareketlenmesini HÜRJET’in 23 Nisan’da uçuşu takip etti. KIZILELMA havada süzülürken, ANKA-3 Türk havacılığında konsept değişikliğini haber verdi. ATAK-2 taarruz helikopteriyse dünya savunma endüstrisinde yankı uyandırdı. Yapay zekâ ile donatılacak bu sistemler, TSK’nın muharebe kabiliyetine çarpan etkisi oluşturacak nitelikte. ROKETSAN’ın Tayfun füzesini test etmesiyle de Türkiye hem ateş gücünü artırmış oldu hem de uzay çalışmalarına hazırlığında yeni bir evreye girdi. Tabi TCG ANADOLU’nun bölgesel veya küresel meselelere müdahalede Türkiye’ye kazandırdığı inisiyatifi unutmamak gerekir.

Savunma sanayiinden alınan bu güzel haberler umut ve moral kaynağı olsa da seçimden sonra “Türkiye’nin savunmasına” yönelik gündem yoğun ve yapılacak işler zorlu. Savunma sanayii önemli bir çarpan olmasına rağmen Türkiye’nin savunma meseleleri çok katmanlı, çok boyutlu ve karmaşık. O halde Türkiye’nin savunmasında girdilerin ele alınması, süreçlerin planlanması ve icranın gerçekleştirilmesi için ufak bir analiz yapmak faydalı olabilir.

Askerler genellikle bir savunma analizi yaparken “tehdit nedir?” sorusuyla işe başlar. Türkiye açısından bu soruya cevap verebilmek sadece mevcut zamana bakılarak cevaplanamaz. Geleceğe yönelik projeksiyonlar üretmek gerekir. Türkiye terör ve geleneksel savaşların doğrudan ve dolaylı etkileriyle mücadele ederken “sert veya yumuşak”, diğer bir ifadeyle “askeri veya soyut” tehditleri bir arada göğüslemek durumunda. O halde devlet bürokrasisinin;

  • Kandil’den Pensilvanya’ya kadar uzanan zahir hatta terörizmle mücadele etmesi,
  • Rusya-Ukrayna Savaşı, Suriye krizi, Libya meselesi gibi mevcut bölgesel krizlere tedbir alması,
  • Küresel gerilimin artmasıyla Türkiye’nin çıkarlarını korumak için askeri, hukuki, sosyal, ekonomik, diplomatik gibi bağlamlarda hazır olması,
  • Yumuşak veya soyut tehditler kapsamında maruz kalınabilecek hassasiyetlerin giderilmesi konularını güncel ve dinamik bir sürece tabi tutması,
  • Yaklaşan dönemde teknolojinin otonom kullanımı ile büyük veriyi toplayabilen ve işleyip eyleme dönüştürebilen devlet veya devlet dışı aktörlerin nizami ve gayri nizami, simetrik ve asimetrik, konvansiyonel olan veya olmayan, hibrit ve dağıtık faaliyetlerine hazır olması gerekmekte.

Tehdit kavramının karmaşıklaştığı yeni ortam için alınması gereken tedbirler, savunma sanayiinin yeni ürünleri veya savunma teknolojilerinin sunabileceği kolaylıklardan ibaret değil. Türkiye’nin “bilinen bilinmeyenler” yanında “bilinmeyen bilinmeyenlere” yönelik savunma politikası üretmesi gerekiyor. Dolayısıyla seçimler sonrasında savunma gündemi kavramsal ruhu olan, esnek, çok boyutlu, teknoloji odaklı, pragmatik bir tarzda ele alınmalı. Peki politikanın bu soyut tasarımı hangi somut tedbirlerle ele alınmalı?

Hatay, 8'inci Komando Tugay Komutanlığı
8'inci Komando Tugay Komutanlığı, Hatay (Arif Akdoğan/AA, 21 Nisan 2023)

 

Yanı Başımızdaki Krizler

Terörizmle mücadelede “istihbarat ve hedef odaklı” faaliyetlere hız veren Türkiye’nin teröristle mücadelede elde ettiği başarı muhtemelen devam edecek. “Terörü kaynağında kurutma” parolasıyla devam eden sürecin aslında yeni bir safhasına geçildiği tespiti şimdiden yapılmalı. PKK’dan ibaret olmayan terörizmle mücadelede ülke içindeki kararlılık halkla bütünleştirilmeli ve artık marjinal hale gelmiş terör örgütlerine yönelik “psikolojik” savaş, gerçekleri tüm çıplaklığıyla kamuoyuna gösterebilmeli. Kısaca terör örgütlerinin arka planları görünür hale getirilmeli. Türkiye’de veya diğer ülkelerde, sokaktaki insan genellemeler yerine somut bir şekilde terör örgütlerinin kirli işlerini somut bir düzleme oturtabilmeli.

Bölgesel krizler bağlamında Türkiye’nin yakın coğrafyasında dinamik bir atmosfer bulunuyor. Tabii, mevcut çatışmalar yanında potansiyeli olan krizlerin farkında olunmalı. Yurt dışı askeri açılımı kendi kapasitesinin üzerine çıkan İran’da iç istikrar hassas. Sosyal bir patlama olabilir. İran ile ilintili Irak’ta da durum farklı değil. Siyasi çalkantıların ve yolsuzluğun ayyuka çıktığı Irak’ta halk için anı yaşamaktan başka öngörü yok. Egemenlik boşluğu ve rekabet halindeki siyasi eğilimler de terörün Irak’ta yerleşik hale gelmesini sağlıyor. Suriye meselesinde Moskova görüşmeleri devam etse de Arap Birliği’ne dönen Esed yönetiminin uzlaşıya yanaşması pek mümkün görünmüyor. Rum-Yunan ikilisinin ABD-AB desteğini arkasında hissettikçe hırçın politikaları terk etmesi mümkün değil. Libya içi kargaşa, dış müdahaleye açık; siyasi süreç gerçekleşse de istikrarın tesisi hâlâ uzakta. Doğu Avrupa ise Rusya korkusunu aşabilmiş değil ve bu coğrafyada atılabilecek yanlış bir adım, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı her an genişletebilecek nitelikte. Sonuçta bu bölgesel krizler Türkiye’nin yanı başında. Her sorunun ayrı ayrı değerlendirilmesi ama tümüne birden aynı anda savunma politikası üretilmesi zorunluluğu bulunuyor.

Küresel gerilim, Türkiye’nin şekillendirebileceği bir konu değil. Dünyayı kontrol edebilme ve yönetme iddiasının merkezde olduğu güç mücadelesinde;

  • ABD-Çin rekabeti,
  • Avrupa’nın Amerika’ya güvenlik bağımlılığı ile otonomi arzularının çelişkisi,
  • Yeni yükselen güçlere yönelik geleneksel rakiplerin ortak tavrı,
  • Yarı kuşak ülkelerin gelişmiş merkezi devletlerin sömürüsünden sıyrılma arzusu gibi hususlar ağır basıyor.

Ancak bu kaygılar, küresel arka planda işleyen kriz mekanizmaların iz düşümünden ibaret. Küresel gerilimleri sektörel bazda ele almak ve bağımsız değişkenlere eğilmek gerekiyor. Küresel bir ekonomik krizin öncül emareleri, Amerikan bankacılık sektöründe hissedilirken hegemonik devletlerin yeni pozisyon alma eğiliminde olduğu görülüyor. Toplumsal güvenliğin ön plana çıktığı son yıllarda muhafazakarlık ve ırkçılık, üzerine inşa edilmiş önyargıları körüklüyor. Evrensel değerlerin yok olmasıyla beraber, değer yargıları yerine kazanımların mutlak statüsü ön plana çıkıyor. O halde küresel gerilim gölgesinde çok boyutlu ve kapsamlı savunma tedbirleri geliştirmesi gereken Türkiye, dış politikası ile gerçekçi bir savunma vizyonu tasarlamak durumunda.

 

En Kötü Senaryoya Yeniden Tanımlanmış Vizyon

Tehdit sırlamasında ifade edilen yumuşak veya soyut konu başlıkları, her boyutuyla hissedilmeye başlandı. Salgın hastalıklar günlük hayatlarımızı etkilerken, 1929 ekonomik buhranı gibi bir dalga kapımızı çalıyor. Çevre felaketleri artık bir muhtemel senaryo değil, gerçek! İklim değişikliği sonrasında kuraklık veya aşırı yağış, orman yangınları, deprem, sel ve taşkınlar, tarım dokusundaki değişim gibi sorunlar devletlerin tek başlarına mücadele edemeyeceği sorunlar. Göç sorunsalı ise ayrı bir vakıa. Öte yandan bu sorunlarla başa çıkmak için devletler arasında iş birliği henüz olgunlaşmış değil. Birey ve toplumlar ise bir yandan bu sorunların çözülmesini bekliyor diğer taraftan kendi devletlerini muhafazakar tedbirler alması için zorluyor. Türkiye’nin savunmasında bu soyut tehditler birer güvenlik meselesi ve savunma siyasetine hem bir unsur hem de doğrudan bir girdi olarak dahil edilmeli.

Savunma politikasının tasarlanmasında yapılan tartışmanın analizinde öncelikle “en kötü” durum senaryosunun öngörülmesi önemli. Bahsedilen savunma tehditlerinin aynı anda boy göstermesi ve birbirleriyle ilintili hale gelmesi mümkün. Küresel gerilimlerin bölgesel krizleri tetiklemesi ve terör örgütleri gibi devlet dışı aktörlerin asimetrik, gayri nizami ve hibrit tarzda araçsallaştırılması mevcut anın gerçeği. Bu yönelimin yeni soyut tehditlere neden olması veya soyut tehditlerin bir sonucu olabileceği de dikkate alınabilir. “En kötü durum” senaryosu, sonuçta savunma politikasının, tüm krizlerle aynı anda mücadele edebilmesini gerektiriyor. Pandemi döneminde, Suriye ve Libya krizlerinde Türk askerinin üstlendiği rol de bu tespite birer örnek.

Yapılan tartışma ışığında Türkiye’nin savunma zihniyetini bütüncül, kapsamlı ve entegre bir yapıya kavuşturmak gerekiyor. Türkiye’nin insanı, toplumu, kurumları ve kuruluşları “yeniden tanımlanmış” bir vizyonu olan bir savunma mekanizmasına dahil edilmek durumunda. Diğer ifadeyle savunma alanında; bürokrasiden sanayiye, eğitimden ekonomiye, bireyden topluma bir süper-sinerji üretilmesi beklenmeli. Türkiye’nin konvansiyonel risklere yönelik seferberlik planlarını günceller ve reformdan geçirirken her türlü çatışma ve harbe hazırlık düzeyini yükseltmesi, öte yandan “modern ötesi savunma anlayışına” uygun yeni araç ve yöntemleri kazanması planlanmalı. Aklın öne çıktığı “modern ötesi” yönelimler, askerden ziyade fonksiyon odaklı bir savunma mimarisini gerekli kılıyor. Nitekim daha önce belirtilen yeni tehdit yapısı sadece silahla değil, ancak düşünce ve somut eylemle kontrol altına alınabilir.

Sonuçta, seçim sonrasında Türkiye’nin savunması için yapılması gerekenler listesi kabarık. Dünya’daki dönüşüme paralel bir yeniden yapılanma, beka için zorunlu.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası