Kriter > Siyaset |

Batı Medyasında Türkiye Karşıtlığı: Seçimlere Giderken Kritik Müdahale


Türkiye 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken Türkiye karşıtlığının bir kampanyaya dönüştürüldüğü görülüyor. Farklı ülkelerde farklı mecralarda yayınlanan bu haber-yorumlar her ne kadar tesadüfi ve bağımsız gibi gösterilmek istense de bütün metinlerde bir söylemsel bütünlük olduğu ve birbirini tamamlar nitelikte olduğundan söz edilebilir.

Batı Medyasında Türkiye Karşıtlığı Seçimlere Giderken Kritik Müdahale
ABD-New York'ta bir araya gelen Müslüman toplumu, İsveç'te, aşırı sağcı politikacı Rasmus Paludan'ın Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakmasını, İsveç Başkonsolosluğu önünde protesto etti. (Fatih Aktaş/AA, 30 Ocak 2023)

Türkiye siyaseti ve kamuoyu, Mayıs 2023’te düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine odaklanmışken, Batı medyası, yayınladığı haber ve yorumlarla bu seçimlere etki etme arzusunu yüksek sesle dile getiriyor. Batı medyasında yer alan Türkiye karşıtlığı ortak paydasında buluşan bu metinler; olumsuz gündem oluşturma, Türkiye karşıtı söylemi yaygınlaştırma ve bunun siyaset arenasındaki etkilerini normalleştirme işlevlerini görüyor.

 

Söylemler ve Eylemler

Danimarka merkezli ırkçı Stram Kurs Partisi lideri Rasmus Paludan, 21 Ocak 2023’te İsveç'teki Türkiye büyükelçiliği binası önünde, polis güçlerinin koruma çemberi içerisinde Kuran-ı Kerim yakarak çirkin bir saldırı gerçekleştirdi. Bu Paludan’ın Müslümanlara ve Türkiye’ye yönelik ne ilk ne de son saldırısıydı. Buna karşın “ifade özgürlüğü demokrasinin temel bir parçasıdır” açıklamasını yapan İsveç Başbakanı Ulf Kristersson bu çirkin saldırıyı "saygısızlık" olarak nitelendirdi ve olaydan rahatsızlık duyan Müslümanların yanında olduğunu duyurdu. Türk Dışişleri Bakanlığı ise sert bir kınama mesajı yayınlayarak saldırıyı bir “nefret suçu” olarak nitelendirdi ve “Bu aşağılık eylem, aynı zamanda İslam düşmanlığının, ırkçı ve ayrımcı akımların Avrupa’da ulaştığı kaygı verici seviyenin de bir başka göstergesidir” ifadelerini kullandı.

Batı’da Türkiye ve İslam karşıtı saldırgan eylemlerin belirli dönemlerde yükselişe geçmesi, Batı’da yaygın biçimde üretilen ve yaygınlaştırılan söylemsel kökenlerinden bağımsız düşünülemez. Bireyler, eylem ve davranışlarına yön verirken doğrudan söylemlerin kontrolü altında kalmasa da söylemler tarafından anlamlandırılan bir dünya içerisinde kendilerini ve davranışlarını konumlandırarak hareket ederler. Medyada üretilen söylemler, bireylerin özellikle siyasi olayları nasıl yorumlayacakları ve nasıl bir anlam üretecekleri konusunda etkilidir. Dolayısıyla bireyin ürettiği anlamlar, onun fikirlerine ve eylemlerine de etki edebilmektedir. Türkiye karşıtlığı, İslam karşıtlığı ve Erdoğan karşıtlığı söylemlerinin yıllardır üretildiği ve giderek yükselişe geçtiği Batı kamuoyunda, Türkiye’yi hedef alan çirkin saldırıların normal karşılanması, Batılı siyasetçilerden ve kamuoyundan beklenen tepkiyi almaması, Batı medyasında üretilen söylemlerin içselleştirildiğinin de bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

 

Türkiye Karşıtlığının Bir Kampanyaya Dönüşmesi

Batı’nın Türklere yönelik ön yargıları çok eski tarihlere dayanmaktadır. Geçmişte Avrupa’da Haçlı Seferlerine katılım sağlamak için yürütülen Türk karşıtı propaganda daha sonra Osmanlı karşıtı propagandayla devam etmiş, günümüzde ise Avrupa’da etkin olan Ermeni lobisi, Rum lobisi ve PKK/FETÖ lobisi gibi grupların öncülüğünde yeni bir boyuta evrilmiştir. Dolayısıyla Batı medyası ve Batılı bilgi üretim mekanizmaları, geçmişten bugüne tutarlı biçimde Türkiye karşıtı söylemleri desteklemiştir. Ancak Türkiye 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken Türkiye karşıtlığının bir kampanyaya dönüştürüldüğü gözlemlenmektedir. Sadece Ocak 2023 içerisinde Reuters, Bloomberg, The Economist, Wall Street Journal, Stern başta olmak üzere birçok Batılı yayın organında Türkiye aleyhtarı yazıların yayınlandığı görülmüştür. Farklı ülkelerde farklı mecralarda yayınlanan bu haber-yorumlar, her ne kadar tesadüfi ve bağımsız gibi gösterilmek istense de bütün metinlerde bir söylemsel bütünlük olduğu ve birbirini tamamlar nitelikte olduklarından söz edilebilir. Görünen o ki seçimlere giden süreçte Batı medyası, Türkiye karşıtı kampanyasını başlatmış durumdadır.

Alman Stern dergisi
Alman Stern dergisinin 26 Ocak 2023’te çıkardığı derginin kapağı

 

Olumsuz Gündem Oluşturma

Kitle medyasının en önemli işlevlerinden biri kamuoyunun gündemini belirlemesidir. Üstelik haber ne kadar sansasyonel ise kamuoyu üzerindeki etkisi de o kadar yüksek olmaktadır. Batı medyasında üretilen haber ve yorumların temel hedeflerinden birinin Türkiye hakkında olumsuz bir gündem inşası olduğu söylenebilir. Türkiye özellikle dış politika alanında en etkin dönemlerinden birini yaşarken, Batı medyasında Türkiye’nin dış politikasının çok yönlü olarak eleştirildiği ve olumsuz bir gündeme dönüştürüldüğü gözlemlenmektedir. Örneğin Türkiye’nin meşru Libya hükümetine destek vermesi ve bazı alanlarda iş birliğine gitmesi, Karabağ’ın özgürleştirilmesi sürecinde oynadığı rol ve Azerbaycan-Ermenistan barış görüşmelerini teşvik etmesi, Suriye’de insani krizin son bulması için siyasi çözüm girişimleri, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda oynadığı yapıcı rol gibi hususlar, gerçekte ilgili ülkelerdeki halklar ve karar alıcılar tarafından takdirle karşılanırken, Batı medyası tarafından eleştirilmektedir. Türkiye’nin olumlu anlamda katkı sunduğu bu bölgesel meseleler, Batı medyası için Türkiye’nin “silahlı müdahaleciliği”nin bir yansıması olarak yorumlanmaktadır. Bu söylemler hem uluslararası kamuoyuna hem de Türkiye kamuoyuna yönelik mesajlar içermektedir. Bu söyleme göre Türkiye giderek Batı’dan kopmakta ve yüzünü Batı’nın istemediği bir yöne doğru çevirmektedir.

The Economist muhabiri Piotr Zalewski, yayınlanan dosya haberinde, “Türkiye Batı için garip bir müttefike dönüştü” ifadesini kullanmaktadır. Buna göre “Erdoğan'ın Batı'dan bağımsızlığı öne çıkaran ve silahlı müdahaleyi destekleyen yeni bir dış politikası” bulunmaktadır. Wall Street Journal’de yazan eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın Türkiye’yi NATO’nun değerleriyle uyuşmadığı gerekçesiyle birlikten atma teklifi, Türkiye’nin Batı’dan kopacağı yönündeki söylemleri desteklemektedir. Washington Post muhabiri Boby Ghosh’un “Batılı liderler Erdoğan’ın gidişine sevinecektir” ifadesi de Erdoğan’ın Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin önünde engel teşkil ettiği anlamını üretmektedir. Batı medyası Türk seçmenine, “Batı’nın Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmesini istiyorsanız, Erdoğan’a oy vermeyin” mesajını iletmektedir.

 

Batı Kamuoyunda Olası Etkileri

Medyada yer alan Türkiye karşıtı haber ve yorumların, Batı kamuoyunda ve siyasi karar alıcılar nezdinde bir etkisi olması beklenmektedir. Türkiye karşıtı söylemler, Türkiye’nin güçlü ve haklı olduğu meselelerde Türkiye’nin elini zayıflatma etkisi oluşturabilir. Türkiye’nin göçmen politikası, Ukrayna-Rusya politikası, Doğu Akdeniz ve egemenlik haklarının korunması politikası, enerji, güvenlik, terör ve diğer politikaları Batı medyasında yer alan haberlerde yanlış bilgilerle, manipüle edilmiş gerçekliklerle birlikte ele alınmaktadır. Yanlış bilgilerden yola çıkan bir değerlendirme sonucunda Türkiye, kendisi için kritik önem taşıyan bu politika alanlarında Batı kamuoyunda yalnızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin argümanlarının uluslararası kamuoyuna aktarılması engellenirken, Türkiye karşıtı söylemin hakimiyeti pekiştirilmektedir.

Örneğin Batı medyasında üretilen “DAEŞ terör örgütüne karşı savaşan Kürtler” söylemi, Suriye’nin kuzeyinde faaliyet yürüten PYD/YPG terör yapılanmasının meşruiyet kazandırılması için tasarlanan ve Batı kamuoyunda yaygınlaştırılan bir söylem olarak öne çıkmaktadır. Bu söylem, Türkiye’nin teröre karşı mücadelesinin engellenmesine yönelik bir işlev görmektedir. Benzer şekilde Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda oynadığı rol, Batı medyası tarafından temkinli karşılanmaktadır. Özellikle Türkiye’nin bu süreçte Rusya ile ilişkilerini dondurmaması, Batı medyası tarafından Türkiye’nin Batı için güvenilir bir ortak olup olmadığı sorusunun gündeme taşınmasına neden olmuştur. The Economist birbirinden farklı konuları birbiriyle ilişkilendirerek Türkiye’yi sorgulamaktadır: “Ukrayna'daki savaştan Suriye ve Dağlık Karabağ'a, Çin ile ilişkilerden İran'a yönelik yaptırımlara, basın özgürlüğünden insan haklarına ve teröre kadar Türkiye ve Batılı müttefiklerinin artık aynı fikirde olmadığı konuların listesi uzun.” Bu ve benzeri haber-yorum metinleri, Türkiye’nin dış politika kararlarında söylemsel gücünü zayıflatma amacı taşımaktadır.

 

Yanlış Yorumlama ve Yanlış Beklentiler Üretme

Batı medyasında yer alan haber ve yorum metinlerinde köklü bir demokrasi tecrübesine sahip olan Türk seçmeni pasif alıcılar olarak konumlandırılmaktadır. Bu söyleme göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her seçimde aldığı yüksek oy oranının bir önemi yoktur çünkü seçmenlerin verdikleri oylar onların bilinçli tercihlerini yansıtmamaktadır. Batı medyasındaki analizler, Türk siyasetinde belirleyici aktörler olarak görülen iktidar ve muhalefet partilerinin söylemleri üzerine inşa edilmekte, ancak Türkiye’deki bireylerin öznel deneyimleri, dinamik toplum yapısı, dönüşen toplumsal ve siyasal yapı göz ardı edilmektedir. Türk seçmeni hem geleneksel medyayı hem de sosyal medyayı günümüzde en aktif kullanan topluluklardan biri olarak öne çıkmaktadır ve seçimlere katılım oranı açısından da dünyada üst sıralarda yer almaktadır. Dolayısıyla Türk seçmenini değersizleştiren Batı medyası söylemi, Türkiye’nin demokrasi tecrübesini ve birikimini de bilinçli olarak göz ardı etmektedir.

Batı medyasının en başarısız olduğu alanlardan birisi Türkiye iç siyasetini takip etme ve okuma aşamasında ortaya çıkmaktadır. Örneğin Zalewski Türkiye’de pek çok konuda muhalefetin Erdoğan'a açık çek verdiğini iddia etmektedir: “CHP, hükümetin Doğu Akdeniz'deki gambot diplomasisini, Suriye'deki Kürt savaşçılara yönelik saldırılarını, Libya'ya müdahalesini, Rusya ile yakınlaşmasını ve hatta Rus S400 füzelerini satın almasını destekledi.” Oysa tüm bu konularda ana muhalefet partisinin ciddi eleştiriler getirdiği, bu politikalara sesli biçimde karşı çıktığı, ilgili meclis oylamalarında olumsuz oy kullandığı bilinmektedir. Ana muhalefet partisinin bu duruşunun, Türkiye’deki genel kamuoyu tarafından da olumlu karşılanmadığı bilinmektedir. Dolayısıyla Batı medyası, Türkiye’deki siyasi aktörlerin tutumlarını doğru okuyamamakta, bu tutumların Türk seçmen nezdinde ürettiği tepkileri de görememektedir. Bu perspektiften ortaya çıkan Türkiye analizleri, uluslararası kamuoyunu da yanlış beklentiler içerisine sokabilmektedir.

Sonuç olarak Batı medyasında üretilen Türkiye karşıtı, İslam karşıtı ve Erdoğan karşıtı söylemler, 2023 seçimlerine giden süreçte Batı medyasının seçim gündemine etki etme arzusunu ortaya koyar niteliktedir. Türkiye karşıtı kampanyanın Türk kamuoyunda beklenen olumsuz etkiyi meydana getirmesi düşük bir ihtimal olarak değerlendirilebilir ancak Türkiye’nin uluslararası alandaki söylem alanlarını sınırlandırma işlevi görmektedir. Batı medyasının bu tutumunun sadece seçimlerle sınırlı kalmayacağı, dış politika başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli politika alanlarında Batı ile “uyumlu” bir çizgiye çekilmedikçe, devam etmesi beklenebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası