Bölgesel ve küresel siyasette kırılmaların yaşandığı bir dönemde, Ortadoğu’nun kadim ortak geçmişe sahip iki ülkesi olan Mısır ve Türkiye’nin iş birliği odaklı yeni siyasi vizyonu yakın dönemde meyvelerini vermeye başladı. İki ülke arasında 2013’ten bu yana yaşanan diplomatik kriz hali sona ererken, farklı alanlarda yapılabilecek iş birlikleri için diplomatik temaslar yoğunlaştı. Katar’da düzenlenen Dünya Kupasında bir araya gelerek bu yeni dönemi başlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el-Sisi, daha sonraki süreçte de temaslarını sürdürdüler. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’ı 14 Şubat 2024’te ziyaret ederken, Mısır Devlet Başkanı Sisi de Eylül ayı başlarında Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirecek.
Bu ziyaretler, siyasi kırgınlıkların sonlanmasını sağladığı gibi, iki ülkenin dış politika başta olmak üzere birçok alanda rasyonel bir zeminde iş birliği olanaklarını değerlendirdiği bir dönemi de beraberinde getiriyor. Bu nedenle görüşmeler, sadece diplomatik temasın ötesinde somut iş birliklerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirildiği ve bu anlamda anlaşmaların imzalanarak kurumsal hüviyete büründürüldüğü etkileşimler olarak kayıtlara geçiyor.
Meşruiyet Sorununu Aşmak
İki ülkeyi daha rasyonel bir çizgide buluşturan temel unsur ise rekabet ve çekişmeli politikaların sürdürülebilir olmamasıdır. Bu durum, özellikle iç siyasette belirsizlikler yaşayan, ekonomik zorlukların kıskacında olan ve dış politikada giderek daha fazla kırılgan süreçlerden geçen Mısır için daha da belirgin bir hal almıştır. Siyasi muhalifler konusunda ulusal ve uluslararası eleştirilerin devam etmesine neden olan uygulamalar nedeniyle baskı altındaki Kahire yönetimi, 2013 sonrası süreçte, siyaseten farklı çizgide olan kesimlerle ortak bir zeminde buluşamaması nedeniyle yaşadığı meşruiyet sorununu aşmakta zorlanmıştır. Buna ilaveten Mısır yönetimi, gerek 2013 sonrası dönemde yaşanan belirsizlik temelli sorunlar gerek Covid pandemisi sonrası küresel ekonomide yaşanan durgunluğun menfi etkileri nedeniyle ülke ekonomisinde yaşanan olumsuzlukları gidermede zorluklar yaşamaktadır.
Son olarak dış politika cephesinde de birçok yeni sorun alanı, Sisi yönetimini zor durumda bırakmıştır. Libya’daki iç savaşa yönelik müdahaleden olumlu sonuç alınamaması, Etiyopya ile yaşanan baraj krizi, Sudan’da başlayan iç savaş ve Yemen’deki krizin Kızıldeniz güvenliğine olumsuz etkileri gibi hususlar, Mısır’ı bölgesel sorunlara odaklanmaya iten bir politika izlemeye zorlamıştır. Öyle ki son olarak Gazze merkezli yaşanan bölgesel kriz sürecinin ardından da Mısır yönetimi Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleriyle ortak politikalar izleyip krizin çözülmesini önceleyen bir tutum izlemektedir.
Ziyarette yapılacak olan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Zirvesi, Türkiye’nin iş birliğini kurumsal bir kapsamda daha ileriye taşımak istediği ülkelerle hayata geçirdiği bir mekanizma olarak biliniyor. Bu kapsamda iki cumhurbaşkanının savunmadan sanayiye, ekonomiden ticarete ve kültürden sanata birçok alanda anlaşmalar imzalayacak olması, ilişkilerin daha güçlü bir boyutta devam edeceğinin garantisi olarak görülebilir. Son yıllarda artan bir ivme ile devam eden ikili ticari ilişkilerin, rekor seviyelere yükseltilmesi, başlıca hedefler arasında görülüyor. Yine toplumsal etkileşimin artırılması ve kültürel iş birliklerinin yoğunlaştırılması da birbirine olumlu algılar besleyen iki ülke halklarının beklentilerini karşılayacak adımlar olacaktır.
Rekabetten İş Birliğine Evrilen İlişkiler
Bu noktada özellikle savunma sanayii alanı öne çıkan konulardan birisidir. Son dönemde bu alanda gösterdiği ilerleme sayesinde Türkiye, savunma sanayii ürünleri ihracatı konusunda hem bölgesel hem küresel anlamda öne çıkan ülkelerden birisi olmuştur. Mısır ise her ne kadar bu anlamda yoğun biçimde ABD’ye bağımlı olsa da son yıllarda bu anlamda bir çeşitliliğe gitmeye çalışmış ve Rusya, Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkelerden yüksek teknoloji savunma sanayi ürünleri ithal etmiştir. Bu noktada, insansız hava araçları filosunu da güçlendirmek isteyen Kahire yönetimi bu anlamda Türkiye ile iş birliğine gitmeyi amaçlamaktadır.
Savunma iş birliğini kritik hale getiren unsurların başında ise bölgesel ve küresel krizlerin doğurduğu belirsizlik ortamı ve ülkelerin yeni ittifak arayışları içinde olmaları yatmaktadır. Nitekim söz konusu krizlerin sadece Türkiye ve Mısır arasında değil bölgedeki kimi bazı diğer aktörleri de birbirine yakınlaştırdığı gözlemlenmektedir. Bu konjonktürde iki ülkenin rekabetten ziyade iş birliğini önceleyen bir dış politika çizgisine evrilmeleri bu bağlamda dönüm noktası olmuştur. Dolayısıyla Sisi’nin ziyaretinde dış politika alanında yapılabilecek ortaklıklar da ele alınacaktır.
Dış politikada bölgesel düzeyde düşünüldüğünde öncelikli konulardan birisi şüphesiz Gazze ve Filistin’de yaşanan gelişmelerdir. Bu noktada İsrail’in katliamlarının durdurulması, iki liderin de öncelikli hedefleri arasındadır. Bu bağlamda, girişimlerini uluslararası düzeye taşıyan Türkiye ve Mısır, krizin sonlandırılması konusunda İsrail’e diplomatik baskıyı artırmaktadır. Türkiye ve Mısır’ın Filistin konusunda öne çıkmaları, iki ülkenin hem Filistin hem de Arap dünyasında bu sorun bağlamında en fazla beklentiye sahip olunan ülkeler olmalarından kaynaklanmaktadır. Bölge halkları, İsrail’i durdurabilmek konusunda bu iki ülkenin kritik rol oynayabileceğini düşünmektedir. Kriz bağlamında değerlendirildiğinde ise Türkiye ve Mısır’ın İsrail karşısında olası ittifakı, Tel-Aviv üzerinde caydırıcı bir etki oluşturabilecektir. Bu caydırıcılığın kalıcı hale gelebilmesi ve İsrail’in durdurulması konusunda sonuç üretebilmesinde, İslam dünyasında ekonomik güçleriyle öne çıkan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi Körfez ülkelerinin destekleri de büyük önem taşımaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin görüşmesinde öne çıkacak diğer dış politika konuları arasında Doğu Akdeniz, Libya, Sudan, Etiyopya, Somali ve Kızıldeniz’deki gelişmeler de bulunuyor. Bu konuların bazılarında örtüşen ajandaları bulunan Ankara ve Kahire’nin söz konusu alanlarda koordinasyonu güçlendirmek isteyebileceği söylenebilir. Öte yandan bu kriz alanlarının bazılarında ise ayrışan önceliklere sahip olan Türkiye ve Mısır, bu farklılıkları nasıl giderebileceği konusunda diyalog süreci yürütmektedir.
Genel hatlarıyla değerlendirildiğinde Libya’dan Sudan’a, Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e iki ülkenin temel önceliği, mevcut krizlerin derinleşmesinin engellenmesidir. Nitekim söz konusu bölgelerdeki krizlerin derinleşmesi Türkiye ve Mısır’ın dış politika öncelikleriyle örtüşmemektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Kuzey Afrika ve Afrika Boynuzu bölgesindeki krizlerin derinleşmesinin Mısır’ı çok daha yakından ilgilendirdiği söylenebilir. Nitekim Libya’daki belirsizliğin devam etmesi, Mısır’a ekonomik ve askeri yükler getirebilecekken, Sudan’da yaşanan krizin derinleşmesi insani kriz de dahil olmak üzere Mısır’a doğrudan etki edebilecek potansiyeldedir. Öte yandan Etiyopya ile özellikle Büyük Rönesans Barajı nedeniyle gergin ilişkilere sahip olan Mısır’ın Addis Ababa yönetimine karşı bölgesel bir tutum alması, krizin çok daha yıkıcı bir boyuta evrilmesine yol açabilecektir. Bu senaryolar halihazırda ekonomik ve siyasi sıkıntılar yasayan Mısır’ı daha da olumsuz bir çizgiye taşıyabilir.
Türkiye açısından bakıldığında ise Ankara’nın tüm bu alanlardaki önceliği krizlerin sonlandırılmasına yönelik politikaları desteklemektir. Nitekim Ankara hem Kuzey Afrika bölgesi hem de Doğu Afrika bölgesinde çatışmadan ziyade, iş birliğinin hakim olduğu bir siyasi iklimi hedeflemektedir. Böyle bir siyasi konjonktür, öncelikle bölge ülkelerinin çıkarlarına hizmet edecek, daha makro düzeyde ise Türkiye ve Mısır gibi bölgede nüfuz sahibi olan aktörlerin söz konusu coğrafyalarda daha yapıcı politikalar izleyebilmesinin önünü açacaktır.
Sonuç olarak Türkiye ve Mısır iş birliğinin sadece iki ülke ilişkilerine değil, bölgesel ve küresel düzeyde başta kriz alanları olmak üzere birçok konuda olumlu sonuçlar üretebileceği söylenebilir. Bu nedenle iki ülke liderlerinin doğrudan temasları başlatmaları ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirmeleri bu perspektif doğrultusunda atılan olumlu adımlar olarak görülmelidir. Bununla birlikte bu temaslar iki liderden beklentileri artırmakta ve özellikle Gazze’deki insani krizin sonlandırılması konusunda üzerlerinde baskı oluşmasına neden olmaktadır. İzleyen süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin İsrail’in katliamları durdurması ve Filistin’deki hak ihlallerini sonlandırması konusunda somut adımlar atmaları ve bu noktada küresel düzeyde bir baskı oluşturulmasına öncülük etmeleri beklenmektedir.