Kriter > Dosya > Dosya / Filistin 2 |

20 Yılda İşgalden İlhak Girişimine


HAMAS’ın Aksa Tufanı saldırısından sonra İsrail’in başlattığı orantısız şiddet, Netanyahu hükümetinin bir adım öteye geçme niyetini gözler önüne serdi. Bugüne kadar adeta “esir bir Filistin devleti” oluşturmaya çalışan İsrail, artık Filistin topraklarını ilhak ve 1967 sınırlarında bir Filistin devleti olasılığını fiziki olarak imkansız kılacak son darbeyi vurmaya hazırlanıyor.

20 Yılda İşgalden İlhak Girişimine
İsrail, işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde bulunan Mescid-i Aksa'da Cuma namazı kılmak isteyen Filistinlilere yine kısıtlamalar getirdi. (Mostafa Alkharouf/AA, 17 Kasım 2023)

İsrail-Filistin çatışması, 20. yüzyıldan günümüze uzanan en önemli anlaşmazlıklardan biri. Bugün için de değişen bir şey yok. 1990’lara kadar Arap-İsrail anlaşmazlıklarının en önemli konusu olan Filistin sorunu, on yıllık bir barış sürecinin ardından 2000’lere girildiğinde yine bir şiddet sarmalının içine sürüklendi. Son yirmi yıldır da İsrail’in empoze ettiği “tek taraflılık, düşük yoğunluklu çatışma” üzerinden ağırlaşarak devam ediyor. 7 Ekim’deki HAMAS’ın Aksa Tufanı saldırısından sonra İsrail’in başlattığı orantısız şiddet, Netanyahu hükümetinin bir adım öteye geçme niyetini gözler önüne serdi. Bugüne kadar adeta “esir bir Filistin devleti” oluşturmaya çalışan İsrail, artık Filistin topraklarını ilhak ve 1967 sınırlarında bir Filistin devleti olasılığını fiziki olarak imkansız kılacak son darbeyi vurmaya hazırlanıyor.

 

Yeniden İşgal ve Suikastlar

İsrail devleti, bağımsızlığını ilan ettiği 14 Mayıs 1948’den itibaren Arap ülkeleriyle ve Filistinliler ile savaş durumunda. Geride kalan yetmiş beş yılda güttüğü stratejisi ise “sahadaki gerçekleri kendi lehine değiştirerek yayılma” olarak özetlenebilir. İsrail’in 1967 savaşında topraklarını dört katına kadar çıkararak işgalci durumuna girdiği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla sabittir.

1990’larda İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin lideri Yaser Arafat arasında yürütülen Oslo Barış görüşmeleri ile işgalden vazgeçeceği izlenimi veren İsrail, Rabin’in öldürülmesi ve Netanyahu’nun Başbakan seçilmesiyle bu süreci bitirme yoluna girmişti. Temmuz 2000’de çöken Camp David görüşmelerinden sonra müzakereler askıya alınmış daha doğrusu anlaşmalar yırtılmıştı. Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat’ın Kudüs’ün egemenliğinde ısrar etmesi ve anlaşmazlığın aşılamaması sonrasında İsrail, radikal sağcı Ariel Şaron’un başbakanlığında yeniden işgal ve yayılma stratejisine geri dönmüştü.

Ariel Şaron 2001’de iktidara geldiğinde, Ekim 2023’te Gazze’de zirveye ulaşan şiddetin arkasındaki vizyonu, İsrail devletinin siyaseti haline getirmeyi başarmıştı: “İsrail’in müzakere edeceği bir muhatabı yoktur” tezinin arkasına sığınarak müzakerelerden kaçmak, tek taraflı adımlarla Filistin’i yeniden işgal etmek, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulmasını fiziken imkansız kılacak adımlar atmak.

İsrail, 2001’den günümüze kadar bu siyasete uygun olarak önce Kudüs’te ve Batı Şeria’da yeni yasa dışı yerleşim yerleri inşa ederek Filistin topraklarının bütünlüğünü yok etti, nüfus dengesini kendi lehine bozdu. Batı Şeria’da Filistin kentlerini by-pass eden yollar inşa etti. Filistinlilerin topraklarını, evlerini istimlak ederek göçe zorladı. Tutuklamalar ve gelişigüzel cinayetlerle gerilimi yüksek tuttu. Filistin topraklarında duvarlar, bariyerler, kontrol noktaları kurarak Filistin köylerini, kentlerini gettolaştırdı. Yaşamı çekilmez hale getirdi.

İkinci olarak Filistin toplumunun önde gelen isimlerini suikastlarla, tutuklamalarla etkisiz kıldı, Filistin direnişini dağıtmaya çalıştı. Bunu yaparken ideolojik ayrım gözetmedi. 2001’de suikast sonucu katledilen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri Ebu Ali Mustafa, Filistin solunun en önemli ismiydi. Yerine gelen Ahmet Saadet de tutuklandı. El-Fetih Batı Şeria Genel Sekreteri Mervan Barguti terör iddiasıyla tutuklandı ve 21 yıldır hapiste. HAMAS liderleri Şeyh Ahmed Yasin ve Abdülaziz Rantisi, suikast sonucu hayatlarını kaybetti. Filistin lideri Yaser Arafat önce karargahında kuşatıldı sonrasında pek çoklarına göre zehirlenerek devre dışı bırakıldı. Daha nice Filistinli etkili ismin öldürülmesi ya da hapse atılması, İsrail’in Filistin direnişini bitirme çabalarının birer belgesi niteliğinde.

Üçüncü ve Gazze’ye odaklı siyaset ise 2006’da yapılan seçimleri HAMAS’ın kazanmasından sonra şekillendi. HAMAS sadece Gazze’de değil Batı Şeria’da da pek çok yerde Filistin’de birinci siyasi parti oldu. Ancak İsrail, HAMAS’ın bir hükümet kurmasına müsaade etmedi. Batı destekli Mahmud Abbas başkanlığındaki el-Fetih, bir ulusal birlik hükümeti kurulmasına yanaşmadı. Filistin halkı hem siyaseten hem de fiziken ikiye bölündü. HAMAS Gazze’de, el-Fetih ise Batı Şeria’da hüküm sürmeye başladı. Bu durum İsrail’e “müzakere edeceğimiz muhatap yok” tezini kullanmasına olanak tanıdı. İsrail, HAMAS’ı “terörist” olarak etiketleyerek, Abbas yönetimiyle ise “etkisi yok” gerekçesi ile müzakereden kaçtı. Güvenliğimi sağlıyorum diyerek, tek taraflı adımlarla nihai statü konularını dilediği gibi çözmeye yöneldi.

Gazze ablukaya alınarak dönem dönem askeri operasyonlarla baskı altında tutuldu. İsrail, HAMAS biraz güçlenip “tehdit oluşturduğunda” “çim biçme” dedikleri bir siyaset ile dönemsel operasyonlar yaparak, HAMAS’ın ateş gücünü kırmaya odaklı bir düzene devam etti. 2006’da HAMAS’ın İsrail askeri Gilad Şalit’i kaçırması üzerine İsrail “Yaz Yağmurları” ve “Güz Bulutları” adı altında iki operasyon gerçekleştirdi. Bu gerilim, Lübnan sınırında Hizbullah’ın da devreye girmesiyle bölgeye yayıldı ve İsrail büyük sıkıntılar yaşadığı Temmuz Savaşı’na girdi. Hizbullah, İsrail kentlerini füzelerle vurarak ciddi kayıplar verdirdi. Bu savaş, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in de sorgulanmasına yol açtı. İsrail, bu çatışmalarda çok sayıda sivilin ölümüne yol açtığı gibi Filistin halkının iradesinin tecelli ettiği Gazze’deki Meclis binasını da bombaladı.

Yahudi Yerleşim Birimleri, İNFO

Filistin Devletini İmkansız Kılma Vizyonu

İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonları; 2008, 2012, 2014’te de sürdü. Sonraki yıllarda da küçük çaplı harekatlarla İsrail sözde HAMAS’a ama gerçekte Filistin halkına yönelik taciz ve saldırılarına devam etti. 2006’dan itibaren aktif bir şekilde yürütülen ambargo ve abluka Filistin halkını temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanır hale getirdi.

2001-2023 arasında İsrail tek taraflı adımlarla nihai statü konularında -ki bunlar sınırların belirlenmesi, Kudüs’ün statüsü, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve yasa dışı yerleşim yerlerinin sökülmesi- fiili durumu müzakere edilemez hale getirmek için her şeyi yaptı. Kudüs’ün statüsü ile ilgili olarak, 1980’de Kudüs’ü birleşik ve bölünmez başkent ilan etmesi, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum tarafından reddedilse de İsrail geri adım atmadı. Amerikan yönetimlerinin sürekli ertelediği ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması konusunda Netanyahu istediğini Trump döneminde aldı. 14 Mayıs 2018’de alınan karar sonrası Amerikan elçiliği Kudüs’e taşındı. Filistinlilerin protestolarında 60’tan fazla Filistinli hayatını kaybetti. Bununla da yetinmeyen Netanyahu, Haremüşşerif’i Yahudilerin ibadetine açmak için de girişimlere sık sık göz yumdu, Filistinlilerin giriş çıkışını kontrol altına almak için Mescid-i Aksa kapılarına x-ray cihazları koymayı denedi, Cuma namazlarında kısıtlamalar getirdi, Şeyh Cerrah gibi pek çok Filistin mahallesine Yahudi yerleşimcileri yerleştirmeye çalışarak, Doğu Kudüs’ün tarihi ve kültürel dokusunu yok etmeye yönelik adımlar attı.

Filistinli mültecilerin geri dönüşü ile ilgili olarak ise Netanyahu hükümeti, sürekli itirazlarda bulunarak bu hakkı asla tanımayacağını açıkça ilan etti. 2013 ve 2014’te dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin inisiyatifiyle yürütülen doğrudan görüşmeler, bu itiraz dolayısıyla tıkandı ve başarısızlıkla sonuçlandı. 28 Ocak 2020’de Amerikan Başkanı Trump’ın açıkladığı sözde “Yüzyılın Planı” girişimiyle, İsrail adeta bütün yükümlülüklerinden kurtarıldı ve Filistin’in ilhakı, Filistin topraklarının Filistin halkından “arındırılması” için niyetler ortaya döküldü.

Uluslararası hukuka aykırı olarak işgal topraklarında inşa edilen Yahudi yerleşkelerinin sayısı, buralara yerleştirilen Yahudi nüfusunun miktarı her geçen gün arttı. Bugün on ikisi Kudüs’te olmak üzere 144 yerleşkede 500 bini Batı Şeria’da 280 bine yakını Kudüs’te, toplam 800 bin yerleşimci, İsrail-Filistin anlaşmazlığını daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Silahlı yerleşimcilerin Filistinlilerle yaşadıkları çatışmalar, tacizler, hesap vermeksizin uyguladıkları yıldırma politikaları, İsrail hükümetlerince görmezden gelindiği gibi çoğu zaman teşvik edildi.

“Filistin tarafında muhatabımız yok” zemini üzerine İsrail tarafından kurgulanan nihai statü konularından biri de kuşkusuz sınırların belirlenmesi. İsrail, Şaron döneminden başlayarak son 20 yılda “güvenlik bariyeri” adı altında tek taraflı olarak Filistin Yönetimi’nin sınırlarını belirledi. Silah zoruyla, kontrol noktalarıyla Filistinlilerin hareket özgürlüğünü kısıtladı, yolları kesti, toprakları istimlak etti, zeytin bahçelerini yok etti. Gazze’yi de kuşatıp, askeri açıdan baskılayarak, yaşanmaz kıldı.

7 Ekim’de HAMAS’ın gerçekleştirdiği saldırıdan sonra İsrail’in vermiş olduğu tepki, yapılan açıklamalar ve bombardımanın gidişatı, İsrail’in Şaron döneminde ortaya koyduğu bu Filistin devletini imkansız kılma vizyonunun bir devamı niteliğinde. İsrail, sözde “HAMAS’ı yok etmek” ve “rehineleri kurtarmak” hedefiyle başlattığı ağır bombardımanda; korkunç bir sivil katliamını, sivil yaşam altyapısının imhasını, ibadet yerlerinin yok edilmesini, hastanelerin kullanılamaz hale getirilmesini gerçekleştirdi. İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistinlilerin Mısır’a sürülmesine dair niyetini de açıkça ifade etti, İsrail’in Gazze’de kalıcı olacağını söyledi. Amerikan yönetiminden gelen tepkiye rağmen bu yönde adımlar attı. İsrail ordusu binlerce binayı, altyapıyı yok ederek Filistinlilerin geri dönüşünü imkansız kılacak hale getirdi. Gazze’ye buldozerlerle, inşaat malzemeleriyle girerek burada kontrol noktaları kurmaya hazırlandığını ortaya koydu. İsrail, gelecekte Filistin devleti kurulmasına yönelik müzakereleri anlamsız kılacak adımlar attı. Dünyada pek çok kanaat önderi, yaşananların bir soykırım olduğuna inanıyor. Filistin halkı milyarlarca insanın gözü önünde katlediliyor ve onların hakları gasp ediliyor. 75 yıllık Filistin işgali bir ilhak operasyonuna dönüştürülüyor. Buna karşı direnen en önemli bölge ülkesi ise Arap ülkelerinin sessizliği karşısında, Türkiye gibi görünüyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası