Türkiye’nin yaklaşık 4 bin kilometre uzunluğundaki kıyılarını çevreleyen ve egemen haklara sahip olduğu Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler, Türkiye için büyük öneme sahiptir. Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de yakın zamanda yaşanan gelişmeler ışığında, 2024’te yaşanması muhtemel gelişmelere dair öngörüler de bu doğrultuda önem arz eder. Türkiye’nin yakın geçmişte bu iki önemli bölgede hem denizlerde hem de hava sahasında egemen haklarını savunmaya dönük kararlı bir tutum sergilediği görülmüştür.
Ege Denizi’nde Yunanistan’ın karasularını genişletmesine ve Doğu Ege adalarının silahlandırılmasına karşı tutumunu ve kıta sahanlığı sınırlandırmasındaki hukuki durumunu sürdüren Türkiye, Doğu Akdeniz’de de kendi kıta sahanlığı haklarını korumak için sahada aldığı tedbirleri ve ayrıca KKTC’nin haklarının korunması yönündeki tavrını devam ettirmiştir. Ancak bir yandan da Yunanistan, Mısır ve İsrail ile ikili ilişkilerini geliştirme yönünde çaba sarf etmiştir. Bu nedenle hem Ege’de hem de Doğu Akdeniz’de temel sorunlardan kaynaklı sahadaki gerilimler, önemli ölçüde azalmıştır.
Bu incelemede, özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik Ekim başından beri sürdürdüğü saldırılardan sonra, bu olumlu gidişatı 2024’te tehdit edecek unsurların oluşup oluşmadığı ve Türkiye’nin tutumunun ne yönde olabileceği üzerinde durulacaktır.
Yakın Dönem ve Türkiye’nin Ege Sorunlarına Yaklaşımı
Türkiye ve Yunanistan arasında özellikle 2016 ve sonrasında kötüleşen ilişkiler, Ege Denizi’nde mevcut temel sorunlar üzerinden ciddi gerginlikler yaşanmasına da yol açmıştır. Doğu Ege Adaları’nın silahlandırılması, Yunanistan’ın ulusal hava sahası gibi sorunlar somut sürtüşmelere neden olmuştur. 2021 başlarında iki ülke arasında tekrar başlatılan istişari görüşmeler, yalnızca 3 tur yapıldıktan sonra tekrar durdurulmuş, Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı ABD’nin de tavır almasını sağlama çabaları, üst düzey görüşme süreçleri de dahil, bütün görüşme süreçlerinin kesilmesine yol açmıştır.
Ancak her iki ülkenin de farkında olduğu gerçek, ikili sorunlar çözülemeyecekse de iki komşu ülke olarak ikili ilişkilerin iyi gitmesini sağlama gerekliliğidir. Türkiye’de yaşanan 6 Şubat 2023 deprem felaketi sonrasında iki tarafın yaptığı resmi beyanlar çoğunlukla ılımlı olmuş, hatta 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta düzenlenen NATO Liderler Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Miçotakis bir görüşme gerçekleştirmiş, iki ülke arasında çoklu iletişim kanallarının harekete geçirilmesi ve liderler veya bakanlar düzeyinde yapılan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin başlatılması konusunda mutabakata varıldığı belirtilmiştir.
Türkiye ve Yunanistan arasında yakın dönemdeki siyasi gelişmeler açısından bir olumlu gelişme de ekonomi temelli diplomasi atılımları yani “pozitif gündem toplantıları” olmuştur. Bu kapsamda Nisan 2021’de Dışişleri Bakanları Çavuşoğlu ve Dendias arasında Ankara’da mutabakata varılarak başlayan pozitif gündem toplantıları, her iki ülkenin yaşadığı felaketlerin ardından ilerleme kaydederek, ticari bağlamda yeni iş birliği alanlarının önünü açmıştır. Bu olumlu süreç bağlamında önemli bir adım, Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis’in, 5 Eylül 2023’te Türkiye’yi ziyareti olmuştur. Ziyaret esnasında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Ankara’da bir görüşme gerçekleştirilmiştir.
Diyalog sürecine dair öngörülen somut adımlar kadar önemli bir başka husus, Türkiye’nin diyalog sürecini devam ettirme yönündeki güçlü iradesidir, denebilir. Bakan Fidan, ön koşulsuz olarak diyaloğu sürdürmeye ve ilişkileri her alanda ortak menfaatler temelinde geliştirmeye hazır olunduğunu belirterek, diyalog kanallarının ve üst düzey temasların yeniden canlandırılmasının olumlu bir gelişme olduğunu ve bunun sürdürülmesine yönelik iradenin mevcut olduğunu belirtmiştir.
Görüşme süreçleri devam etmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Miçotakis, 20 Eylül’de BM Genel Kurulu toplantıları vesilesi ile bulundukları New York’ta Türkevi’nde bir araya gelmişlerdir. Yapılan resmi açıklamada iki lider, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde mevcut olumlu iklimi ve bunu muhafaza etme kararlılıklarını teyit ettiklerini beyan etmişlerdir. Türkiye ve Yunanistan arasında Pozitif Gündem Diyaloğu kapsamında Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Burak Akçapar ve Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Konstantinos Fragogiannis başkanlığındaki heyetler, 16 Ekim 2023’te Atina'da bir toplantı gerçekleştirmişlerdir. Böylelikle iki ülke arasındaki Pozitif Gündem kapsamındaki Ortak Eylem Planı’na ilişkin 5’inci toplantı gerçekleştirilebilmiştir.
Bir başka önemli gelişme de iki tarafın silahlı kuvvetleri arasında 2010’da ilk kez gerçekleştirilen Güven Arttırıcı Önlemler (GAÖ) toplantısının 2021’den yaklaşık üç yıl sonrasında 13 Kasım 2023’te Ankara’da Milli Savunma Bakanlığı ev sahipliğinde gerçekleştirilmesi olmuştur. Toplantıda her iki taraf, önceden mutabık kalınan GAÖ’lerin 2024 boyunca yeniden hayata geçirilmesi ve uygulanması konusunda anlaşmaya varmışlardır.
Nihayet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina’ya 7 Aralık’ta gerçekleştirdiği ziyaret ile Türkiye ve Yunanistan arasında 2010’da başlatılan Yüksek Düzeyli İstişare Konseyi toplantısı yaklaşık 7 yıl sonra ilk kez yapılmış oldu. Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin 4. toplantısı en son 8 Mart 2016’da İzmir’de gerçekleştirilmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atina ziyareti esnasında Yunanistan Cumhurbaşkanı Sakelaropulu ve Başbakan Miçotakis ile görüşmüştür. Görüşmeler sonrasında yapılan resmi açıklamalarda, beklendiği gibi esasen pozitif gündem konularının görüşüldüğü ve bu bağlamda dikkat çekici ilerlemeler sağlandığı görülmektedir. Görüşmelerin sonunda “Türkiye ve Yunanistan’ın taraf olduğu Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi” yayınlanmıştır. Atina Bildirisi’nde belirtilen bu anlayış çerçevesinde bazı somut kararlar da ilan edilmiştir. Buna göre belirtilen “sütunlar” temelinde taraflar “devamlı, yapıcı ve anlamlı” istişarelerde bulunmayı kabul etmişlerdir.
Belirtilen önemli bir başka niyet de yersiz gerginlik kaynaklarının ve bunlara ilişkin risklerin ortadan kaldırılmasına katkıda bulunacak olan askeri alandaki tedbirleri de içeren “Güven Artırıcı Önlemler”in devam ettirileceğinin kararlaştırılmış olmasıdır. Taraflar, bu bildirinin zayıflamasına yol açacak veya bölgelerinde barış ve istikrarın muhafazasını tehlikeye atacak her türlü beyan, girişim veya eylemden kaçınmayı taahhüt etmişlerdir.
Ege’de 2024’e Dair Öngörüler
Bütün bu gelişmeler sonrasında Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki egemenlik konularına dair tutumunun aynı kararlılıkla devam edeceği görülmektedir. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki haklarının ve Batı Trakya’daki ve On İki Adalar’daki Müslüman Türk azınlığın haklarının korunacağına dair açıklaması, bunu göstermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyareti öncesinde yapılan resmi açıklamalardan anlaşılmaktadır ki Yunanistan tarafında “egemenlik meseleleri hiçbir şekilde tartışma konusu değildir” yaklaşımı hakimdi. Bu durum, esasen görüşmelerde esas sorunların müzakere konusu olamayacağını göstermekte idi.
Ancak, şu aşamada asıl hedef, ilişkilerdeki ılımlı havayı devam ettirmek ve pozitif gündemi güçlendirmek olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi her iki tarafın da kazanacağı bir süreç yürütülmek istenmektedir. Atina Bildirgesi’nin uluslararası hukuk uyarınca taraflar için bağlayıcı bir uluslararası anlaşma teşkil etmeyeceği ilan edilmiş olsa da belgenin lafzına aykırı hareket edilmemesi gerektiği açıklanarak, diyaloğun, iyi ilişkilerin ve iş birliğinin devamına dair kararlılık belirtilmiş olmaktadır.
Bu bağlamda sonraki sürece dair bazı önemli beklentiler de oluşmaktadır. Bunlardan ilki, 2023’ün başlarında iki ülke arasında oluşturulan iyi atmosferin artık ikili iş birliği sistemine dönüştürülmesi ile siyasi diyalog ve iş birliği mekanizmalarının devam ettirilmesidir. Atina Bildirisi’nde ifade edildiği gibi tarafların bu süreci zorlaştıracak ifade ve tutumlardan kaçınmaları ve hatta onun ötesine geçip süreci güçlendirici adımlar atmaya devam etmeleri beklenmektedir. Bu süreçte en önemli husus, ABD ve AB gibi üçüncü tarafların bu süreci zayıflatıcı müdahalelerine izin verilmemesi gereğidir.
İkinci beklenti de ana sorunların çözümüne dair istişari görüşme sürecinin tekrardan başlatılmasıdır, denebilir. Bu sürecin ne zaman başlatılmasının uygun olacağı konusu ayrıca değerlendirilebilir. Ancak süreci aksatacak ya da bir kez daha durduracak unsurlardan arındırılmış bir aşamada başlaması, sonuç alınması anlamında önemlidir.
Atina ziyaretinin hemen öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ege sorunlarından “sadece kıta sahanlığı sınırlandırılması değil bütün sorunlar Uluslararası Adalet Divan’ına götürülsün” önerisi bu bağlamda oldukça büyük önem taşımaktadır. Bu teklif hem Türkiye’nin “hukuka uymadığı” iddialarını boşa çıkarmakta hem de Yunanistan’ın sorunların çözümünün önünü tıkayan “tek sorun” yaklaşımını değiştirmeye zorlamaktadır. Bu yaklaşımın, ileriki süreçlerde temel sorunların çözümü bağlamında önemli yansımalarının olacağını öngörmek mümkündür.
Son iki aydır devam eden İsrail’in Gazze saldırılarına Türkiye’nin gösterdiği sert tavır karşısında Yunanistan’ın da içinde bulunduğu AB ülkeleri ve ABD’nin neredeyse tam tersi bir tavır sergileyip İsrail’e destek vermeleri, Türkiye karşıtı bir hava oluşturmakta ve bu durum Türkiye-Yunanistan ilişkilerine de belli oranda yansıma potansiyeli taşımaktadır. Öte yandan, Yunanistan’ın şüpheci ve abartılı “Türkiye korkusu”nun devam ettiği de görülmektedir. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki haklarının ve Batı Trakya’daki ve On İki Adalar’daki Müslüman Türk azınlığın haklarının korunacağına dair rutin bir açıklaması dahi Yunan basınında endişe oluşturan hususlarmış gibi sunulmuştur. Bu gibi durumlar, pozitif gündem ile ilerleyen ikili ilişkilere önümüzdeki süreçte olumsuz etki etme tehlikesi oluşturmaktadır.
Yakın Dönemde Doğu Akdeniz’de Yaşanan Gelişmeler
Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ve dolayısı ile sınırlandırma sorunlarının tarafı olan önemli sayıda ülke bulunmaktadır. Bunlar, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Libya, Yunanistan (bazı adaları nedeni ile) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’dir (GKRY).
Doğu Akdeniz’de, deniz alanlarının sınırlandırılmasına dair bugüne kadar bazı ikili antlaşmalar da yapılmıştır. İkili antlaşmalar sürecinin ilk adımını, 17 Şubat 2003’te yaptıkları MEB sınırlandırma antlaşması ile GKRY ve Mısır atmışlardır. Bu antlaşmayı sırasıyla, 17 Ocak 2007 Lübnan-GKRY MEB Sınırlandırma Antlaşması, 17 Aralık 2010 İsrail-GKRY MEB Sınırlandırma Antlaşması, 21 Eylül 2011 Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması ve 27 Kasım 2019’da Türkiye ve Libya Sınırlandırma Antlaşması izlemiştir. Bunlara en son eklenen antlaşma 6 Ağustos 2020’de Yunanistan-Mısır arasında imzalanan sınırlandırma antlaşması olmuştur.
2022-2023 İsrail, Kıbrıs ve Mısır'ın bir dizi yeni gaz keşfine tanık olunan bir dönem olmuştur. Yapılan keşifler, Mısır'ın Zohr ya da İsrail'in Leviathan sahası gibi bölgenin en büyük keşifleri ile aynı seviyede olmasa da mevcut üretim altyapısının yakınındaki yeni rezervler, Doğu Akdeniz'den yapılan doğal gaz ihracatını artırıcı bir etki doğurabilecektir. Bu durum, özellikle Kıbrıs Rum Kesimi’nin gaz ihraç edebilme şansını da artırmaktadır.
Öte yandan TotalEnergies liderliğindeki bir konsorsiyumun bu yılın ilk çeyreğinde sondaj yapmayı planlamasıyla, Lübnan'daki açık deniz araştırmalarının yeniden başlatılmasına olanak tanınmıştır. Bölgedeki şirketler, sondaj çalışmalarına 2023 ve 2024’te devam etmeyi planlamaktadırlar. İsrail ile Lübnan arasındaki deniz anlaşmazlığını çözen Ekim sonlarında yapılan anlaşma, İsrail'in Lübnan ile kuzey deniz sınırında yer alan Karish sahasında üretime başlaması imkanı oluşturmuştur.
Yakın dönemde Türkiye açısından önemli gelişmeler, Türkiye-Mısır ve Türkiye-İsrail yakınlaşmaları olmuştur. Mısır her ne kadar Türkiye ile henüz bir deniz sınırı antlaşması imzalamamış olsa da Ağustos 2020'de Yunanistan'la Mısır arasında imzalanan deniz yetki alanları anlaşması, Ankara-Kahire hattındaki yakınlaşma arayışıyla ilgili ilk belirti olmuştur. Mısır'ın Atina'yla imzaladığı anlaşmada Türkiye'nin belirlediği kıta sahanlığının güney sınırını belli oranda dikkate alıyor olması, Türkiye tarafında memnuniyet meydana getirmiştir.
Bu gelişmeyi iki ülke istihbaratı arasında yapılan görüşmeler, Ankara ve Kahire'de dışişleri bakanlığı yetkililerinin gerçekleştirdiği toplantılar, iki ülkenin dışişleri bakanları arasındaki telefon görüşmesi ve son olarak Katar'da düzenlenen 2022 Dünya Kupası açılış maçında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır Devlet Başkanı Sisi'nin el sıkışması takip etmiştir.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 13 Nisan 2023’te Mısır’ı ziyaret ederek Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Shoukry ile görüşmüş ve ilişkilerimizdeki ivmenin sürdüğü ve açılan yeni sayfaya başarı öyküleri yazmak istediklerini ifade etmişlerdir. Nihayet iki ülke Temmuz 2023’te karşılıklı olarak büyükelçi atamışlardır.
İsrail’in Gazze’ye saldırılarının başlamasından sonra ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Kahire’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Dışişleri Bakanı Fidan, iki ülkenin ortak geçmişinin ve köklü bağlarının bulunduğunu ve ilişkilerin daha da geliştirilmesine çaba gösterileceğini ifade etmiştir.
Son iki yılda Türkiye ve İsrail, ilişkilerini onarmak için çaba sarf etmişlerdir. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daveti üzerine 9-10 Mart 2022’de Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ziyaret, 2007’den bu yana İsrail’den yapılan devlet başkanı düzeyindeki ilk ziyaret olmuştur. Daha sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 25 Mayıs 2022’de İsrail’i ziyaret etmiş böylece 15 yıl sonra Türkiye’den İsrail’e dışişleri bakanı düzeyinde ilk resmi ziyaret gerçekleşmiştir. İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise 23 Haziran 2022’de Türkiye’yi ziyaret etmiştir. İsrail Ekonomi ve Sanayi Bakanı Orna Barbivay, 18-19 Ekim 2022’de ülkemizi ziyaret etmiş, İsrail Savunma Bakanı Benjamin Gantz, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın daveti ile 26-27 Ekim 2022’de Türkiye’yi ziyaret etmişlerdir. İsrail Turizm Bakanı Yoel Razvozov, 7-9 Kasım 2022’de “WOCE22: IATA Wings of Change” etkinliğine katılmak üzere Türkiye’yi ziyaret etmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül 2023 sonunda BM Genel Kurul çalışmaları için gittiği New York’ta İsrail Başbakanı Netanyahu’yu kabul etmiştir. Erdoğan daha sonra basına yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Ekim, Kasım gibi Türkiye'yi ziyaret edebileceğini belirterek, Ondan sonra da biz iadeiziyaretimizi yapacağız demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve İsrail'in birçok alanda iş birliği yaptığını vurgulayarak, “Yeni iş birliği alanlarının varlığı da bir gerçek… İsrail’in kaynaklarının Avrupa’ya taşınması konusunda arayışta olduğu da herkesin malumu. En akılcı rota ise Türkiye üzerinden bu kaynakların Avrupa’ya ulaştırılması.” yorumunu yapmıştı. Erdoğan’a göre iki ülke arasında sondaj çalışmaları noktasında da iş birliği fırsatının bulunduğunu tarafların rota, takvim ve sondaj alanları gibi ayrıntılar üzerinde müzakere ettiğini ifade etmiştir.
Ancak, İsrail’in 7 Ekim’de Gazze’ye başlattığı ve eşine az rastlanır boyutta insani yıkıma yol açan saldırılarına Türkiye doğal olarak sert tepki göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Netanyahu hükümetinin terör devleti gibi davrandığını ve Gazze’de ağır savaş suçları hatta soykırıma varan saldırılar gerçekleştirdiğini sıklıkla dile getirmektedir.
Doğu Akdeniz’de 2024’e Dair Değerlendirmeler
Devletlerarası sorunlar bağlamında Doğu Akdeniz, Ege Denizi’nden önemli bazı farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklardan ilki, Doğu Akdeniz’de tek bir temel sorun bulunmasıdır. Ege Denizi’nin aksine adaların silahlandırılması, ulusal hava sahası sorunu gibi sorunlar bulunmamakta, yalnızca kıta sahanlığı-MEB alanları sınırlandırma sorunu bulunmaktadır. İkinci fark ise Doğu Akdeniz’deki sınırlandırma sorunlarının taraflarının çokluğudur. Sorunun tarafları yalnızca Yunanistan ve Türkiye değil, Mısır, İsrail, Libya, KKTC ve Rum Kesimi gibi taraflar da bulunmaktadır. Üçüncü olarak ise Ege’de sınırlandırma sorunu bir nevi dondurulmuş iken Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığına dair faaliyetler sürmekte bu da sahada bazı gerginliklere yol açmaya devam etmektedir.
Ege Denizi’nde Yunanistan ve Türkiye arasında zaman zaman kesintiye uğrasa da bir görüşme ve diyalog süreci varken, Doğu Akdeniz’de taraflar arasında ilişkilere ya da sorunların çözümüne dair bir diyalog süreci bulunmamaktadır. Doğu Akdeniz’de bugüne kadar yapılan ve yukarıda sayılan sınırlandırma antlaşmaları, bütün taraflarca kabul edilmiş antlaşmalar değildir. Öte yandan henüz sınırlandırma yapılmamış ama yapılması gereken Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Mısır, Türkiye-Suriye gibi antlaşmalar bulunmaktadır.
En önemli meselelerden birisi de gaz nakil olanaklarının nasıl oluşturulacağıdır. Son birkaç yıldır bölgeden yapılan LNG ihracatını çevreleyen geleneksel görüş, Mısır'ın sıvılaştırma kapasitesinin en uygun yol olduğu yönündeydi. Ancak daha uzun bir zaman diliminde yeni ihracat yollarının da ortaya çıkması ihtimali oldukça yüksektir. Bunun Türkiye’nin de dahil olduğu bir yol ile mi olacağı, en önemli husustur. İsrail’in Gazze’ye saldırıları ve bozulan Türkiye-İsrail ilişkilerinden sonra Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi Türkiye’yi dışlayan yeni yaklaşımlar da beklenebilir.
İsrail’in Gazze saldırılarının ve Türkiye’nin gösterdiği sert tepkinin, iki ülkenin ilişkilerini nasıl şekillendireceği tam belli olmamakla birlikte, Türkiye’yi dışlayıcı girişimler karşısında Türkiye’nin önceki dönemlerde olduğu gibi kararlı bir duruş sergileyeceği muhakkaktır.