İttifaklar siyasetin yeni belirleyicisi olmayı sürdürüyor. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin getirdiği yüzde 50+1 gerekliliği ve mevcut parlamento aritmetiği, siyasetin ittifaklar çerçevesinde yürütülmesini mecbur bırakmakta. Buna ek olarak ittifaklar, en azından şu an için, Cumhur ve Millet çatısı altında ve iktidar ile muhalefet ekseninde iki bloklu bir yapıyı da kurmuş durumda. Ancak bu iki blokun kurdukları ittifaklar arasında hem yapısal hem de yaklaşım olarak önemli farklar bulunurken bu fark, gerek güncel gerekse 2023 odaklı siyasetin yürütülüş biçimine de yansımaktadır. Bu bağlamda ittifakların yeni politik gerçeklik olarak Türkiye siyasetinde ana rol oynadığı düşünüldüğünde iki blokun yürüttüğü ittifak siyaseti arasındaki en temel farkın özgüven olduğu görülmektedir. Bu da aslında Cumhur İttifakı’nı iktidar bloku olarak avantajlı kılan en önemli özellik olarak ön plana çıkmaktadır.
Cumhur İttifakı’na bu özgüveni veren temel etkenler ise, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tabanlarının önemli oranda uyumlu, siyasi ve sosyal olarak oldukça yakın olması, ittifak siyasetinin uyumlu, kapsamlı ve çatışma yaşamadan yürütülmesi, aktörlerin başta 2023 olmak üzere ortak bir gelecek perspektifi üzerinde hemfikir olması şeklinde sıralanabilir. Öte yandan muhalefet bloku aktörleri arasında sürekli bir tartışma ve çatışma riskinin bulunduğu ve yine siyasi gelişmeler karşısında alınan pozisyon ve verilen reaksiyon bağlamında sürekli ikilem yaşandığı düşünüldüğünde, yürütülen ittifak siyasetleri açısından iki blok arasında özgüven odaklı bir fark olduğu söylenebilir.
Cumhur İttifakı’nın Farkı
Cumhur İttifakı’nın özgüven siyaseti olarak adlandırılabilecek ittifak siyasetinin temelinde esas itibarıyla kuruluş öyküsü yer almaktadır. 15 Temmuz’da yaşanan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) darbe girişiminin ardından MHP’nin devletçi reflekslerle muhalefetten ayrışarak AK Parti’nin yanında konumlanması ve AK Parti’nin MHP tarafından atılan bu adımı “yerlilik ve millilik” eksenli bir politik konumlanma ile karşılaması, iki aktörün bu eksende buluşması ile sonuçlanmıştır. Bu noktada MHP’nin AK Parti’nin iç ve dış tehditlerle mücadele temelli “Beka” söylemini desteklemesi ve hatta Türkiye’nin varoluş mücadelesi içerisinde olduğunu savunarak bu söylemi benimsemesi, esas itibarıyla iki parti arasında keskin siyasi ayrımların kalkmasına sebep oldu. Bu doğrultuda MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir mücadelesini verdiği siyasal sistem değişikliğine destek vermesi, zaman içerisinde iki partinin söylem birlikteliğinin siyasi bir ittifaka dönüşmesiyle sonuçlandı. Dolayısıyla Cumhur İttifakı, 15 Temmuz sonrası temel kaygı ve gayesinin Türkiye’nin beka mücadelesi olan, yerli ve milli siyaset eksenli bir siyasi ittifak olarak ortaya çıktı.
Temelleri bu şekilde atılan ve seçim ittifakı olmanın ötesinde ortak bir siyaset yürüten Cumhur İttifakı ortaklarının meseleleri benzer yaklaşımlarla değerlendirmesi, ortak gelecek perspektifine sahip olması ve tabanların yakınlığı sayesinde çatışmaların yaşanmadığı, kapsamlı ve uyumlu bir ittifak siyaseti yürütülebilmesini sağlamaktadır. Bu da olağan bir şekilde ve Millet İttifakı’ndan farklı olarak ittifak ortaklarının gündelik siyasi kaygıların ve ittifakın dağılması korkusu yaşamadan, özgüvenli bir ittifak siyaseti yürütebilme imkanı doğurmaktadır. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’na kıyasla sahip olduğu temel fark ve avantaj, ittifak çatısının yapısal farkı ve bu farkın sağladığı özgüvendir.
Öte yandan Millet İttifakı ise tepkisel bir seçim ittifakı olarak kuruldu. Önce 16 Nisan 2017’de Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumu, ardından ise 24 Haziran 2018’de seçim odaklı bir şekilde kurulan ve yalnızca seçimlerde tek bir çatı altında toplanabilen Millet İttifakı’nın üzerinde uzlaştığı temel prensip ise yalnızca Erdoğan karşıtlığı olarak öne çıkmaktadır. Her ne kadar güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi altı doldurulamayan bazı ortak hedefler ortaya konulsa da bunun nasılı hususunda bir uzlaşının olmadığı ve hatta güncel meseleler ve tartışmalarda farklı reaksiyonların verilmesi sonucu sürekli çatlak ve ikilemlerin yaşandığı bir blok yapısındadır. Bunun altında yatan temel sebep ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Saadet Partisi (SP) ve yeni kurulan partilerin oluşturduğu muhalefet blokunun tabanları arasındaki uzaklık ve ideolojik farklılıktır. Her ne kadar Erdoğan karşıtlığı, ulusalcı, seküler, liberal, sol-sosyalist, Kürt milliyetçisi, muhafazakar gibi oldukça farklı tabanlara sahip bu partilerin seçimlerde ittifak kurmasının temel motivasyonu olsa da bu sebep yegane birleştirici unsur olarak kalmakta, aktörler arasında ortaklık üretebilecek farklı motivasyon kaynakları bulunamamaktadır. Bu çıkmaz da Millet İttifakı’nın seçim ittifakı olması ötesinde bütüncül bir siyasi ittifaka dönüşmesini engellemektedir. Dolayısıyla Millet İttifakı, sürekli aktörler arasında çatışma riski taşıyan, parçalı bir yapıya sahip ve Cumhur İttifakı karşısında sağlam bir çatı altında toplanamayan, reaksiyoner bir muhalif bloktan öteye geçememektedir. Bu da Millet İttifakı’na liderlik eden CHP başta olmak üzere Millet İttifakı’nı savunan aktörlerin birlikteliğini ve siyasi manevra alanını kısıtlamaktadır.
Cumhur İttifakı’nın Gelecek Perspektifi
Cumhur İttifakı’nı tam anlamıyla ittifaklaşamayan muhalefet blokundan farklı kılan en önemli etkenlerden biri, AK Parti ve MHP’nin sahip olduğu ortak gelecek perspektifidir. Bu noktada gerek AK Parti gerekse MHP, hem ittifak siyasetinin temel unsurlarından biri olarak ortak bir gaye hem de bu gayeye ulaşmak adına izlenecek yol haritası üzerinde uzlaşmış durumdadır. Genel anlamda Türkiye’nin bekasını güvence altına alma, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ve sistemle birlikte dönüşen devlet yapısının kurumsallaşması gibi hedefleri paylaşan AK Parti ve MHP, bölgesel ve küresel alanda başta terörle mücadele, Suriye meselesi, Mavi Vatan doktrini gibi birçok meselede Türkiye’nin çıkarlarının aktif bir şekilde savunulmasında hemfikirdir.
Bu doğrultuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğini kabul eden Cumhur İttifakı, yürütülen siyaseti herhangi bir çatışma yaşamadan önemli bir uyumla desteklemektedir. Üstelik bu uzlaşının ortak bir gelecek perspektifini de kapsadığı bizzat MHP lideri Bahçeli tarafından da ilan edilerek Cumhur İttifakı’nın 2023’te yapılacak seçimlerdeki Cumhurbaşkanı adayının Erdoğan olacağı şimdiden açıklanmıştır. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın yalnızca bir seçim dönemini kapsamadığı, iki partinin güncel siyasi kaygılardan uzak ve gerek ittifakın gerekse izlenecek siyasetin geleceği hakkında kendinden emin olduğu görülmektedir. Bu da doğal olarak ittifak siyasetine yansıyarak Cumhur İttifakı’nın farkını ortaya koymaktadır.
Öte yandan muhalefet blokuna bakıldığında olan “güçlendirilmiş parlamenter sistem” savunusu dışında ortaya konan bir gelecek perspektifi bulunmamaktadır. Demokratikleşme, liyakat, adalet gibi soyut kavramlar üzerinden hedeflerini açıklayan muhalefet blokunun hedeflerin nasılını ortaya koyan bir yol haritası bulunmamaktadır. Bunun dışında Millet İttifakı’na hangi partilerin dahil olacağı da belirsizdir. Örneğin 2018 genel seçimlerinde Saadet Partisi ittifak dahilindeyken 2019 yerel seçimlerinde SP ittifaka dahil olmamıştır. Yine 2018’de HDP ittifak dışındayken yerel seçimlerde, büyükşehirlerde CHP adayını destekleyerek ittifaka fiili olarak dahil olmuştur. Yeni kurulan partilerin de ittifaka dahil olup olmayacakları belirsizdir. Buna ek olarak muhalefet blokundaki tek ittifakın Millet İttifakı mı olacağı veya yeni ittifak veya ittifakların kurulup kurulmayacağı da tartışılmaktadır. Tüm bunların yanında İYİ Parti ve HDP ilişkisi, 2023’te cumhurbaşkanı adayının kim olacağı gibi tartışmalar da belirsizliği artıran diğer unsurlardır. Dolayısıyla Cumhur ve Millet ittifakları arasında gelecek kaygısından kaynaklanan bir özgüven farkı olduğu ve bunun da yine ittifak siyasetine tesir ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak ittifaklar, mevcut düzenlemeler ve dönüşen siyasal sistemle birlikte farklı bir siyaset yapısı üretmekte ve üretilen bu yeni ittifak siyaseti de yine farklı dengeler üzerinden şekillenmektedir. Bu noktada AK Parti ve MHP, Cumhur İttifakı olarak söz konusu değişimi başlatmış ve birlikteliğini ortak değer ve ülküler temeline oturarak bir siyasi ittifak kurmuş durumdadır. Muhalefet bloku ise Erdoğan karşıtı ve reaksiyoner birliktelik dışında somut siyaset üretmekten yoksun, sürekli olarak seçimleri ve adayları tartışan kısıtlı bir birliktelik kurabilmiştir. Dolayısıyla bloklar arasındaki bu yapısal farklar, partilerin yürüttüğü ittifak siyasetine de yansımakta, Cumhur İttifakı, partilerin taban ve tavanda yakaladığı uyumun verdiği özgüvenle kapsamlı ve üstün bir ittifak siyaseti yürütebilmektedir. Muhalefet blokunda ise sürekli ittifak ve gelecek senaryolarının tartışıldığı, çeşitli konu ve gelişmeler karşısında aktörler arası çatışma riskinin bulunduğu bir belirsizlik yaşanmaktadır. Cumhur İttifakı’nın farkı da temel olarak burada yatmaktadır.