Kriter > Dosya > Dosya / Toplum ve Ekonomi |

Toplumsal Meseleler Karşısında Ramazan ve Türkiye


Türkiye’de Ramazan’ın toplumsal meselelere katkı sunabilme kapasitesi, etkinliğini korumaktadır. Ancak Türkiye için söz konusu toplumsal meselelerin üstesinden gelme veya bu meselelere karşılık makul çıkış yolları sunmak, bir yönüyle toplumda Ramazan’ın gereklerini yerine getirmek ile ilgilidir.

Toplumsal Meseleler Karşısında Ramazan ve Türkiye

Her toplum için belirli günler ve zaman dilimleri, ayrıca önemlidir; İslam toplumları için ise Ramazan ayrı bir öneme sahiptir. Bu önemin birçok manevi nedeni olmakla birlikte sosyolojik olarak Ramazan’ın kapladığı yer dikkate değerdir. Bu dikkat üzere, bu yazının ana hedefi, Cemil Meriç’e atfedilen “Oruç, zekât ve infak gibi ibadetlere devam eden bir toplumda sosyolojik patlamalar olmaz. Bunun sonucunda büyük buhranlar yaşanmaz...” sözüne istinaden, Ramazan’ın Türkiye’deki toplumsal yapıdaki karşılığını özet bir şekilde değerlendirmektir.

 

Öne Çıkan Toplumsal Meseleler

Bunu yaparken, öncelikle hem dünyada hem de Türkiye’de genel olarak öne çıkan belli toplumsal meseleleri ortaya koymak gerekmektedir. Bu meseleler Türkiye’ye has olmayıp, her toplumda farklı şekillerde ve farklı ölçeklerde kendini göstermektedir ve bu meselelerin toplumsal düzlemde Ramazan’daki karşılığı/anlamı nispeten diğer zaman dilimlerine göre farklılaşabilmektedir. Söz konusu meseleler (önem sırasından bağımsız olarak) şu şekilde sıralanabilir: i) Yoksulluk, ii) yalnızlık, iii) şiddet sarmalı ve iv) psikososyal tatminsizlik.

Kimse yoksul/fakir olmak istemez, dolayısıyla kimse kimseye maddi anlamda muhtaç olmak istemez; ama bununla birlikte bazı insanlar yoksulluk ile muhatap olabilmektedir ve başkalarına ya da kurumlara muhtaç hale gelebilmektedir. Başkalarına veya kurumlara muhtaçlık bir yere kadar anlaşılabilir olsa da yoksul olmak elbette iyi bir durum değildir, hatta İslam toplumları için yoksulluk, Hz. Peygamber’in (as) “Allah’a sığındığı” tehlikeli bir haldir. Bu nedenle yoksul duruma düşmemek ve düşenlere düştükleri durumdan kurtulmaları için her türlü sosyal politikaları ortaya koymak elzemdir.

Bazen (sosyal dışlanma kaynaklı) yoksulluktan dolayı ama genel manada herkes için çeşitli nedenlere bağlı olarak mümkün olabilen diğer bir toplumsal mesele de yalnızlıktır. Hatta, dünyada yalnızlık meselesi öyle bir noktaya gelmiş durumdadır ki artık kurumsal yapılar ile yalnızlık giderilmeye çalışılmaktadır. Örneğin önce Birleşik Krallık sonra Japonya, “Yalnızlık Bakanlığı” üzerinde durmaktadır. Öte yandan, yalnızlıkta bir yandan “yalnızlık hissiyatı” bulunmaktadır, bir yandan da “fiilen yalnız olma” durumu söz konusudur. Yalnızlık hissiyatı, dışlanmışlık veya soyutlanma üzerine şekillenirken, fiilen yalnız kalma, tek başına hayat sürmek demektir. Bu ise önemli bir toplumsal meseledir. Örneğin, Türkiye’de 2014’te yüzde 13,9 olan yalnız yaşayan fertlerden oluşan tek kişilik hane halklarının oranı 2022’ye gelindiğinde yüzde 19,4'e yükselmiş görünmektedir. Ayrıca Türkiye Yaşlı Profili Araştırması’na göre Türkiye nüfusunun yüzde 10,2’sine denk gelen 65 yaş ve üstü yaşlıların yüzde 20,4’ü yalnız yaşamaktadır.

Biraz (dışlanmışlık noktasındaki) yalnızlıktan biraz yoksulluktan da kaynaklı olabilecek şekilde ama genelde başka birçok nedenin de uzantısı/karışımı olarak insanların bir kısmı, diğer bir toplumsal mesele olan şiddetin içine (özne veya nesne olarak) düşmektedir. Şiddet denilince fiziksel güç veya başka türlü zorlamalarla bir kişinin ve topluluğun yaralanması, ölümü, mal kayıpları veya psikolojik zararlar görmesine yönelik eylemlerin gerçekleştirilmesi akla gelmektedir. Dolayısıyla şiddet varsa, kayıp var demektir ve şiddet bazen ailede, bazen iş yerinde, bazen ekonomi piyasasında, bazen sokakta yani toplumun her alanında görülebilmektedir; sonuçları itibarıyla da toplumsal meseleleri sarmal haline getiren ciddi tehditlerden biridir.

Öne çıkan son önemli bir toplumsal mesele de (yoksulluk alanın zıddı olarak) daha çok varlık sahiplerinin yaşama riski olduğu psikososyal tatminsizliktir. Burada maddi anlamda bir muhtaçlık söz konusu değildir; zira psikososyal tatminsizlik yoksullukla değil zenginlik ile muhatap olan kitlelerin bir kısmının yaşadığı bir toplumsal meseledir. Bu, zengin olsa da zenginliğini yeterli görmeyen, bu nedenle içsel (psikolojik) sarmal içinde kendi kendisiyle boğuşmak durumunda kalan bir kısım zenginin meselesidir. Bununla birlikte, bu tarz zenginlerin içsel anlamda kendileri ile boğuşmaları yanında, dışsal olarak toplumu kendi güçleri ile boğmaya çalışma girişimleri ve bunların sonuçları, ayrıca önemli toplumsal meseleler doğuracak türden olabilmektedir.

Boğaziçi Üniversitesi Geleneksel Ramazan İftarı
"Boğaziçi Üniversitesi Geleneksel Ramazan İftarı" etkinliği. (BİSAK / AA, 19 Mart 2024)

 

Ramazan’ın Anlamı ve Türkiye

Öne çıkan bu tarz toplumsal meselelerin Ramazan’daki anlamının ve özelde Türkiye’de karşılığının ne olduğu ayrıca cevaplanması gereken bir durumdur.

Yoksulluğun panzehrinin infak olduğu açıktır. En genel manada infak, eldeki imkanları başkalarının faydasına kullanmaktır. Bu anlamıyla, yoksul için istihdam imkânı sağlamak en temel infak adımı olsa da bunun mümkün olmadığı zaman ve zeminlerde, yoksula sosyal yardım olarak zekât ile destek vermek mümkündür. Zekâtsa, İslam toplumlarında genelde Ramazan’a denk getirilecek şekilde uygulanmaktadır. Türkiye’de de durum büyük oranda bu şekilde işlemektedir. Bu nedenle Ramazan, yoksul için en temel ihtiyaçlara erişimin daha da kolaylaştığı bir zaman dilimidir ve Türkiye’de bu canlılık aşikâr bir şekilde görülebilmektedir. Türkiye’de zekât verenlerin oranı yüzde 71,9’dan (Türkiye’de Dini Hayat Araştırması – 2014) yüzde 60,0’a (Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset – 2020) gerilemiş olsa da zekâtın yoksullara destek olma işlevi özellikle Ramazan’da tüm canlılığı ile devam etmektedir. Böylece zekâtın yoksul ile zengin arasındaki ilişkiye olumlu katkısı, Ramazan boyunca daha net görülebilmektedir. Bu durum, aynı zamanda zekâtın gelir dağılımı adaletinin tesisinde belli bir miktar olumlu katkısı, sosyal düzenin sağlanmasındaki etkisi ve sosyal dayanışmayı güçlendirmesi açısından da önemlidir.

Zekât üzerinden toplumdaki yoksul kesimlerin yalnız olmadıklarının bizzat ortaya konması yanında, bir toplumsal mesele olarak herkes için risk olan yalnızlığın Ramazan’daki iftarlar ve teravihler ile belli oranda sosyal dayanışmaya evrildiğini görmek de mümkündür. Teravihlerdeki “birliktelik” duygusu yanında iftarlar sayesinde komşuların ev ziyaretleri, akrabaların yakınlıklarının artması ve genel cemiyet buluşmaları mümkün olmaktadır. Bu durum, Türkiye’de hem yoksul kesimin hem de genel tüm toplum kesimlerinin Ramazan ile yaşadığı önemli sosyal dayanışma ağı hüviyetindedir. Dayanışma denildiğinde ise esasında kardeşlik vurgusu yapılmış olmaktadır ki Ramazan, bu açıdan çok mümbit bir zemin sunmaktadır. İslam’a ait olan Ramazan’da İslam’ın kardeşlik hukuku, imanın toplumsal etkileşim çerçevesindeki yansıması olarak kendini göstermektedir. Bu nedenle, başta Türkiye’de olmak üzere tüm İslam toplumlarında Ramazan’da Müslümanların bir ve kardeş olduğunun ilanı olan “ümmet” anlayışının uzantısı olarak, toplumdaki bireyler, Kur’an’ın tabiri ile “kurşunla kaynatılmış binalar” ve Hz. Peygamber’in (as) ifadesi ile “bir bedenin organları” gibi birbirlerine bağlı ve dayanışma içinde olmak durumundadır. Bu, otomatik olarak, Filistin başta olmak üzere tüm “gönül coğrafyası”na dokunacak desteklerin devreye sokulması demektir. Türkiye’deki toplumsal yapının bu tarz bir cömertlik içinde olduğu bilinen bir gerçektir ve Ramazan, (örneğin Gazze özelinde tüm zorluklar ve engellere rağmen) bu gerçekliğin zirvesi konumundadır.

Ramazan ayı, aynı zamanda, şiddet sarmalına girmeyi önleme veya sarmaldan dışarı çıkarma adına önemlidir. Örneğin, bazı araştırmalara göre suça eğilim, Ramazan boyunca yüzde 15 ile yüzde 20 arasında düşüş göstermektedir. Böyle bir oranın azlığından veya fazlalığından ziyade, Ramazan’ın İslam toplumlarında belli bir oranda şiddet alanını daraltıcı etki yaptığını söylemek mümkündür. Zira Hz. Peygamber’in (as) “Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün, kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa, ‘Ben oruçluyum’ desin.” buyruğunun olduğu bilinmektedir. Bu buyruk, Türkiye için fiiliyatta ne kadarsa, şiddetin Ramazan’daki geri çekilmesi de o kadar olabilecektir. Bunu anlama adına, Türkiye’de düzenli ve ara sıra da olsa oruç tutanların oranı yıllar içinde dalgalı bir seyir takip ettiğini ortaya koymak gerekmektedir; 2014’te yüzde 83,4 (Türkiye’de Dini Hayat Araştırması), 2020’de yüzde 92,1 (Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset), 2022’de yüzde 84 (Türkiye’de İnanç ve Dindarlık Raporu) ve 2023’te yüzde 75,9 (Türkiye’de Dindarlık Algısı) olarak ölçülmüştür.

Son bir toplumsal mesele olarak psikososyal tatminsizlik, Ramazan’da bir yandan şükür bir yandan da sabır ile üstesinden gelinebilecek bir mahiyete sahiptir. Örneğin, zekâtın manevi işlevlerinden biri şükür niteliğidir, çünkü zekât bedeni ve mali ibadetlerin şükrüdür. Bu ise, zekât veren için bir içsel/psikolojik tatmindir. Sabırda ise bela, zahmet, zorluk, meşakkat gibi olumsuzluklar bulunmaktadır ve bunlara karşı makul tavır sergilemek sabırdır. Sabrın neticesi ise örneğin bir ekonomik krize sabır, telaşa kapılmadan helal yoldan elinden geleni yapmaya devam etmektir. Öte yandan, helalden sapıp haram yollara tevessül etme ya da şükürsüzlük ile nimetlerden mahrum kalma veya sabırsızlık ile belaların devamına neden olmak, mutlak manada sürekli devam edecek sonuçlar değildir. Zira “tövbe” diye önemli bir “asla dönme” imkânı söz konusudur. Tövbe, aynı zamanda kişiye içsel/psikolojik bir değerlendirme imkânı sunmaktadır ve bu, sosyoekonomik anlamda da iyileşmeye/gelişmeye ve refaha götürecek yenilikçilik imkânı demektir. Bunlar, en fazla Ramazan’da kendini göstermektedir ki Ramazan’ın son 10 gününde itikaf ile bu durum zirve noktaya çıkabilmektedir.

Sonuç olarak; Türkiye’de Ramazan’ın toplumsal meselelere katkı sunabilme kapasitesi, etkinliğini korumaktadır. Ancak Türkiye için söz konusu toplumsal meselelerin üstesinden gelme veya bu meselelere karşılık makul çıkış yolları sunmak, bir yönüyle toplumda Ramazan’ın gereklerini yerine getirmek ile ilgilidir. Başka bir ifade ile Türkiye’de Ramazan’da hakkıyla oruç tutma, zekât verme, namaz kılma (teravih) ve diğer sosyal dayanışma ağlarını işler kılmak ile toplumsal meselelere katkı sunmak daha fazla mümkün olabilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası