Kriter > Siyaset |

Güçlü Türkiye İçin İnadına Evet!


Almanya’nın en meşhur tabloid gazetesi Bild, 27 Mart 2017 tarihli nüshasında Türkçe bir manşetle çıktı. Konu elbette Türkiye’deki referandumdu ve beklendiği üzere referandumda hayır denmesi gerektiği mesajı veriliyordu.

Güçlü Türkiye İçin İnadına Evet

Almanya’nın en meşhur tabloid gazetesi Bild, 27 Mart 2017 tarihli nüshasında Türkçe bir manşetle çıktı. Konu elbette Türkiye’deki referandumdu ve beklendiği üzere referandumda hayır denmesi gerektiği mesajı veriliyordu. Manşette şu ifadeler yer alıyordu: “Atatürk olsa HAYIR derdi”

“Atatürk neden hayır derdi?” sorusuna verilen cevap da bir o kadar ilginçti: “Atatürk yaşasaydı hayır derdi çünkü o otoriterdi fakat totaliter değildi. Atatürk bazıları oldukça sert olan bazı uygulamalarıyla ilk demokratik reformları hayata geçirmiş ayrıca din ve devlet işlerini birbirinden ayırmıştı. Erdoğan’ın reformlarıyla bunlar tersine çevrilmek isteniyor.”

Bu ifadeler beni bundan on yıl önceye götürdü. Malumunuz 2007 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu iktidar partisi laikliğe düşman olmakla, irticai faaliyetlere destek vermekle itham ediliyordu. İtham edilmekle kalmıyor, azledilmesi, iktidardan düşürülmesi için yoğun bir uğraş veriliyordu. Asker muhtıra veriyor, bindirilmiş kıtalar sokaklara inip adına “Cumhuriyet mitingleri” denen sokak gösterileri yapıyorlar, medya “Tehlikenin farkında mısınız” diye korku üretiyordu. Kısa bir süre sonra yüksek yargı devreye girmiş, AK Parti’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatılması için dava açılmıştı. Dava sonunda parti kapatılmamış ancak halkın yarısının oyunu almış olan AK Parti’nin Hazine yardımı kesilmişti.

Madem geçmişe doğru iz sürüyoruz bir on yıl daha geriye 1997’ye kadar gidelim. O dönemde de Türkiye siyaset sahnesinde benzer görüntülerle karşı karşıya kalırız. Yine asker, yine yargı, yine medya seçilmiş siyasi iktidarı “mürteci” diye, “Atatürk düşmanı” diye yaftalamaktadır. İşin acı yanı iktidardaki Refah Partisi’ni düşürmeyi ve daha sonra da kapatmayı başarmışlardır. Bu süreçlerde hep aynı terane hep aynı söylem kullanılmıştır. Atatürk düşmanlığı, laiklik karşıtlığı!

Halkın iradesine karşı girişilen bu tepeden inme eylemler daima “Kemalist müdahale”ler olarak değerlendirildi. Vesayetçilerin, siyaset dışı aktörlerin demokratik siyasete yönelik yasa dışı müdahalelerinde “Atatürk” figürü ve “Kemalizm” ideolojisi kullanıldı. Bu 1960’larda da böyleydi, 70’lerde de, 80’lerde de. 90’ları ve sonrasını ise yukarıda zikrettim.

Esasında Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yapısı bu müdahalelere alan açtı. Türkiye, istikrarsız siyasi ortamı ve dışa bağımlı ekonomik düzeni dolayısıyla vesayet odaklarının müdahalelerine açık oldu. Ne var ki bu vesayet odaklarını harekete geçiren dinamik çoğunlukla dış kaynaklı oldu. Her darbe döneminde Batılı müesses nizamın temsilcileri darbe yönetimlerine kucak açtı. Darbe öncesinde ülkenin yaşadığı istikrarsızlıkları ve krizleri derinleştirmek için destek verdi. Türkiye ne yazık ki yıllar yılı içerideki vesayet odakları ile dışarıdaki sömürgecilerin işbirliği neticesinde yönetilemeyen ve Batı’ya bağımlı bir ülke halini aldı.

Türkiye Karşıtı Kirli İttifak

Evet, şimdi bir daha dönelim Bild gazetesine. Der Spiegel adlı Alman dergisi Bild’i “Amerikan ve İngiliz tabloid gazetelerinin anlamsız çöplüğünde dolaşan, yüksek çözünürlüklü erotik fotoğraflar basan” bir gazete diye tanımlar. İngiliz The Guardian gazetesine göre ise Bild “son otuz yılda 5 binin üzerinde çıplak kadın fotoğrafı basmış bir gazete”dir. 

Peki bu gazete ne vakit siyasete ilgi duymaya, hele hele Türkiye siyasetinde bu denli net taraf olmaya başladı? Ne oldu da Bild pornografiden arta kalan zamanını 16 Nisan referandumunda hayır kampanyasına destek vermeye hasretti?

Elbette Bild gazetesi Almanya ve Avrupa’daki kendisini küçümseyen, sözümona ciddi Der Spiegel ve The Guardian gibi yayın organlarının da yaptığı gibi Türkiye karşıtı ve Erdoğan düşmanı havaya kapılıp böylesi bir manşet attı. Daha o manşetten iki gün önce Bern’de, İsviçre Parlamentosunun önünde Cumhurbaşkanı Erdoğan şakağına silah dayanmış şekilde ve üzerinde “Kill Erdoğan” yazan bir pankartta çirkin bir biçimde resmedilmişti. Mahiyet itibarıyla bu ikisinin birbirinden bir farkının olmadığını da belirtmek gerekir.

Batılı sömürgeciler ile onların içerideki işbirlikçilerinin kirli ittifakı hiç bu denli net bir biçimde açığa çıkmamıştı. Avrupa’nın müflis sömürgecileri, içerideki işbirlikçilerinin tökezlediğine, ülkenin siyasal dönüşüm sürecini engelleme imkanının kalmadığına kanaat getirdikten sonra işi gücü bırakıp Türkiye’ye saldırmaya başladı. Bild gazetesine bile bu süreçte rol düştü. Sömürgecilerin Türkiye’deki işbirlikçileri Kemalizmi bir silah olarak kullanamaz hale gelince, sömürgeciler iş başa düştü deyip Atatürk imgesini kötüye kullanmaya kalktılar.

Batılı sömürgeciler ile onların içerideki işbirlikçilerinin kirli ittifakının tek sonucu bu değil. Bir taraftan Türkiye’deki vesayet odaklarının tezleri Avrupa’daki sömürgecilere sirayet ediyorken öte yandan Avrupa’daki ırkçıların tezleri de Türkiye’de gerçek siyasal rekabetten kaçan, daima dış güçlerden ve vesayet odaklarından medet umarak siyasal hayatta kalmaya çalışan gayrı milli muhalefeti etkisi altına aldı.

Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa’da yükselen ırkçılığı Türkiye siyasetine taşımak, sadece referandumdan hayır sonucu çıkarmak için değil uzun vadede yeni çatışma alanları yaratmak için “Suriyeli mülteciler” üzerinden korku siyaseti üretmeye başladı. Referanduma üç hafta kala topluma dönüp de “Eğer referandumdan evet çıkarsa 4 milyon Suriyeli mülteciye vatandaşlık verilecek” diye bir yalan uydurdu. Avrupa’daki ırkçıların siyasi rakiplerini bertaraf etmek ve korku ortamı yaratmak için uydurdukları yalanlar gibi. Bundan böyle Türkiye’de aşırı sağın başlıca temsilcisi Kemal Kılıçdaroğlu ve partisidir.

Millet Siyasetin Öznesi Olacak

Bu millet 16 Nisan’da tarihi bir karar verecek. Referandumdan evet çıkması durumunda Türkiye hükümet sistemi krizini çözecek, yeni bir hükümet sistemine kavuşacak. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle bu ülke koalisyonlar, çift başlılık ve bürokratik oligarşiye elveda diyecek.Kısa süreli hükümetler, yargı müdahaleleri ve askeri vesayetten kurtulacak. Bundan böyle yönetilemeyen ve dış müdahalelere açık bir ülkede yaşamayacağız.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi siyasal istikrar sorununu kalıcı olarak çözüme kavuşturacak. İki seçim arasında beş yıl olacak ve seçimden tek başına iktidar çıkacak. Hükümete güvenoyunu millet verecek. Millet siyasetin öznesi olacak.

Yeni hükümet sistemiyle birlikte hükümet hızlı ve etkili icraat yapabilecek; hızlı karar alma, alınan kararları hızla uygulamaya geçme ve uzun vadeli hedef koyma imkanı doğacak.

Bu yeni sistemde yasama, yürütme ve yargı organları kendi fonksiyonlarına odaklanacak. Birbirlerini denetlerlerken her biri kendi içinde güçlenecek. Hükümet icraat, Meclis kanun yapacak. Meclis sadece yasama fonksiyonunu icra edecek. Bugün kanunların yüzde 98’i Bakanlar Kurulu teklifleriyle çıkarken yeni dönemde her bir milletvekili kanun teklifi verebilecek. Meclis bütçe yaparak, kanun çıkararak, meclis görüşmesi, soruşturma ve yazılı soru ile yürütmeyi denetleyebilecek. Milletvekilleri kendi seçmeniyle daha fazla temasta olacak. Kanun yapım süreçlerine halkın katılma imkanı artacak.

Bütün bunlarla birlikte yeni hükümet sisteminin etki ettiği siyasal kültür içerisinde uzlaşma alanları genişleyecek. Hem hükümet hem meclis cephesinde uzlaşma bir zorunluluk haline gelecek. Yüzde 50’nin üzerinde bir destek alarak seçilmek zorunda olan Cumhurbaşkanı için uzlaşma ve birlik bir lüks değil bir mecburiyet halini alacak. Meclisin ve cumhurbaşkanının “birlikte seçimleri yenileme” ihtimali her iki organın da birbirleriyle uzlaşmasını mümkün kılacak. Mecliste yasa yapım süreçlerinde farklı partiler arasında uzlaşma fırsatları doğacak.

Son olarak yeni hükümet sistemiyle birlikte Türkiye’nin 2002’den bu yana yaşadığı fakat siyasi tarihimizde bir istisna olarak değerlendirilebilecek “güçlü liderlik” kurumsallaşmış olacak. Küresel siyasetin belirsizleştiği, bölgesel siyasetin kırılganlaştığı bir tarih diliminde Türkiye’nin güçlü bir liderliğe sahip olması, ayakta kalabilmesi ve büyüyebilmesi için kaçınılmazdır. Bunun yanında terörle mücadele ve etkili güvenlik politikaları güçlü liderliği şart koşuyor.

Türkiye 16 Nisan’da büyük bir eşik atlayacak. Bu ülke Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde 2002’den bu yana çok ciddi siyasal dönüşümler gerçekleştirdi. 16 Nisan referandumuyla birlikte bu dönüşümün kazanımları perçinlenecek ve yeni dönemde daha güçlü bir Türkiye için muhkem bir zemin inşa edilmiş olacak.

Güçlü Türkiye için inadına EVET!

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası