Siyaset bilimcilere göre bir devrimde üç unsur olur: Birincisi hızlı siyasal değişikliklerin vuku bulduğu bir zaman dilimi. İkincisi siyasal otoriteye tekelci sahiplik iddia eden grupların yarışması ve/veya çatışması. Üçüncüsü de olaylara nispeten geniş halk katılımı.
Gündelik lisanda devrim bazen her şeyin değişmesi anlamında kullanılır. Fakat bu, hayatın ve toplumun tabiatına aykırıdır. Devrim her şeyin değil epeyce şeyin değişmesi veya değiştirilmesi teşebbüsüdür.
Siyasal tarihte İngiliz şanlı devrimi (1688), Amerikan devrimi (1776) ve Fransız devrimi (1789) klasik ihtilallerin örneği olarak gösterilir. Bu devrimler, ihtilallerin yukarıda sayılan özelliklerini şu veya bu ölçüde taşırlar. Aralarında bazı benzerlikler olduğu gibi farklılıklar da vardır.
İngiliz, Amerikan ve Fransız Devrimleri
Kral II. James, Katolik olmasına rağmen ülkedeki hararetli ve zaman zaman şiddet patlamalarına yol açan dini ihtilaf ve tartışmalarda ne Katolikleri ne de Protestanları mutlu edebiliyordu. İlahi yönetme hakkı anlayışı yüzünden çatışma halinde olduğu Parlamento tarafından tahttan indirilmesiyle İngiliz devrimi gerçekleşti. Kralın yerini alan Mary ve Orange’lı William sembolik bir pozisyonda kalmayı kabul etti. Böylece İngiliz anayasal monarşisinin ve parlamenter sistemin doğumu yoluna girildi.
Amerikan devrimi bir bağımsızlık savaşıyla özdeşti. Mart 1770’de Boston’da bir sabah, İngiliz askerleri kendilerine kartopu atılması karşısında paniğe kapıldı ve ateş açtı. Beş Amerikalı öldü. Kısa sürede bu olay tüm kolonilerde Boston Katliamı adıyla anılır hale geldi. 1773’te Boston Limanı’ndaki üç gemide bulunan İngiliz çayları boşaltılmadı ve 60 kişilik bir Amerikalı grubu bir gece gemileri basıp çayları denize döktü. Bu olay İngiliz Parlamentosunu ve Kral III. George’u kızdırdı. Parlamento çaylar tazmin edilinceye kadar Boston Limanı’nın kapatılmasına ve şehrin İngiliz askerleri tarafından idare edilmesine karar verdi. Amerikalılar bunu kabullenmedi ve başlayan küçük ölçekli çatışmalar zamanla büyüdü. Fransızların Amerikalılara yardımı, İngilizler ile Amerikalılar arasındaki savaşın gidişatını değiştirdi ve G. Washington 1781’de en büyük İngiliz birliğini Yorktown’da (Virginia) esir aldı.
Savaşın kazanılmasından sonra Amerikalılar bir siyasal sistem inşasına girişti. Kolonilerin özerkliğini korumak için bir federal sistem modeli benimsendi. Bireysel özgürlüğü korumak içinse kontrol ve fren mekanizmaları ile kuvvetler ayrılığına dayanan bir anayasal yönetim tesis edildi. Amerikalılar bağımsızlık savaşını bir krallığa karşı vermiş olmalarından ötürü, yeni bir krallık kurmak yerine “seçimli cumhuriyet” adını verdikleri modeli oluşturmaya yöneldi.
Fransa devrim denince akla gelen ilk ülke. Buna rağmen Fransız ihtilali klasik devrimlerin en geç gerçekleşeniydi. Fransa fakir ve katı sınıfsal bir ülkeydi. Vergi vermemede gizli imtiyazlara sahip olan Katolik rahipler, yine vergiden önemli ölçüde muaf ve üstün bir toplumsal ve siyasal statüye sahip olan yaklaşık 30 bin kişilik aristokrasi ve sayısı 25 milyonu aşan serbest meslek sahipleri ve sanatkarlardan müteşekkil halk olmak üzere üç sınıf vardı. Hazineye para bulmak isteyen XVI. Louis aristokrasiyi vergilendirmek istedi. Aristokrasi direndi ve her üç sınıfın temsilcilerinin toplantısında buna gerek görülürse vergilendirilmeyi kabul edeceğini açıkladı.
Kral, üç sınıfın temsilcilerini toplantıya çağırdı ama üçüncü sınıfın yani halkın temsilcileri ayrımcılığa tabi tutuldu. Bunun üzerine halk temsilcileri, Meclisin ismini “Milli Meclis” olarak değiştirdi ve bir anayasa yapma kararı verdi. Aleyhlerine karar çıkmasından korkan bazı aristokratlar, kralı Meclisin çalışmasını engellemeye teşvik etti. Kral, emri dinlenmeyince İsviçreli askerlerden oluşan muhafız alayını Paris’e gönderme kararı aldı. Paris halkı bunu duydu ve direnmeye hazırlandı. Cephane için Bastille Kalesi basıldı. Kalede yalnızca yarısı akıl hastası bir düzine mahkum vardı ve kale on kişilik bir müfreze tarafından korunmaktaydı. Müfreze komutanı baskıncılarla konuşma ve liderlerini yemekte ağırlama yoluna gitti. Yemekten sonra baskıncılar komutanın kafasını kesti ve sırığa geçirip dolaştırdı. Bu olay daha sonra büyütülerek bir efsane haline getirildi. Bastille’in düşüş tarihi olan 4 Temmuz Fransızların milli günü oldu.
Fransız devrimi her ne kadar daha sonra çok geri dönüşle karşılaştıysa da eski rejimden radikal bir kopuşu hedefledi. Hanedanı tasfiye edip cumhuriyet rejimini kurmaya yöneldi. Vatandaşların eşitliğini esas alan bir sistem benimsedi. Klasik insan hakları belgeleri arasında sayılan Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi’ni ortaya çıkardı. Fransız laikliğini yarattı.
15 Temmuz Türkiye’nin Devrimidir
Türkiye de yukarıda sayılan devrimler ölçüsünde büyük olayların ve gelişmelerin yer aldığı bir dönemi 15 Temmuz gecesinden itibaren yaşamaya başladı. Devletin her kurumunda olduğu gibi ordu içinde de elemanları bulunan dini görünümlü totaliter Gülen çetesi Erdoğan’ı ve hükümeti devirmek için kanlı bir darbe yapmaya kalkıştı. Bu Türkiye’nin şimdiye kadar şahit olduğu en kanlı teşebbüstü. İki yüz kırk bir insanın ölümüne ve binlerce insanın yaralanmasına sebep oldu. Darbe teşebbüsü siyasi liderliğin dik durup direnmesi, halkın siyasi liderliğin çağrısına uyup meydanlara çıkması ve silahsız olarak ölümcül silahlar kullanan darbecilere direnmesi, yargının darbeye derhal cephe alması, polis birliklerinin darbecilerle kahramanca çarpışması, medyanın demokraside birleşmesi ve darbeci olmayan askerlerin yerine göre aktif veya pasif şekilde direnmesi sayesinde püskürtüldü.
Darbe teşebbüsünün Türkiye’nin siyasal sisteminde önemli değişikliklere yol açacağına da siyasal kültürümüzü derinden etkileyeceğine de kuşku yok. Merkezinde ordunun yeri olmak üzere devlet yapılanmasında önemli yeniliklere gidiliyor. Reformlar tamamlandığında sivil otoritenin üstünlüğünü daha çok yansıtan bir yapı ortaya çıkacak. Siyasal kültür alanında da önemli değişiklikler olacak. Darbe teşebbüsü Türkiye’nin nispeten aşırı bölünmüş siyasetinin aktörlerini bazı ortak noktalarda buluşmaya doğru itti. Siyasi liderler artık daha yumuşak bir dil kullanıyor. Darbe karşıtlığında ve darbelerin tekrar olmasını önlemek için gerekli tedbirleri almak konusunda ise büyük bir mutabakat var.
15 Temmuz ve sonrasında vuku bulan hadiseler, gelişmeler klasik devrimlerin yukarıda sayılan tüm özelliklerini yansıtıyor. 15 Temmuz gününden beridir siyasal sistemimizde askeri yapılanmadaki reformların merkezine oturduğu önemli değişiklikler vuku buluyor. Askeri vesayet iyice geriye itiliyor. Sivillerin atanmışlara üstünlüğü hem kültürel, hem yasal olarak tescil ediliyor ve güçlendiriliyor. 15 Temmuz’un siyasal kültürümüze etkileri de dalga dalga ve derinleşerek yayılıyor. Daha uzlaşmacı ve temel meselelerde mutabakat arayıcı bir dil hem iktidar hem muhalefet kanadında boy gösteriyor. Partiler ülke için hayati meselelerde bir araya gelmeye ve ortak bir anlayış oluşturmaya çalışıyor.
15 Temmuz’da biri meşru diğeri gayrimeşru iki güç iktidar için çatıştı. Meşru olan seçimle gelmişti ve halka dayanmaktaydı. Gayrimeşru olan ise bürokrasi içinde kurduğu ağa dayanarak ve toplumda meşruiyet aramaksızın iktidar talebinde bulunmaktaydı. Mücadeleyi, ne mutlu bize ki meşru güç kazandı. Demokraside iktidarın halk tarafından seçilenlere ait olduğu ve bürokratların siyasal iktidar üzerinde tahakküm kuramayacağı gösterildi.
15 ve 16 Temmuz günleri darbeci askerlerin püskürtülmesinde her görüş ve meşrepten geniş halk kitleleri rol oynadı. İnsanlar aralarındaki farklılıkları bir yana atarak demokrasiyi koruma görevine koştu ve omuz omuza durdu. Toplumun temsilciliğini yapan tüm siyasi partiler bombalanan Meclis’i terk etmeyip çalışmalarını sürdürdü. Darbecilere meydan okudu. Dolayısıyla darbe teşebbüsünün püskürtülmesinde halk kitlelerinin hem doğrudan doğruya hem de dolaylı olarak büyük desteği vardı.
Gerçek bir devrim başka ne ister ki!