Kriter > Siyaset |

Türkiye’nin İhtiyacı: Güçlü Yürütme Güçlü Meclis


Değişikliğin en önemli nedenlerinden biri yönetimde istikrar ve etkinliği sağlamaktı. Bu yüzden güçlü ve istikrarlı bir yürütme erki için güçlü bir meclis desteği şart.

Türkiye nin İhtiyacı Güçlü Yürütme Güçlü Meclis

Sayılı günler çabuk geçiyor. 24 Haziran seçimlerine bir aydan az kaldı. Bugüne kadar geçen süreçte, AK Parti ve Erdoğan’ı iktidardan indirmeye odaklanmış muhalefet partileri her gün seçim stratejileri menüsünden yeni bir strateji ile siyaset sahnesinde boy gösterdiler. 24 Haziran’da cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin ilk defa eş zamanlı yapılacak olması bu strateji zenginliğine imkan sağladı. Ancak muhalefet cephesinin bu stratejileri kuşatıcı söylem, gerçekçi vaatler ve rasyonel politikalar aracılığıyla seçmeni ikna ederek iktidar olma amacına odaklanmadı. Bu stratejilerin tek bir amacı oldu: Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmemek ve yürütme gücünü elde etse bile onu parlamento desteğinden mahrum bırakmak.

24 Haziran Stratejileri

Cumhurbaşkanlığı seçimi açısından bakıldığında, hatırlanacağı gibi, CHP öncelikle 16 Nisan referandumundaki yüzde 48,6 “hayır” oyunu gözüne kestirdi ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden bu oy oranını korumak istedi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik CHP’nin başlangıçtaki stratejisi ilk turda her partinin kendi adayını göstermesi, böylece seçimin ikinci tura kalması ve ikinci turda bir şekilde seçimi alabilmekti. Ancak MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde aday göstermeyeceği ve Erdoğan’ı destekleyeceği yönündeki çıkışı CHP’nin planlarını bozdu.

MHP’nin çıkışının yanı sıra erken seçim kararının alınması ve takvimin sıkışmasıyla CHP öncülüğündeki muhalefet partileri strateji değişikliğine giderek, ortak aday formülü ile cumhurbaşkanlığı seçimine girmek istediler. Bu strateji muhalefet partilerinin adayı olarak seçilen kişinin parlamenter sisteme geri dönüş sağlamasına dayanıyordu. Türkiye’deki sosyoloji de gözetilerek, muhafazakar-milliyetçi seçmenden oy alabilecek bir adayın belirlenmesi ortak aday projesinde temel kriter haline geldi. Özellikle Karamollaoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun her türlü ideolojik farklılığı görmezden gelerek ve pragmatizmin dibine vurarak son ana kadar canhıraş bir şekilde çabalamalarına rağmen ortak aday projesi akamete uğradı. Böylece cumhurbaşkanlığı seçimleri açısından kaset başa sardı ve her parti kendi adayını çıkardı. CHP’de parti içi çekişmeler ve genel başkanlık yarışı da hesaba katılarak adeta son tercih olan Muharrem İnce, İP’de ise siyasi hırsı ile ortak aday projesini iflas ettiren Meral Akşener cumhurbaşkanı adayı oldu. Kendi mahallesine sırtını dönen Saadet Partisi ise genel başkanı Temel Karamollaoğlu’nu aday gösterdi.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yürütülen başarısız ortak aday projesi ve ortaya çıkan dağınık karşı cephe görüntüsünün ardından cumhurbaşkanlığı için umudu kalmayan muhalefet partileri asıl enerjilerini parlamentoya odaklamış görünmektedir. Parlamento seçimleri açısından amaç, parlamentoda çoğunluğu elde ederek cumhurbaşkanına iş yaptırmamaktır. Böylece yeni sistem tıkanmış ve parlamenter sisteme geri dönüşün zemini hazırlanmış olacak.

Kendi İddialarına Tezat Politika İzliyorlar

Ancak yeni sisteme geçişi engellemeye çalışan statükocu partilerin parlamento seçimlerine bu amaçla asılmaları, 16 Nisan referandumu öncesinde yürütülen sistem tartışmalarında kendilerinin dile getirdikleri iddiaların yine kendileri tarafından inkarından başka bir şey değildir. O dönemde Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini eleştirenler, milletvekilliğinin önemsizleştiğini, denge-denetleme mekanizmasının gözetilmediğini, TBMM’nin kapısına kilit vurulduğunu ve yeni sistemde TBMM’nin tüm işlevlerini yitirdiğini iddia ederek, tek adam rejimine gidildiği aldatmacasını dolaşıma sokmuşlardı. Bugün ise aynı partiler ve çevreler parlamentoda çoğunluğu almak, eğer cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa Recep Tayyip Erdoğan’ı kötürüm bırakmak şeklindeki bir propagandayı seçmen tabanlarına ve kamuoyuna aşılamaktadır. O halde şu sorular kaçınılmaz olarak akla gelmektedir: Hani yeni sistemde meclisin hiçbir etkisi olamayacaktı? Hani tek adam istediği gibi ülkeyi yönetecekti? Yeni sistemde parlamentonun gücü olmasa cumhurbaşkanını ve sistemi kilitlemek nasıl mümkün olacak?

Bugün daha net görülmektedir ki, muhalefetin o gün ürettiği argümanlar, “öğrenilmiş çaresizliğin” beraberinde getirdiği hezeyanlardan başka bir şey değildir. Çünkü 24 Haziran seçim kampanyasında teşkilatlarına parlamento seçimlerinin çok önemli olduğunu, meclisin sahip olduğu çok sayıda yetkiyi kullanarak Erdoğan’ı kilitleyebileceklerini, bu yüzden maksimum performansla çalışmalarını öğütlemektedirler. Bu çabalar göstermektedir ki, muhalefet cephesi yine yanlış bir zemin üzerine siyaset yapmakta veya yaptığını sanmaktadır. Parlamento çoğunluğunu, denge-denetleme çerçevesinde parlamentonun araçlarını kullanarak demokratik amaçları gerçekleştirmek için değil, Erdoğan’ın elini kolunu bağlamak, iktidarı hareketsiz kılmak, yani ülkenin yönetilmesini engellemek için arzu etmektedirler. Bu nedenle, Erdoğan “Cumhurbaşkanlığında oyumu veririm, ancak parlamentoda AK Parti’ye oy vermem” şeklinde formüle edilen ve lider ile partisini ayrıştıran bu propagandaya karşı çıkmaktadır.

Türkiye'nin İhtiyacı: Güçlü Yürütme Güçlü Meclis

Bölünmüş Değil Bütüncül Yönetim

Parlamento seçimleri açısından muhalif cephenin güttüğü strateji “bölünmüş yönetim” olgusuna dayanmaktadır. Bölünmüş yönetim, başkanlı hükümet modellerinde yürütme ve yasama organlarının rakip iki farklı parti tarafından kontrol edilmesini ifade etmektedir. Bölünmüş yönetimin ortaya çıktığı durumlarda yasama ve yürütme organlarının uyumlu çalışma olasılığı azalmaktadır. Erkler arasında ortaya çıkacak gerilimler ve çatışmalar devletin işleyişini aksatabilmektedir.

Bölünmüş yönetimin bu dezavantajına rağmen, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsallaştığı ve taşların yerine oturduğu bir yapı içerisinde arada bölünmüş yönetimin ortaya çıkmasının Türkiye’de uzlaşı kültürünün gelişmesine dolayısıyla demokrasinin güçlenmesine katkı sağlayabileceği iddia edilebilir. Örneğin, yürütme ve yasamanın farklı partilerin kontrolünde olduğu bir dönemde, cumhurbaşkanı ülkeyi kararnameler aracılığıyla yönetirken, ihtiyaç duyduğu kanunlar için parlamentoda çoğunluğu elinde tutan partilerle anlaşma arayışına girebilir ve bu ülke demokrasisi açısından iyi olabilir.

Ancak bölünmüş yönetim olgusunun faziletlerinden bahsedebileceğimiz seçim, 24 Haziran seçimleri değildir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine tam anlamıyla 24 Haziran seçimlerinden sonra geçilecektir. 16 Nisan’da yeni sisteme geçiş millet tarafından onaylanmış ancak yeni sistem daha kurumsallaşmamıştır. Devletin işleyişini aksatmadan yeni sistemin gerektirdiği reformları gerçekleştirmek için geçiş döneminde cumhurbaşkanının güçlü bir parlamento grubu ile desteklenmesi gerekmektedir. Uluslararası ve bölgesel türbülans ortamında, terör tehdidinin zirveye ulaştığı noktada, ekonomik perspektifin ve hamlelerin süreklilik gerektirdiği bir dönemde, demokrasinin eşik atlayacağı bir süreçte yürütme ile uyumlu çalışacak ve gerekli kanunları çıkaracak yasama organına ihtiyaç vardır. Cumhurbaşkanlığı koltuğu ve meclisteki çoğunluğun farklı parti(ler)de olduğu bir siyaset aritmetiğinde muhalefetin nasıl bir tavır takınacağını CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın şu sözleri özetlemektedir: “Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa muhalefet olarak karşı çıkarız.”

Nihayetinde, siyasal sistemde değişikliğin en önemli nedenlerinden biri yönetimde istikrar ve etkinliği sağlamaktı. Bugün hala Türkiye’nin hayati ihtiyaçlarından biri istikrardır. Hükümet modelindeki değişiklikle yürütme erki üzerinden ortaya çıkarılabilecek istikrarsızlıklara son verilmiştir. Ancak Türkiye’de siyasal sistemin bir diğer parçası olan yasama erki üzerinden yeni istikrarsızlıkların üretilmesine katlanma lüksü yoktur.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası