Kriter > Siyaset |

TÜSİAD’ın Demokrasi ile Sınavı…


Demokrasiyi savunmak, TÜSİAD’ın temel hedefleri arasında olmakla birlikte, geçmişten günümüze bu ilkesinde hiç iyi sınav vermemiş, darbe ve müdahalelere destek çıkmış, hatta zemin hazırlamıştır. Söz gelimi, “yargı bağımsızlığı, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi konularda Türkiye’nin gelişmesini savunur” diye bir prensibi bulunan TÜSİAD’ın, pek çok dönemde bunların tam aksine çıkışları olmuş, tarafı hep antidemokratik tutum ve davranışları destekleyip pekiştirmek biçiminde gerçekleşmiştir.

TÜSİAD ın Demokrasi ile Sınavı
Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras (Mehmet Futsi / AA, 12 Aralık 2024)

TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği), 29 Nisan 1971’de Türkiye'nin önde gelen sanayici ve iş insanları tarafından kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür. 1950’lerden itibaren Demokrat Parti ile birlikte, serbest teşebbüsün önü açılmış, her mahallede bir milyoner cümlesiyle sermaye birikimi, yatırım, sanayileşme teşvik edilmiş; 1960 darbesi ile bir inkıta devresi oluşmuşsa da sonrasında Türkiye'de sanayileşme hızlanmış, özellikle Anadolu’nun dört bir yanında Milli Cephe Hükümetlerinin de teşviki ile muazzam bir hareketlenme başlamıştır.

 

Kuruluş Hedefleri

TÜSİAD’ın kuruluşunda, Avrupa’daki iş dünyası örgütlerinden ilham alınmıştır. İş dünyasının ekonomi politikaları üzerinde daha fazla söz sahibi olması, özel sektörün çıkarlarını daha etkili bir şekilde savunmak istemesi gibi düşüncelerle de Vehbi Koç (Koç Holding), Nejat Eczacıbaşı (Eczacıbaşı Holding), Feyyaz Berker (Tekfen Holding), Cihat Bilgehan (Bilgehan Holding) gibi dönemin önemli sanayici ve iş adamları tarafından oluşumu gerçekleştirilmiştir.

TÜSİAD kurulurken kendisine belirli hedefler koymuştur. Bunlardan ilki, Türkiye’de serbest piyasa ekonomisinin gelişmesini sağlamaktır. Bu çerçevede de devletin ekonomideki ağırlığını azaltmak, özel sektörün daha fazla alan bulmasını sağlamak, özel sektörün yatırım yapmasını teşvik eden ekonomik politikaları desteklemek gibi ilkeleri belirlemiştir.

Demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini savunmak da TÜSİAD’ın temel hedefleri arasında olmakla birlikte, geçmişten günümüze bu başlık altındaki ilkelerinde hiç iyi bir sınav vermemiş, darbe, müdahale ortamlarına destek çıkmış, hatta zemin hazırlamıştır.

Söz gelimi, “yargı bağımsızlığı, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi konularda Türkiye’nin gelişmesini savunur”, diye bir prensibi bulunan TÜSİAD’ın, pek çok dönemde bunların tam aksine çıkışları olmuş, Türkiye’nin demokrasi krizleri yaşadığı dönemlerde tarafı hep antidemokratik tutum ve davranışları destekleyip pekiştirmek biçiminde gerçekleşmiştir.

Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinde reformları desteklemiş, bununla birlikte iş kendilerinin uyum göstermesi gereken başlıklara gelince yine TÜSİAD’ı görmek mümkün olmamıştır…

Eğitim, teknoloji ve dijitalleşme alanında projeler geliştirmeyi bir hedef olarak gören TÜSİAD’ın eleştirildiği en önemli hususlardan birisi de AR-GE ve inovasyon konusunda neredeyse hiçbir varlık göstermemiş olmasıdır.

“STEM eğitimi ve inovasyonun desteklenmesi için çalışmaktadır. Türkiye’nin dijital dönüşümüne katkı sağlayan projeler yürütmektedir.” cümleleri ile kendilerine ilişkin bir yaklaşım ortaya koymakla beraber, somut olarak herhangi bir yenilik, rekabetçi duruşu ne yazık ki görebilmek zordur.

Dış ticaret hacmi mütemadiyen büyüyen, dünyanın hemen her ülkesinde alternatif pazarlar oluşturmak için olağanüstü bir çaba gösteren Türkiye’de, irili ufaklı pek çok firma muazzam bir varlık gösterirken, TÜSİAD üyeleri ne yazık ki klasik üretim ve pazarlama ağlarından çıkamamakta, yeni rekabet alanlarına dâhil olmamaktadır.

Oysaki Türkiye’nin dünya ile ekonomik entegrasyonunu güçlendirmek, TÜSİAD’ın kuruluş gaye ve hedeflerinden birisidir. AB ile Gümrük Birliği sürecini desteklemekle yetinmiş, bugün çok tartışılan ve Türkiye’nin aleyhine işlediği, AB yolumuzu tıkadığı eleştirileri getirilen düzenin savunucusu olmuştur.

 

Görülen Etkileri

Elbette söylediklerimiz TÜSİAD üyelerinin Türkiye’nin istihdamına, sanayileşmesine, kalkınmasına, büyümesine katkılarının olmadığı anlamına gelmemelidir. Bunlar zaten yapmaları gereken işlerdir. Bunları yapmazlarsa kendileri de ayakta kalamazlar ancak, bugün ulaşılan noktada katkılarının sanıldığı, kendileri tarafından ifade edildiği kadar olmadığı yönünde eleştirilerin haklılık payının güçlülüğü de görülmelidir.

Bu bakından TÜSİAD’ın ekonomi politikaları üzerindeki etkisi ile ilgili açılacak başlıklarda da ihtiyatlı olmak, hakkaniyetli olmanın bir parçası olacaktır…

Söz gelimi, TÜSİAD, 24 Ocak 1980 Kararları’nda müessir olmuştur. Devletin ekonomideki rolünü azaltan, serbest piyasa reformlarını içeren bu kararları destekledi. Bu kararlar elbette pek çok farklı bakış açısı ile ele alınmakta, övülmekle birlikte eleştirilmektedir de…

2001 Krizi ve “IMF Reformlarında” yine TÜSİAD etkisi önemlidir. Türkiye'nin IMF ile yaptığı anlaşmaların destekleyicisi oldu. AK Parti’nin IMF’e olan bağımlılığı sona erdiren politikaları ile uyuşması bu bakımdan da beklenemez.

TÜSİAD, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını savundu ancak kalkınma için düşük faiz politikasında, enflasyonla mücadelede, fiyat istikrarında tam bir takoz vazifesi yaptı; bunu da bağımsız para politikalarının gerekliliği olarak vurgulamaya kalkıştı…

TÜSİAD’ın ekonomi politikaları ile ilgili olarak dile getirdiği veya getireceği hususlar ister olumlu, ister olumsuz olsun değer taşır. Hükümetler de bunu, böylesi bir sivil toplum örgütünün hem üyelerinin çıkarları bakımından hem de ülke ekonomisi bakımından bir katkı olarak görür ve değerlendirme yoluna giderler ancak; hükümetler ve TÜSİAD ilişkileri çoğu zaman bunun dışında gerçekleşmiştir…

Yüksek İstişare Konseyi toplantısı
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı Ankara Sheraton Otel'de yapıldı. Toplantıya Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras (sol 4) ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan (ortada) katıldı. (Mehmet Futsi / AA, 12 Aralık 2024) 

 

Koşullar Karşısındaki Seçimleri

TÜSİAD farklı dönemlerde hükümetlerle bazen yakın bazen de mesafeli ilişkiler kurmuştur. 1971’de TÜSİAD kurulduğunda Türkiye'de siyasi istikrarsızlık hâkimdi. Dışa bağımlı, rekabet kabiliyeti olmayan bir ekonomi vardı, sanayici ve iş adamlarımız daha çok distribütör, montaj ağırlıklı çalışan ithalatçılardı… Bu konumları onlar açısından hem konforlu ve hem de kazançlı idi. Kimse ile rekabet etmeleri gerekmiyor, yeni yatırımlar yapmak zorunda kalmıyor, inovatif bir yaklaşım, AR-GE oluşturma gibi bir zahmetle yüz yüze kalmıyorlardı. Hükümetler bu darboğazdan, sarmaldan çıkmaya kalkıştıklarında, para musluklarını kısıp, yerli sanayii teşvik için girişimlerde bulunduklarında ise TÜSİAD muhtıraları ve darbe girişimleri ile karşı karşıya kalıyorlardı…

1980 Askeri Darbesi sonrası TÜSİAD serbest piyasa ekonomisine geçişi destekledi ve Turgut Özal’ın ekonomi politikalarını olumlu karşıladı. Bununla birlikte Özal’ın demokratikleşme, hak ve özgürlük temelli girişimleri, inanç özgürlüğüne yönelik adımları konusunda büyük bir rahatsızlık hissettiler.

28 Şubat 1997 sürecinde askeri vesayetin güçlenmesine doğrudan destek verdi, "laiklik ve demokrasi" vurgusu ile vesayetçi yapının en büyük destekçilerinden birisi oldu, demokratik yollarla seçilmiş, meşru siyasal iktidarın düşmesi için muazzam bir çaba gösterdi…

2000’lerin başında AK Parti’nin AB reformlarını desteklerken, 2010’lardan sonra özellikle hak ve özgürlüklerin toplumsal tabanını genişletme çabalarına yönelik olarak yine aynı vesayetçi duygularla, eğilimlerle akıl, bilim ve demokrasi dışı eleştirilerde bulunmaya kalkıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından "milli iradeye karşı hareket etmekle" suçlandı ve çok sert bir tepki ile karşılandı… TÜSİAD, kuruluşundan itibaren belki de bir siyasi yapı ve lider tarafından ilk kez bu kadar net biçimde ikaz edildi.

Dönemin TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in 2014’te “basın özgürlüğü ve hukuk devleti” soslu, gerçekte daha öncekiler gibi vesayetçi sistemi davet eden ve demokratik yollarla seçilmiş, oluşturulmuş hükümeti hedefe koyan açıklamaları yine hükümet tarafından sert şekilde eleştirildi.

TÜSİAD’ın 2021-2022 dönemine ilişkin olarak enflasyon, döviz kuru ve ekonomik politikalar hakkında yaptığı eleştiriler, hükümet tarafından “siyasete müdahale” olarak görüldü ki, eleştiriler ekonomik temelli olmaktan çıkmış, yine sadece 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimini hedef alarak, başka seçeneklerin dikkate alınması muhtevasına bürünmüş idi.

Yani dönemin ABD Başkanı Biden’ın “içerideki dostları ile birlikte Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirme” planının olduğu bir dönemde gerçekleşiyordu…

TÜSİAD ile hükümet arasında, 13 Şubat 2025’te gerçekleştirilen TÜSİAD Genel Kurul Toplantısı sonrasında ciddi bir gerilim yaşanmıştır. Genel Kurul'da TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras ve Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, hükümetin güncel politikalarına yönelik eleştiri sınırlarının ötesinde itham ve ilzamlarda bulunmuşlardır. Özellikle, Ümit Özdağ'ın tutuklanması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik soruşturmalar, terör ve yolsuzluk nedeniyle görevden uzaklaştırılan belediye başkanları, bazı şirketlerdeki tekelleşme iddiaları, Ayşe Barım adlı organizatörün rekabet hukukuna aykırı davranışları ve yine demokratik rejime karşı darbe girişimi içinde olması ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nden disiplinsizlik nedeniyle uzaklaştırılan teğmenlerin ihracı gibi konulara böylesi bir meslek örgütünden beklenmeyecek ölçüde ciddiyetten uzak, hukuku hiçe sayan, gerçeklerle bağdaşmayan bir yaklaşım ortaya koymuşlardır.

Bu açıklamalar, hükümetin yargı ve yönetim uygulamalarına yönelik eleştiriler olarak değerlendirilmiştir. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, TÜSİAD'ın açıklamalarına karşı Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu ve hiçbir kuruluşun kendisini hukukun üstünde göremeyeceğini vurgulamıştır. Keza, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise TÜSİAD'ın demokrasi konusundaki geçmiş siciline atıfta bulunarak, derneğin demokrasiye zarar veren tutumlarını geride bırakması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli de TÜSİAD'a yönelik eleştirilerde bulunmuş, derneğin vesayetçi bir tutum sergilediğini ve ülke dışındaki çıkar gruplarına hizmet ettiğini söylemiştir.

Sonuç olarak, TÜSİAD, Türkiye'nin en büyük ve en etkili iş dünyası örgütlerinden biri olarak hem ekonomik hem siyasi alanda önemli bir aktör olmuştur. Kendi çıkarlarını korurken, demokrasi, hukuk devleti ve serbest piyasa ekonomisi gibi konularda sık sık hükümetlerle gerilim yaşamıştır ve yaşamaktadır. Burada da elbette en önemli konu, bir çıkar örgütünün siyasi bir aktör gibi hareket etmesi ve ülkeyi yeniden demokratik zeminden uzaklaştırıp, hak ve özgürlükleri sınırlandıracak bir vesayetçi yapıya meylinin bulunmasıdır… TÜSİAD’ın artık görmesi ve kabullenmesi gereken en önemli husus şudur: Türkiye demokratik kurum ve kuralların yerleştiği, halkın darbe ve vesayet anlayışlarını reddettiği, Türk sanayiinin ve iş dünyasının rekabetçi, inovatif, dünyaya açık çok yeni ve fazla unsurlar ürettiği, yani kendilerinden ibaret olmadığı gerçeğidir. Bunu görüp kabullendiklerinde her şey normalleşecek, sözleri, eleştirileri, önerileri hükümetlerce daha fazla dikkate alınacaktır… Ayrıca, bundan sonra yapmaları gereken kuruluş ayarlarına dönmek ve istihdam, üretim, kalkınma, büyüme odaklı olmaları, bunun için de rekabetçi dünyaya ayak uyduran bilimsel, teknolojik gelişmeleri takip eden, dünyaya açık bir yapıya dönüşmeleridir…

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası