İsmail Heniyye’nin İran’ın başkenti Tahran’da uğradığı suikast sonucunda şehit olması, HAMAS’ın geleceğine ilişkin, pek çok spekülasyonun yapılmasına yol açtı. İsrail’in Salih el-Aruri’den sonra Heniyye’yi hedef alması, HAMAS’ın “direniş ekseni”yle iyi ilişkilere sahip olan lider kadrosunu zayıflatmaya çalıştığı yorumlarına neden olurken, yeni seçilecek ismin daha ılımlı kanattan olacağı yönündeki tahminlerin de önünü açtı. Bu bağlamda, İran-Suriye çizgisine görece mesafeli olan, Türkiye-Katar çizgisini öne çıkaran ve Körfez ülkeleriyle yeniden diyalog yollarını zorlayan Halid Meşal’in ismi, gerek hareketin eski lideri olması gerekse de diaspora liderliği içerisinde en güçlü aday olarak görülmesi sebebiyle öne çıkmıştı. Fakat Şura Konseyi’nde yapılan seçimlerde hareketin en şahin isimlerinden biri ve Aksa Tufanı Operasyonu’nun mimarı olarak kabul edilen Yahya Sinvar’ın oy birliği ile seçilmesi, HAMAS’a ilişkin yapılan analizlerin önemli bir kısmının yüzeysel ve saha gerçekliğinden kopuk olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Savaş şartları sebebiyle Gazze’den bir ismin lider seçilmesi en büyük sürpriz olsa da, Sinvar’ın temsil ettiği çizginin HAMAS’ın geleceğine yön vereceğini öngörmek mümkündü. Zira Sinvar’ın biyografisi, HAMAS’ın son yıllarda takip ettiği yol haritasında önemli yankılar bulmuştu. Bu çerçevede, Heniyye sonrası yeni liderlik yapılanmasının keskin bir kırılmadan ziyade, tedrici bir sürekliliği temsil edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Liderlik Vasfının Örülüşü
1962’de Gazze Şeridi’nin güneyinde yer alan Han Yunus mülteci kampında dünyaya gelen Sinvar, İsrail işgali, yoksulluk ve mücadele üçgeninde yaşadığı zorlu hayatın bir yansıması olarak genç yaşlarından itibaren Filistin direnişinde önemli görevler üstlendi. Gazze İslam Üniversitesi’nde Arap Dili bölümünden mezun olan Sinvar, Filistin Müslüman Kardeşler Hareketi’nin öğrenci birliği olan İslami Blok’ta aktif rol alırken, İslam Üniversitesi Öğrenci Konseyi'nde de beş yıl boyunca kritik tecrübeler edindi. Öğrenci faaliyetlerindeki pozisyonu, onun hem kuruluşunda HAMAS liderliğinde yer almasının önünü açtı hem de hareketin ilk nesli üzerinde önemli etkiler bırakmasına zemin hazırladı. 1986’da Şeyh Ahmet Yasin’in onayıyla gizli bir güvenlik yapılanması olan ve “Mecd” adıyla bilinen Cihad ve Davet Teşkilatı’nın kurucuları arasında yer aldı. İsrail istihbarat görevlilerini ve güvenlik servislerini izlemenin yanı sıra İsrail işgaline hizmet eden içerideki casusları ortaya çıkarma misyonuna sahip olan bu teşkilat, HAMAS’ın kuruluşunun ardından önce iç güvenlik sisteminin, daha sonra ise İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın ana omurgasını oluşturdu. Dolayısıyla, Sinvar’ın bu teşkilatta üstlendiği rol ve hapis hayatı boyunca temsil ettiği pozisyon, HAMAS’ın siyasi kanadının yanı sıra askeri kanadının üzerinde de tesir gücünün yüksek olmasının önünü açtı.
1982’de ve 1985’te öğrenci faaliyetleri sebebiyle sırasıyla 6 ay ve 8 ay hapis yatan Sinvar, 1988’de ise iki İsrail askerinin kaçırılması ve İsrail ile iş birliği yapan dört Filistinli casusun öldürülmesi suçlamasıyla dört kez ömür boyu hapse mahkum edildi. 2011’de İsrailli asker Gilad Şalit'e karşılık Vefa-ul Ahrar Anlaşması çerçevesinde serbest bırakılan Sinvar, 23 yıllık hapis hayatını teorik ve pratik açılardan önemli bir mektebe dönüştürdü. 1992, 1996, 2000 ve 2004’teki açlık grevlerine öncülük ederek, hapishanelerdeki HAMAS mahkumlarının Yüksek Liderlik Komitesi’nin farklı zamanlarda başında bulundu. İki kez hapishaneden kaçma girişiminde bulunması ise Sinvar’ın çok uzun yıllar ailesiyle görüşmesinin engellenmesi için önemli bir mazerete dönüştürüldü. Hapishane hayatı boyunca cesur adımlarıyla tanınması, Sinvar’ın karizmatik lider vasfını yavaş yavaş örerken, diğer direniş örgütleri mensuplarıyla kurduğu yakın ilişkiler de gelecekte Filistin siyasetinde üstleneceği önemli görevlerin hazırlayıcısı oldu. Ancak Sinvar’ın 23 yıl boyunca teorik çerçevedeki hazırlık süreci, 2012’den itibaren üstlendiği görevlerle HAMAS’ın gidişatına yön veren önemli isimlerden birine dönüşmesinde çok daha işlevsel oldu.
Sinvar’ın hapishane hayatı boyunca ortaya koyduğu teorik çalışmalar, İsrail’i yakından tanıma ve HAMAS’ı içeriden derinlemesine analiz etme şeklinde iki sütün üzerine inşa edilmiştir. 23 yıl boyunca okuma ve yazma faaliyetlerine oldukça önem veren Sinvar, iyi derecede İbranice öğrenerek, İsrail zihniyetini daha yakından anlamaya çalıştı. Siyaset, güvenlik ve edebiyat alanlarında önemli kitapları gündemine alarak, Carmi Gillon’ın İsrail iç istihbarat servisi Şabak hakkındaki kitabını ve İsrail’deki siyasi partileri detaylıca anlatan farklı kitapları İbraniceden tercüme etti. Ayrıca, Şabak’ın bilgi toplama, casus devşirme ve sorgulama tekniklerini detaylıca anlatan “el-Mecd” kitabını telif etti. İsrail’i yakından tanımaya yönelik yoğun faaliyetleri, hapishane hayatı sonrasında HAMAS’ın stratejik planlamasında kilit bir figür haline gelmesine imkan sundu. Diğer yandan, Diken ve Karanfil adıyla Türkçeye çevrilen eserinde 1967’den 2000’deki Aksa İntifadası’na kadar olan dönemde Filistin mücadelesinin kritik aşamalarını analiz eden Sinvar, “HAMAS: Deneme ve Yanılma” ismiyle Arapça yayımlanan kitabıyla da HAMAS’ın örgütsel tecrübesini tarihsel süreç etrafında dikkatlice inceledi. Bu kitap kapsamında içerisinde bulunduğu hareketin eksik ve geliştirilmesi gereken yanlarını titizlikle çalışarak, hapishane hayatı sonrasında bu tespitleri çerçevesinde, başta siyasi ve askeri kanat arasındaki ilişkiler olmak üzere HAMAS içerisinde bazı örgütsel düzenlemelere öncülük etti.
Görevlerdeki Başarısı
İsrail güvenlik ve siyaset bürokrasisine dair yetkinliği ve HAMAS’a ilişkin nitelikli öz eleştirisi ve yol haritası planları eşliğinde 2011’de özgürlüğüne kavuşan Sinvar, 2012’de yapılan iç seçimlerde HAMAS’ın siyasi büro üyeliğine seçilirken, aynı dönemde Kassam Tugayları’na danışmanlıkla da görevlendirilerek, siyasi ve askeri kanat arasındaki koordinasyonda kritik bir rol üstlendi. 80’lerdeki askeri faaliyetleri, hapishane hayatı boyunca HAMAS’ın genç üyelerinin teveccühünü kazanması ve siyasi büronun önemli isimleriyle görev geçmişinin olması, Sinvar’ın HAMAS’ın hem siyasi kanadı hem de askeri kanadı tarafından kabul görmesine imkan tanıdı. Bu bağlamda, 2014’teki İsrail saldırılarında siyasi ve askeri kanat arasındaki irtibattan sorumlu olan Sinvar, saldırıların sona ermesinin ardından saha liderlerinin performansına ilişkin kapsamlı soruşturmalar ve değerlendirmeler yürüttü ve bu da önde gelen bazı isimlerin görevden alınmasıyla sonuçlandı.
2015’te HAMAS, Sinvar’ı İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumların dosyasından sorumlu yetkili olarak atadı ve ilgili müzakereleri yürütmekle görevlendirdi. Aynı yıl ABD onu “uluslararası terörist” olarak sınıflandırdı ve İsrail de Gazze Şeridi'nde tasfiye edilmek üzere arananlar listesine aldı. 2017’de ise İsmail Heniyye’nin yerine hareketin Gazze’deki siyasi bürosunun başına seçildi. Bu göreviyle birlikte, askeri seçeneklerin yanı sıra siyasi müzakere süreçlerini de yönetmekte mahir olduğunu ortaya koydu. Bir yandan HAMAS hükümeti ile el-Fetih liderliğindeki Filistin yönetimi arasındaki ilişkileri onarmaya ve ulusal uzlaşı çerçevesinde Filistin topraklarındaki siyasi bölünmüşlüğü sona erdirmeye çalışırken, diğer yandan da Gazze’deki yaşam koşullarını düzeltmek amacıyla Mısırlı istihbarat yetkilileriyle bir araya gelerek uluslararası ilişkileri de göz ardı etmediğini ortaya koydu. Nitekim işgal düzenine karşı askeri seçeneği önceleyen bir lider olmasına karşın, Aksa Tufanı’na kadar Sinvar liderliğindeki Gazze’nin tarihindeki en sakin dönemlerinden birini yaşadığını söylemek doğru olur. Diğer bir ifadeyle, iç uzlaşı süreçlerine fazlasıyla kredi açan Sinvar, ateşkes ortamını muhafaza etmeye çalışmakla birlikte şartların icbarı durumunda askeri seçeneği göz ardı etmeyeceğini de ortaya koymuştur.
Yahya Sinvar’ın dünya kamuoyunun gündemine oturması Aksa Tufanı Operasyonu’nun hemen ardından gerçekleşti. HAMAS’ın tarihindeki en ılımlı dönemlerinden birini yaşadığı bir süreçte Müslüman ülkelerin bir kısmının İsrail ile normalleşme süreciyle birlikte hareketi marjinalize etme girişimlerine cevap olarak gündeme gelen bu operasyonun gizlilik içerisinde ve İsrail güvenlik aygıtlarını zaafa uğratacak şekilde organize edilmesi, tüm gözlerin bu işin planlayıcısı olarak işaret edilen Yahya Sinvar’a dönmesine neden oldu. HAMAS’ın askeri operasyonlarını oldukça seyrelttiği bir dönemde böyle büyük bir operasyona imza atması, uzun yıllardır üzerine çalışılan bir taktik olduğu şeklinde yorumlandı. Nitekim Sinvar’ın hapishane yıllarında İsrail’i daha yakından tanımasının ve HAMAS’ın örgütsel yapılanmasını ve stratejik yönelimlerini bu bağlamda yeniden dizayn etmesinin, bu operasyonun başarıya ulaşmasında ve ardından baş gösteren Gazze Savaşı’ndan tarihi bir direnişin ortaya konulmasında önemli bir payının olduğu genel kabul görüyor. Dolayısıyla, Aksa Tufanı sürecinin, Sinvar’ın 2012 sonrasında Gazze’de daha aktif rol almasının ve Heniyye’nin 2017’de siyasi büro başkanı seçilmesinin ardından HAMAS liderliği arasındaki uyumun artmasıyla yakından irtibatlı olduğunu ve bu sürecin, bir kırılmadan ziyade uzun zamandır üzerinde çalışılan değişim sürekliliğine işaret ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Bugün gelinen noktada, Sinvar’ın siyasi büro başkanı seçilmesi, HAMAS’ın parçalanmış liderlik ikilemine çözüm ürettiğini, Gazze’nin karar alma süreçlerinde etkin bir konum elde ettiğini, silahlı mücadelenin toplumsal ve siyasal mücadeleler kadar kendi pozisyonunu tahkim ettiğini ve İran’ın başını çektiği “direniş ekseni”yle ilişkilerin daha net bir çerçeveye oturduğunu göstermektedir. Diğer yandan bu seçim, HAMAS’ın siyaset ve uzlaşı seçeneklerini devre dışı bıraktığı anlamına da gelmemektedir. Tıpkı İsrail ile dolaylı yürütülen ateşkes müzakerelerinde olduğu gibi, lider değişimleri HAMAS gibi hareketlerde ana stratejik hattan büyük sapmaları beraberinde getirmeyecek, sadece liderlik kadrolarında mevcut ayrışmaları bir yöne kanalize etmeye fırsat sunacaktır. Bu bağlamda, Sinvar’ın liderliği, HAMAS’ın geçmişte tecrübe etmediği bir yol haritasının peşinden gitmesini değil, mevcut seçenekler arasında direniş vurgusunu daha net yapan ve kadrolar arasındaki insicamı artıran bir etkiyi doğuracaktır.