Türkiye tarihinin kırılma anlarından birisi olarak nitelendirilebilecek 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçti. Bu süre 15 Temmuz ve FETÖ hakkında daha sağlıklı ve derinlikli değerlendirmeler yapmak için yeterli bir zaman. Bu yedi yıllık süreçte hem darbe girişimine hem de FETÖ’nün devlet içerisindeki yapılanmasına karşı farklı kulvarlarda etkili ve uzun bir mücadele yürütüldü. Aynı zamanda FETÖ’yü daha yakından tanıma imkanı elde edildi. Örgütlenme modeli, çalışma şekilleri, inanç temelleri, kamuya açık ya da mahrem olan yapılanmaları ve uluslararası bağlantıları gibi birçok husus açığa çıkartıldı. Ancak tüm bunlara rağmen örgütün yurt dışındaki varlığı ve faaliyetlerinin devam ettiğini, çeşitli araçlarla Türk siyasetine müdahale etme çabalarını görmek mümkündür. En son yapılan 14 Mayıs seçimlerinde de örgütün bu çabaları yoğunlaşarak devam etmiştir.
Örgütün ayakta kalabilmek amacıyla yurt dışında yürüttüğü faaliyetlerden daha çok dikkat edilmesi gereken husus, Türkiye’de hem 15 Temmuz hem de FETÖ hakkındaki hassasiyetin ve bilincin hızla azalması ve hatta bazı kesimlerde kaybolmasıdır. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra toplumun hemen tüm kesimleri çeşitli düzeylerde darbeye ve FETÖ’ye karşı tavır almıştı. Darbe girişiminin siyasi sonuçlarını düşünerek ikircikli açıklamalar yapan siyasiler olsa da 6 Ağustos 2016 günü yapılan Yenikapı Mitinginde bütün partiler bir araya gelmeyi başarmıştı.
Ancak “Yenikapı Ruhu” olarak ifade edilen, darbeye ve FETÖ’ye karşı oluşturulan bu birlikteliğin uzun sürmediği ve kısa sürede günlük siyasete yenildiği görülmüştür. Beraberinde de FETÖ’nün merkezinde kurgulanan ve darbe davaları başta olmak üzere birçok platformda karşılaşılan argümanlar, muhalefetin söylemi haline gelmiştir. Böylesine tehlikeli bir örgüte ve vahim darbe girişimine karşı güçlü bir karşı duruş beklenirken, darbe girişiminin bir tiyatro olduğu veya kontrollü bir darbe senaryosunun hayata geçirildiği şeklindeki FETÖ’nün savunma stratejisinin muhalefetin sözcülerinin açıklamalarında yer bulması uzun sürmemiştir. Bunlarla zaman zaman hala karşılaşılmaktadır.
Masum Erler ve Askeri Öğrenciler Cezalandırılıyor İddiası
Toplam sayısı 289’u bulan fiili darbe davalarına muhalefet yeterli ilgiyi ve desteği göstermediği gibi, büyük bir titizlikle yürütülen bu davalara karşı yine FETÖ’nün davaları itibarsızlaştırma amacıyla oluşturduğu söylemlerle karşılık vermiştir. Her ayrıntısı ile ortada duran darbe girişimine rağmen bazı erler ve askeri öğrenciler üzerinden mağduriyet söylemi geliştirilmiş ve hedef saptırma yoluna gidilmiştir.
Oysaki darbe girişimini ele alan davalarda yargı, ceza yargılamasının ve adil yargılanma hakkının gereklerine özel bir özen göstermiş ve bu davaların üzerine gölge düşmemesi için titiz davranmıştır. Tamamı ilk derece mahkemelerinde sona eren ve önemli bir kısmı kesinleşerek sona eren yargılamalar ile darbe girişimi ve failler büyük oranda açığa çıkartılmıştır. Artık darbenin nasıl planlandığını, nasıl icra edildiğini, bizzat Fetullah Gülen tarafından nasıl yönetildiğini ve nasıl başarısızlığa uğratıldığını biliyoruz.
Bütün bunlara rağmen ve belki de bütün bu gerçekleri örtmek amacıyla hala askeri öğrenciler ve erler üzerinden bir mağduriyet söylemi geliştirildiği görülmektedir. FETÖ ve sanıklar kendilerini kurtarmak için bunu yapıyor. Ama muhalefetin bu söylemi sahiplenmesini anlamak mümkün değil. Oysaki davaları yakından takip edenlerin göreceği üzere, sanıklar bir torbaya doldurulup topluca cezalandırılmıyor. Olması gerektiği gibi tüm sanıkların eylemleri tek tek değerlendiriliyor, suçlu olanlar cezalandırılırken masum olanların beraat ettiği görülüyor. Nitekim dava açılanlar içerisinde beraat oranının üçte bir civarında olması da bunu doğruluyor. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay, sanıklar bazında ayrıntılı değerlendirmeler yapıp bozma ve onama kararları veriyor.
Yakın tarihte Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yeniden görülen ve karara bağlanan davalardan bu yönde çok sayıda örnek verilebilir. Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Sultanbeyli ve Mehmetçik Vakfı mevkiinde meydana gelen olaylara ilişkin görülen ve 122 sanığın yargılandığı davada, İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi 25 Mayıs 2018 tarihinde açıkladığı kararında üç rütbeli sanığa ağırlaştırılmış müebbet cezası verirken, olay günü er rütbesinde olan üç sanığın beraatına hükmetmişti. Yargıtay bu altı sanık ile ilgili kararı onamış ancak olay tarihinde Hava Harp Okulu öğrencisi olan 116 sanığa “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan verilen müebbet hapis cezasını bozmuştu.
Yargıtay bozma kararı üzerine, ilk derece mahkemesine geri gönderilen dava dosyası 15, 35 ve 66 sanıklı olarak üçe ayrılmıştı. İşte bu sanıklardan 35’inin yargılandığı dava yaklaşık kırk gün önce 25 Mayıs 2023 günü sonuçlanmış ve 35 sanıktan 28’inin “Anayasal düzeni ihlal” yerine “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 12 yıl 9’ar ay hapisle cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Mahkeme heyeti bu sanıklardan 27’sinin cezasını, gelecekleri üzerindeki olası etkiyi dikkate alarak 10 yıl 7’şer ay 15’er güne indirirken, bir sanığın cezasını mahkeme heyetine yönelik saygısız ve tehdit içeren davranışlarını gerekçe göstererek düşürmemiştir. Heyet, tüm sanıklar hakkında verilen ceza miktarını, tutuklu kaldıkları süreyi ve infaz süreleri dikkate alarak tahliyelerine hükmederken, haklarında yurt dışına çıkış yasağı uygulanmasına karar vermiştir.
Görüldüğü üzere yargı darbe girişimine katılan sanıkların rütbelerini ve eylemlerini göz önüne alarak karar vermektedir. Rütbeli sanıklar ceza alırken erler beraat etmiştir. Askeri öğrenciler ise rütbeleri ve eylemleri doğrultusunda Yargıtay’ın bozma kararı çerçevesinde mahkum edilmiştir. Masum erlerin veya askeri öğrencilerin bir delile dayanmaksızın cezalandırıldığı yolundaki söylemler, yargılamalar yakından izlendiğinde boşa çıkmaktadır.
Darbe Davaları Ne Aşamada?
Son on yıl boyunca FETÖ ile mücadelede öne çıkan kurumlardan birisi de yargı olmuştur. FETÖ hakkında 15 Temmuz öncesinde, usulsüz dinlemelerden Hrant Dink davasına, MİT tırları davasından KPSS soruşturmasına kadar çok sayıda soruşturma yürütülmüş ve dava açılmıştı. 15 Temmuz sonrası yürütülen soruşturmalar ve davalar ise iki ayrı koldan FETÖ/PDY davaları ve fiili darbe davaları şeklinde ilerlemiştir. FETÖ/PDY soruşturma ve davaları darbe girişiminden bağımsız olarak örgüt üyeliği, örgüt yöneticiliği ve görevi kötüye kullanma gibi örgüt adına işlenen birtakım suçlar hakkında yürütülmüştür. Darbe davaları ise 15 Temmuz günü fiilen darbeye katılan askerler ve az sayıda sivil hakkında açılmış davalardır. FETÖ/PDY soruşturma ve davaları, darbe girişiminden çok önce başlamış ve zamanla genişleyerek hızlanmıştı.
Kamuoyuna yansıyan son verilere göre, darbe davaları olarak bilinen, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarına ilişkin olarak başlatılan soruşturmalar üzerine açılan toplam 289 davanın tamamı ilk derece mahkemelerinde karara bağlanmıştır. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Muğla, Malatya, Diyarbakır, Sakarya, Kars, Ardahan, Edirne, Kocaeli, Manisa, Isparta, Siirt ve Şırnak gibi çok sayıda şehirde ağır ceza mahkemelerinde darbe girişimine ilişkin her bir olay için ayrı ayrı davalar açılmıştır.
Bu davalarda ilk karar Erzurum’da açıklanmışken en son geçen yıl karara bağlanan Çanakkale 5. Alay Komutanlığı davası ile ilk derece mahkemelerindeki 289 davada 6 yıllık yargılama süreçlerinin sonuna gelinmiştir. Şüphesiz bu durum tüm yargı sürecinin tamamlandığı anlamına gelmiyor. Davaların bazıları için istinaf ve temyiz aşamaları devam ediyor. Bazıları ise Yargıtay tarafından onaylanarak kesinleşmiş durumda. En son kesinleşen dosyalar için Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvurular da söz konusu olabilecek.
Darbe teşebbüsü ve 15 Temmuz günü işlenen suçlara ilişkin öne çıkan iki ana dava “Akıncı Üssü davası” ve “Genelkurmay Çatı davası”dır. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 224 sanıklı Genelkurmay Çatı davasında 20 Haziran 2019’da hükmün açıklanmasıyla ilk derece yargılaması sonuçlanmıştı. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı, 14 Ekim 2020’de Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf incelemesinden geçirilmiş ve hukuka uygun bulunmuştur. Dosya halihazırda temyiz aşamasında Yargıtay önünde beklemektedir. Genelkurmay Çatı davası FETÖ’nün TSK’daki örgütlenmesini, darbe girişiminin hazırlık sürecini, nasıl icra edildiğini, Genelkurmay Karargahı’nda gerçekleşen eylemleri ve darbenin askeri yöneticilerini açığa çıkartmıştır. Davanın odaklandığı konu FETÖ tarafından sevk ve idare edilen darbe girişiminin askeri yöneticileridir.
Karşılaştırma yapacak olursak, Akıncı davasında 15 Temmuz girişimini FETÖ adına yöneten ve darbenin gerçek liderleri olan sivil kanat öne çıkmakta iken, Genelkurmay Çatı davası eylemleri sivil yöneticilerin direktifleri doğrultusunda gerçekleştiren ve organize eden askeri kanata odaklanmaktadır. Akıncı Üssü davası, 26 Kasım 2020’de ilk derece mahkemesinde sona ermiş ve toplamda 475 sanığın yargılandığı davada darbe girişimini Akıncı Üssü’nden yöneten örgütün “sivil imamları” ile çok sayıda asker sanık, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “Cumhurbaşkanına suikast” ve “77 kişinin şehit edilmesine” ilişkin suçlardan toplam 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 26 Kasım 2020’de karara bağlanan dosya üzerindeki istinaf incelemesini bir ay önce 3 Haziran 2022 tarihinde tamamlamış, yerel mahkemenin hükmünde usul ve esasa ilişkin bir isabetsizliğin bulunmadığına ve kararın hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir. Böylece Akıncı Üssü davasının ikinci aşaması olan istinaf incelemesi tamamlanmıştır. Bundan sonraki süreçte temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay tarafından incelenecektir.
Sonuç olarak yargının bazı eksiklerine rağmen darbe davalarını etkili, hızlı ve adil bir şekilde yürüttüğünü, sanıkların davaları uzatma ve sulandırma girişimlerine rağmen darbe girişimini ve darbenin faillerini somut delillerle açığa çıkardığını ve cezalandırdığını söylemek mümkündür. Ancak yargı süreci burada bitmeyecek ve daha uzun yıllar devam edecektir. Bu açıdan kamuoyunun ilgisinin ve desteğinin devam etmesi önemlidir. Bu mücadelenin sadece yargıdan beklenmesi ve tek başına yargının bunun üstesinden gelmesi beklenemez.