Osmanlı’nın son döneminde başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden göç gerçeği ortada duruyor. 2011 ile göç gerçeğinin merkezine Suriyeliler girdi. Açık kapı politikası çerçevesinde “geçici koruma statüsü” ile Türkiye’de bulunan Suriyelilerin sayısı bir dönem 3.5 milyona kadar çıkmışken, gelinen noktada bu rakam 2.9 milyon ve sayı yavaş yavaş azalmaya devam ediyor. Bu sayı içinde eğitim imkanlarından yararlanan Suriyeliler de bulunuyor.
Eğitim Nedeniyle Göç Etmek
Göçün bir nedeni, ekonomik olabiliyor. İnsanlar, bulundukları ülkenin ekonomik imkanlarını beğenmeyebiliyor veya kendisi için yeterli görmeyebiliyor. Bazen de bazı insanlar, ülkelerinde yoksulluk ve işsizlik girdabında bulundukları için başka ülkelere “bir umut” deyip göç edebiliyor. Ancak Suriyelilerin göç etme nedenleri, ekonomik değil. Yani kendi ülkelerinde iş bulamadıkları için ya da daha iyi bir ekonomik imkân için başka bir ülkeye ve özelde Türkiye’ye gelmiş değiller.
Bazen de göçün sosyolojik nedenlerle olduğu da görülebiliyor. Ailevi nedenler, toplumsal gerilimler ve dışlanmalar, kan davaları gibi nedenler, belli kesimi göçe zorlayabiliyor. Ama Suriyelilerin göç etme nedenleri, sosyolojik de değil. Yani ülkelerindeki sosyal çalkantılardan, yaşanan toplumsal sorunlardan kaynaklı olarak kendileri için daha uygun ülkelere göç etmiş değiller.
Ya da depremler, seller, volkanik püskürmeler gibi felaketler yanında çölleşme ve iklim değişikliği/kuraklık da göç kapısını açabiliyor. Mesela, 1994’te sadece toprak kaymaları nedeniyle 270 bin Kırgız yerlerinden oynamak zorunda kalmıştı. Dünya Bankası öngörüleri 2050’ye kadar iklim değişikliği nedeniyle 216 milyon kişinin göç etmek zorunda kalabileceği yönünde. Ancak Suriyeliler, ülkelerinde doğal afetler veya özelde iklim değişikliği nedeniyle mahrumiyete düştükleri için de başka ülkelere göç etmiş değiller.
Bir de savaşlardan kaynaklanan, özelde iç savaş veya terör ile yakından ilgili olan ve bazen de siyasi gelişmeler sonucu oluşabilen göçler var. Mesela, Osmanlı topraklarında 1821 ayaklanması ile başlayan ve Yunanlıların yöredeki Müslümanlara uygulamış oldukları katliamlar, Bulgarların gerek 1877-1878’de ve gerekse 1912’de yapmış oldukları zulümler, yine aynı dönemlerde Sırp, Karadağ ve Makedonya’da yaşanan sıkıntılı süreçler meşhur. Hepsinin sonuçları göç olmuş. Benzer şekilde, Birinci Dünya Savaşı’nın Asya’da ve Afrika’da çok sayıda sınırın değişmesine yol açtığı ve bunun da insanların göçüne neden olduğu ve yine yakın zamanda Avrupa’daki Yugoslavya Savaşı’ndan sonrasında yaklaşık 3 milyon insanın göç ettikleri biliniyor. İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde, savaş öncesi Nazi Almanya’sının sınırları içinde kalan bölgelerden 10 milyon, Doğu Avrupa’dan da 3 milyon kişinin yerleşmek niyetiyle Federal Almanya’ya girdikleri ifade ediliyor.
İşte Suriyeliler, ülkelerinde canlarını tehlikeye sokan siyasi-askeri “iç karışıklık” çıktığı için “mecburen” ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlar. Hayatta kalabilecekleri “sığınak” ülke olarak Türkiye’yi de güvenli bir liman görmüşler. Aralarından bir kısmı, aynı zamanda eğitimlerini Türkiye’de almak için üniversitelerde okumaya başlamışlar. Yani Türkiye’deki Suriyelilerin belli bir bölümü, Türkiye için “beyin gücü” olmuş durumda.

Uluslararası Öğrencilerin Katkıları ve Suriyeliler
Dünyada üniversitelerde 8 milyona yaklaşan uluslararası öğrenci var. Bunların 1 milyonuna ABD ev sahipliği yapıyor. Uluslararası öğrenciye ev sahipliğinde İngiltere 718 bin, Kanada 660 bin, Fransa 392 bin, Avustralya 361 bin, Almanya 349 bin ile sıralanıyor. Türkiye de 336 bin uluslararası öğrencisi ile dünyada uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapan ülkeler arasında 7. sırada. Özellikle son on yıldır Türkiye’deki uluslararası öğrenci sayısı ciddi artış halinde.
Türkiye’nin üniversitelerde ev sahipliği yaptığı ülkelerin ilk sırasında 60 bin 750 uluslararası öğrenci ile Suriyeler var. Suriyeli öğrenciler, Türkiye’deki toplam uluslararası öğrencilerin yüzde 18,06’sını oluşturuyor. Yani yaklaşık her 5 uluslararası öğrenciden 1’i Suriyeli. Suriyeli uluslararası öğrencilerin de yüzde 59,76’sı lisans öğrencisi. Üniversitelerden mezun olan Suriyelilerin sayısı da 17 bini bulmuş durumda.
Böyle bir bağlamda; uluslararası öğrencilerin ve mezunların bir ülkeye katkısının görüldüğü “ekonomik, akademik, siyasi-diplomatik ve sosyokültürel” şeklindeki dört alanda Suriyelilerin de Türkiye’ye katkıları oluyor, olmaya da devam edecek.
Bir kere, ekonomik katkı açık. Uluslararası öğrencilerin, harcamaları üzerinden ekonomiye katkıları oluyor. Örneğin, İngiltere’de uluslararası öğrenciler, ekonomiye 52.5 milyar dolar katkı sağlıyor. Bu rakam ABD’de 43,8 milyar dolar, Avustralya’da 29 milyar dolar, Kanada’da 22.3 milyar dolar. Hatta 138 bin uluslararası öğrencisi olan ABD’nin Kaliforniya eyaletinde ekonomik katkı 6 milyar dolar.
Türkiye’de uluslararası öğrencilerin ekonomik harcamalar üzerinden ekonomiye katkıları ise tahminen toplamda 2 milyar dolar. Harç ücretleri ve uluslararası öğrenci danışmanlık şirketlerinin getirisi de dahil edildiğinde, bu rakam 3 milyar doları geçmiş oluyor. Böyle bir zeminde, Suriyelilerin toplam uluslararası öğrenci içindeki oranı düşünüldüğünde, harcamalar üzerinden ekonomiye katkıları tahmini 400 milyon dolar civarında. Buna Suriyeli öğrencilerin dış ticaret katkıları ve bizzat çalışma hayatında bulunmaları yoluyla yaptıkları katkılar da eklenmeli. Özellikle “Yeni Suriye” döneminde, Suriyeli mezunların bizzat ticaret yapmak suretiyle Türkiye-Suriye dış ticaretine katkılarının ziyadesiyle çok olacağından şüphe yok. Dolayısıyla ekonomik katkı dikkate değer.
Akademik katkı da olacaktır. Zira Türkiye’de 2 bin 906 uluslararası akademisyen bulunuyor. Bunların yüzde 7,91’i yani 230’u Suriye uyruklu. Bu sayının yüzde 5 civarında lisansüstü Suriyeli öğrencinin mezuniyeti ile daha fazla olması mümkün. Daha da ötesi, “Yeni Suriye” döneminde Türkiye-Suriye “akademik ilişkileri”nde, Türkiye’den mezun olup Suriye’de akademisyen olacak olanların önemli katkıları olacaktır. Bu nedenle, yakın zamanda YÖK Başkanı’nın bu bağlamdaki “hazırız” açıklamaları, daha kıymetli bir hal alıyor.
Uluslararası öğrencilerin siyasi-diplomatik katkıları da biliniyor. Örneğin, dünyadaki tüm devletlerin başındakilerin (devlet başkanı, cumhurbaşkanı, kral/içe, prens/es) yüzde 88’i batılı ülkelerin okullarından mezun olmuş kişiler. Sadece ABD’den mezun olup ülkelerinde bu makamlarda olan 65 kişi var, İngiltere’den 58 kişi, Fransa’dan 30 kişi. Mesele, tam da “yumuşak güç” denilen kavramın karşılığı.
Türkiye için de böyle bir yumuşak güç belli ölçülerde var. Örneğin Türkiye’nin Libya’daki siyasi-askeri gücünün temeli olan ekonomik yatırım imkanları, Türkiye mezunu olan Muhammed El Manguş ile gelişiyor. Lise eğitimini İstanbul’da ve lisans eğitimini de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tamamlayan El Manguş, Libya Bayındırlık ve İskân Bakanı (1972) ve Libya Başbakanlığı (1997-2000) görevlerini yürütmüş biri. Yine Türkiye’nin Somali’deki siyasi-askeri-diplomatik varlığını tahkim eden unsurlardan biri olarak Türkiye mezunu bakan Abdulkadir Muhammed Nur ve diğer misyon görevlileri söz konusu. Türk dünyası ve Balkanlar’da da bu tarz örnekler bulmak mümkün. Orhan Murtezani, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin 20. hükümetinin Avrupa İşleri Bakanı ve Avrupa Birliği baş müzakerecisi. Fikrim Damka, Kosova Kalkınma Bakanı. Ve yine Ortadoğu’dan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi hükümetinde etnik ve dini unsurlardan sorumlu devlet bakanı Türkiye mezunu Aydın Maruf Selim.
Nihayetinde, Suriyeli uluslararası öğrencilerin de bu bağlamda katkısı şimdiden ortada. Yeni Suriye’nin Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani ile Halep Valisi Azzam Garib, Türkiye mezunları. Zaman içinde, doğal olarak Suriye’nin yönetiminin değişik kademelerinde Türkiye mezunlarının olduğuna dair haberler daha çok duyulacaktır.
Sosyokültürel katkılar da var, olmaya da devam edecektir. Özellikle tüm ırkçı kışkırtmalara rağmen Türkiye ile Suriyeliler arasında oluşan “yakınlık”, uluslararası öğrenci düzeyinde “daha seviyeli” görünüyor ve bunun “Yeni Suriye” sonrasında çok daha güzel işleyeceği ümit edilebilir. Özellikle sivil toplum alanında derinlikli ilişkilerin çok daha ileri seviyeye taşınacağı rahatlıkla söylenebilir.
Özetle; 60 bin Suriyeli uluslararası öğrencisi ve 17 bin Suriyeli uluslararası mezunu vesilesi ile Suriye ve Türkiye arasında önümüzdeki dönemin “kazan-kazan” yönlü olumlu zeminde ilerleyeceğinden şüphe duyulmamalı. Yapılması gerekense “kazan-kazan” kapsamında enine boyuna her alanda detaylı hazırlıkların yapılması ve kademeli olarak hayata geçirilmesidir. Bu kapsamda Suriyeli öğrenciler ve mezunlar stratejisinin özel olarak ele alınması elzemdir.