Kriter > Siyaset |

CHP’nin Parçalı Yörüngesi


Siyasi ve toplumsal meseleleri çözmek dendiğinde yeni sol kültürcü popülizm ile ulusalcılık ve sağ arasında gidip gelen CHP stratejisinin nasıl ete kemiğe bürüneceği belirsizliğini korumaktadır.

CHP nin Parçalı Yörüngesi
CHP Genel Merkezi, Ankara

Elde edilen sonuçlarla istikrarlı gibi görünen CHP, İYİ Parti ile resmen, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Saadet Partisi (SP) ile de fiili ittifak kurarak yerel seçimlerde amacına ulaştı. Bir bakıma çeşitli partiler, yapılar ve öznellikler arasında bir menteşe işlevi gördü. Bir araya gelmenin her zaman siyasi bakımdan uyumlu olmayı mümkün kılmadığını ispatlayan stratejiyle yürünecek uzun bir yol açıldı artık. Ancak çok çeşitli partileri barındıran ittifakın klasik CHP ve gelecek açısından ciddi krizler üreteceği çok net bir şekilde görülüyor. Partinin karar mercileri de bunun farkında. Hem değişim vaadi hem de değişimden zarar görenlerin bir kısmına geçici pansuman sağlayan CHP analizleri Türkiye’nin geleceğiyle ilgili tartışmalar ve gerilimlerle yakından ilişkilidir.

Günümüzde ortalama CHP’li denilebilecek bir belediye başkanıyla yirmi yıl önceki başkan birbirinden epeyce farklı. Siyasi sistemin yeni durumundan faydalanan CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için sağ seçmenlerin de oy verebileceği Ekrem İmamoğlu’nu tercih ederken Beyoğlu için “kızıl yıllar”ın tekrar edilebileceğine inanan ortanın solundaki Alper Taş’ı aday gösterdi. Benzeri bir durum “sola atılım” için TKP kürsüsünde konuşan İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu için ve il genel meclisi üyelerindeki heterojen yapı için de geçerli. Kimlikleri hayli değişik olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i bir araya getirebilmek normal şartlarda kolay bir ittifak stratejisi değil. Sadece andığımız isimlerin bile dil, değer, teşhis ve siyaset yapma üslupları birbirini tutmuyor.

CHP, toplumu Kemalist özcü tanımlara hapseden ideolojik anlayışları haklı çıkartacak yanılsamalara kapılmaması gerektiğinin farkında. Zira toplum değişim talepleri ve Kemalist kimlik arasında fazlaca sıkıştırıldığında hep değişimden yana tavır koydu. Artık şu kabul edilmelidir ki CHP en azından zahiren kimilerinin görmek istediği kadar “statükocu” değil, parti de bu gerçeği kavradığı için kendisini en alışılmış göndergesi olan Kemalizm ile tanımlamıyor, eski merkez partiler gibi herkese sesleniyor, geniş bir kesimi kapsamak istiyor. Belki de siyaseti farklı bir şekilde tanımlamayı arzulayanların çalışmaları hayli zamandır etkili olan yeni politik kültürü göz ardı edenler ile otantik CHP’lilerin alışmaları gereken bir durumla karşı karşıyayız.

 

Bir İleri, İki Geri

Yıllardır kendisi hakkındaki özcü değerlendirmeleri doğrulayan CHP son birkaç yıldır değişim evresine girdi. Henüz devam eden bu sürecin seçim sonuçlarının ötesine geçen anlamı bulunuyor. Türkiye’de Pandora’nın kutusunun açıldığı, Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılan hemen her şeyin sorgulandığı ve 2007’den sonra bariz hale gelen dönüşüm dalgaları CHP’yi etkiledi, öncelikleri de zamanla değişti. Bu değişimin en esaslı veçhesi laiklik vurgusundaki azalma oldu. Dolayısıyla partinin ülkedeki tüm değişimlerin baskısını üzerinde daha fazla hissedeceği bir döneme girdiği son derece açık.

CHP 1990’lardan bu yana hep “gürültücü” ulusalcılar ve “uysal” sosyal demokratların kapışması şeklinde özetlenebilecek politikalar izledi. Bu durum bile başlı başına sahici, derinlikli ve devamlılığı olan esaslı ilgiyi hak etmekle beraber bu konuda Türkiye’deki çoğu fikri akımın sınıfta kaldığı rahatlıkla söylenebilir. Partide öne çıkan ulusalcı ve Kemalist düşünce baştan beri olumsuz bir tavır takınarak dönüşüm karşıtı duruşundan taviz vermemişti. Sahte radikalizm şeklinde adlandırılabilecek bu strateji tüm varlığını “hayır” zeminiyle izah eder hale gelmişti. Bunun ardından üst üste gelen seçim başarısızlıkları partiyi tüm gücüyle yerel seçimlere ezber bozan bir biçimde hazırladı. Şayet Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 60 civarında olsaydı Millet İttifakı’nı oluşturan yapılar muhtemelen bu kadar hevesli hareket etmeyecekti. Böylece CHP beklenti içindeki “iki bin kişilik bir siyaset eliti” ile sınırlı dar ve gürültücü anlayış yerine yeniyi zorlayan bir stratejiyi hayat geçirdi.

Bu yüzden yakın zamanda 31 Mart yerel seçimlerinden hemen önce sosyalist kültürcü bir yazar CHP’yi “1930’ların hasretiyle avunmakla” dahası arkaik ideolojik dile yaslanmakla eleştirmişti. Aslında yazar bunu ifade etmekle partideki çıkış arayışlarını daha başından imkansız görmüş oluyordu. Elbette eleştiri, küçümseme gibi pek çok duygunun da izi var burada. Ne var ki aynı kişi seçimlerden sonra partiden ümitli olduğunu ifade etmekten geri durmadı. Aynı bakış açısının Türkiye’de oldukça geniş bir zemin bulduğundan söz edilebilir. Halbuki CHP’nin son yıllardaki performansı dikkate alındığında –en azından liderlik düzeyinde– katıksız Kemalist anlayışa demir attığından söz etmek ne kadar güçse, ülkenin sorunlarına kalıcı çözümler üretme isteği ve kapasitesinde bir parti vasfına sahip olduğunu iddia etmek de o denli güç.

CHP siyasi rotasını değiştirmeye karar verdiğinden beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kaybettirme siyasetinin yanında, inkarcılık ile yüzleşme arasında bir mücadele yaşıyor. Kimlik sorunları, ekonomik ve politik sorunlarla da iç içe geçince işler daha da karmaşıklaşıyor. CHP akışkan bir huzursuzluk ve hoşnutsuzluk duygusunu açığa çıkaran Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’nden bu yana çeşitli ve çelişkili yan yana gelişleri sağladı.

Müttefik siyasetinin AK Parti’yi zayıflatmak açısından merkezi rol oynayacağını fark eden İYİ Parti yöneticileri de en keskin farklılıkların birleşiminden oluşan bir üçlünün içinde. Yeniçağ çizgisinde ve sahiplendiği ülkücülük bakımından esneme payı hayli az olan bir yapı var. AK Parti’nin gücü yüzünden boşa düşen ve bir kısmı CHP’ye yönelen ama burada umduğunu bulamayan merkez sağ siyasetçilerin etkili olduğu çevreler ile seküler milliyetçileri bir arada tutarak kendisi kaybetmek pahasına CHP’ye yüksek bir destek sundu. Heterojen ittifak cephesi bakımından HDP İstanbul, Ankara, Mersin, Antalya gibi büyükşehirlerde, Esenyurt ve Küçükçekmece gibi ilçelerde sonuçlar üzerinde doğrudan etkili oldu. Elbette seçim sürecinde birleşik bir cephe görüntüsü verme, ittifak içindeki anlaşmazlıkların varlığını önemsiz gösterme çabaları da söz konusuydu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Çubuk ilçesinde şehit sözleşmeli piyade er Yener Kırıkcı’nın cenaze namazının ardından bir grup tarafından protesto edilerek saldırıya uğradı, 21 Nisan 2019

 

Her ne kadar sol yelpazedekiler seçimlerden başarıyla çıkan CHP’nin duruşunu övgüye değer bulup yeni prens adayları önünde resmigeçit yapsa da önümüzdeki günlerde bunun başlı başına bir kriz doğuracağı açıkça görünüyor. PKK’nın HDP ile CHP ittifakının resmiyet kazanması gerektiğini yüksek perdeden ifade etmesi gibi durumlar partiyi krize sürükleyebilir. Ankara’nın Çubuk ilçesinde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na şehit cenazesinde gösterilen tepkinin fiziki boyuta ulaşması gibi adli olaylarda bile hemen Madımak’ın hatırlanması beklentilerin kolaylıkla hüsran ile sonuçlanabileceğini akla getiriyor.

Bilhassa İYİ Parti ve SP yönetimlerinde ve tabanlarındaki siyasetin aritmetiğine odaklanan geçici memnuniyet duygusu yerini kolaylıkla eleştirelliğe bırakabilir. Bunlar aynı zamanda yakınlığın ve ittifakın kendisinin de nasıl tanımlanacağını sorgulamayı beraberinde getirir. Ayrıca Türk solunda, Kürt olmayan ve HDP’ye destek verenlerin de bu partiyle ilgili herhangi bir yergide bulunmaktan kaçınma tavrı son bulabilir. Zira soldan gelip HDP’ye eleştirel mesafede konumlananlar bir elin parmaklarını geçebilecek kadar bile değil. Bu yüzden bütünü düşünmeyi reddeden solda CHP’nin HDP ile aleni iş birliği kanalını açık tutmasını öneren hatta bu partiyi “Kürt halkının modernleşme ve demokratikleşme eğiliminin ve arzusunun tezahürü” görenler var. Oysa terörden hendeklere, “devrimci halk savaşı” kaldıracından masumların katledilmesine kadar yaşanan onca acı olay bu partiyi eleştirel bir açıdan değerlendirmeyi kaçınılmaz hale getirmiştir.

Memleket meselelerinin müzakeresinde mantık ve muhakeme mekanizmasını farklı çalıştıran SP ise “milli görüşçü” kökleriyle CHP’nin erişemeyeceği kitleleri Millet İttifakı’na yönlendirirken AK Parti’den rahatsız olan kesimin sığınabileceği bir saçak altı oldu. Tek başına bir alternatif olma iddiasıyla İstanbul başta olmak üzere çoğu yerde az sayıda seçmeni kendisine çekmeyi başardı. Bu başarılı ittifak girişiminin sonuçları doğrudan etkilediğini tahmin etmek zor değil.

 

Beklentiler ve Riskler

Rumen yazar Panait Istrati 1920’lerin ikinci yarısında Sovyetler Birliği’ni ziyaret eder. Kendisini ikna etmeye çalışan bir Sovyet yetkili şunu söyler: “Yumurta kırmadan omlet yapamazsın!” Istrati buna şöyle cevap verir: “Peki kırılmış yumurtaları görebiliyorum. Ama sizin şu omlet nerede?” Burada Istrati’nin sorusuna hak vermemek elde değil. CHP’nin bundan sonrası için de aynı şey söylenebilir. Artık CHP’ye açıktan veya örtülü olarak destek veren yapıların şunu söyleme hakkı doğdu: “Peki, CHP için bütün yumurtalarımızı kırıyoruz ama bize söz verdiğiniz omlet nerede?”

Ayaklarını yere sağlam basma zorunluluğunu her geçen gün daha derinden hisseden CHP’nin önümüzdeki günlerde farklı parti, yapı ve anlayışlarla kurduğu ittifakın nasıl biçimleneceği Türkiye’nin normalleşmesinin derinleşebilmesi bakımından belirleyici öneme sahip bir sorudur.

Partinin yerel seçim performansının mahiyeti ve niteliğini anlamak için her fırsatta vurgulanan “Herkesin CHP’si” ifadesinden hareketle bazı genellemeler yapılabilir. Bu çerçeveden bakıldığında CHP’nin ortanın soluna açılmak adına gündemine aldığı/alabileceği çoğulcu politikaların seyri için sol içi tartışmalar ve bunların pratik yansımalarını anlamak önem kazanmaktadır. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki ilk komisyon tekliflerinden birinin toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili olması bu bağlamda gelecekte ne tür tartışmaların vuku bulacağının ilk işaretidir. Bunlara henüz telaffuz edilmeyen fakat neoliberal solun güncel felsefi, siyasi ve kültürel tartışmalarında yer edinen hususları da eklemek gerekir. Yönetim sürecinde başkanlar öncelikle kendi belediye meclisi üyelerinin cenderesi altında kalacak. Buna karşın AK Parti üyeleri özellikle vatandaşın hayatına dokunan yararlı konularda (ulaşımın ucuzlaması gibi) başkanlara destek olacak.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu 26 Nisan’daki açıklamasında eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 31 Mart’tan önce “sandığa gidin” çağrısını “çok kıymetli” bulduğunu ve “Faşizme karşı omuz omuza” mücadele ettiklerini söyledi.

Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı-ayrımcı açıklamalarıyla gündeme gelen Bolu’nun CHP’li Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın belediye işçilerine dönük haksız uygulamaları hala tazeliğini koruyor. Üstelik kötü görünmeme arzusuyla Kur’an-ı Kerim’i öperek göreve başlayan bir başkandır. Tam da burası, CHP ile ilgili çalışmaların çoğunun göz ardı ettiği önemli noktalardan biri olmanın yanında sadece parti açısından değil diğer siyasi partilerle ittifakını da aynı ölçüde ilgilendirmektedir. Dolayısıyla siyasi ve toplumsal meseleleri çözmek dendiğinde yeni sol kültürcü popülizm ile ulusalcılık ve sağ arasında gidip gelen stratejinin nasıl ete kemiğe bürüneceği belirsizliğini korumaktadır.

Altı çizilmesi gereken hususlardan birisi CHP’nin İstanbul, Ankara, Adana, Hatay gibi belli yerlerdeki aday profilleriyle ortanın sağına dönük açılımlarını ve teskin edici açıklamalarını eş zamanlı bir şekilde hangi söylemle cezbedeceği partinin geleceği açısından da kilit bir sorundur. Acaba parti Demokrat Parti’den bu yana devam eden “dine hürmetkar ama değişimci bir geleneğe aidiyet” iddiasının varisi mi olmak istiyor? Bu sürecin ne tür sonuçlar üreteceği veya partililerin kriz anlarında nereye meyledecekleri değişimin boyutu ve ortanın sağı arasındaki ilişkinin niteliğini de belirleyecektir.

Seçimlerde özellikle AK Parti’de olup da CHP’ye geçen büyükşehir belediyeleriyle ilgili olarak bugünlerde “epistemik bir cemaat” olma durumunu her zamankinden daha fütursuz bir şekilde ortaya koyan BirGün ya da Cumhuriyet gazetesinde çıkan haberleri okuyanların CHP’deki dönüşüm beklentisi karşısında şok yaşamaması imkansız. Manzara-i umumiye üç aşağı beş yukarı Ekrem İmamoğlu’nu ufukta beliren ve çoğunluğun tutkularından doğmuş bir prens gibi selamlamak şeklinde. Sürekli kaybetmenin etkisini kazanmanın hıncıyla atmaya çalışan Sözcü, Fox ve Halk TV’ye bakıldığında görülen manzara daha da iç karartıcı. Buralarda kabararak artan husumeti açık ve net biçimde karşısına alamayan bir CHP’nin dönüşümünü sürdürmesi pek mümkün değil. Bu bakımdan CHP öncelikle kadrolarını, seçmenlerini ve kanaat teknisyenlerini de dönüştürmek zorundadır.

Yeni sistem sayesinde başarı elde edebileceğini gören CHP’yi, sol Kemalizm, sosyal demokrasi gibi Türk solunun kendi tarihselliği içerisinden anlamaya gayret ettiğimizde, henüz herkese hitap edebiliyor konumunda göremeyiz. CHP kadroları siyasi varsayımlarından bazılarının sorgulanmasını gerektiren bir geçiş aşamasında bulunuyor. Sadece yerel yönetimlerde değil nasıl bir Türkiye tasavvur ettiğini ve belki daha doğrusu neye dönüşmek istediğini de kendisine sormak zorunda. Yerel seçimlerde karar almayı ve birleştirmeyi içeren önemli bir başarı elde edebilmesi henüz yeni öznellikler kurabildiğini göstermiyor. Ayrıca herkesi kapsayacak bir ideolojik esnekliğin dilini inşa etmekte de sanıldığı kadar başarılı değil. Sözgelimi CHP’de Yaşar Nuri Öztürk, İlhan Özkes ve Mehmet Bekaroğlu ile başlayan dini söylem temsili “Kemalist ilahiyat” ve “İslami sol” gibi her zaman haklı olmanın kibrini yansıtan sekter anlayışların varlığıyla sınırlı kaldı. 24 Haziran seçimlerindeki SP ittifakına rağmen bu isimlerin ötesinde parti içinde bir kanat oluştuğu söylenemez. Dahası CHP’nin temsil ettiği “muhafazakar cumhuriyetçiliği” aşması gerektiğini ifade eden sosyalistler kadar da etkili değiller. Dolayısıyla Türkiye tarihselliğinin hangi dinamiklerinin CHP’nin önünü açtığını anlamadan yapılan değerlendirmelerin her birine şimdilik ihtiyatla yaklaşmak gerekir. 

Siyasi düşüncenin esas görevlerinden biri kavramlar üzerinde mücadele etmek, anlamlarına açıklık kazandırmak ve bunları dönüştürmektir. Bu zaviyeden kavşaktaki CHP devletçi modernitenin, laikliğin tepeden inme ve dayatmacı bir siyaset olduğu tezinden ricat etmiş gözükse de yüzleşmesi gereken çok daha önemli sorunlarla karşı karşıya; icraatları doğru düzgün yapmak, halkın tepkisini çekecek tarihsel CHP yükünü üstünden atmak, kavgadan ve tarz-ı hayat dayatmasından uzak durmak gibi. Bundan sonra müşküllere yol açan CHP için en önemli mesele istediği yönetimi –kırılgan ittifak bileşenlerini de gözeterek– sözden fiiliyata nasıl taşıyacağı olacaktır. 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası