Kriter > Siyaset |

28 Şubat Darbesini Hatırlamak ve Hatırlatmak


28 Şubat sürecinde üniversite kapısında kurulan ikna odasında genç kızlar başlarını açmaya zorlanıyor, öğretim üyelerinden eşlerinin fotoğraflarını getirmeleri isteniyordu. Bunlar, bin yıl sürmesi arzusuyla ülke yönetimini vesayetleri altında tutmayı görev addeden cuntacıların hak ve özgürlükleri yok sayan yaklaşımlarıydı.

28 Şubat Darbesini Hatırlamak ve Hatırlatmak

Her şeyi okuyabilirsiniz ama yakın tarihle ilgiliyse okumalarınız o zaman daha bir dikkatli, daha bir duyarlı şekilde okumalara odaklandığınızı fark edersiniz. Okumalarınızı anlamlandırmak istediğinizde; medya, bireyin hak ve özgürlükleri, ekonomi, iç ve dış siyaset, yerel ve bölgesel dinamikler üzerinden bu okumaları yapabilir, yakın tarihin bugünden nasıl göründüğünü, nasıl anlamlandırılması gerektiğini anlamaya, çözmeye çalışırsınız. Yaşadığınız ülke, yaklaşık on yılda bir darbelerle sivil siyasete ayar çekilen Türkiye ise okumalarınızı daha bir özenli yapmalısınız. Bu özenli okumayı hak eden bir tarihsel okuma anlayışına sahip değilseniz, dün olanın bugünle ilişkisini, bugün olanın dünden bağımsız olmadığını; dünün sadece dünde, bugüne ait bir olayın da sadece bugünün olayı olmadığını anlayamazsınız.

Her dönem kendine ait kavramlarla hatırlanır; her dönem kendi kavramlarını oluşturur ve onları öne çıkarır. Neredeyse çeyrek asırlık bir geçmişi bugün anlamak, anlamlandırmak, insan hafızasının etkilerini bir kenara bıraksak bile, döneme ilişkin arşivci bir bakış açısıyla yapılacak yaklaşımla dahi 28 Şubat, bugün yaşayanlar için “tuhaf” ya da “nasıl olur?” denilecek türden istifhamlar barındıracaktır.

 

Gazete Manşetleri

Bugünden geriye dönüp baktığımızda, “28 Şubat medyası” olarak da adlandıracağımız medyanın bilinen işlevleri dışında; bir güç, bir odak olarak kendini konumlandırdığı bir dönemdi 28 Şubat süreci. O süreçteki gazetelerin manşetleri de, medyanın kendisini konumlandırdığı bu anlayışın ve zihin dünyasının bir yansımasıydı. O manşetlerden bazıları şunlardı: “Gerekirse silah bile kullanırız”, “Ordudan dört uyarı”, “Ya uy ya çekil”, “Beceremediniz artık bırakın”, “Gülen de uyardı”, “70 yıllık imajımız güme gidiyor”, “Laiklik uyarısı”, “Sincan’da tanklı protesto”.

Medya üzerinden yapılacak bir okuma elbette 28 Şubat’ta olup biteni anlamamıza yetmeyecektir. O dönemi maddeler halinde özetlemek gerekirse;

  • Kudretli generallerin(!) ülkesine ve milletine yerli mi yabancı mı olduğu tartışmalı düşünce dünyalarının kendini gösterdiği,
  • Medya patronlarıyla medya tepe yöneticilerinin “Emret komutanım!” pozisyonu aldığı,
  • Üniversite rektörlerinin milletin oylarıyla iş başına gelmiş hükümete “uyarı” verdiği,
  • Gazete kupürlerinden oluşan ciddi(!) belgelerle bir partinin kapatılması sürecine giden günlerin yaşandığı, 
  • Bin yıl sürmesi beklentisiyle Sincan’da tankların sokaklarda yürütüldüğü,
  • Her on yılda bir gerçekleşen darbe geleneğinin yeni kavramlarla kendini gösterdiği,
  • Halkın siyasal tercihlerini hiçe sayan vesayetçi anlayışın ülke yönetiminde kendini hissettirdiği,
  • Halkın dini duygularının istismarında dinin önemli bir aktör olarak manipülasyon kokan hareketlerle kullanıldığı,
  • Sivil siyasetin yönetimden uzaklaştırılmasına yönelik siyasete müdahalelerin çok yönlü olarak arttığı,
  • Yaşanan süreçte devlet bankalarından milyarlarca liranın aralarında medya şirketleri de bulunan şirketlerce ödenmeyecek krediler olarak hesaplara geçirildiği günlerdi 28 Şubat günleri.

 

Unutturulmayan Kavramlar

Kendini kabul ettirecek zemini hazırlamıştı 28 Şubat’ın aktörleri. Asimetrik savaş yöntemleriyle medyanın gücünü iyice pekiştirerek, kudretli medya patronları(!) yönetiminde halkın günlük ve gündelik yaşam biçimleri üzerinde bin yıllık etkiyi oluşturacak çabalar sergiliyordu 28 Şubatçılar.

Bugünün insanı için çok uzak olmayan bir geçmişi, yine o geçmişin ortaya çıkardığı kavramlarla hatırlamak istediğimizde gözlerimizin önüne gelenler tarihin kara sayfalar kısmında yerini alacak olan kavramlardır. Süreçte hemen her gün onlarca kere Gobbelsvari bir tekrar mantığıyla tekrarlanan, tekrarlandıkça benimsetilen kavramlardı bunlar.

Postmodern darbe, MGK bildirisi, brifingler, tanklar, Müslüm Gündüz, Aczimendiler, Ali Kalkancı, Fadime Şahin, rektörlerin uyarısı, andıç, askeri bir yetkili, Batı Çalışma Grubu, katsayı engeli, 8 yıllık kesintisiz eğitim, Kuran kurslarının kapatılması, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak, irticai faaliyetler, bin yıl sürecek vb.

Her biri üzerine ayrı ayrı bilimsel çalışmaların yapılabileceği bu kavramlar, 28 Şubat’ın ve 28 Şubatçıların Türkiye siyasi hayatına dayattığı ifadelerdi. Onar yıllık darbelere alıştırılmış insanların, medyanın gücüyle darbenin postmodern olanına da alıştırılması, özel kanallarla birlikte ticari birer şirket mantığıyla çalışan televizyon kanalları için hiç de zor değildi. Ordu içindeki darbeci generallerinin öncülüğünde başta yargı mensupları olmak üzere, sivil toplum temsilcileri ve medya mensuplarına yönelik olarak düzenlenen “irtica brifingleriyle” meşruiyet zeminine giden yolların taşları döşeniyor, vazifelerini öğrenenler aşkla ve şevkle o taşları döşemeyi kendilerine görev biliyorlardı.

Muhalefet partilerinin milletin önündeki vesayetçi anlayışa dur demek yerine, onlarla birlikte ve onların elini rahatlatacak şekilde tavır almaları, Türkiye’nin onar yıllık periyotlarla darbe süreçlerini niçin yaşadığının da aslında bir izahı gibiydi.

Üniversitelerden başörtülü oldukları için uzaklaşmak ya da başlarını açarak okumak zorunda kalan  öğrencilerin okuma haklarını savunmak için yaptığı mücadeleler polisin sert tepkisiyle karşılaşıyor, okula devam etmek durumunda kalanlar ya başlarını açıyor ya da başörtüleri üstüne peruk takıyorlardı. “İdeolojik peruk takmanın yasak” olduğunu belirten bir rektör yardımcısı, üniversite kapısında kurdurduğu ikna odasında genç kızları başlarını açmaya zorluyordu. Eşi başörtülü olduğu düşünülen öğretim üyelerinden ise sudan sebepler üretilerek eşlerinin fotoğraflarını getirmeleri isteniyordu. Bütün bunlar, bin yıl sürmesi arzusuyla, ülke yönetimini vesayetleri altında tutmayı bir görev bilen ordu mensuplarının bireyin hak ve özgürlüklerini yok sayan anlayışlarının bir yansımasıydı aslında.

 

FETÖ’nün Yerleşimi

Bu süreçte dini bir cemaat ve hizmet hareketi olarak kendilerini tanımlayan ve 15 Temmuz 2016’da ihanet darbesine kalkışanların, orduyu ele geçirmek amacıyla yaptığı takıyye zirve yapıyor, halen ABD’de olan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen o günlerde, orduya sızmış bulunan mensuplarına “hanımlarının başlarını açmaları” çağrısında bulunarak başörtüsünün “teferruat” olduğunu söylüyordu. Gazete manşetlerine yansıyan ve televizyon röportajlarında da hedefe koyduğu Refah-Yol hükümetine, 28 Şubat zihniyetiyle aynı paralelde eleştiriler yönelten Fetullahçıların lideri, “Beceremediniz bırakın artık” sözleriyle gazete manşetlerinde yerini alıyordu.

Gazete manşetlerinin ülkeye karabasan gibi çöktüğü günler ve gündemler, ülkenin gitgide huzursuz bir hal almasına yol açıyor, puslu ve bulanık havayı seven kurtlar pusuda bekliyordu. FETÖ’nün, cemaat ve hizmet hareketi olarak bilindiği 28 Şubat günlerini nasıl fırsata çevirdiği, dini duygularıyla tanınan her seviyeden ordu mensubunun Askeri Şura kararlarıyla “irticacı” diye yaftalanarak ordudan atılmasını sağlayıp oluşan boşluğu kendi örgüt üyeleriyle nasıl doldurduğu ve dönemin jakoben Kemalistlerinin de buna nasıl çanak tuttuğu da 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonra daha iyi anlaşılıyordu.

28 Şubat orduyla milletin iki ayrı noktada varlıklarını sürdürdüğü günler olarak süreci yaşayanların zihninde yer etmişti. Bugünden geriye bakıldığında, 28 Şubat’ın manipülatif etkileriyle oluşan sonuçların çok daha açık ve anlaşılır olarak ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Terörle mücadelede yaşanan onca can kaybına, onca maddi kayba rağmen çok az mesafe alınması, sadece vesayet geleneğini görevlerinin en başında tutan ordu mensuplarının terörle mücadeleye önem vermeyişleriyle açıklanamazdı elbette. 28 Şubat sürecine giden günlerde terörle mücadelede yaşanan başarısızlıkta, iç ve dış siyasetin kullanışlı elemanlarının manipülatif çabasının olumsuz etkisinin de olduğunu söylemek mümkün.

Tarihin tekerrür ettiğini ve eğer ders alınmazsa hep tekerrür edeceğini iyi bilmek yetmiyor. Önemli olan ister klasik ister modern isterse postmodern olsun, yaşanan onca darbeye dur demek, darbe zihniyetini aklının bir köşesinde tutan vesayetçilerin ortaya çıktığı zemini kurutmaktır. 28 Şubat postmodern bir darbe olarak nitelense de, her darbe ve darbe teşebbüsü gibi toplumun kodlarını alt üst etmeyi başarmıştır. 28 Şubat darbesi de dahil her darbe, sonrasında yaşananlar düşünüldüğünde ülkenin maddi ve manevi birçok kayıp yaşamasına yol açmış, ülkenin siyasal zeminini oynak taşlar üzerine oturtmayı başarmıştır. 28 Şubat yol açtığı mağduriyetler, yaşattığı zararlar ve her şeyden önemlisi milleti ve milletin temsili bağlamında Meclis’te yer alan temsilcilerini hiçe sayarak yok etmeyi başarabilmiş, ordusunu göz bebeği olarak gören milletin orduyla olan bağlarını zayıflatmıştır.

28 Şubat’ın gündemimize soktuğu kavramlar sadece vesayetçi zihniyetin siyasete müdahalesini yansıtan kavramlar değildi. Bu kavramlar, postmodern bir darbenin hükmedebildiği bütün güçleri sahaya sürerek milleti yönetme makamında olanları yok sayıp dayatmalarla kendilerine alan açtıkları darbeci geleneğin periyodik olarak 10 yıllık bir süreci takiben ortaya çıkan kavramlardı.

Bu kavramlar, vesayetçi zihniyetle birlikte artık sivil siyaseti tehdit eden bir güç odağı oluşturma çabasından uzaklaşıyor; önümüzdeki günlerin Türkiye’de sivil siyasetle şekillenmesinin yolu milletin temsilcilerinin, milletin önünde başka vesayet odağı istemediklerini gösteren cesur adımların atılmasıyla kendini gösteriyordu.

Burada şunu da yeni kuşaklara hatırlatmak gerekiyor. Dönemi, içinde yaşayarak hisseden bizler medyanın bilgilendirme(!) işlevi sayesinde 28 Şubat’ta dönemin cuntacı generallerinin hepsinin ismini ezberlemiştik!

Sahi siz Genelkurmay Başkanımızın ismini biliyor musunuz?


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası