15 Temmuz darbe girişiminin ardından yargı mercilerinin önünde cevaplandırılması ve aydınlatılması gereken başlıca iki soru vardı: Darbeyi kim gerçekleştirdi? Darbe teşebbüsü nasıl planlandı ve hayata geçirildi? Bu soruların cevapları medya veya benzeri platformlarda yoğun şekilde tartışılsa da hakikati ortaya çıkaracak olan yargı kurumlarıydı.
Nitekim daha darbe teşebbüsü devam ederken başlatılan ilk soruşturma işlemleri görece kısa bir zaman dilimi içinde tamamlanarak davalar açıldı. Hazırlanan iddianameler ve bunları temel alarak ilerleyen davalardan ikisi darbenin arkasındaki örgütsel yapıyı, organizasyonu ve hiyerarşik ilişkileri ortaya koyması bakımından oldukça önemliydi. Bunlar örgüt tarafından darbenin yönetim merkezi olarak seçilen Akıncı Hava Üssü’ndeki eylemleri konu alan Akıncı davası ve örgütün darbe teşebbüsünde yurt çapında gerçekleştirdiği askeri organizasyonu kısaca 15 Temmuz’daki askeri cuntayı ele alan Genelkurmay Çatı Davası’dır.
Bilindiği üzere Çatı Davası’na bakan Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Haziran 2019’da soruşturma aşamasıyla birlikte üç yıla yakın süren yargılamanın ardından hükmünü açıklamıştı. Eylül’de ise hükmün gerekçesi diğer bir ifadeyle gerekçeli karar basına yansıdı. 2 bin 337 sayfalık kararda mahkeme darbenin arkasında FETÖ’nün olduğunu oldukça güçlü deliller çerçevesinde ortaya koyarken, davada yargılanan 224 sanığın her biri için ayrı ayrı ve yine kanıtlar çerçevesinde hüküm tesis etti.
Adil Yargılama
Türkiye’nin yakın tarihinin en sıra dışı ve katastrofik tehdidinin yargılandığı bu davaların şimdiden tarihe geçtiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hemen belirtelim bilhassa bu iki ana davayı Türk yargısının muhakeme hukuku kurallarına uygunluk bakımından yüz akı olarak nitelendirmemiz gerekir. Bu, hakimleri ideolojik angajmanların esir aldığı, aralarında terör yargılamalarının olduğu çok sayıda davanın zaman aşımına uğrayıp sanıklarının tahliye edildiği geçmiş uygulamalarla mukayese edildiğinde oldukça sevindirici bir gelişmedir.
251 vatandaşımızın şehit düştüğü 15 Temmuz darbe teşebbüsünü kovuşturan Çatı Davası’na yargılama süresince büyük bir toplumsal ilgi vardı. Duruşmalar, şehit aileleri ve gaziler, siyasi parti mensupları, STK’lar ve gazeteciler tarafından yakından takip edildi. Duruşmanın aleniyeti ilkesinin titizlikle uygulandığı davadaki her gelişme medya organlarına hemen yansıdı. Ancak diğer taraftan mahkeme heyeti bunların kendisini ve dolayısıyla davayı etkilememesini de temin etti. Duruşma düzeninin korunmasına özen gösterildi. Sanıklara Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen başta savunma hakkı olmak üzere sahip oldukları tüm hak ve yetkiler sonuna kadar kullandırıldı.
Yargılama neticesinde ise darbeyi örgüt adına yönettiği ve planladığı tespit edilen üst düzey asker sanıklar Türk Ceza Kanunu’nda yer alan en ağır cezalara çarptırıldı. Diğer yandan Mahkemenin nihai kararında pek çok noktada savcılığın iddianamesinden ve esas hakkında mütalaasından ayrıldığını görüyoruz. Savcılık 13 sanık hakkında beraat talep ederken mahkeme 33 kişi için beraata hükmetti. Aralarında eski korgeneral İlhan Talu’nun da olduğu bazı sanıklar için savcılığın talep ettiği suç ve cezalar yönünden farklı hükümler tesis edildi. Yalnızca bu durum bile mahkemenin toptancı bir şekilde ve peşin hükümle hareket etmediğini şahsa özel bir yargılama yaparak yargılamayı sonuçlandırdığını gösteriyor.
Gerekçeli kararda öncelikle sanık savunmalarına daha sonra tanık beyanları, telsiz ve ses kayıtları gibi delillere yer veriliyor. Ülke geneline yayılmış darbenin bütüncül bir fotoğrafını ortaya koyarak daha sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için diğer dava dosyalarının da incelenmesi gerektiği açıktır. Nitekim gerekçeli kararda diğer mahkemelerde yargılanan ilgili sanıkların ifade ve savunmaları da yer almaktadır. Savcılığın esas hakkındaki mütalaası da yine gerekçeli kararda dava sürecinin bir materyali olarak bulunuyor.
Güçlü Deliller
Kararda mahkemenin tartıştığı önemli bir husus da Fetullahçı yapılanmanın terör örgütü niteliğidir. Mahkeme, mevcut Yargıtay içtihatlarına ve doktrine atıfla FETÖ’nün hukuken neden silahlı bir terör örgütü olarak kabul edilmesi gerektiğini kararında açıkladı. Ardından darbe girişiminin nasıl tasarlandığı ve örgütün ABD’de bulunan tepe yönetimiyle askerler arasında irtibat sağlandığı soruları yanıtlandı. Kararda, darbe girişiminin planlaması için yürütülen faaliyetler, darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen eylemler ve darbeci askerlerin koordine edilmesi hususları; isim, adres ve zaman bilgilerini içerecek şekilde anlatıldı. Mahkeme bunları ortaya koyarken yalnızca Genelkurmay Çatı Davası iddia namesinden değil aynı zamanda diğer darbe davaları dosyalarından da istifade etti.
Mahkemenin gerekçeli kararında darbe teşebbüsünü aydınlatırken ve sanıkları cezalandırırken dayandığı deliller kamera görüntüleri, ses kayıtları, Whatsapp görüşme kayıtları, tanık beyanları, parmak izi inceleme raporları, plaka tanıma sistemi ve kullanılan telefon hatlarına ilişkin HTS (Historical Traffic Search) analiz raporlarıdır. Kararda bu deliller ışığında Ankara ve İstanbul başta olmak üzere darbeye hazırlık faaliyetlerinin nerede ve kim tarafından yapıldığı, darbe toplantılarına kimlerin başkanlık ettiği açık bir şekilde belirtildi. Öte yandan 15 Temmuz’da karargahlardan askeri birliklere gönderilen darbe mesajları da detaylı şekilde incelendi. Genelkurmay Karargahı çevresinde darbeye direnirken şehit edilen 13 kişinin nasıl ve kim tarafından öldürüldüğü veya ölümlerinden kimlerin sorumlu olduğu otopsi raporları, tanık beyanları ve kamera kayıtları doğrultusunda açıklığa kavuşturuldu.
FETÖ’nün girift örgütsel yapısı, gizlenme teknikleri ve delilleri karartma çabalarına rağmen bu kapsamlı yargı kararında yer verilen deliller, bulgular ve mahkemenin yaptığı tespitler sonucu bugün darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ’nün yer aldığını, örgütün üst düzey askeri kanadının kimlerden oluştuğunu ve nasıl koordine edildiklerini, aralarındaki örgüte has paralel hiyerarşik ilişkiyi somut şekilde açıklayabiliyoruz. Bu dava gücünü içerdiği güçlü kanıtlar kadar yürütülen adil yargılama sürecinden de almaktadır. FETÖ’nün böylesi adil bir yargılama sürecinin neticesinde mahkum edilmesi örgütle mücadeleye önemli katkılar sağlayacaktır. Bundandır ki ana darbe davalarının meşruiyetini hukuki zeminde sarsamayacağını gören örgüt, bütün olarak Türk yargısını itibarsızlaştırmaya çabalayarak bu davalarda verilen hükümlerin etkisini ulusal ve uluslararası kamuoyu nezdinde azaltmaya çalışıyor.
Bu bağlamda FETÖ’yle mücadelede en fazla dikkat göstermemiz gereken başlık hukuka uygunluktur. Bu denli geniş çaplı bir mücadelede şüphesiz eksiklikler veyahut münferit yanlışlar olacaktır. Ancak bunların üzerine gidilmeli ve örgütün bunlar üzerinden kendisine argüman devşirmesine olanak verilmemelidir. Zira örgütün başta bu yazıda ele aldığımız Çatı Davası olmak üzere büyük mesafelerin kat edildiği yargısal süreçlerin meşruiyetine gölge düşürmek suretiyle kendisine yeni bir çıkış kapısı aradığı sır değildir.