Cumhuriyet tarihi boyunca Türk dış politikasındaki en önemli dönüm noktalarından birinin 2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle yaşandığı söylenebilir. AK Parti 2002’de iktidara gelirken aynı zamanda hem ekonomik ve siyasi istikrarsızlık için çözüm üreten hem de çok taraflı, çok boyutlu ve çok yönlü bir dış politika anlayışını benimseyen ve uygulayan bir parti olmuştur. Elbette geçen yıllar içerisinde Türkiye’de yaşanan gelişmeler, karşılaşılan bölgesel ve küresel sınamalar, AK Parti döneminde Türk dış politikasının değişimine ve dönüşümüne yol açmıştır.
2016’ya gelindiğinde ise 15 Temmuz hain darbe girişimine karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde Türk halkının demokrasisine sahip çıkması, Türkiye ve dünya tarihine geçmiştir. Demokrasi zaferi ile sonlanan Türkiye’nin en uzun gecesi, hiç şüphesiz Türkiye iç siyasetinde ve dış politikasında tarihi ve çok kritik dönüşümlerin başlangıcı olmuştur. Bu bağlamda, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra Türk dış politikasının, lider diplomasisiyle bütünleşen özerkleşme sürecinden geçtiği söylenebilir. Bu yazıda öncelikle Türk dış politikasının özerkleşme süreci, bölgesel iş birliklerinin çeşitlendirilmesi, terörle etkili mücadele ile Türkiye’nin bölgesel ve küresel sorunların çözümündeki artan rolü bağlamında analiz edilmiştir. Daha sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sürdürdüğü lider diplomasisi, sürecin özgün, sıra dışı ve bütünleyici bir unsuru olarak ele alınmıştır.
İlk olarak 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı gecenin, ikili ve çok taraflı ilişkiler konusunda önemli bir turnusol kâğıdı olduğu söylenebilir. Hain darbe girişiminden hemen sonra Rusya, İngiltere, Gürcistan gibi bazı ülkeler Türkiye’nin yanında darbenin karşısındaki tutumunu açıkça dile getirirken; ABD ve AB ülkelerinin pek çoğu, çok sonra ve oldukça karmaşık sayılabilecek açıklamalar yapmıştır. Önemli NATO müttefiklerinin geciken refleksleri, ikili ilişkilerde halihazırda var olan güven sorununu derinleştirmiştir. Üstelik sonraki dönemlerde Suriye krizi bağlamında ABD tarafından YPG/PYD’ye verilen açık destek, darbenin mimarı FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iadesi konusunda benimsenen olumsuz tavır, doğal olarak Türkiye’nin yeni ve etkili iş birlikleri oluşturmak konusundaki politika değişikliğinde önemli rol oynamıştır.
İş Birlikler ve Yerli-Milli Güç Kazanımları
2016’dan sonraki dönemde yeni ve etkili iş birliği oluşturma süreçleri, Türkiye’nin bölgesel iş birliklerini çeşitlendirmesini sağlamıştır. 15 Temmuz darbe girişiminden yaklaşık bir yıl sonra Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) diyalog ortağı statüsü için iç hukuk sürecini tamamlamıştır. ŞİÖ içerisinde üye ülkelerle güvenlik, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçların önlenmesi ile ekonomik ve kültürel alanlar olmak üzere çeşitli konularda iş birliği alanları oluşturulmuştur. Hiç şüphesiz, Türkiye’nin en önemli bölgesel iş birliği ise Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin yapısının güçlendirilerek; 2021’de Türk Devletleri Teşkilatına dönüştürülmesidir. Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üye ve gözlemci ülkelerle birlikte enerjiden ulaşıma, ekonomiden kültüre birçok alanda derin ve geniş bir bütünleşme sürecini benimsemiştir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ortaya çıkardığı yeni jeopolitik dinamiklerle TDT her geçen gün daha büyük bir önem kazanmaya başlamıştır. Bölgesel iş birliklerinin içerisinde ŞİÖ ve TDT gibi çok taraflı iş birlikleri kadar ikili iş birlikleri, 15 Temmuz darbe girişiminden önceki döneme göre derinleşmiştir. Türkiye, Rusya, Libya ve İran gibi yakın coğrafya ülkeleri ile özgün ve esnek ilişki modelleri geliştirmiştir. Bu noktada, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türk dış politikasında özerklik arayışları bağlamında gerçekleştirilen bu yeni iş birliklerinin, sınanan müttefiklik ilişkilerinin bir alternatifi olarak değil, tamamlayıcısı veya dengeleyicisi olarak görüldüğünü vurgulamak gerekir.
İkinci olarak, 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasının ardından en önemli öncelik devletin tüm kurumlarının FETÖ’den temizlenmesi olmuştur. Bu noktada ortaya konan güçlü irade ilk aşamada dış politikanın güvenlik boyutunda dönüştürücü bir rol oynamıştır. FETÖ ile Türkiye içinde ve dışında mücadele, terörle mücadelenin en önemli sacayaklarından birini oluşturmuştur. Ayrıca, darbe sonrasında ordunun ve güvenlik kurumlarının hızla toparlanması ve Fırat Kalkanı Harekatının gerçekleştirilmesi, tüm dünyaya özerk bir dış politikanın güvenlik öncelikleri açısından önemli bir mesaj olmuştur. Darbe girişiminin bastırılmasının hemen arkasından gerçekleştirilen bu operasyon ile Türkiye, terörle mücadele bağlamında benimsediği terörü yerinde bitirme paradigmasını her koşulda uygulama kudretinde olduğunu bir kere daha göstermiştir. Nitekim ilerleyen yıllarda, terörle mücadelede TSK-MİT operasyonları da oldukça etkin şekilde yürütülmüştür.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında özerk Türk dış politikasının en önemli unsurlarından biri uzun yıllardır altyapısı oluşturulan yerli ve milli savunma sanayiidir. Bu alanda atılan adımlarla 2023 itibariyle gelinen noktada, AKINCI, AKSUNGUR, BAYRAKTAR TB2, ANKA gibi SİHA’larımızla bu alanda dünyada ilk 3’te yer almaktayız. Aynı zamanda, kendi savaş uçağımız Milli Muharip Uçak ve insansız savaş uçağımız Bayraktar KIZILELMA’yı geliştirme süreci devam etmektedir. Artık, Türkiye, kendi savaş gemisini tasarlayan, üreten ve idame eden 10 ülkeden birisidir. Dünyanın ilk SİHA gemisi olan ANADOLU gemisi Nisan 2023’te hizmete alınmıştır. Ayrıca HİSAR A+ ve HİSAR O+, KORKUT, SUNGUR gibi çeşitli seviyede hava savunma sistemleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine girmiştir. Diğer bir deyişle, özerkleşen Türk dış politikasında, yerli ve mili savunma sanayii hem önemli bir caydırıcı unsur hem de Türkiye’nin en güçlü yumuşak güç kaynağı olmuştur.
Siyasi İlişki Gücü
Üçüncü olarak, darbe girişimi sonrasında kurumların yeniden güçlendirilmesi ile otonomi kapasitesi artan Türkiye, bölgesel ve küresel konuların çözümünde sert ve yumuşak güç unsurlarını çeşitlendirerek çok daha etkin bir aktör haline gelmiştir. Özellikle Türkiye için tarihi ve stratejik öneme sahip olan Libya, 2020’de yaşadığı krizi Türkiye’nin desteği ve varlığı ile atlatmıştır. 2015’ten itibaren Türkiye, Libya'da siyasi çözüm için Libyalı tarafların imzacısı olduğu Suheyrat Anlaşması çerçevesinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da meşru yönetim olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni desteklemiş sonrasında Türkiye ile Libya arasında imzalanan mutabakat muhtıralarının hız kazandırdığı ikili iş birliği sayesinde, tamamıyla Hafter'in lehine görünen askeri dengeler değişmiştir.
Öte yandan, Türkiye yumuşak güç unsurlarıyla da etkili bir arabulucu ülke konumundadır. Yine Libya gibi Türkiye için tarihi ve stratejik öneme sahip Balkanlarda son dönemlerde yaşanan gerginliklerin çözümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşsiz bir rol üstlenmiştir. Türkiye ayırt etmeksizin üç toplumla da ilişkisini güçlü ve etkili biçimde sürdürerek hem arabuluculuk yapmış hem de bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sunmuş ve sunmaya da devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2022’de gerçekleştirdiği Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan ziyaretleri, savaşın gölgesindeki Balkanlarda adeta barış havası estirmiştir.
Küresel sorunlar da elbette Türk dış politikasının önemli önceliklerinden birisi olmuştur. Covid-19 döneminde aşı ve tıbbı malzeme konusunda dünyaya el uzatılmış; sağlık alanında da bilim diplomasisiyle Türkiye pandemi sürecinin önemli aktörlerinden birisi olmuştur. Yine, iklim değişikliği konusunda hem kurumları hem de Emine Erdoğan himayesinde, Türkiye örnek çalışmalara imza atarak, uluslararası alanda etkin bir role sahip olmuştur.
Son olarak, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesiyle her alanda hızlı ve etkili karar alma mekanizması oluşmuştur. Hem başkanlık sisteminin doğal sonucu hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik özellikleri ile dış politikada lider diplomasisi, özerk dış politikasının bütünleyici unsuru olmuştur. Lider diplomasisi temel olarak; “Siyasal liderlerin uluslararası sorunları diğer liderlerle olan kişisel ilişkileri aracılığıyla çözme yetkinliği” şeklinde tanımlamak mümkündür. Rusya-Ukrayna Savaşı başta olmak üzere yukarıda da bahsi geçen bölgesel ve küresel konuların tamamında liderler etkili ve görünür olmuşlardır. Dünya tarihine geçen Tahıl Koridoru Anlaşması, lider diplomasisinin en somut örneklerinden birisi olmuştur. Savaşan taraflar açısından bir güvenlik anlaşmasını ifade etmekle beraber uzun vadede Afrika kıtasında aç kalacak milyonlarca insanın hayatını değiştirecek bu anlaşmanın sağlanması ve sürdürülmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan hala en kilit ve en kritik rolü oynamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm dünyada en uzun süredir seçilerek görevini sürdüren liderlerden birisi olarak birçok mevkidaşıyla yakın bir iletişim biçimi benimseyerek, Türkiye’nin ikili ve çok taraflı ilişkilerin gelişmesinde en etkili, en sıra dışı ve en özgün unsur olmuştur.
15 Temmuz hain darbe girişimi milletimizin feraseti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği ile bertaraf edilmiş; şüphesiz ki sonrasında Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde önemli bir dönüşüm süreci başlamıştır. Türkiye, bu bağlamda dış politikasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın lider diplomasisiyle bütünleşen, özgün ve özerkleşmiş başta terörle mücadele olmak üzere bölgesel ve küresel sorunların çözümünde etkin bir rol benimsemiştir.