Kriter > Dosya > Dosya / Ukrayna Krizi |

Ukrayna Krizi, NATO ve Uluslararası Sistem


Rusya’nın Ukrayna işgali, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kıtasında çıkan kapsamlı ilk silahlı çatışma olarak kayıtlara geçti. Mart sonu itibarıyla Rusya ordusu Ukrayna’daki hedeflerine istediği hızda ulaşamadığı gibi hem teçhizat hem de personel açısından ağır kayıplar vermiş, hava üstünlüğü tartışılır hale gelmiş; karada da çok iyi motive ve organize oldukları anlaşılan Ukrayna milli güçleri tarafından durdurulmuş görünüyor.

Ukrayna Krizi NATO ve Uluslararası Sistem
NATO üyesi ülkelerin liderleri olağanüstü zirvede bir araya geldi. (Michael Kappeler/ Getty Images, 24 Mart 2022)

Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı Batı ittifakından doğrudan ve kapsamlı bir tepki üretmeye yetmemişti. Putin Ukrayna’nın Batı kampına yaklaşmasını, NATO’ya üyelik talep etmesini Rusya’ya güvenlik tehdidi olarak gördüğünü her fırsatta tekrarladı. 22 Şubat 2022’de Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlıklarını tanıyan bir kararname imzalaması, ardından da Ukrayna’nın tamamını işgale yeltenmesi Rusya’ya karşı güçlü bir Batı saflaşmasının önünü açtı. ABD ve Avrupa ülkelerinin hızlı ve koordineli bir şekilde Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlaması, artık hedefin Putin’i durdurmak değil onun Rusya’daki sosyo-politik zeminini zayıflatmak, hatta devirmek olduğu yorumlarına yol açtı.

24 Şubat 2022’de başlayan işgal, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kıtasında çıkan kapsamlı ilk silahlı çatışma olarak kayıtlara geçti. Mart sonu itibarıyla Rusya ordusu Ukrayna’daki hedeflerine istediği hızda ulaşamadığı gibi hem teçhizat hem de personel açısından ağır kayıplar vermiş, hava üstünlüğü tartışılır hale gelmiş; karada da çok iyi motive ve organize oldukları anlaşılan Ukrayna milli güçleri tarafından durdurulmuş görünüyor. Rus ordusu bu duraklamayı çok daha ağır hava ve kara bombardımanı yoluyla aşmayı veya daha da tehlikeli bir seçenek olan dar etkili nükleer güç kullanmayı seçerek bertaraf etmeyi düşünebilir. Her iki seçenekte de mevcut durum, üçüncü ülkelerin sürece dahil olmasıyla bölgesel ve küresel ölçekli bir krize evrilme riski taşımaktadır.

Putin’in Ukrayna’yı işgale girişmeden önceki söylemleri mevcut jeopolitik duruma ilişkin bir dizi memnuniyetsizlikler içeriyordu. Bunların en yol gösterici özetini -diğer açıklamalarının yanı sıra- Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlıklarını tanıyan kararnameyi imzalamasının ardından yaptığı konuşmada görmek mümkün. Putin’e göre, Ukrayna Lenin ve Bolşevikler tarafından kurgulanmış suni bir entite idi ve tarihsel olarak Rusya’ya aitti. Öte yandan Putin, ABD ve NATO’nun yıllardır eski Sovyet etki alanlarında genişlediğini, Ukrayna ve Gürcistan üzerinden Rusya’yı çevrelemeye çalıştığını, ABD savunma bakanlığının Ukrayna’da biyolojik araştırma tesisleri bulundurduğunu ve ülkenin nükleer kapasite geliştirme peşinde olduğunu iddia etmekteydi. Kriz tırmanmadan önce ABD ile teati edilen mektuplarda da görüleceği üzere, Putin’in Ukrayna’ya yönelik argümanları aslında doğrudan Batı’ya ve NATO’ya yönelik argümanlardı. Putin, ABD’nin zaferi ile sonuçlanan Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan tek kutuplu sistemden memnun değildi ve ancak Rusya’nın uluslararası sisteme güçlü geri dönüşüyle sistemin dengelenebileceğine inanıyordu.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ABD, Rusya’yı geleneksel nüfuz alanlarından arındırmış, küçültmüş ve geriye itmişti. Orta Asya’da, Baltık bölgesinde ve Doğu Avrupa’da Sovyetlerden bağımsızlıklarını kazanan ülkeler ya ABD ve Batıyla iş birliği tercihleriyle veya NATO üyeliğiyle kendilerini Rusya’nın geri dönüşüne karşı garanti altına almaya çalışıyorlardı. 1991’de ABD işgaliyle Irak’ta; Arap Baharı süreci ile de Libya’daki etki alanlarını kaybeden Rusya, Suriye’de tutunabilmek için bütün askeri gücüyle sahaya inmiş Akdeniz’den çıkmayacağını rakiplerine ilan etmişti. Jeopolitik zorunluluk veya yeniden derlenen moral, Rusya için şimdi Avrupa kıtasında bir hamle yapmayı zorunlu kılıyordu. Muhtemelen Putin, bu tür bir epistemolojik arka planın etkisiyle Ukrayna’yı işgal kararı almıştı.

 

Rusya’ya Uygulanan Ekonomik Yaptırımlar ve Olası Riskler

Daha önce Irak’a karşı, sonrasında İran’a karşı uygulanan ekonomik yaptırımlar uzun vadeye yayılan önemli etkiler üretmişti, ancak tarihte hiçbir şekilde Rusya’ya olduğu kadar hızlı ve koordineli bir ekonomik yaptırımlar silsilesi hayata geçirilmemişti. Mevcut durumda Batılı ülkeler -aralarındaki muhalif sesleri de savaşın ikinci ve üçüncü haftalarında yanlarına alarak- Rusya ile ticaretin kısıtlanması, bazı alanlarda kesilmesi, Rus oligarkların mal ve mülklerine el konulması, bazı varlıkların dondurulması, Rusya’da iş yapan Batılı şirketlerin ülkeyi terk etmesi veya terk etmek zorunda bırakılması ve Rus bankalarının bir çoğunun Swift sisteminden çıkarılması gibi kararlarla muhtemelen tarihin en kapsamlı ekonomik yaptırımlarını, Rusya’ya karşı hayata geçirdiler. Rublenin uğradığı değer kaybı ve Rus piyasalarında oluşan tedirginlik, birçok iş insanını Rusya’dan çıkmaya veya alternatif arayışlar içine girmeye yönlendirdi.

Bütün bu yaptırımların aslında Ukrayna’da bir ateşkes sağlamaktan çok Rusya’da Putin’e karşı bir halk hareketliliği veya bir darbe girişimini hedeflediği de tartışılıyor. Putin’in mevcut krizi, içerde kendi lehine çevirip çeviremeyeceğini zaman gösterecek ama çok açık olan bir şey varsa o da savaş bugün sona erse bile Rusya’nın uğradığı ekonomik kaybın telafisinin yıllar süreceğidir.

Ekonomik yaptırımların, kendi tarzıyla da olsa, serbest pazar ekonomisine evrilmeye ikna olmuş bir Rusya’yı tekrar kapanmaya veya daha çok Çin’e iteceği muhtemeldir. Yaptırımların uzaması veya daha da derinleşmesi durumunda, Rusya ile ekonomileri özellikle enerji alımları üzerinden entegre olmuş Almanya ve Hollanda gibi ülkelerin yanı sıra bu iki ülkeyle turizm ve tarımda yüksek girdiler elde eden Türkiye gibi Avrupa’nın önemli ekonomileri sert sarsılmalar yaşayacaktır.

Daha büyük ve acil bir risk ise küresel temel gıda arzı ile ilgilidir. Buğday, mısır unu ve ayçiçeği yağı gibi temel gıda ürünlerinin küresel ölçekte en önemli iki sağlayıcısı durumunda olan Rusya ve Ukrayna, savaş nedeniyle bu ürünlerin ihracatına sınırlama getirmiş veya durdurmuşlardır. Zaten Ukrayna’nın Karadeniz’deki bütün limanları abluka altındadır. Dolayısıyla Karadeniz üzerinden yapılmakta olan tahıl ihracatı tamamen durma noktasına gelmiş ve küresel piyasalarda çok ciddi fiyat artışlarını tetiklemiştir.

Ukrayna güçlerinin Rus savaş gemilerine önleme yapmak amacıyla sahil şeridine yerleştirdikleri mayınların Karadeniz’de Türkiye sularına kadar seyahat etmiş olması sivil gemi hareketliliğini de önemli ölçüde tehlikeye atıyor. Covid-19 nedeniyle küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksamaların, Karadeniz’deki ticaretin durma noktasına gelmesiyle birlikte çok daha olumsuz etkiler üreteceği göz ardı edilmemelidir.

BMGK oylaması

BMGK, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri saldırısını kınayan karar tasarısını 35 çekimser ve 5 "hayır" oyuna karşı 141 oyla kabul etti. (Spencer Platt/Getty Images, 2 Mart 2022)

 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Rusya’yı Kınama Kararı

Birçok krizi önlemede etkisiz kalsa da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin cari uluslararası sistemin güvenlik mimarisi olarak referans alındığı malumdur. Güvenlik Konseyi’nin bir üyesinin dahil olduğu bir savaş veya kriz ortaya çıktığında, sistem üyelere karşı herhangi bir kısıtlayıcı etki üretememektedir. Bu tür durumlarda yasal bir yaptırım gücü olmasa da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplanıp kınama kararı alabilir. 90 üye ülkenin desteğiyle, savaşın 7. gününde BM Genel Kurulu olağanüstü bir toplantıya çağrılarak işgali kınayan bir karar tasarısı oylamaya sunuldu. 35 ülkenin çekimser kaldığı oylamada, 5’e karşı 141 oyla Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınayan karar tasarısı onaylandı. BM Genel Kurul kararı “Rusya Federasyonu’nun tüm askeri güçlerini -uluslararası kabul görmüş, sınırları içindeki- Ukrayna topraklarından derhal, tamamen ve koşulsuz olarak geri çekmesi”ni istiyordu.

Karara imza veren hiçbir ülke tabii ki Rusya’nın bu kınama karşısında işgali durduracağını beklemiyordu; ancak bu karar Rusya’ya baskı Ukrayna’ya moral destek üretmesi açısından önemli bir adım olarak kayda geçmiştir. Karara sadece Belarus, Kuzey Kore, Eritre ve Suriye’nin itiraz etmesi Rusya’nın ne kadar yalnızlaştığının da göstergesidir. Uluslararası sisteme etkin bir aktör olarak geri dönmeyi hedefleyen Rusya için söz konusu karar büyük bir meşruiyet zedelenmesi anlamına gelmektedir.

 

NATO ve Ukrayna Krizi

Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO’nun Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi, Putin’i başından beri rahatsız eden bir konu. Ukrayna’nın da ittifaka dahil olma ihtimalinin, Rusya’nın çevrelendiği fikrinin içselleştirilmesine büyük katkı sağladığı anlaşılıyor. Eski Sovyetler Birliği üyesi Estonya, Letonya ve Litvanya ile eski Varşova Paktı üyesi Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’dan ayrılan Slovenya gibi ülkelerin NATO’ya kabulü, o dönemde Rusya’nın NATO ile olumlu seyreden ilişkilerine rağmen Rusya açısından Avrupa güvenlik mimarisinde oyun değiştirici ve tehdit içeren adımlar olarak yorumlandı. Ukrayna’nın muhtemel üyeliği ise Batı’nın Rusya’ya karşı bir cephe ülkesine yerleşmesi anlamına geliyordu.

İşgale giden süreçte ABD ve Rusya arasında gerçekleşen diplomatik görüşmelerde, ABD’nin Rusya’nın talep ettiği güvenlik garantilerine ilişkin teatilerde kartlarını iyi sakladığı anlaşılıyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, 17 Aralık 2021'de Rusya ile ABD ve Rusya ile NATO üyesi ülkeler arasında güvenlik garantilerine ilişkin bir taslak anlaşma metni teklif etmişti. Böyle bir teklifin muhatabından cevap bulmadığı için mi, yoksa “yaşanacak olaylardan biz mesul değiliz” demek için mi kamuoyuyla paylaşıldığı henüz tam olarak netlik kazanmış değil. Rusya, Ukrayna’nın NATO’ya katılmamasını, bölgeye ağır saldırı silahlarıyla nükleer silah konuşlandırılmamasını ve artık NATO'nun doğuya doğru ilerlemesine bir son verilmesini talep ediyordu. ABD’nin ve diğer Batılı ülkelerin bu garantileri taahhüt etme konusundaki isteksizliğini anlamadan, mevcut krizin hangi boyutlara evrileceği konusunda tahmin yürütmek anlamlı olmayacaktır. Dolayısıyla, Ukrayna krizinin temelinde, Rusya ile NATO’nun, özelde Rusya’nın güvenlik endişelerine genelde Avrupa’nın güvenliğine aynı pencereden bakmadıkları gerçeği yatmaktadır.

NATO’nun Ukrayna’ya desteği 24 Mart 2022 tarihli liderler zirvesinde de anlaşıldığı üzere doğrudan olmayan bir yöntemle devam edecek gibi görünüyor. NATO’nun bu krizdeki taktiği işgalci güç olan Rusya’yı caydırmak yerine onu sahada yıpratmak şeklinde özetlenebilir. Öte yandan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, “Ukrayna'ya biyolojik, kimyasal, radyolojik ve nükleer tehditlere karşı koruma sağlamak için siber güvenlik ve ekipman yardımı yapma kararı aldık” demesi açıktan bir askeri desteğin gerçekleşmeyeceği ama Rusya gerilimi tırmandırmayı tercih ederse NATO’nun angaje olmayı değerlendireceği şeklinde yorumlanabilir.

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri müdahalesiyle ilgili basın toplantısı
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile Brüksel'deki NATO karargahında bir araya geldi. Stoltenberg, von der Leyen ve Michel, görüşme sonrası Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri müdahalesiyle ilgili basın toplantısı düzenledi. (Dursun Aydemir/AA, 24 Şubat 2022)

 

İşgalin Jeopolitik Sonuçları ve Küresel Sisteme Etkileri

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali hiç kuşkusuz Transatlantik ittifakını yeniden teyit etmiş ve Almanya ile Fransa ekseninde oluşan muhtemel fay hattı, en azından görülebilir bir süre için ötelenmiştir. Almanya’nın yeni şansölyesi Olaf Scholz’ün beklenmedik şekilde -enerji bağımlılığına rağmen-Rusya’ya karşı sert tavır alması, AB’nin jeopolitik duruşunu ABD ile özdeşleştirmiştir. Dolayısıyla transatlantik ittifakı Rusya tehdidine karşı ABD öncülüğünde yeniden bütünleşerek Soğuk Savaş döneminin güvenlik parametrelerini tekrar içselleştirdi.

Ancak Sovyetlerden koparak bağımsızlıklarını kazanan ülkelerde daha derin bir güvenlik endişesinin ortaya çıktığı gözlemleniyor. Bu ülkeler bir taraftan NATO’dan destek talep ederken diğer taraftan ikili angajmanlarla beklenmedik tehditlere karşı hazırlık yapıyorlar.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, özellikle aralarındaki yakın ilişki dikkate alındığında Çin’in sürece dahil olup olmayacağı sorularını da gündeme taşıdı. Putin’in 2022 Kış Olimpiyatlarının açılışı sırasında Pekin’e yaptığı ziyaret ve arkasından iki ülke arasında akdedilen antlaşma, Çin’in jeopolitik olarak Rusya’ya aktif destek vermese de en azından karşısında olmayacağını göstermişti. Ancak Ukrayna işgalinin ilk bir ayında Rus askeri birlikleri, hedefleri istedikleri hızda kontrol altına alamayıp ağır kayıplar vermeye başlayınca, Çin’in “aktif” desteği gündeme gelmeye başladı. Uluslararası toplum, bu destek söylentilerini Rusya’ya kapsamlı silah ve daha kuvvetle muhtemel finansal veya ticari yardım şeklinde yorumladı. NATO’nun 25 Mart 2022’deki liderler toplantısında ortaya çıkan açıklamalarda hem Genel Sekreter Stoltenberg hem ABD Başkanı Biden, Çin’i Rusya’ya silah yardımı yapmaması konusunda güçlü bir şekilde uyardılar.

Öte yandan ABD öncülüğündeki Batı yaptırımları tarihte örneği görülmemiş boyutlara ulaşmış görünmektedir. Ekonomik yaptırımların geldiği boyut ele alındığında amaç Ukrayna’nın işgalini durdurmanın ötesine geçmiş, Rusya’da ortaya çıkacak bir hoşnutsuzluk dalgasıyla Putin’in devrilmesi, iktidarını kaybetmesine dönüşmüştür.

Burada oluşabilecek en büyük risk hem cephede hem de içerde sosyo-ekonomik olarak sıkışmış bir Putin’in savaşın ilerleyişine ilişkin olarak rasyonel olmayan kararlar alma riskidir. Bu anlamda ortaya çıkacak bir tırmanma, Ukrayna krizini bölgesel hatta hiç arzu edilmeyecek bir şekilde NATO ile Rusya arasında çok daha büyük, tahmin edilemeyecek bir krize dönüştürme potansiyeli barındırıyor. Üçüncü Dünya Savaşı çıkma ihtimali ile ilgili tartışmaları, bu perspektiften değerlendirmek gerekiyor.

İşgalin sanırım en önemli sonuçlarından birisi, Putin’in isteğinin tam tersine, Rusya’nın içinde olacağı bir Avrupa güvenlik mimarisini artık mümkün olmaktan çıkarmasıdır. Sovyet tehdidine karşı oluşmuş NATO ittifakı, yeni dönemde Rusya tehdidine karşı kendisini yeniden tahkim etmiş görünüyor.

Muhtemelen Rusya ve Çin’i son derece rahatsız edecek başka bir jeopolitik ayrışma ise yeni küresel sistemde anlamlılığı ve sürdürülebilirliği tartışılan NATO’nun, Soğuk Savaş sonrası dönemde 11 Eylül saldırıları sırasında bile görmediği kadar büyük bir anlam kazanması görünüyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, ittifakın gönülsüz üyelerini tekrar merkeze iterken, Türkiye gibi milli güvenlik endişeleri NATO ve ABD tarafından görmezden gelinen, hatta zaman zaman delinen ülkeler de “hard core” güvenlik sağlayıcı rollerini, ittifakın diğer üyelerine, tekrar ama güçlü bir şekilde, hatırlatma şansı yakalamış oldular.

Bu durumda Batı ittifakının güvenliği söz konusu ise bu güvenlik parametresinin mutlak surette Türkiye’den başladığı, Türkiye ile Batı’nın merkezi arasında -Almanya dahil- başka bir frenleyici aktör olmadığı net bir şekilde anlaşılmış olsa gerektir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası