Kriter > Dış Politika |

Avrupa Kendini Savunabilir mi?


Kağıt üzerinde Batı’nın hem askeri hem de ekonomik gücü Rusya’nınkinden fazla. Rusya için NATO ile bir çatışmaya girmek kötü sonuçlanabilir. ABD olmasa bile, Avrupa’nın ekonomik potansiyeli Rusya’nınkini kolayca zora sokabilecek düzeyde. Peki, Rus liderliği bu gerçekler karşısında neden caymıyor? Avrupa’nın herhangi bir askeri saldırıya karşı koyacak iradeden yoksun olduğuna çok açık bir şekilde inanmış olmaları, buna cevap olabilir.

Avrupa Kendini Savunabilir mi

Birleşik bir Avrupa, ABD olmadan da Rusya’ya karşı koyabilir mi? Tarih, Avrupalı güçlerin bir araya geldiklerinde bunu başarabileceğini birkaç kez göstermiştir. Ancak günümüzde, Avrupa ülkeleri giderek birbirinden uzaklaşıyor gibi görünüyor. Rakamsal olarak bakıldığında, Avrupa bir güvenlik devi olma kapasitesine sahip. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının oluşturduğu mevcut durum, Avrupalı liderlerin Sovyetler Birliği sonrası rehavetlerini terk etmeye yetmemiş görünüyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik acımasız saldırısının ilk şoku geçtikten sonra Avrupalılar, bazı rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldılar. Savaşın yakın zamanda sona ermeyeceği artık herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Ayrıca savaşın sonucunun neye benzeyeceği konusunda da büyük bir belirsizlik var. Belki de Avrupa için en kaygı verici olan, Avrupa’nın Rusya’nın saldırganlığına verdiği ilk tepkilerin, Kremlin’in Avrupa’nın bölünmüş ve zayıf olduğuna dair iddiasını haklı çıkarmasıdır.

 

Savunma İradesinin Eksikliği

Geçen yaz Ukrayna’nın karşı saldırısının hızla tükenmesinin ardından ihtiyatlı sesler, Ukrayna’daki bir Rus zaferinin ardından NATO’nun kendisine yönelik bir Rus saldırısının gelebileceğini, hatta belki de birkaç yıl içinde gerçekleşebileceğini öne sürmüştü. Kremlin, kendi stratejisinin başarılı olacağına dair açık bir inançla nükleer kılıcını sallarken, Avrupa’nın geçmişteki zayıflığı ve kararsızlığı, Avrupa’nın gelecekte kendini savunacak güce ve iradeye sahip olup olmayacağı sorusunu daha kuvvetli bir şekilde ortaya çıkarıyor.

Kağıt üzerinde Batı’nın hem askeri hem de ekonomik gücü, Rusya’nınkinden fazla. Rusya için NATO ile askeri bir çatışmaya girmek kötü sonuçlanabilir. ABD olmasa bile, Avrupa’nın ekonomik potansiyeli Rusya’nınkini kolayca zora sokabilecek düzeyde. Peki, Rus liderliği bu gerçekler karşısında neden caymıyor? Avrupa’nın herhangi bir askeri saldırıya karşı koyacak iradeden yoksun olduğuna çok açık bir şekilde inanmış olmaları, buna cevap olabilir. Avrupa’nın güvenlik ikileminin özünde, ne yazık ki bu yatmaktadır. 2018 yılında ölen eski ABD Senatörü John McCain’in, Rusya’nın Kırım’ı işgalinden sonra belirttiği gibi: “Putin’i zayıflıktan daha fazla kışkırtan bir şey yoktur.”

Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin başlangıcında, Avrupa teorik potansiyelini harekete geçirme konusunda birlik ve kararlılık içinde olsaydı, savaş hızlı bir şekilde sona erdirilebilirdi. Gerçekten de Rusya, Avrupa’nın güçlü bir şekilde karşılık vereceğine ikna olmuş olsaydı, işgali en başta başlatması bile pek olası olmayabilirdi. Burada şu kritik soru ortaya çıkıyor: Gelecekte Avrupalılar, Rusya’nın Avrupa’nın derinliklerine yönelik daha büyük bir istila tehdidiyle yüzleşmeye hazır mı? Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump’ın Kasım’daki ABD başkanlık seçimlerini kazanma ihtimali, bu soruyu daha da acil hale getiriyor. Trump yönetimi, Avrupa’yı ABD’nin desteği olmadan bir Rus saldırısıyla karşı karşıya bırakabilir. Kremlin’le ilişki kurmak için “yumuşak güce” bu kadar yatırım yapan Avrupa, şimdi rövanşist ve saldırgan bir Rusya karşısında sert güç konusunda ciddi bir sıkıntı yaşıyor.

Avrupa’nın kendi savunmasını üstlenmeye hem istekli hem de muktedir olduğuna dair inandırıcı bir argüman ortaya koyup koyamayacağı, bu sorunun cevabı olacaktır. Bu da, Avrupa’da hükümetlerin yeniden silahlanmanın maliyetine katlanmaya ve Avrupa halklarının da silahlanmaya ve vatanlarını savunmak için ölümü göze almaya hazır olması gerektiği anlamına geliyor. Kremlin’e Avrupa’nın buna hazır olduğunu anlatmak gerçekten de zor bir iş olacaktır.

Halihazırda, Rusya’nın ekonomisini nasıl savaşa hazır hale getirdiği, askeri sanayisinin donanım üretmek için nasıl canla başla çalıştığı ve Ukrayna’daki “kıyma makinesinde” ölenlerin yerini doldurmak için insan gücünün nasıl seferber edildiği hakkında çok şey söyleniyor.

Bu arada, uzun süredir bazı Avrupa ülkelerinin askeri güçleri de alarm veriyor. Basında çıkan haberlere göre, Alman silahlı kuvvetleri ülkeyi savunmaya çağrıldıklarında iki gün içinde mühimmatlarının tükeneceğini söylüyor. Savaş hazırlığına şiddetle karşı çıkan bir iç kamuoyuna sahip olma konusunda sadece Almanya yalnız değil. Ukrayna, savaşın uzaması nedeniyle özellikle asker açığı çekiyor. Sosyal medyada, Ukrayna’da asker açığını kapatmak için askerlik yapabilecek yaşta olan erkeklerin sokaklarda apar topar minibüslerle toplandığı videolar dolaşıyor.

Emmanuel Macron, Olaf Scholz'u Elysee Sarayı'nda karşıladı
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Ukrayna'ya destek amacıyla uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesini görüşmek üzere Fransa'nın ev sahipliğinde başkent Paris'te gerçekleştirilen toplantıya katıldı. Scholz, toplantının gerçekleştirildiği Elysee Sarayı'nda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından karşılandı. (Mustafa Yalçın / AA, 26 Şubat 2024)

 

Ortak Avrupa Savunması

Avrupa ülkeleri arasında büyüyen çatlak da dikkat çekici. Ukrayna ve dolayısıyla Avrupa, 20 Nisan’da ABD Temsilciler Meclisi’nin altı aydır ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Mike Johnson tarafından yasal belirsizlik içinde tutulan 60.8 milyar dolarlık yardım paketini nihayet onaylamasıyla bir nebze rahatlama umudu kazandı. Kremlin’in bu karara güçlü tepkisi, bu hamlenin potansiyel askeri önemine işaret ettiği yorumları yapıldı. Yardım gecikince savaş alanında ibre Rusya’nın lehine dönmeye başlamıştı fakat yeni silah ve mühimmatın gelmesi, Ukrayna’nın durumunu istikrara kavuşturma şansı doğuruyor.

Avrupa savunması için bir başka gelişme de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un en azından retorik olarak Fransa’nın Rusya’nın kazanmasına izin vermeyeceğini açıkça ifade etmiş olmasıdır. Macron’un NATO birliklerinin Ukrayna’ya gönderilmesi gerekebileceği yönündeki önerisi, kıta genelinde yankı buldu ve bazı çevrelerde güçlü bir destek bulurken, bazı çevrelerde de aynı derecede güçlü bir muhalefetle karşılaştı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e, Romanya’da konuşlu Fransız birliklerinin Odesa’nın saldırıya uğraması halinde müdahaleye hazır olacağı sözünü vermesi de stratejik belirsizlik ortamını daha da karmaşıklaştırdı.

Macron, daha da ileri giderek Nisan sonunda bir röportajında, nükleer silahları da kapsayan “ortak Avrupa savunması” tartışması açmaya hazır olduğunu açıkladı. “Ortak Avrupa savunması” oluşturma fikri, Paris’in uzun süredir gündeme getirdiği hedeflerinden biri olsa da, bu konuda NATO şemsiyesinin daha güvenilir olduğunu savunan diğer AB ülkelerinin muhalefetiyle karşılaşıyor. Ancak Rusya’nın Ukrayna işgali ve “Önce Amerika” düşüncesini benimseyen ve “izolasyonist” politikalarıyla bilinen Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olma olasılığı, son dönemlerde Paris başta olmak üzere Avrupa’nın savunma alanında daha fazla bağımsızlık kazanması gerektiği çağrılarını yeniden güçlendirdi. Macron, Avrupa’yı ABD’ye daha az bağımlı ve inandırıcı bir savunma stratejisi benimsemesi gerektiğini, ayrıca nükleer silah caydırıcılığını da düşünmesi gerektiğini dile getirdi.

Ancak bazı NATO üyesi Avrupa ülkeleri ise farklı düşüncelere sahip. Macaristan, Rusya ile asla savaşa girmeyeceğini açıkça ilan etti ve Slovakya da Macaristan’a yakın bir tavır alıyor. Avrupalı hükümetler birliği sağlayabilseler bile, isteksiz halklara yeniden silahlanma ve asker konuşlandırmanın içerdiği fedakarlıkları kabul ettirmek, uzun ve çetin bir mücadele olacaktır.

Bir diğer tartışma konusu da Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi (AGKG). Bu girişim, Avrupa’nın hava ve füze savunma kapasitesini artırmayı hedefleyen bir proje. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırılarında gösterdiği füze ve İHA tehditlerine karşı Avrupa’nın savunma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ortaya çıktı. AGKG; Alman Iris-T, Amerikan Patriot ve İsrail’in Arrow-3 sistemlerini ortak tedarik ve işletimle entegre ederek çok katmanlı bir savunma ağı kurmayı amaçlıyor. Bu proje, Avrupa’da askeri harcamaların artırılmasını ve ortak savunma anlayışının geliştirilmesini teşvik etmeyi hedefliyor.

AGKG’nin ortaya çıkmasında iki ana etken bulunuyor. Birincisi, modern savaşlarda füze ve insansız hava araçlarının cephe gerisini de tehdit eder hale gelmiş olması. İkincisi ise NATO’nun Baltık ülkelerinde Rus tehdidine karşı savunmasını artırma ve Avrupa’nın kendi savunmasını daha etkin hale getirme arzusu. Bu girişim, NATO’nun Avrupa’daki savunma yükünü hafifletmeyi ve ABD’nin Avrupa savunmasına olan bağımlılığını azaltmayı da amaçlıyor.

AGKG, Avrupa’daki askeri iş birliğini ve savunma sanayilerini güçlendirebilir ve bu da Avrupa’nın kendi savunma kapasitesini artırması açısından önemli bir adım olabilir. Ancak, bu tür projelerin başarısı için üye ülkelerin uzun vadeli taahhütler ve uyumlu politikalar geliştirmesi gerekiyor. Avrupa’nın ortak savunma ve güvenlik politikalarında karşılaşacağı zorluklar göz önüne alındığında, AGKG’nin başarısı, Avrupa’nın güvenlik konusundaki stratejik hedeflerine ne kadar ulaşabileceğini belirleyecek.

Avrupa’nın bu durum karşısında ne kadar direnç göstereceği ve gelecekte ne kadar bağımsız hareket edebileceği belirsizliğini koruyor. Ancak mevcut durum, Avrupa’nın kendini savunabilme kapasitesini ve iradesini ciddi şekilde sorgulamaya açıyor. Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını azaltarak kendi güvenlik ve savunma stratejilerini daha da güçlendirmesi, gelecekteki olası tehditlere karşı daha hazırlıklı olmasını sağlayabilir. Ancak bu, hem siyasi liderlerin hem de halkların önemli fedakarlıklar yapmasını gerektiren uzun bir süreç olacaktır.

Bu arada Çek Cumhurbaşkanı Petr Pavel, Avrupa’nın savunmasını güçlendirmek için somut adımlar atılabileceğini gösterdi. Diğer NATO ülkeleri Ukrayna’daki mühimmat sıkıntısına kayıtsız kalırken, emekli bir general olan Pavel, dünya pazarını araştırarak Ukrayna ordusuna hızla teslim edilebilecek yaklaşık bir milyon top mermisi ve diğer mühimmatı buldu. Pavel, Şubat 2022’de başlayan savaşı sona erdirmek ve Rusya’ya baskı yapmak için Batılı ülkelerin Ukrayna’ya askeri desteklerini artırmaları gerektiğini de savundu.

 

Avrupa için 3 Senaryo

Başkan Pavel, 11 Mart’ta NATO Review’da yayınlanan bir yazısında, Avrupa’nın savunması için üç temel görevi vurguladı: Avrupa savunma sanayiinin üretimini artırmak, Avrupa ordularının savaş kabiliyetlerini geliştirmek ve Kremlin’in enformasyon operasyonlarına karşı durmak. Bu bağlamda üç senaryo öne çıkıyor.

Senaryo 1 - NATO ve Caydırıcılık: Bu senaryo, savunma harcamalarının GSYİH’nin yüzde 3’üne çıkarılmasını, askeri üretimi artırmak için hükümet garantileri sağlanmasını ve Rusya’yı caydırmak için ortak askeri tatbikatlar düzenlenmesini içeriyor. Ancak, Avrupa’nın Kremlin’e karşı koyma iradesinin zayıf olması nedeniyle bu senaryonun gerçekleşme ihtimali düşük görünüyor. Avrupa ülkeleri, yeniden silahlanmanın maliyetini ödemek ve Rusya ile ilişkilerini bozmak istemiyorlar. Ayrıca, Amerika’daki başkanlık seçimleri, Ukrayna’ya yardımı azaltabilir ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, kamuoyuna barış yanlısı görünerek seçim beklentilerini desteklemeyi amaçlıyor. Bir ankete göre, Almanların sadece yüzde 5’i askeri bir saldırıya karşılık vermek isterken, yüzde 24’ü ülkeyi terk etmeyi tercih ediyor.

Senaryo 2 - Rusya’nın Ukrayna’da Tutunması: Ukrayna’nın hava savunmasının yetersizliği, Rus füze saldırılarının sivil hedeflere büyük zarar vermesine neden oluyor. Kremlin güçleri Harkov ve Kiev’i tehdit etmeye devam ederse, bazı Avrupa hükümetleri, kendi birliklerini Ukrayna’ya göndermek için iç baskı ile karşılaşabilir. Büyük göçmen nüfusuna sahip ülkeler, Rus enformasyon savaşının hedefi olma riski altında. Özellikle Rusya’ya sempati duyan göçmen karşıtı aşırı sağ partiler, güç kazanıyor.

Senaryo 3 - İstekliler Koalisyonu: Bu senaryo, Rusya’nın askeri saldırılarını caydıracak bir “istekliler koalisyonu” kurulmasını öngörüyor. Bu koalisyon, İskandinav ve Baltık ülkelerinden Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne, güneyde ise Romanya’ya kadar uzanacak. Fransa ve Birleşik Krallık gibi nükleer güçler tarafından desteklenecek olan bu koalisyon, yeniden silahlanmanın bedelini ödemeye ve zorunlu askerliği kabul etmeye hazır bir nüfusa sahip olacak. Ayrıca, hükümetlere mühimmat ve son teknoloji silah üretimini hızla artırma imkanı sunacak.

Ancak, bu senaryo Batı içinde derin bölünmelere yol açabilir. Fransa, Avrupa’nın stratejik özerkliğini sağlamaya yaklaşabilir, fakat ABD’nin Transatlantik ortaklıktan çekilmesi NATO’nun sonu anlamına gelebilir. NATO’nun Romanya’da büyük bir askeri üs inşa etmesi, böyle bir değişimin işareti olabilir. Ayrıca, birçok ülke Ukrayna’da silah fabrikaları kuruyor ve Polonya’nın yoğun silah alımları, Polonya-Litvanya-Ukrayna “Lublin Üçgeni”nin Avrupa güvenliğinde kilit bir rol oynayabileceğini gösteriyor.

Sonuç olarak ilk iki senaryonun gerçekleşme ihtimali düşük olsa da, üçüncü senaryo daha umut verici. Ancak, Almanya ve ABD’nin çatışmanın dondurulmasını ısrar etmemesi gerekiyor. Yeterli sayıda ülke, kararlılık göstererek gerçek bir askeri güce dönüşebilir ve bu durum Rusya ile Avrupa arasında bir savaşı önleyebilir. Ancak, Avrupa liderleri hâlâ Sovyetler Birliği sonrası rehavetini sürdürmekteler.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası