Türk toplumu için aile; anne ve babanın, çocuğun biyolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayarak, çocuğun geleceğine bir temel oluşturması ve böylece toplumsal yapının sağlam bir temele oturtulması bakımından oldukça önemlidir. Son yüzyılda Türk ailesinde meydana gelen ve günümüzde halen devam eden değişim ile dönüşümler; dünyada ve ülkemizde belirleyici olan ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olgular temelinde şekillenmiştir. İdeolojik ve siyasal tartışmaların ve bunların getirdiği güncel dönüşümlerin dışında, aile yapısının dönüşümünde sürekli bir etkiye sahip olmuş üç temel belirleyici, nesiller arasında farklılaşma ve çatışma alanlarını doğurmaktadır: Bunların ilki kırsaldan şehirlere göçtür. İkincisi, köyden kente göçün hem sebebi hem de sonucu olarak tarıma dayalı toplumsal yapının yerini giderek sanayileşmiş bir toplum yapısına bırakmasıdır. Üçüncüsü ise bilgi, iletişim ve yapay zeka teknolojileri ile gelen dalganın aile içi ilişkiler üzerindeki dönüştürücü etkisidir. Türk ailesinin, söz konusu değişim sürecini kendi dinamizmi içinde tüm boyutlarıyla kavraması, aileyi güçlendirmek için her zaman önemli olacaktır. Tüm bunlara rağmen, Türk aile yapısının uğradığı dönüşüm sürecinde belki de hiç değişmeyen temel şey, toplumun ve bireylerin aileye yönelik olumlu bakışıdır. Türk toplumu için aile, en önemli toplumsal kurum ve değerdir. Türk toplumunun aileye yönelik bu olumlu bakışı, Türkiye için büyük bir imkandır.
Türk aile yapısında, çoğunlukla, evlilik bağı ile kurulan yeni aile, içinden geldiği büyük aileye mekan olarak yakın yaşamakta, büyük aile ile iletişimini ve ilişkisini devam ettirmektedir. Ailelerin büyük çoğunluğu, kendi büyük ailelerine yakın yaşamakta ve her gün veya haftada birkaç kez görüşmektedirler. Büyük aile ile sürdürülen bu birlikteliğin getirdiği olumlu bir kazanım olarak çocukların bakımı, nesiller arası aktarım, ihtiyaçların temini, karşılaşılan sorunların çözümü konularında aileye sosyal, manevi ve maddi destek sağlanmaktadır. Öte yandan bu durumun aile içine taşıdığı olumsuz bir boyut da söz konusudur; yaşanan değişim dalgalarının doğurduğu dönüşümler, aile içi farklılaşmayı artırmakta ve çatışma hallerinin daha sık yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu ise ailelerin mutluluğunu ve çocukların “iyi olma hallerini” olumsuz etkilemektedir. Adeta üç neslin, birbirleri arasındaki mesafenin son derece az olduğu bir mekan ölçeğinde, yakın ilişkiler ağında yaşadığı düşünüldüğünde, konunun önemi çok daha iyi anlaşılır.
Günlük hayat pratikleri, teknolojik araçlar, sosyal medya kullanım sıklığı, çocuk yetiştirme tarzları, okul seçimi, eğitim modelleri, aile içi rollerin paylaşımı, eve alınacak malzemeler, hafta sonu gezmeye gidilecek yer, para harcamada dikkate alınan öncelikler, tasarruf araçları, oturulacak evin veya mahallenin seçimi, alınacak araç gibi sayısız konu, üç farklı neslin beklentileri doğrultusunda farklılaşmakta ve çatışmalara neden olabilmektedir. Doğal olarak her bir aile kendi iç dinamiklerinde farklı kararlar alıp farklı sonuçlara ulaşabilir. Ancak empati ve içgörüyle desteklenen etkili iletişim ve ortak nitelikli karar alma becerileri yetkinleştirilemediğinde olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Mesela, aile içinde çıkan tartışma ve kavgalardan çocuklar olumsuz olarak etkilenebilmektedir. Aile üyelerinin çatışma sonucu birbirlerinden uzaklaşması ve birbirlerine karşı tavır almaları ailenin mutluluğunu gölgelemektedir. Büyük aileler de konunun tarafı olduğunda sorun daha da çözülemez hale gelmektedir.
Türk ailesinin nesiller arası katmanlaşmasını ve bu katmanlaşmanın getirdiği çatışmaları sağlıklı bir şekilde ve her bir ailenin kendine özgü süreci doğrultusunda, süreklilik içinde yönetebilmesi ve iyileştirebilmesi, ancak aile bireylerinin iletişim, yöneti/şi/m ve ortak karar alabilme becerilerini yetkinleştirmesiyle mümkündür. Aksi takdirde aile içinde bireylerin maruz kaldığı zorbalık ve şiddet; bunun bir uzantısı olarak da aile dışında suça eğilim ve katılım artarak devam edecektir. Bu noktadaki her iyileştirme; bireylerin aile içi sorunları çözme becerisini güçlendirecek, aile üyelerinin birbirleriyle nitelikli zaman geçirmelerine katkı sağlayacak ve böylece aile bağlarını güçlendirecektir.
Bu perspektiften bakıldığında Türk ailesinin, aile içinde tutum ve davranış değişikliği oluşturabilen nitelikli eğitim programlarıyla desteklenmesine ihtiyaç vardır. Sorun, tema, öncelikler ve örnekler bakımından bölgelere göre farklılaşabilen bu eğitim programları üniversitelerle üretilebilmelidir. Bunların Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve belediyelerin ilgili birimleri aracılığıyla yürütülmesi son derece önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığının ise çocuktan aileye ulaşacak şekilde farklı aile eğitim programlarını uygulamaya alması çok faydalı olacaktır. Anne ve babalar örnek olmayı, güven vermeyi, samimi ve sıcak ilişkiler kurmayı, çocukların duygusal ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarını çoğunlukla kendi ailelerinden öğrenmektedirler. Diğer bir ifadeyle Türk toplumu, annelik ve babalık pratiklerini büyük ölçüde görgü ve modelleme yoluyla kendi anne ve babalarından öğrendiği için, olumsuz davranış modelleri nesilden nesle aktarılmakta ve çatışmalı ilişkiler bir döngüye dönüşebilmektedir. Nitelikli eğitim programlarıyla bu döngü kırılabilir. “Güçlü aile, güçlü millet” hedefine ulaşabilmek için bir aile eğitimi seferberliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Çatışmalı durumlarda ise söz konusu kurumların destek kapasitelerinin ve desteklerinin kalitesinin arttırılması ayrıca önemlidir.
Ekonomik Gelişmeler ve Aile
Türk ailesi açısından son derece derin tesirler bırakan bir diğer husus ise, son dönemde Covid 19 pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle derinleşen ekonomik sıkıntılardır. Tüm dünyada artan enflasyon, ailelerin alım gücünü ciddi şekilde düşürmüştür. Özellikle büyükşehirlerde, kira artışıyla yükselen yaşam maliyetleri ve ekonomik sıkıntılar, aile bireylerinin beraber zaman geçirebilme ve farklı etkinlikler yapabilme imkanlarını son derece sınırlamıştır. Ekonomik sıkıntılar, aile içinde en çok konuşulan konu olmaktadır.
Asgari ücret zamları ve konut kampanyaları, düşük ve orta gelirli aileler için son derece olumlu adımlardır. Fakat ailelerin beklentileri açısından bunlar yeterli bulunmayabilir. AK Parti’nin sosyal yardımları aile merkezli tasarlaması, düşük gelirli aileler için faydalı, yeni bir yaklaşım olacaktır. AK Parti’nin asgari ücretten başlayarak ailelerin alım güçlerini arttıracak şekilde, sürdürülebilir ve adil kalkınmaya yönelik hedefi, oluşan yeni şartlarda yine önem kazanmıştır. Ülkede üretilen gelirin, üretim süreçlerini destekleyecek şekilde adil paylaşımı, önemini kaybetmeyecektir. Çalışan anne ve babalardan oluşan aileler için, çalışma saatlerinin aile içi bağların güçlendirilmesine destek olacak şekilde düzenlenmesi ve iş yerinde kreş hizmetlerinin sunulabilmesi önemlidir.
LGBT Propagandaları ve Aile
Son yirmi yılda, giderek artan bir şekilde, LGBT yönelimlerine dair söylemler etrafında çeşitli tartışmalar gündeme getirilmekte ve LGBT yönelimlerinin propagandası medya ve iletişim araçları üzerinden partizanca yürütülmektedir. Bu durum, esas itibariyle ailenin varlığına tehdit olarak ortaya çıkmaktadır. İslam hukukunda “hünsa” kavramıyla atıfta bulunulan çok cinsiyetlilik; yani insanın, biyolojik sebeplerle doğuştan hem erkeklik hem de dişilik organına sahip olması çerçevesinde görülen konular, insan hakları bakımından dikkatle ele alınmalıdır. Tıp camiasının bu konuda ürettiği kanaat ve bilgiler belirleyicidir. Fakat bunun dışında, cinsel yönelimin bir tercih veya istek konusu haline dönüştürülmesi, aileye yönelik bir tehdit taşımaktadır.
Yemeğimizi, gideceğimiz yeri veya okuyacağımız kitabı seçer gibi cinsel tercihimizi belirleyebileceğimiz iddiası ve bunun doğal bir özgürlük olarak kabul görmesi talebi; genel toplumsal kabullere ve dinlerin temel öğretilerine aykırı olmasının yanı sıra ailenin varlığını ortadan kaldırabilecek bir yaklaşımdır. Önümüzdeki seçimlerde, LGBT yönelimleri ve aile etrafında gelişen tartışmaların, gündemi belirleyecek temel konulardan olacağı tahmin edilebilir. Muhafazakar bir parti olan AK Parti’nin aileyi koruyan ve güçlendiren politikaları seslendirmesi son derece yerindedir. Fakat AK Parti’nin, söylemini inşa ederken, biyolojik sebeplerden kaynaklanan belirlenimlerle, sözde “özgür tercih” yaklaşımlarından kaynaklanan halleri birbirinden dikkatli bir şekilde ayırması gerekir. Bir kişinin elinde olmayan bir biyolojik belirlenim sebebiyle ötekileştirilmesi veya yargılanması, adalet ilkesi doğrultusunda güçlü eleştiriler doğurur.
Belli çevrelerden tüm dünyaya pompalanan LGBT yönelimlerini destekleyen propaganda ve akımlarla mücadele için, aileyi güçlendirecek nitelikli yol haritalarına ve eylem planlarına ihtiyaç duyulmaktadır. LGBT yönelimleri destekleyen çevrelere karşı en iyi cevap, hiç şüphesiz, sağlıklı iletişim, karar verme ve yönetişim yetkinliklerine sahip, mutlu ve huzurlu aile pratiklerinin güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılmasıdır. Bu bağlamda, nitelikli aile eğitimleriyle mutlu aileler seferberliği başlatmak anlamlı olacaktır.