Dünya genelinde etkisini gösterip salgına dönüşen Covid-19 virüsü, Mart 2020’den itibaren Türk savunma sanayiini de yakından etkilemiş, önemli olumsuzluklar ortaya çıkarmıştır. Başta ihracat olanaklarının azalması, yıllık ciroların düşmesi, nakit akışında yaşanan aksaklıklar gibi sürdürülebilirliğe zarar veren gelişmelerden bahsedilebilir. Diğer taraftan yaz aylarından sonra özellikle Azerbaycan’a rekor seviyede gerçekleştirilen savunma ihracatı, sektördeki genel görünümün toparlanmasına katkıda bulunarak yılın daha yumuşak bir şekilde bitirilmesini sağlamıştır.
Diğer taraftan mevcut kabiliyetlerin üzerine konularak iyileştirmelerin yapılması, önceliklerin belirlenerek kaynakların etkin kullanımı ve salgın etkisinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yıl içinde savunma sanayiine yön veren dinamikler olmuştur. Aralıkta ABD’nin "ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası" (CAATSA) yaptırımlarını Türkiye’ye uygulama kararı alması önümüzdeki dönem için belirsizliği artırırken, çalışmaların birkaç noktada yoğunlaşabileceği değerlendirilebilir. Bu kapsamda hava savunma sistemleri ve gelişmiş İHA platformlarında somut gelişmelerin yanında esnek ihracat çözümleri ve savunma sanayii ile sivil sektörler arasındaki sinerjiyi artırmaya yönelik yeni çalışmalardan bahsedilebilecektir.
2020’de Savunma Sanayii
2020’de gerçekleşen tüm olayları burada sıralamak mümkün değilse de kuvvet bazında dikkat çeken bazı gelişmeler ifade edilmelidir. Bu kapsamda gerek konvansiyonel gerekse de meskun mahal ortamında Türkiye’nin ateş gücünün bel kemiğini oluşturan M60T ve Leopard 2A4 ana muharebe tanklarının (AMT) modernizasyonu öne çıkmaktadır. Yıl içinde tüm M60T AMT’nin modernizasyonu tamamlanırken, Leopard AMT modernizasyonu ise devam etmektedir. M60T AMT modernizasyonu ile birlikte tankların zırh korumasının güçlendirilmesi ve hedef tespit kabiliyetlerinin geliştirilmesiyle tankların beka kabiliyetleri artırılmıştır. Her ne kadar İHA sistemlerinde kat edilen ilerleme tank devrinin sona erdiği yönünde tartışmalara sebep olsa da Türkiye’nin arazi yapısı ve bölgesel istikrarsızlıklar dikkate alındığında modern tankın ateş gücü ve manevra kabiliyetine duyulan ihtiyaç kesin olarak değerlendirilmektedir. Zira milli tank projesi de bunun açık bir göstergesidir. Öte yandan Fırat Kalkanı Harekatı (Ağustos 2016-Mart 2017) gibi tanksavar silahların yoğun olarak kullanıldığı, sürpriz saldırılara açık bir muharebe ortamında edilen tecrübeler tankların iyileştirilmesi gereğini açık bir şekilde tekrar ortaya koymuştur.
Soğuk Savaş’ta olduğu gibi sonrasında da Türkiye’nin tank envanteri genellikle oldukça eski platformlardan teşkil edilmişti. Soğuk Savaş’ın büyük bölümünde Kore Savaşı’ndan kalma Amerikan M48 tanklarını kullanan Türkiye, sonraki süreçte de çeşitli modernizasyon süreçlerinden geçen eski teknoloji tankları kullanmaya devam etmiştir. Örneğin modernizasyonu tamamlanan M60 tankları ABD’de 1959’da hizmete alınmış olup 1991’de hizmetten çıkarılmıştır. Türkiye’ye ise Avrupa’da Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (1990) sonrasında 1990-1992 arasında hibe şeklinde verilmiştir. 2002’de İsrail tarafından modernize edilen tankların şimdiki modernizasyonu ise Aselsan tarafından gerçekleştirilerek M60TM konfigürasyonuna yükseltilmiştir. Görece daha modern bir tank olan Leopard 2 ise Almanya Federal Cumhuriyeti ordusunda 1979’da hizmete alınmış olup çeşitli geliştirmeler sonucunda halen kullanılmaktadır. Türkiye Almanya’dan 2006-2011 arasında 354 adet Leopard 2A4 tankı satın almıştı. Roketsan tarafından gerçekleştirilen zırh entegrasyonu ile Leopard tanklarının beka kabiliyetinde önemli bir iyileşme kazanılacağı değerlendirilmektedir.
Diğer bir gelişme olarak F-16 filosunun hizmet süresinin uzatılması için uygulamaya konulan F-16 Yapısal İyileştirme Programı belirtilmelidir. Yıl içinde ilk F-16 Blok-30 uçağın modernizasyonu tamamlanarak Hava Kuvvetlerine teslim edilmiştir. Hava Kuvvetlerinin ana vurucu gücünü oluşturan F-16 filosunun eskidiği ve 2030’larda hizmetten çıkarılmasının gerekeceği sıklıkla dillendirilmektedir. Türkiye ilk F-16’sını ÖNCEL-I Projesi kapsamında Temmuz 1987’de teslim almış, 8 adet F-16 ABD tesislerinde üretilip teslim edildikten sonra 1987-1995 arasında Tusaş tarafından 152 adet F-16 Blok-30 ve Blok-40 uçağı imal edilerek teslim edilmişti. Sonraki projelerle birlikte Blok-50 ve Blok 50+ konfigürasyonlarında F-16’lar da Türk Hava Kuvvetleri'nin envanterine girmişti. Yapısal iyileştirme ile uçakların gövdeleri üzerinde güçlendirmeler, gerekli görülen yerlerde tamir ve değişimler gerçekleştirilmektedir. 2023’e kadar tamamlanması planlanan projede 35 adet F-16 Blok-30 uçağın yapısal ömrünün 8 bin saatten 12 bin saate çıkarılması öngörülmektedir. Buradan elde edilecek tecrübelerle Blok-40, Blok-50 ve Blok-50+ konfigürasyonuna sahip F-16 uçaklarının da iyileştirmelere tabii tutulabileceği ifade edilebilir. Günümüz hava savaşının karakterinin manevra kabiliyetinden düşük görünürlük (stealth) ve derin taarruz yeteneklerine doğru evrildiği bir gerçek olmakla birlikte, F-16 gibi yüksek manevra ve tırmanma özelliklerine sahip avcı uçakları it dalaşı yetenekleri ile önemli bir caydırıcı unsur olmayı sürdürmektedir. Türkiye’nin Yunanistan ile yaşadığı gerginlik ve Yunanistan’ın coğrafi yapısı itibarıyla tarihsel olarak hava kuvvetlerine özel bir yatırım yapması, F-16 filosunu Türkiye için vazgeçilmez kılmaktadır.
2021’de Savunma Sanayii
Önümüzdeki dönem için iki dışsal husustan bahsedilebilecektir. Birincisi, CAATSA kapsamında yaptırım kararının halihazırda ihracat lisansı alımında yaşanan sorunları derinleştirmesi beklenmektedir. Diğer taraftan yaptırımların spesifik olarak Savunma Sanayii Başkanlığı’nı (SSB) hedef alması yasanın somut çıktıları hususunu belirsiz bırakmaktadır. Türk-Amerikan siyasi ilişkilerinin genel seyrinin yaptırımların evrileceği noktayı da belirleyeceği değerlendirilebilecektir. İkincisi, aşı çalışmalarındaki olumlu gelişmelere rağmen Covid-19 salgınının etkisinin çok da hızlı kaybolmayacağı görülmektedir. Yıl içinde salgın etkilerini azaltmaya yönelik çevrimiçi fuarlar gibi çeşitli önlemler alınmıştı. Türkiye’nin 2021’de fuarlarda daha fazla etkinlik göstermesi, alıcı ülkelere finansal kolaylıklar sağlaması, ülke/proje bazlı ihracat çözümleri geliştirmesi ve başta askeri olmak üzere çeşitli iş birliği anlaşmaları imzalamak suretiyle ihracat potansiyelini artırması beklenmektedir.
Önümüzdeki dönemde platform bazında gerçekleşmesi planlanan tüm gelişmeleri burada saymak mümkün olmasa da birkaç husustan bahsedilebilir. Birincisi, Deniz Kuvvetlerinin amiral gemisi olması beklenen TCG Anadolu Çok Maksatlı Hücum Gemisi'nin 2021’de teslimi ile halihazırda sahip olunan bölgesel güç aktarım kabiliyetinin küresel bir ölçeğe çıkarılması beklenmektedir. Diğer taraftan hava savunma ağının alt katmanında görev alması planlanan ve 15 kilometre önleme menzili, 8 kilometre önleme irtifasına sahip HİSAR-A+ seri üretime geçecektir. Aselsan ve Roketsan ortaklığında geliştirilen sistemin envantere giriş öncesi son kabul testinin yapıldığı aralık ortasında açıklanmıştır. Altı hedefe aynı anda angajman ve ateşleme kabiliyeti olan sistemin yüksek mobilitesi sayesinde sabit birlikler kadar hareketli ve zırhlı birliklerin korunmasında da etkin olacağı düşünülmektedir. Son olarak AKINCI ve AKSUNGUR İHA sistemlerinin ilk teslimatlarının da 2021’de gerçekleşmesi beklenmektedir. Her iki platformun da keşif ve gözetlemeden, operasyona kadar bir dizi görevlerin icrasını gerçekleştirerek eskiyen savaş uçağı filosunun gövde ömrü tasarrufuna katkıda bulunacağı ifade edilmektedir. AKINCI’nın taarruzi özellikleriyle düşman hava savunma unsurlarının bastırılmasının yanında hava muharebelerinde de kullanılabileceği, AKSUNGUR’un ise deniz karakol uçaklarının su altı tespit yeteneklerine (sonobuoy) sahip olmasıyla denizaltı savunma harbinde önemli bir rol oynayacağı değerlendirilmektedir. İHA platformlarında özellikle elektronik harbin yoğun olduğu çekişmeli alanlarda etkin görev yapabilme kabiliyeti ve karşı elektronik harp yeteneklerinin geliştirilmesi bir öncelik olarak ifade edilebilir. Nihayetinde Suriye, Libya ve Azerbaycan’da sinyalleri verildiği üzere önümüzdeki dönemde İHA platformlarının Türkiye’nin harekat konseptlerinde daha önemli roller oynayacağı değerlendirilebilir.
Görünen Gelecek
Güçlü bir savunma endüstrisi oluşturmanın zorluklarının farkında olarak, Türkiye’nin makro düzeyde kısa vadeli ve orta/uzun vadeli iki ayaktan oluşan bir savunma sanayii stratejisi izlemeye devam etmesi beklenmektedir. Birincisi, kısa vadede acil operasyonel ihtiyaçların karşılanmasıdır ki modernizasyon programları temel olarak bu işlevi görmektedir. İkincisi orta/uzun vadede kritik alt sistem ve bileşenlerde tedarik bağımsızlığını sağlayarak daha esnek güvenlik politikası yapma ve uygulama yeteneğine kavuşmaktır. Son olarak Covid-19 salgınının da gösterdiği gibi savunma sanayiinin sivil sektörlerle iş birliğinin artırılması ve bu doğrultuda çift-kullanım teknolojilerinde ilerleme ihtiyacı görülmektedir. Bu şekilde, sanayide sürdürülebilirliğe yapılacak katkının yanında kriz yönetimi ve sürpriz gelişmelere karşı koymada politika üretme etkinliği artırılabilecektir.