Kriter > Dış Politika |

Abe’nin Mirası


Hastalığı nedeniyle başbakanlıktan ikinci kez istifa eden Abe’nin görevi boyunca en büyük çabası Japonya’yı uluslararası alanda iddialı bir konuma yükseltmek oldu. İmparatorluk Japonya’sının İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından ülkenin pasifist çizgisini dönüştürmeye çabalayan Abe, “Abenomics” olarak kavramsallaşan reform ve istikrar politikalarıyla Japon ekonomisini yeniden canlandırmıştır.

Abe nin Mirası

Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası en uzun süre görevde kalan Başbakanı Şinzo Abe, sağlık sorunları nedeniyle 28 Ağustos 2020’de görevinden istifa ettiğini açıkladı. “Sağlığımın kötü olması, yanlış siyasi kararlar almama yol açmamalı” diyen Abe, istifasından önceki haftalarda birkaç kere hastaneye kaldırılmıştı. Siyasetteki en önemli şeyin sonuçlar olduğunu söyleyen Abe, hastalığı nedeniyle aynı zamanda fiziksel olarak da zayıflamışken hata yapabilme riskini alamayacağını ifade ederek görevinden ayrılmak durumunda kaldı. 2006-2007’deki bir yıllık görevinin ardından 2012’den bu yana kesintisiz başbakanlık görevini sürdüren Abe, ülkesinin ekonomi ve savunma politikalarında kendi adıyla özdeşleşen izler bıraktı. Görevi boyunca uluslararası müttefikleriyle iyi ilişkiler geliştiren Abe, Japonya’nın Covid-19 salgınıyla mücadele sürecinde ve 2021’e ertelenen Tokyo Olimpiyatları’nın hazırlık sürecinde görevinden istifa etmiş oldu. Japonya’nın ciddi bir ekonomik gerileme sürecine girdiği, Çin ve Güney Kore ile ihtilafların devam ettiği ve Covid-19 salgınıyla mücadele edilen böylesi bir ortamda Japonya’da siyasetin geleceği oldukça merak uyandırıcı.

 

Abe Kimdir?

1954’te doğan Abe, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğan ilk başbakanıdır. Önde gelen siyasi bir ailede büyüyen Abe’nin büyükbabası Nobusuke Kishi 1957’den 1960’a kadar Japonya başbakanıydı. Savaş dönemi lideri olan Kishi, siyasete dönmeden önce ABD tarafından bir savaş suçlusu olarak hapis cezasına çarptırılmıştı. Babası Shintaro Abe 1982-1986 arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yaparken, büyük amcası Eisuke Sato da 1964-1972 arasında başbakanlık görevinde bulunmuştu. Sato, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı imzalaması üzerine Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü.

Bir başbakan torunu olan Abe, ilk olarak 1993’te parlamentoya seçildi. Çeşitli kademelerde yaptığı görevlerin ardından, 2006 ve 2007’deki 366 günlük ilk başbakanlık görevi süresi oldukça çalkantılı geçmiş ve o dönemde yine aynı sağlık sorunları nedeniyle istifa etmişti. Kendisinin ardından 2007’den 2012’ye her sene başbakanın değiştiği ve 2002’den 2012’ye geçen yirmi senede 14 farklı başbakanın göreve geldiği Japonya’da, Abe 2012’de başlayan ikinci dönemiyle uzun yıllar süren göreli bir siyasi istikrarsızlık ortamını da sonlandırmış oldu. Yeniden ülkenin lideri olmasıyla birlikte ekonomik durgunluğu düzeltmeyi ve İkinci Dünya Savaşı mirası pasifist anayasayı değiştirmeyi vaat etti.

Abe, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan ekonomik yükselme döneminin ardından gelen uzun ekonomik durgunluk ve siyasal istikrarsızlık döneminin sonrasında Japonya’nın yeni başbakanı olmuştu. İmparatorluk Japonya’sının İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından ülkenin uluslararası alandaki pasifist çizgisini dönüştürmeye çabalayan Abe, aynı zamanda “Abenomics” olarak kavramsallaşan bir dizi reform ve istikrar politikalarıyla Japon ekonomisini yeniden canlandırmaya çalıştı.

İstikrarlı Japon Siyasetçi Abe Uzun Dönemiyle Hatırlanacak / İnfografik

Ekonomik Canlanma Döneminin Temeli: Abenomics

Abe, ismiyle özdeşleşen ekonomik reformlarla tarım, kurumsal yönetim, enerji, iş gücü piyasaları ve kadın istihdamı gibi alanlarda yapısal değişikliklere imza atmış ve güçlü para-maliye politikalarıyla Japonya ekonomisini canlandırmıştır.

Abenomics adeta bir şok terapisi uygulamasıydı. “Üç ok” stratejisi adı verilen bir girişimle parasal gevşeme, arttırılan hükümet harcamaları ve ekonomik reformlarla ülkenin 1990’lardan bu yana süregelen ekonomik durgunluğuna son verilmesi amaçlanıyordu. Abe’nin istifasıyla birlikte bu politikaların başarılı olup olmadığı uzunca bir süre tartışılacak olsa da Covid-19 salgını geçen sekiz yıllık dönemin tüm ekonomik kazanımlarına sert bir darbe vurmuş görünüyor.

Abenomics girişiminin Abe’nin görev süresinin ilk yıllarında olumlu sonuçlar verdiğini söylemek mümkündür. Yeni büyüme imkanları oluşturmak için yapılan yapısal reformlar, kadınların iş gücüne katılımının teşvik edilmesi ve göç politikasıyla yaşlanan nüfusun demografik sıkıntılarına çözüm bulmaya çalışmasıyla ekonomik durgunluk tersine dönmüştü ve bu gidiş Abe’nin hem iç siyasette hem de uluslararası alanda popülaritesini yükseltmişti.

Ancak Ekim 2018’den itibaren ekonomik durgunluğun hissedilmeye başlanması, ABD-Çin arasında devam eden ticaret savaşının Japonya ekonomisine ve siyasetine olumsuz etkileriyle birlikte Covid-19 salgının şok etkisi önümüzdeki dönemde ekonomik problemlerin daha da artabileceğine işaret ediyor.

Ekonomideki son dönem olumsuz veriler bir kenara bırakılırsa, her şeyden önce Abe’nin Japonya ekonomisini canlandırmayı başardığını söylemek mümkündür. Gittikçe yaşlanan ve 2011’deki yıkıcı tsunami felaketini yaşayan Japonya, Abe döneminde 1980’lerden bu yana en uzun kesintisiz büyüme dönemini yaşadı.

Abe, kapsamlı kurumsal ve yapısal reform uygulamalarıyla sağlam bir ekonomik yapının temellerini atmış oldu. Tarım sektöründeki reformlarla rekabeti teşvik ederek, verimli, üretken çiftliklerle hem gıda ithalatının önüne geçmiş oldu hem de sürdürülebilir gıda güvenliğinin sağlanması noktasında önemli bir adım atmış oldu.

Abe’nin en büyük ekonomik reformlarından birisi cinsiyet eşitliği ve göç yoluyla Japonya iş gücünü genişletmesi oldu. Sağlamış olduğu teşviklerle kadın istihdamını hızlandırdı ve vasıflı göçmenlerin kalıcı ikametleri ve iş gücüne katılmalarını kolaylaştıran yasal adımlar attı. Her ne kadar cinsiyet eşitliğini siyasal alanda sağlayamadığı için eleştirilse de kadınların iş gücüne katılımı Abe döneminde oldukça hızlandı. Ayrıca artan göçle birlikte Japonya’da daha çeşitli bir toplumsal yapı da oluşma sürecinde.

Dolayısıyla Abe, Japonya ekonomisini yeniden canlandırmanın ve sürdürülebilir bir ekonomi altyapısını hazırlamanın yanı sıra, Japonya’nın toplumsal dönüşümünü de başlatmış oldu. Hem ekonomik hem de kültürel açıdan daha açık, dinamik ve liberal bir toplum yapısının inşa edildiğini söylemek mümkündür. Son dönemde dünyada yükselen korumacılığa ve uluslararası kurumların gördüğü zarara rağmen, Abe çok taraflılığının ve uluslararası kurumların etkinliğinin tarafında yer aldı.

 

“Pasifist” Japon Dış Politika Geleneği ve Abe

Abe’nin görevi boyunca en büyük çabası Japonya’yı uluslararası alanda iddialı bir konuma yükseltmek oldu. Her ne kadar ekonomik anlamda dünyanın üçüncü büyük devi olsa da Japonya İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlarında hazırlanan “pasifist” anayasa nedeniyle dış politika, savunma ve güvenlik alanlarında pasifist bir tutum sergilemek durumundadır.

Bu nedenle Abe, 1947’de yazılan anayasanın özellikle 9. maddesini değiştirmek üzere büyük çaba gösterdi. Maddeye göre, Japonya savaşı reddeder ve ülkede konvansiyonel ordu kurulması yasaktır, ordu yerine sadece bir öz savunma gücü kurulabilir. Asya’da yükselen milliyetçi eğilimler, yakın Kuzey Kore ve Çin tehdidi ile birlikte Pasifik’te artan askeri hareketlilik Abe’nin bu maddenin değiştirilmesi amacıyla temel motivasyonunu oluşturuyordu. Abe 2017’deki seçim zaferinin ardından söz konusu maddeyi değiştirmek istemiş, ancak konuyla ilgili yerleşik ve güçlü kamuoyu nedeniyle bu girişimi sonuçsuz kalmıştı. Abe sadece 2014 ve 2015’teki yasal değişikliklerle öz savunma gücüne sınır ötesinde müttefiklerle birlikte savaşma yetkisini sağlayabilmişti. Bu değişiklik o dönemde Çin ve Güney Kore tarafından kınanmıştı.

Normalleşme Abe’nin dış politikadaki ana teması oldu. Burada karşı karşıya kaldığı temel meydan okuma, ülkenin tarihine rağmen askeri konularda daha büyük bir bölgesel sorumluluğu kabul etmeye halkını ikna etmekti. Pasifizm taahhüdünü kaldırmak üzere hedeflediği anayasa değişikliğini kabul ettiremeyince amacını gerçekleştirememiş oldu. Ancak Japonya savunma kuvvetlerini geliştirmek için harcadığı çaba ve Japonya’nın komşularıyla ve ABD-Avustralya ile ittifakını derinleştirme çabalarıyla bu hedefini dolaylı da olsa gerçekleştirmek amacıyla adımlar attı.

Abe görev süresi boyunca ABD ve Çin arasında hassas bir diplomatik denge kurmayı başardı. ABD Japonya’nın güvenlik garantörü ve ikinci en büyük ticaret ortağı konumundadır. Çin ise Japonya’nın en büyük ticaret ortağı ve yakın komşusudur. 2018’de Çin Devlet Başkanı Şi ile bir araya gelen Abe, 7 yılın ardından Pekin’i ziyaret eden ilk Japon Başbakanı olmuştu. Bunun yanı sıra, Nisan 2020 için planlanan Şi’nin Tokyo’ya ziyareti salgın nedeniyle süresiz ertelenmişti. Bu ziyaret eğer gerçekleşseydi 2008’den bu yana ilk defa bir Çin devlet başkanı Japonya’yı ziyaret etmiş olacaktı. Abe’nin ayrıca ABD Başkanı Trump ile de yakın bir ilişki içinde olduğu, sürekli görüştüğü ve hatta birlikte golf oynadıkları da biliniyor.

Japonya ve Çin’in derin ekonomik ilişkileri ve buna karşın ABD ve Japonya’nın güvenlik ve Çin’i çevreleme stratejisinin bir parçası olarak atacağı adımların dengesi yeni Japon başbakanının karşı karşıya kalacağı en büyük meydan okuma olacaktır.

 

Abe’nin Ardından

Görev süresi boyunca Japonya'ya yenilenmiş bir güven duygusu aşılamaya çalışan Abe, tam olarak hedeflerine ulaşamasa da Japon siyasetine yeniden istikrar getirdi ve Japonya’nın uluslararası tanınırlığını artırdı. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler Abe döneminin kazanımlarını geriye döndürmüş durumda. Bir anlamda Japonya’nın içinde bulunduğu krizden çıkabilmesi, aynı zamanda Abe’nin kurumsal ve yapısal reformlarının başarılı olup olmayacağının da bir göstergesi olacaktır. 2007-2012 arasındaki istikrarsız dönemi tecrübe eden Japonya’nın önümüzdeki dönemi iç siyasette, ekonomide, dış politikada başarıyla atlatması gerçek anlamda “Abe’nin Mirası” olarak değerlendirilebilecektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası