Kriter > Dış Politika |

İsrail ile Suudi Arabistan Arasındaki Devam Eden Normalleşme Süreci


İsrail ve Suudi Arabistan, bölgede İran karşıtlığı bağlamında güvenlik ve diğer ekonomik meselelerde ortak çıkar algılamasına sahip olmakla birlikte, bunun resmi ilişkilere bir yansıması olmadı. 2003 Irak işgali ile bölgesel politikalarda ortaya çıkan boşluklar ve ortak tehdit-menfaat algıları, iki taraf arasında kapalı kapılar ardında stratejik yakınlaşmalara neden oldu.

İsrail ile Suudi Arabistan Arasındaki Devam Eden Normalleşme Süreci
Suudi Arabistan'ın Filistin'e büyükelçi ataması ve İsrail'in Kudüs'e

1948’den günümüze Arap ülkelerinin İsrail’i tanıyıp diplomatik ilişki kurması veya İsrail karşıtlığını devam ettirmesi, Ortadoğu’da en çok tartışılan konulardan birisi. Bunun en önemli nedeni ise uzun yıllardır herhangi bir çözüme kavuşturulamayan Filistin meselesi ve İsrail işgalinde olan Arap toprakları. İsrail-Mısır arasında imzalanan 1978 Camp David Anlaşması ile bölgede ilk normalleşme girişimi başlamıştı. Diğer taraftan 1994’te Oslo Anlaşması ile Ürdün, İsrail’i tanıdı. 2020’de BAE, Bahreyn ve Fas arasında imzalanan İbrahim Anlaşmaları ile İsrail bölgedeki diplomatik meşruiyetini güçlendirmeyi başarabildi. Bölgenin en önemli ve güçlü ülkelerinden birisi olan Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkilerinin ise kelimenin tam anlamıyla bir muamma olduğunu söyleyebiliriz.

 

Tel Aviv-Riyad İlişkilerinde Yakınlaşma

İsrail ve Suudi Arabistan, bölgede İran karşıtlığı bağlamında güvenlik ve diğer ekonomik meselelerde ortak çıkar algılamasına sahip olmakla birlikte, bunun resmi ilişkilere bir yansıması olmadı. Bununla birlikte, 2014’te dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın Suudi Arabistan ile gizli görüşmelerde bulunduğu iddia edilmiş fakat Suudi Arabistanlı yöneticiler tarafından bu iddia doğrulanmamıştı. 2003 Irak işgali ile bölgesel politikalarda ortaya çıkan boşluklar ve ortak tehdit-menfaat algıları, iki taraf arasında kapalı kapılar ardında stratejik yakınlaşmalara neden oldu.

İsrail açısından Suudi Arabistan ile normalleşme girişimleri, Riyad’ın siyasi olarak muhalif olmadığı hatta Suudi medyasının ılımlı bir şekilde aktardığı 2020’de imzalanan İbrahim Anlaşmalarının tamamlayıcı bir projesi olarak algılandı. Tel Aviv ayrıca, Riyad ile uzlaşma sağlanması durumunda, 1948’den beri kendisine karşı oluşturulan Arap blokajını da tamamen geçersiz kılacaktır. Diğer taraftan İran’a karşı Sünni Suudi Arabistan ile ilişkiye sahip olmak İsrail’in bölgesel kazanımlarını arttıracaktır.

Son yıllarda İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmanın en önemli nedenlerinden birisi hiç şüphesiz İran’ın bölgesel politikalarda artan etkisi ve nükleer bir güce dönüşmesi ihtimalidir. Ayrıca, Suudi Arabistan’ın ABD’yi Eylül 2019 ARAMCO tesislerine yapılan saldırı sonrası İran konusunda yeteri kadarıyla sert olmaya ikna edememesi, Riyad’ın İran’a karşı alternatif bir bölgesel müttefik aramasına neden olmuştur.

Normalleşmenin önündeki birçok belirsiz ve olumsuz duruma rağmen, Suudi Arabistan’ın Holokost’u kabul etmesi, okullarda okutulan kitaplardan Yahudiler ile ilgili antisemitik ifadeleri çıkartmaya başlaması ve İsrail uçaklarının Suudi hava sahasını kullanmasına izin vermesi, ilişkilerdeki varılan olumlu gelişmeleri göstermektedir. Bu bağlamda, 2022’de Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Atlantik Dergisi’ne verdiği mülakatta, İsrail’i “bir düşman olarak görmediklerini hatta önemli meselelerde birlikte hareket edebilecekleri potansiyel bir müttefik” olarak ifade etmesi oldukça manidardır.

ABD Başkanı Joe Biden Suudi Arabistan’da
ABD Başkanı Joe Biden Suudi Arabistan’da (Suudi Arabistan Kraliyeti/AA, 15 Temmuz 2022)

 

Suudilerin Normalleşmeye Yaklaşımları

Suudi Arabistan, İsrail'in tatlı su tedariki, yeşil enerji, çölleşmenin engellenmesi, siber savunma ve tıp alanındaki uzmanlığından yararlanmak istemektedir. Riyad, ayrıca İsrail’e yakınlaşma eğilimi göstererek, ABD’nin uyguladığı siyasi ve ekonomik yaptırımların tamamından kurtulmayı da arzulamaktadır. Suudi Arabistan, ABD’nin Tel Aviv-Riyad ilişkilerinin normalleşme sürecinde arabuluculuk rolünü önemseyerek, Biden döneminde kendisine yapıştırılan “Parya Devlet” etiketinden yine Biden’ın yardımı ile kurtulmaya çalışmaktadır. Bununla birlikte, Riyad, Biden yönetimi ile istikrarlı ilişkiler geliştirememesi ve devam eden sorunlar nedeniyle Biden yönetimine bu zaferi yaşatmak istemeyebilir de. 2024 başkanlık seçimine giderken büyük bir dış politika zaferi kazanmak isteyen Biden yönetiminin en önemli meselelerinden birisi ise normalleşme sürecini başarılı bir şekilde sonlandırmak olmaktadır. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan “İsrail ile normalleşmenin bölgenin tamamının çıkarına olduğuna ve herkese önemli faydalar getireceğine inandığımız oldukça açık.” demiştir. Bununla birlikte, Filistin sorununun çözümsüzlüğünün, Arap tarafının normalleşme girişimlerini sınırlı bırakacağı düşünülmektedir. Özellikle son aylarda Netenyahu hükümetinin Batı Şeria’da artan yeni yerleşim inşa etme girişimleri ve askeri operasyonları bu durumu daha da zorlaştırmaktadır. İsrail ile normalleşme adımları, Suudi Arabistan’ın İslam dünyasındaki uzun yıllardır yatırım yaptığı liderlik imajını da zedeleyebilir. Bu bağlamda, Suudi Arabistan İsrail’e karşı temkinli bir şekilde yaklaşmaya devam etmektedir. Suudi Arabistan’da Mart 2023’te yapılan BM faaliyetine İsrail Dışişleri Bakanının gelmesine izin verilmemesi ve Riyad’ın Ürdün’de Filistin’de yerleşik olmayan bir Kudüs Başkonsolosu olarak ataması Tel Aviv tarafından hoş karşılanmamıştır.

 

Devam Eden Belirsizlikler

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Haziran’da ABD Kongresi’nde İsrail-Suudi Arabistan normalleşme sürecinde Washington’ın önemli desteği olduğu demeci, oldukça önemlidir. Ağustos 2023 başında Amerikan basınında ABD ile Suudi Arabistan arasında, Tel Aviv-Riyad diplomatik ilişkilerinin en geç bir sene içerisinde tesis edileceğine dair haberler yayınlandı. 10 Ağustos 2023’te ise İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, “iki ülke arasında anlaşmaların başarılı sonuçlanmasına çok az kaldığını ve bunun gerçekleşmesinin an meselesi olduğunu” ifade etmiştir. Ama diğer yandan, ABD Beyaz Saray Ulusal güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby ise süreç ile ilgili tarafların mutabık kaldığı net bir çerçeve olmadığını, sürecin beklendiği gibi kolay olmayacağını ve erken bir mucize beklenilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.

Son dönemdeki yaşananlarla alakalı olarak Suudi Arabistan’ın, İsrail ile normalleşme sürecini sonuçlandırma karşılığında, ABD’den güvenlik teminatı, F-35 ve benzeri gibi yüksek teknolojik askeri araçlar ve sivil nükleer altyapı teknolojisi gibi talepleri bulunduğu iddia edilmektedir. Fakat Riyad’ın bu talepleri, İsrail’in bölgesel askeri güç hegemonyasında ciddi zarara sebebiyet vereceği için hem Tel Aviv hem de Washington tarafından uygun görülmemektedir. Suudi Arabistan’ın süreci devam ettirmeyi arzu etmesiyle beraber Riyad, kendi kamuoyunu İsrail ile ilişkileri normalleştirme konusunda daha temkinli davranmaya itmektedir. Suudi Arabistan’ın İslam dünyasındaki önemli temsiliyet konumu, Arap dünyasındaki liderlik potansiyeli ve kendi toplumunun muhafazakar yapısı, bu süreci olumsuz bir şekilde etkilemektedir.

Çin’in Ortadoğu’da ABD aleyhine artan etkisine ve bölge ülkeleri arasındaki giderek güçlenen ilişkilerine karşılık, Washington’ın geleneksel müttefikleri olan Suudi Arabistan ve İsrail arasında normalleşmeyi sağlamaya çalışması oldukça mühimdir. Hatta bölgedeki enerji kaynaklarının ve diğer önemli stratejik kazanımlarının korunması açısından hayatidir. ABD, eğer normalleşme sürecini başarılı bir şekilde yürütebilirse, Çin’in İran ve Suudi Arabistan arasındaki başarılı bir şekilde sonuçlandırdığı arabuluculuk faaliyetine de bir karşı hamle olacaktır. Bu yönden bakıldığında Tahran’ın normalleşme sürecine karşı en sert söylem ve politikalar belirlemesi beklenmektedir. Diğer yandan İsrail’de Netenyahu hükümetine yönelik devam eden yolsuzluk ve yargı reformu karşıtı protestolar ve İran’ın bölgede artan sert politikalarına karşılık, Riyad ile uzlaşma hem iç hem de bölgesel bağlamda oldukça önemli bir kazanım olacaktır.

Genel olarak bakıldığında özellikle İsrail’in önünde iki önemli stratejik seçim bulunuyor. Bunlardan birincisi İslam dünyasının en önemli ve en zengin ülkelerinden biri ile diplomatik ilişki kurarak, bunu bölgede diplomatik bir kaldıraç olarak kullanmak. Diğeri ise Batı Şeria’yı tamamen ilhak ederek bölgesel mevcut sorunların daha da tırmandırılması ve İsrail karşıtlığının güçlenmesi. Öte yandan, iki ülke arasında olası bir uzlaşı, bölgesel istikrara katkı sağlayıp Filistin sorununa yönelik yeni çözüm yollarını ortaya çıkaracağı gibi, İran’ın Körfez’de daha radikal sert güç unsurlarını kullanmasını yoğunlaştırabilir. Her ne kadar son aylarda uluslararası haber ajanslarındaki haberlerde iki taraf arasında normalleşme sürecinin belirli bir düzleme kavuştuğu iddia edilse de bunun net ve somut çıktıları henüz gözükmemektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası