Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 16 Mart 2011 kararına dayanarak NATO şemsiyesi altında ve Fransa’nın öncülüğünde yapılan askeri operasyon ile Libya’da 42 yıl süren Kaddafi rejiminin sonlandırılmasının ardından demokratik değişim beklentilerinin yüksek olduğu bir dönem yaşandı. 2014 ortasında meydana gelen gelişmeler ülkeyi bir krize sürükledi. Başta insani yardım adı altında Kaddafi rejimini hedef alan isyanda Libya halkını koruma adına başlatılan askeri operasyon, Fransa ve ABD’nin hedefleri doğrultusunda “regime change - rejim değişikliği” stratejisine dönüşmüştür. Sekiz yıl geçmesine rağmen Libya’da demokratik, barışçıl ve istikrarlı bir düzen inşa edilebilmiş değildir. Merkezi hükümet, devlet kurumları ve şehirlerin altyapısının imha edilmesinden dolayı Libya ölümcül bir kaosa sürüklenmiştir (failed state). Arap Baharı öncesi dönemde Kuzey Afrika coğrafyasında Batı’nın jeostratejik ajandasına büyük ölçüde ters düşen bağımsız özgül ağırlığı olan Libya, bugün farklı yerel fraksiyonların ve çok sayıda bölge ve bölge ötesi aktörlerin rekabet ettiği bir alana dönüşmüş durumdadır.
Meşru Hükümetin İnşası ve Askeri Darbe
BM’nin desteğiyle Libya’da iç savaşın sonlandırılması adına yapılan farklı girişimler neticesinde tüm taraflara çağrıda bulunularak 2011’de Libya Geçiş Konseyi kurulmuştur. Akabinde 2012’de parlamento seçimlerinde Milli Genel Kongre (MGK) göreve başlamıştır. Fakat 2014 ortasında başlayan çatışmalar üzerine BM’nin koordinasyonunda tekrar müzakerelerin başlaması sağlanmış ve nihayetinde 2015’in sonunda Roma’da gerçekleşen uluslararası Libya konferansında Libya Siyasi Anlaşması (LSA) ile Libya devletinin yeni hükümet sistemi üzerinde karar kılınmıştır. BMGK’nın kararıyla da Libya’da geçiş sürecini yönetmek üzere Libya halkını temsil eden resmi hükümet olarak Libya Başkanlık Konseyi’ne bağlı olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) görevlendirilmiştir. Böylece UMH uluslararası camiada meşrulaşmıştır.
Uluslararası Aktörler
BM’nin Libya’ya uyguladığı silah ambargosu kararına rağmen Hafter’e başından beri silah ve askeri eğitim yardımında bulunan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Suudi Arabistan, İsrail ve Fransa darbe destekçisi konumundadır. Rusya’nın özellikle Trablus saldırısı ile eş zamanlı olarak Hafter cephesine yoğun siyasi ve askeri destek vermesiyle birlikte Kuzey Afrika ve Akdeniz havzasında jeostratejik ve jeoekonomik dengeler değişmiştir. ABD Libya’da post Kaddafi döneminin ardından iç savaşın sonlandırılmasına yönelik kayda değer politikalar üretememiştir. İkinci Obama yönetimi Libya’da barış sürecinin akıbetini BM’nin inisiyatifine bırakmıştır. Trump yönetimi ise ilk başta Hafter’in Haziran 2019 Trablus saldırısına siyasi destek vermiş, lakin Rusya’nın Hafter cephesini aktif desteklemesinden dolayı Hafter’e mesafe koyup tarafları ateşkese çağırmıştır. ABD’nin önümüzdeki dönemde diplomatik girişimlerini yoğunlaştıracağı beklenmektedir.
Aktörlerin Libya Ajandası
Libya’da sahada olan uluslararası aktörler sadece iç savaşın parametreleri doğrultusunda taraf olmamıştır. Aynı zamanda Libya’da mevcudiyetleri kendi aralarındaki ideolojik ve jeostratejik rekabet ve hesaplaşmaların güç mücadelesinin sahaya yansımasıdır. Türkiye, Katar ve Tunus Libya’nın uluslararası tanınmış meşru hükümetine (UMH) destek vererek uluslararası hukuka uygun hareket ederken Mısır, BAE, Suudi Arabistan, İsrail, Fransa ve Rusya uluslararası meşruiyeti olmayan Hafter’in safında yer alıp uluslararası hukuku hiçe saymaktadır.
BM’nin darbeci Hafter’i Libya’nın meşru hükümeti ile bir tutup iç savaşın çözüm sürecinde taraf olarak nitelemesi krizi daha kırılgan hale getirmiştir. BM’nin zafiyet içeren bu tutumu Hafter’i ve onu destekleyen ülkeleri cesaretlendirmiştir. Kaldı ki, Hafter BM’nin bugüne kadar barışa yönelik tüm girişimlerini sabote etmekten çekinmemiştir. Bir ülkede meşruiyet sorununun çözüme kavuşturulamadığı ortamda kalıcı barışın tesis edilmesi mümkün değildir.
Hafter’i destekleyen Arap ülkeleri, Fransa, İsrail ve Rusya geleceğin Libya’sı için tasarladığı devlet modeli demokrasi, hukukun üstünlüğü ve halkın iradesinden uzak olan darbeci Sisi’nin baskı ve zulüm ile yönettiği askeri-bürokratik formasyonu ile Mısır’dır. Bir nevi Arap Baharı öncesi “status quo ante” (statükoyu koruma) mühendisliğidir. BM ve Batılı devletlerinin böyle bir devlet modelini kabul etmesi Mısır örneğinde görüldüğü üzere kuvvetle muhtemeldir.
Berlin Süreci
Hafter’in Nisan 2019’da Trablus’a başlattığı saldırı ve uluslararası aktörlerin taraf olarak angajmanlarını yoğunlaştırmasına rağmen bugüne kadar Trablus’u ele geçiremediği gerçeği üzerine Almanya, BM Libya Özel Temsilcisi Ghassan Salame ile koordineli olarak Libya’da çatışmaların durdurulması niyetiyle Eylül 2019’da farklı bir toplantı süreci başlatmıştır.
Almanya’nın istişare toplantıları sürecine ev sahipliği yapma girişimi Libya krizine dahil olan tüm uluslararası aktörler tarafından kabul görmüştür, nitekim Almanya Libya krizine ilişkin tarafsızlığını korumuştur. Ayrıca Almanya’dan maddi beklentiler vardır, özellikle Libya’nın savaş döneminden sonra altyapısının yeniden yapılanması hususunda. Almanya’nın Libya krizinde aktif siyaset yürütmesinin temel motivasyonu, Libya krizinin derinleşmesinin Afrika’dan gelecek olan mülteci akınının Avrupa’ya ekonomik ve siyaseten ağır maliyetleri oluşturacağı endişesidir.
Sadece Libya krizine dahil olan devletler (Türkiye, Almanya, İtalya, Mısır, BAE) ve BMGK daimi üyeleri (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere) katılımı ile şimdiye kadar toplam 5 istişare toplantısı gerçekleşmiştir. Bu istişare toplantılarının hedefi gündemde olan konularda taraflarca mutabakat sağlayıp Berlin’de Liderler Zirvesi ile Libya iç savaşının durdurulup siyasi müzakere sürecinin başlamakta olduğunu ilan etmektir.
Liderler Zirvesi için somut tarih yoktur, lakin Ocak 2020 sonlarına doğru planlanmaktadır. Şubat 2020’ye ertelenmesi muhtemeldir. Liderler Zirvesi’nin düzenlenmesinden önce şu üç şartın yerine getirilmesi gerekecektir:
- Toplantıya katılan ülkeler arasında uzlaşı sağlanana kadar Berlin Konferansı için bir tarih belirlenmeyecek,
- Uzlaşı BMGK’da derhal bir karara dönüştürülecek,
- Bölgesel kuruluşların (Arap Birliği, Afrika Birliği) temsilcilerinin katılımı sağlanacaktır.
Toplantıya iç savaşta yer alan tarafların dahil edilmeme kararı Libya’nın meşru hükümetinin darbeci Hafter ile aynı kefeye konması anlamına gelmektedir. Bu durum mevcut meşruiyet sorununu derinleştirip Libya’da barışın sağlanmasını zorlaştıracaktır.
İlk başta toplantının sadece bir gündem maddesi olması planlanmıştı; Libya’da krize dahil olan uluslararası aktörlerin savaşan taraflara askeri desteği sonlandırmaları ve dolayısıyla yürürlükte olan silah ambargosuna uymaları. Böylelikle ateşkes anlaşmasının sağlanması ve beraberinde siyasi sürecin yeniden başlamasının kolaylaştırılması hedeflenmekteydi. Hafter’i destekleyen Fransa, Mısır ve BAE ise Hafter’in sahadaki askeri kazanımlarını riske atmamak adına toplantının gündemine eşzamanlı olarak ateşkes anlaşmasının şartları ve Libya’da siyasi çözümün ana hatlarının istişaresini aldırmıştır.
Yukarıda belirtilen gündem maddelerinin teknik detayları üzerinde istişare süreci devam etmektedir. Hafter destekçileri bazı somut ama kabul edilemeyecek taleplerde bulunmuştur. Örneğin Libya Merkez Bankası Yönetimine Hafter cephesinin de dahil edilmesi. Bu talebin altında ülkenin finans politikalarında söz sahibi olma niyeti yatmaktadır. Ayrıca UMH’ye bağlı askerlerin silahsızlandırılması ve ateşkes anlaşması durumunda Hafter’e bağlı silahlı milislerin Trablus’da konuşlandırılması. Meşru Libya hükümetini destekleyen Türkiye’nin ana talebi ise Hafter’in 2012’den itibaren illegal askeri girişimi ile elde ettiği topraklardan geri çekilmesidir. Ayrıca Türk tarafı Hafter’i kastederek ateşkesi ihlal eden tarafa ağır cezai yaptırımların uygulanmasını istemiştir. Bugüne kadar temel pozisyonlarda mutabakat sağlanamamıştır. BM ve Almanya’nın Berlin istişare toplantıları sürecinin hazırlanış döneminde ciddi bir öngörü hatası olmuştur.
BM ve Almanya’nın beklentileri Hafter’i destekleyen ülkelerin aylar süren savaşın kazanılamaması gerçeğini görüp müzakere masasında tavizkar bir tutum içerisinde olmaları olmuştur. Böylelikle Hafter cephesinin ciddi tavizleri ile kalıcı bir ateşkes anlaşmasının mümkün olduğu düşünülmüştür. Lakin Rusya’nın Kasım 2019’da Hafter’e sağladığı silah sevkiyatı, askeri danışman ve paralı asker desteği Hafter’in askeri alanda elini güçlendirmiş, savaş isteğini artırmış ve Trablus’u kuşatma operasyonunu tetiklemiştir. Fransa, BAE ve Mısır da savaşın devam etmesi hususunda kararlı bir duruş sergilemektedirler.
Sürecin Geleceği
Hafter’i destekleyen ülkeler bir taraftan Berlin’de ateşkes ve siyasi çözüm şartları ve parametrelerini istişare ederken Hafter sahada yeni kazanımlar elde etmektedir. Hafter’i destekleyen ülkelerin stratejik önceliği oyalama taktiği ile zamana oynayıp Berlin istişare toplantılar serisinin devam edip uzamasıdır.
Batı ülkelerini endişeye sürükleyen gelişme Rusya’nın Libya’da en güçlü dış aktör konumuna gelmesidir. NATO çevrelerinde Rusya’nın Libya angajmanı ile NATO’yu güneyden kuşatma planı olduğu görüşüne katılanlar var. AB’nin tedirginliği ise Rusya’nın Libya’nın limanlarını kontrol altına alıp mülteci akınını AB’ye karşı bir stratejik silah olarak kullanabileceği tehlikesidir. Dolayısıyla Batı ülkelerinin Rusya ile Libya toplantılarında her daim şüphe ve tedirginlik hakim olacaktır. Rusya’nın çıkarına hizmet edebilecek konularda uzlaşma zor sağlanacaktır.
Türkiye, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin meşruiyetini savunacaktır. Buna iki nedenden dolayı kararlıdır. Birincisi Libya’nın Mısır gibi askeri diktatörlüğe dönüşmesini engellemek, ikincisi Türkiye’nin Doğu Akdeniz jeostratejisinde UMH ile imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın kilit konumu.
Berlin sürecinde iki muhtemel senaryo var; taraflarca anlaşma sağlanır veya sağlanamaz, yani iç savaş devam eder veya ateşkese varılır. Her iki senaryoda da Türkiye, Libya krizinde belirleyici aktörlerin arasında olacak. ABD’nin yokluğunda Rusya Libya krizini domine ettikçe Batılı ülkelerin nüfuzu Libya’da azalacak. Karşı cephelerde olmalarına rağmen Türkiye ve Rusya koordinasyonunda Libya krizine çözüm üretilmesi kolaylaşacaktır.