Bir devlet veya ittifakın, bir vizyon çerçevesinde kuvvet yapısı ve kuvvetini beklenen tehdide mukabele etmek üzere konumlandırması stratejik kararlardır. Yapılabilecek küçük bir hata, stratejik çöküntülere neden olabilir. Nitekim strateji ile taktiği bir araya getiren ve ziyadesiyle planlama boyutuyla ön plana çıkan “operatif” seviye, siyasi nitelikteki stratejik kararların taktik alana doğru yansıtılmasına hizmet eder. Diğer bir ifadeyle sahadan kopuk ve stratejik kararlar alan liderlerin yapabilecekleri hataların önüne geçilir.
NATO, siyasi ve askeri boyutu olan bir güvenlik ve savunma ittifakı olması hasebiyle belirtilen kuvvet ve konumlanma yönteminden istisna bir yapı değil. Bu kapsamda NATO’nun tüm üyelerinin tehdit algılarının uzlaştırıldığı ve genel bir tehdit resminin çıkarıldığı istihbarat (tehdit) değerlendirmesi çıkış noktası olarak beliriyor. Nitekim NATO’nun 2030 Ajandası, “Yeni bir Dönem için Birlikte” parolasıyla tehdit olarak algılanan aktörleri, olguları ve olayları sıralıyor. Bu çerçevede Rusya ve Çin, Ajanda’da iki aktör olarak ön plana çıkarken NATO’nun güney (komşu) kanadında meydana gelen değişim ve gelişmeler bir kaygı nedeni olarak vurgulanıyor. Ayrıca tehdit skalasında devlet ve bölgesel nüfuz odaklı geleneksel kaygı yanında; yeni teknolojiler, terörizm, silahların kontrolü ve nükleer caydırıcılık, enerji güvenliği, iklim değişikliği, insan ve kadın güvenliğinin barışa etkisi, pandemi ve doğal afetler, hibrit ve siber tehditler ile uzay başlıkları güvenliğin unsurları bağlamında sıralanıyor.
Sayılan tehdit kaynakları, NATO’nun; konvansiyonel-konvansiyonel olmayan, sert-yumuşak, simetrik-asimetrik, düzenli-düzensiz, hibrit-yeknesak veya nizami-gayrinizami her türlü tehdide karşı aynı anda hazır olmasını gerektiriyor. Dolayısıyla NATO’nun kuvvet yapısının, entegre ve sinerjik bir tarzda; coğrafi dağılımı ve konvansiyonel yapıyı, fonksiyonel çeşitliliği, soyut yapıdaki tehdit çeşitlerine karşı değişkenliği ve esnekliği zorunlu kılıyor. Öte yandan tecrübe edilen son vakalar ışığında yürürlüğe sokulan fiili tedbirlerin kuvvet yapısına, dağılımına ve konumlanmasına etkisi de önemli. Nitekim Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla, geleneksel kuvvet yapısının; Kuzey Denizi-Avrupa doğusu-Karadeniz hattında yeniden yapılandırılması, gerektiğinde takviye durumunun gözden geçirilmesi, konumlanmaların güncellenmesi gerektiği görülüyor. Daha önce Sovyetler Birliği'nin parçası veya müttefiki olan ve Rus “gerçeğini” sürekli dillendirmiş olan eski Doğu Bloku-yeni NATO ülkeleri, NATO’nun, olağan muharebe düzeni ve olağandışı “savaş” durumuna yönelik bir dönüşümünü ısrarla istiyorlar.
NATO’nun klasikleşmiş kuvvet yapısı ve konum dağılımı üye devletler arasında “önemsenmek” ve “kararları etkileyebilmek” bağlamında şekillenen bir konu. Bu kapsamda ana karargahların tesis edildiği başkentler üye devletler açısından bir prestij konusu. NATO’nun SACEUR olarak bilinen ve ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı olan generaline bağlı; iki müşterek komutanlık Brunssum (Hollanda) ve Napoli (İtalya), Deniz Kuvvetleri Northwood (Birleşik Krallık), Kara Kuvvetleri İzmir (Türkiye), Hava Kuvvetleri Ramstein (Almanya) şehirlerinde konuşlanarak birbirlerine destek verecek tarzda dağılmış. Ayrıca deniz, hava ve kara gibi farklı kuvvet özellikleri dikkate alınarak baskın tarzında saldırılar için güvenli ama muhtemel operasyon bölgelerine yakın bir karargah konuşlanması öngörülmüş. Mukabele Kuvvetleriyse harbe hazırlık ve birleşik/müşterek operasyonel kabiliyet esas alınarak farklı ülkelerdeki askeri birlikleri kapsayacak şekilde dağıtılmış.
NATO Mukabele Kuvvetleri (NRF), 2002’de Prag Zirvesi’nde alınan karar sonrası 40 bin kişilik bir askeri güçle krizlere hızla karşılık vermek amacıyla kuruldu. NRF’ler 2014’te Galler Zirvesi sonrasında Hazır Müşterek Görev Komutanlıklarına (Very High Readines Joint Task Force-VJTF) dönüştürülerek güvenlik ortamlarındaki muhtelif değişimlere uyumlu hale getirildi. Bu kuvvetler müttefik ülkelerin katkılarıyla 12 ay süren dönemler halinde teşkil edildi ve üye ülkeler arasında rotasyona sokuldu. NATO’nun denetleme ve sertifikasyonu sonrası tespit edilen VJTF’ler aynı zamanda üye ülkelerin NATO çatısı altında alınabilecek harp görevlerine ne düzeyde uyum sağlayabileceğini de gösteriyor.
VJTF’lerin teşkilatlanmasında; Napoli veya Brunsum’da bulunan Müşterek Komutanlıklar komuta sorumluluğunu sırayla üstlenirken her VJTF misyonunun kompozisyonunda; 20 bin kişilik bir kuvvetin, 2-3 günlük bir süre içerisinde, 5 bin kişilik bir tugay, hava, deniz ve özel kuvvetler unsurlarının harekat icra etmek için hazır bulundurulması hedefleniyor. Ayrıca VJTF’ye bir görev tevdi edilmesi sonrası iki tugay seviyesinde birliği ihtiva eden İlk Takip Kuvveti’nin (Initial Follow-on Forces Group-FFG) görev almak üzere hazır bekletilmesi öngörülüyor. Aynı şekilde Deniz, Hava ve Özel Kuvvetler ile bir Nükleer Kimyasal Biyolojik ve Radyasyon Savunma Kuvvetinin NATO Genel Mukabele Kuvveti çatısı altında seferber edilmesi benimseniyor. Diğer bir ifadeyle ilk etapta 20 bin kişilik müstakil harekat icra edebilecek bir unsur ile bu unsuru destekleyebilecek muharebe, muharebe destek ve hizmet destek (lojistik) birlikleri üst hazırlık düzeyinde tutuluyor. Unsurun toplam gücünün de 40 bin kişi olması planlanmış.
Daha önce Afganistan’dan geri çekilmeyi destek, insani yardım veya barışa destek misyonları üstlenen mukabele güçleri, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla ilk defa caydırıcılık ve savunma vazifelerini üstlendi. Bu görevin temelini de NATO’nun 2016 Varşova Zirvesi’nde alınan kararlar oluşturuyor. Zirvede İttifakın doğu ve güneydoğu kanadını takviye için Geliştirilmiş İleri Mevcudiyet kavramı geliştirildi. Bu çerçevede Birleşik Krallık, Kanada, Almanya ve ABD’ye ait dört adet Muharebe Grubunun 2017’den itibaren Estonya Letonya, Litvanya ve Polonya’da konuşlandırılması kararlaştırıldı. Diğer bir ifadeyle kuzeydoğu kanadı takviye edildi. Yani Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi NATO’nun kuvvet yapısını ancak iki yıl sonra dönüştürmüş oldu.
Ukrayna’ya Rusların saldırısı sonrasında NATO, 40 bin kişilik Mukabele Kuvveti yanında ABD birlikleri başta olmak üzere toplam 100 bin askerini Baltık Denizi ile Orta Avrupa arasında hareketlendirdi. Özellikle Ukrayna’ya hududu olan üye ülkelerde yeni konuşlanmalar oldu. Bu çerçevede, Rus saldırısına karşı hazırlık seviyesini yükseltmek maksadıyla, dört çok uluslu muharebe grubunun Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Slovakya’ya konuşlandırılması kararlaştırıldı. Böylece doğu kanadı da takviye edilmiş oldu. Ayrıca deniz ve hava unsurları güneydoğu kanadına hareketlendirilerek hazırlık seviyesi yükseltildi.
Rusya’nın Ukrayna saldırısı sonrasında NATO’nun kuvvet yapısının ve konumlanmasının yeterliliğinin, özellikle 2030 Ajandası’nda ifade edilen güvenlik ortamı ve tehditleri ile kuvvet gereklilikleri bağlamında incelenmesi gerekiyor. NATO’nun, herhangi bir saldırı ihtimali halinde ve sonrasında, harp planlarının uygulanacağı ana kadar, Mukabele Kuvvetleri ile İleri Mevcudiyeti ile acil kuvvet ihtiyacını hazır kuvvet şeklinde tutmaya çalıştığı görülüyor. Üye devletlerin katkılarıyla tesis edilen kuvvet yapısı, konvansiyonel tehdit ve görevler yanında konvansiyonel olmayan misyonlara da hazır. Ayrıca bu unsurların takviye edilmesi de mümkün. Nitekim Rus tehdidi sonrası kuzeydoğu kanadı yanında doğu kanadına kara, hava ve deniz; güneydoğu kanadına deniz ve hava unsurlarının kaydırılmış olması önemli.
Ancak bu kuvvetlerin sadece asli savunma planları uygulanıncaya kadar İttifak ülkelerin savunmasını takviye ve hasmı caydırma amacıyla tesis edildiği görülüyor. Ayrıca İttifak dayanışması bağlamında siyasi bir mesaj içeren NATO unsurlarının varlığı, NATO Genel Sekreteri ve SACEUR’un esnek ve kararlı bir tutum sergileyebilmesine imkan sağlıyor. Ancak gelinen noktada, harbe hazırlık düzeyine hizmet edecek şekilde ileri “küçük” mevcudiyetlerin gerektiğinde büyük çaplı askeri harekat icra edebilecek şekilde kapasitesinin artırılması gerekebileceği de görülüyor.
Asimetrik ve gayri nizami harp yöntemlerine yönelik özel kuvvet varlığı Mukabele Kuvveti’ni takviye ediyor. Fakat asimetrinin şekli ve boyutunun tahmin edilemezliği Özel Kuvvet yanında hangi evsafta kuvvet yapılanmasına ihtiyaç duyulabileceğine yönelik tahminleri zorlaştırabiliyor. Öte yandan nükleer caydırıcılık gibi stratejik kuvvetlerin halen NATO için elzem olduğu görülüyor. Sonuçta NATO’nun kuvvet yapısının yeterli, konumlanmasının esnek olduğu ifade edilebilir. Ancak tehdit odaklı analizde, asimetrik belirsizlik nedeniyle, geniş bir yelpazesi olan zenginlikte ve çeşitte, derinliği olan ve çepeçevre bir hazırlık düzeyine sahip olunması gerektiği de ifade edilebilir.