Kriter > Siyaset |

FETÖ’nün Siyasi Ayağı ve CHP


Örgütün tarihi incelendiğinde açıkça hedef aldığı ve düşmanlık yürüttüğü tek partinin AK Parti, siyasi liderin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu açıktır. Darbecilerin yayınladıkları bildirilerin ve sıkı yönetim direktifinin kimlerin söylemleri ile uyum içerisinde olduğuna bakmak, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ve FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda fikir verecektir.

FETÖ nün Siyasi Ayağı ve CHP

15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasından sonra ilk anda panik yaşayan FETÖ, bir süre sonra toparlanmış ve yeni duruma göre strateji geliştirmeye başlamıştır. Darbe teşebbüsünün gerçekleştiği birliklerde delilleri karartmış, darbe girişiminin bir numaralı sivil yöneticisi Adil Öksüz’ü kaçırmış ve yakalanan darbecilere ulaşarak itirafların önüne geçmeye çalışmıştır. Kısa sürede bu stratejinin sonuçlarını yargılamalarda sanıkların ortak bir plan içerisinde yürüttükleri savunmalarda ve inkar yöntemlerinde görmek mümkün oldu. Temel amaçları darbe teşebbüsünün faili FETÖ’yü aklamak ve darbe girişimine ilişkin şüphe uyandırmaktı.

 

Kontrollü Darbe Söylemi

Bunun yanında örgüt, doğrudan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in ağzından 15 Temmuz’un bir tiyatro olduğunu ve kendilerine karşı komplo amacı taşıdığını ileri sürdü. Bu söylemin Türkiye’de siyasette de karşılık bulduğunu ve muhalefetin “kontrollü darbe” iddiasını ısrarla sürdürdüğünü gördük. Fakat sayısı 289’a ulaşmış olan fiili darbe davalarının dosyaları incelendiğinde kontrollü darbe iddiasını destekleyen hiçbir delile ve veriye rastlamak mümkün değildir. İddianameler ve dava tutanaklarında yer alan binlerce sanık/şüpheli/tanık ifade ve savunmalarını karşılaştırmalı bir şekilde analiz ettiğinizde bu iddianın ne kadar temelsiz olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Darbe teşebbüsünün FETÖ tarafından planlanıp gerçekleştirildiği konusunda hiçbir tereddüt yoktur.

FETÖ ile mücadeleyi sulandırma amacına dönük bir diğer tartışma da örgütün siyasi ayağının açığa çıkarılmadığı iddialarıdır. En son 10 Ocak’ta CHP Grup Başkanvekillerinin TBMM’de verdikleri araştırma önergesi ile siyasi ayak tartışmaları tekrar kamuoyu gündemine geldi. Muhalefet bu önerge ve öncesinde başlattığı tartışmalarda, doğrudan FETÖ’nün siyasi ayağının AK Parti olduğunu söyleyemese de AK Parti iktidarlarının örgüte geçmişte destek verdiğini iddia ediyor.

 

Bürokratik Vesayetin Ürünü

FETÖ’yü ve kurduğu Paralel Devlet Yapılanmasını (PDY) bilenlerin “FETÖ’nün siyasi ayağı var mıdır ve varsa kimlerdir?” sorusuna cevap vermesi çok zor değildir. İlk kurulduğu zamanlardan itibaren resmi söyleminde siyasetten uzak olan FETÖ, parti siyasetine ve seçimlere uzak görünse de siyasetin merkezinde yer almıştır. FETÖ’nün ilgisini çeken bu merkez siyasi iktidar veya hükümetler değil “devlet iktidarı” idi. FETÖ, 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası hazırlanan 1961 Anayasası ile tesis edilen bürokratik vesayet sisteminin ülkedeki gerçek iktidar olduğunu görüp “hükümeti” değil “iktidarı” hedeflemiştir. AK Parti hükümetleri zamanında geriletilen anayasal vesayet sisteminin temel unsurları olarak Türk Silahlı Kuvvetleri, İstihbarat, Yargı, Emniyet Teşkilatı, Dışişleri ve Mülkiye bürokrasisi gibi unsurları öne çıkmaktaydı.

İşte asıl iktidarın aslen bu kurumlarda olduğunu gören FETÖ, daha 1970’lerden itibaren yetiştirdiği adamlarını bu kurumlara yerleştirmeye başladı. Devam eden yargı süreçlerinde ortaya çıkan gerçekler FETÖ’nün tüm kritik devlet kurumlarına hangi yöntemlerle sızdığını önemli ölçüde açığa çıkardı. FETÖ’yü ve paralel devlet yapılanmasını doğuran siyasal ortam işte bu Kemalist vesayet sistemidir. Halkın iradesini değersizleştiren ve demokratik siyaseti anlamsızlaştıran vesayet sistemi, toplumda FETÖ’nün devletin kritik kurumlarına yerleşmesini meşrulaştırmasına yardımcı oldu.

Uzun vadeli hedefler koyarak ve sabırla devlet kurumlarında etkin hale gelen FETÖ, siyasete ve siyasi partilere hep mesafeli görünse de güç odakları ve iktidar partileri ile iyi geçinmeyi bildi. Başbakanlıkları döneminde Turgut Özal, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi isimlerle yakınlık kurdu, destek aldı ve destek verdi. 28 Şubat dahil askeri müdahaleler ve askeri yönetimler zamanında güçlenerek varlığını devam ettirdi. Buna karşılık genel olarak dindar çevrelere, milli görüş hareketine ve partilerine hep mesafeli durdu hatta 28 Şubat sürecinde darbecileri destekleyerek Refah Partisi’ni ve Başbakan Necmettin Erbakan’ı açıkça suçlayan açıklamalarda bulundu. Uzun vadeli olarak incelendiğinde örgüt tüm siyasi partilere karşı belli bir mesafede durmaya çalışmış ama güç sahibi olanlarla yakın ilişkiler kurmuştu. Açıkça kendisine bağlı bir siyasi parti kurmak ya da siyasetçi kadrosu oluşturmak örgütün çalışma yöntemiyle de uyuşmayan bir durumdu.

Örgütün tarihi incelendiğinde açıkça hedef aldığı ve düşmanlık yürüttüğü tek partinin AK Parti, siyasi liderin ise Recep Tayyip Erdoğan olduğu görülmektedir. MİT tırlarının durdurulması, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı tutuklama girişimi, 17/25 Aralık operasyonları, 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi birçok olayda AK Parti iktidarları hedef alındı. 15 Temmuz darbe girişimi öncesindeki yaklaşık 5 yıl boyunca da bazen gizli bazen açıktan AK Parti ve yöneticileri örgütün hedefi haline gelmişti. Bu bağlamda FETÖ ile en gerçekçi ve yoğun mücadeleyi yürüten partinin Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AK Parti olduğunu söylemek mümkün. AK Parti iktidarı devlet içindeki FETÖ yapılanmasını tasfiyeye 15 Temmuz darbe girişiminden önce başladı. Örgütün insan kaynakları gibi çalışan dershanelere ilk defa el atan, finans kaynaklarına ve eğitim kurumlarına kayyum atayan AK Parti’dir.

 

CHP Muhalefeti

Buna karşılık AK Parti’nin 2013’ten sonra başlattığı FETÖ’yle mücadelenin neredeyse her aşamasında CHP muhalefeti söz konusu oldu. Kayyum atanan medya organları ve finans kuruluşlarının önünde polise ve yargı mensuplarına karşı kendilerini siper eden CHP milletvekilleri hala hatırlardadır. Parti yönetimi tarafından görevlendirildiğini belirten CHP milletvekili Mahmut Tanal’ın Koza-İpek Holding’e kayyum atanması üzerine akıttığı gözyaşlarını unutmak mümkün değil. 15 Temmuz’a kadar CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer yöneticilerin FETÖ medyasının manşetlerinden ve ekranlarından eksik olmadığını da biliyoruz. Ayrıca kendisini 15 Temmuz teşebbüsünden aklamaya çalışan örgütün kurgulamaya çalıştığı senaryoya “kontrollü darbe” söylemiyle en büyük desteği veren de CHP oldu. Nitekim darbecilerin yayınladıkları bildirilerin ve sıkıyönetim direktifinin kimlerin söylemleri ile uyum içerisinde olduğuna bakmak, darbe teşebbüsü ve FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda daha fazla fikir verecektir. Kılıçdaroğlu’nun bazı danışmanlarının ve CHP’li Urla Belediye Başkanı’nın FETÖ üyeliğinden tutuklanması gibi hadiseler FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda CHP’nin öncelikle kendi içerisinde bir araştırma yapmasını gerekli kılmaktadır. Son olarak eski MİT personeli Enver Altaylı hakkında hazırlanan ve Altaylı’nın bazı siyasi partilere genel başkan danışmanları üzerinden etki kurmaya çalıştığı tespitini içeren iddianame bu araştırmanın ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası