Kriter > Medya Kritik |

Medya-Trump Savaşı


Medyanın savaş açtığı ilk ABD Başkanı Thomas Jefferson’dı. Yaklaşık iki asır sonra medya, daha önce hiç görülmemiş şiddette düşman ilan ettiği bir aday buldu: Donald Trump.

Medya-Trump Savaşı

Medyanın savaş açtığı ilk ABD Başkanı Thomas Jefferson’dı. Yaklaşık iki asır sonra medya, daha önce hiç görülmemiş şiddette düşman ilan ettiği bir aday buldu: Donald Trump. Trump başkanlığı kazansa da mevcut savaşın seçimle beraber bitmediği her iki tarafın da tepkilerinden anlaşıldı.

“Gazetelerin kokuşmuşlukta devleti geçtiği ve o gazetelerde yazanların küstahlıkları, ahlakı ve yalancı ruhu nedeniyle sizinle beraber üzülüyorum. Gazeteler birer bilgi aracı olarak ve görevlilerimiz üzerinde bir kaldırım taşı olarak tüm inanç haklarını kaybedip kendilerini yararsız hale getirdiler. Yaptıkları sahte haberler fanatizm boyutunda ideolojik bir önyargı olduğu gibi, tarafında bulundukları parti ruhunun şiddeti ve çürümüşlüğünü taşıyordu.”

Bu sözler ABD’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’ın 2 Ocak 1814’te doktor arkadaşı Walter Jones’a gönderdiği mektupta yazılmıştı. 

Donald Trump’ın kullandığı dilden daha edebi ve usturuplu olsa da bundan 203 yıl önce ABD medyası bir başkanını kızdırmayı başarmıştı. Ya da farklı bir deyimle ABD medyası başkanı gerçekten istemiyordu.

Donald Trump’ın 45. ABD Başkanı seçildiği 2016 ve görevine resmen başladığı 2017’ye geldiğimizde durum biraz daha karışık.

Zira ABD medyasında bir başkan adayına duyulan öfke hiç bu kadar büyümemişti. Kaldı ki sadece ABD değil dünyanın dört bir yanında Trump karşıtı her haber kendisine büyük puntolu yerler edindi.

Trump'ın Arkasında Sadece Beş Gazete Vardı

ABD çapında yayımlanan 236 günlük gazete içinde Trump’a sadece beşinden destek çıktı. Bu sayı Cumhuriyetçi Parti için tüm zamanların en gurur kırıcı gazete desteği olarak tarihe geçti. Hillary Clinton ise aralarında ülkenin en güçlü tüm markalarının bulunduğu 190 günlük gazetenin desteğini arkasına aldı. 52 haftalık gazeteden 50’si Clinton tarafında dururken biri tarafsız kaldı, diğeri ise “Trump olmasın” demekle yetindi. Siyaset ağırlıklı yayın yapan 14 derginin 10’u Clinton’ı seçerken 4 dergi Trump karşıtı olduğunu belirtmekle yetindi. Medyada Trump’ın yanında olmak adeta iletişim dünyasından aforoz edilmek gibiydi.

1990’lardan sonra medya ve Beyaz Saray arasındaki ilişki çok ciddi hale gelmişti. Beyaz Saray, George Stefanopoulos’un Demokrat Parti yönetiminden ABC News’e sorunsuz geçiş yapmasını sağladı. George W. Bush’un eski sözcüsü Michael Gerson Washington Post gibi gazetelerde yer buldu. Ancak Clinton ve Bush yönetimlerinin elit medyayla olan ilişkilerinin çoğunu karakterize eden rahatlık Trump’a tanınmadı. CNN’in Trump’ın Dış Kampanya Şefi Corey Lewandowski’yi bir yorumcu olarak işe almaya çalışması bir skandala dönüştü. Huffington Post, Trump’ın kampanyasını politika sayfalarına değil eğlence bölümüne taşıdı.

Yalan Haber Ağı

Buna karşılık Trump ne yaptı? Breibart isimli internet gazetesi önderliğinde yazılı ve görsel medyaya karşı durmaya çalıştı. Bir de aktif olarak sosyal medyayı kullandı. Zaten nasıl gündem olunacağını yıllar önce öğrenmişti. Sansasyon oluşturmak onun için zor olmadı. Ve her fırsatta geleneksel medyaya çattı.

Neredeyse her konuşmasında “Medyadan daha yalancı bir kurum yok” sözlerini telaffuz etti. Seçim sonrası yaptığı basın toplantısında, “Bazı yayın organları gerçekleri olduğu gibi yansıtmamaya gayret etti. Bu yayın organlarından bazıları şu anda burada karşımda hazır bulunuyor. Gerçeği söylemiyorlar. Elinde mikrofon olmayan insanların sesini duyurması mümkün değil” ifadelerini kullandı. Kendisine soru sormak isteyen BBC muhabirine söz hakkı vermedi. CNN muhabirine ise “Siz yalan haber yapan bir kurumsunuz. Size soru hakkı vermiyorum” dedi. Seçildikten sonra New York Times’a habersiz bir ziyaret yaptı. Ve gazetenin yalancı olduğunu New York Times’ın merkez binasında haykırdı. Aynı hareketi CNN’e de yaptı. Daha sonra ise Trump Tower’daki ofisine NBC’den Deborah Turness, Lester Holt ve Chuck Todd; ABC’den James Goldston, George Stefanopoulos, David Muir ve Martha Raddatz; CBS’den Norah O’Donnell, John Dickerson, Charlie Rose ve Christopher Isham; Fox News’ten Bill Shine, Jack Abernethy, Jay Wallace ve Suzanne Scott; MSNBC’den Phil Griffin ve CNN’den Jeff Zucker ile Erin Burnett’ı çağırdı. Toplantıda CNN yöneticilerinden Jeff Zucker’a herkesin ortasında, “CNN’in haber ağı tamamen yalancı. Bundan utanmalısınız” dedi.

Yemin törenindeki konuşmasında ise “Törene katılmayacaklarını açıklayan ünlüler zaten davet edilmedi. Ben ünlüleri istemiyorum, halkı istiyorum” diyerek medyanın Hollywood ve şov dünyası ayağına sataştı. Aynı konuşmada, “Tweet atmayı sevmiyorum. Yapacağım başka işler var ama medya bana karşı hiç dürüst değil. Karşı koyabileceğim tek yol bu. Facebook ve Instagram da dahil 50 milyon kişiye yakın olacağım ve böylece yanlış anlatıldığımda en azından bunun doğru olmadığını söyleme imkanım olacak. Medya eğer dürüst olsaydı -ki değil- kesinlikle Twitter kullanmazdım” sözleriyle medya ile olan ilişkisini bir kez daha özetledi. Görevinin ilk gününde ise Virginia’daki CIA merkezine gitti. Burada da medyaya şöyle çattı:

“İlk durağımın burası olmasının sebebi, biliyorsunuz medya ile devam eden bir savaşım var. Onlar yeryüzündeki en haysiyetsiz şeyler. İstihbarat toplumu ile aramda bir kin olduğunu söylüyorlar. Benim burada olmamın sebebi bu iddiaların tam tersidir.”

Jefferson ve Trump

Şimdi en başa dönelim, Thomas Jefferson’a… Jefferson başkan olmadan önce ABD Bağımsızlık Bildirgesi’nin büyük bir kısmını yazan kişiydi. ABD’nin Britanya’dan bağımsızlığının altında onun imzası vardı. Ve medya bu adamı hedef almıştı. Jefferson’ın gazetelerde en şiddetle eleştirilen politikalarından biri de Avrupa ile olan ticaretin sınırlandırılması ve üretimin mümkün olduğunca ülke içinde tutulması konularıydı. Bugün Donald Trump’ın da benzer konulardan hatta küresel ekonomiyi neredeyse tamamen ortadan kaldıracak hamlelerden bahsetmesi tesadüf olmamalı. Ve bu söylemlerin medyada ağır bir şekilde eleştirilmesi…

Üstelik Jefferson, seçiminde soru işaretleri bulunan ilk başkandı. Trump’ın seçilmesi nasıl sorgulandıysa Jefferson’ın da başkan oluş şekli iki dönem süren başkanlığı boyunca hep tartışıldı. 1801 yılında kendisi başkanlığa adaylığını koymuş ve rakibi Aaron Burr ile aldığı oy sayısı eşit çıkınca Temsilciler Birliği kararıyla başkan seçilmişti. Medya ise her fırsatta bu durumu gündeme getirerek Jefferson’ı kızdırmıştı.

Medyanın adeta düşman ilan ettiği iki ABD başkanı yine de bir noktada benzerlik göstermeyip taban tabana zıt bir şekilde ayrışıyordu. Dönemin küresel medyasının keskin bir dille topa tuttuğu Jefferson, ABD’deki Britanya egemenliğine son veren kişiydi. Donald Trump ise Rusya’ya bile bazı konularda temkinli yaklaşırken Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı alan İngiltere’den hep övgüyle bahsetti. Tüm Avrupa ve Asya’yı kapsayan ekonomik müdahale açıklamalarında Britanya topraklarındaki hiçbir ülke geçmedi. İki asırdan fazla bir süre sonra iki ABD başkanı temelde benzer özellikler gösterse de birbirine tamamen karşıt iki tutum nedeniyle düşman ilan edilmişti.

Tüm bu olan bitenler hakkında belki de en iyi yorum, Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk iş gününde ofisinin duvarına portresini özenle yerleştirdiği eski İngiliz Başbakanı Winston Leonard Spencer-Churchill tarafından yapılmıştı:

“Amerikalıları ancak başka seçenek kalmayıncaya kadar her şeyi denedikten sonra işin doğrusunu yapabilenler sınıfına koyabilirsiniz.”

İki Farklı Teori

Medya Trump’ın Yanında

Komplo teorisyenleri Trump ve medya arasındaki savaşın da iç yüzünü çözmeyi başardı. Aslında mevcut kavganın geldiği sertlik bu ihtimali hiç güçlendirmese de iddialara kulak vermekte fayda var:

Reklamın iyisi kötüsü yoktur. Seçim kampanyaları boyunca birçok medya organı reytingi daha yüksek olan seçeneği tercih etti. Evet, Trump hakkında hep olumsuz ve kötü şeyler söylediler ancak Hillary Clinton’a ayıracakları yerleri de anti-Trump haberleriyle doldurdular. CNN’den Fox’a, yerel haber kanallarından siyasi bloglara kadar her yer Trump’a ilişkin makalelerle doldu. GQ’da eşi, Fox’ta kendisi, aile odaklı dergilerde kızı ve damadı yer aldı. Teorisyenler Trump’ı gerçekten istemeyen medyanın onu görmezden gelmesi gerektiğini savunuyor. Ayrıca Trump için çizilen, yerden yere vurulan, tepeden tırnağa otoriterizm kokan ve özgürlük yerine sürekli güç vaat eden imajın politik olarak “güçsüz” ya da “istenmeyen” olduğunu kim iddia edebilir ki?

Kontrol Halen Medyada

Donald Trump’ın neden medyada sürekli boy gösterdiği konusundaki teoriyi bir adım öteye taşıyan bu fikre göre Trump zaten başkan olması için medya tarafından işlendi. Medyanın tam olarak amacı ise şuydu:

Trump kötü adam olmalıydı ve mutlaka başkan seçilmeliydi. Çünkü ABD’nin yakın gelecekteki politikasında öngördüğü kirli işleri yapacak kişi oydu. Ve bu kirli işlerin normalleştirilmesi için Trump’ın kötü adam imajına ihtiyaç vardı. Bırakın Meksikalıları ve Müslümanları; Papa’ya bile sataşan adam başka ne yapsa insanları şaşırtabilirdi ki? Üstelik bu şekilde medya hem yapması gerekeni yapacak hem de zamanı geldiğinde, “Bakın işte biz demiştik. Bu adamın ne kadar tehlikeli olduğunu söylemiştik” temalı tiyatroyu oynayabilecek.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası