Kriter > Dosya > Dosya / Siyaset ve 2023 Seçimleri |

14 Mayıs Seçimlerine Girerken Eser Siyaseti, Vaat Siyaseti ve Siyasi Etik


Muhalefetteki bazı parti ve genel başkanları açısından 14 Mayıs’taki seçimin en büyük öneminin, kendi siyasi ikballeri için son şansları olduğu sıkça dile getiriliyor. Hal böyle olunca 80 ve 90’larda duymaya alışkın olduğumuz, gerçekçi olmaktan uzak ve etik değerlere dayanmayan seçim vaatlerinin güncel versiyonları tekrar karşımıza çıkıyor.

14 Mayıs Seçimlerine Girerken Eser Siyaseti Vaat Siyaseti ve Siyasi
(Cüneyt Karadağ/AA, 27 Nisan 2023)

Türkiye’de geçmiş seçimlere dönüp baktığımızda, genellikle heyecanı yüksek ve çok çekişmeli olduğunu söyleyebiliriz. Bunda hiç şüphesiz, ülkemizin dünyada çok az ülkede rastlanabilecek dinamik bir siyasi yapıya sahip olmasının ve karizmasıyla kalabalık kitleleri peşinden sürükleyebilen günümüzde Recep Tayyip Erdoğan, geçmişte Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit gibi güçlü siyasi figürlerin önemli bir payı bulunuyor. Ancak 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimleri, bu açıdan geçmiş seçimlerden ayırmak gerekiyor. Zira yakın zamanda yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin acı hatıraları henüz tazeliğini koruduğu için AK Parti’nin siyasi kampanyalarında müzik kullanmama kararı alması, seçime katılan diğer partileri de ister istemez daha ölçülü davranmaya sevk etti.

Ne var ki, bu seçim döneminin biraz buruk geçmesi, siyasi tansiyonun ve çekişmenin düşük olduğu anlamına gelmiyor. Kurulduğu yıldan itibaren girdiği her seçimden birinci parti olarak çıkan AK Parti’yi bu kez yenebilmek umuduyla birbirinden tamamen farklı siyasi anlayışlara sahip, kamuoyunda “altılı masa” olarak bilinen Millet İttifakı partilerinin, yanlarına PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP’yi almaları uzun yıllar tartışılacak siyasi bir karar gibi görünüyor.

 

İttifakların 14 Mayıs Seçimlerine Yaklaşımı

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında gerçekleşecek 14 Mayıs seçimlerinin çok büyük bir öneme sahip olduğu fikri, iktidar ve muhalefetin şu anki tek ortak noktası olarak görülmekle beraber, bu iki kanadın seçimlere bakış açısını irdelediğimizde, karşımıza birbirinden tamamen farklı bir motivasyon kaynağı çıkıyor. Erdoğan’ın söylem ve icraatlarına bakarak, bu seçime verilen önemin temelinde teknoloji ve enerji alanındaki yüksek katma değerli yerlileştirme adımlarının nihayete erdirilmesi, Doğu Akdeniz başta olmak üzere dış politikadaki kazanımların kaybedilmemesi ve Türkiye’nin bekası için kritik olan savunma sanayii projelerinin akamete uğramaması gibi hedeflerin olduğu çok açık bir şekilde görülüyor. Diğer taraftan muhalefetteki bazı parti ve genel başkanları açısından 14 Mayıs’taki seçimin en büyük öneminin, kendi siyasi ikballeri için son şansları olduğu sıkça dile getiriliyor. Hal böyle olunca 80 ve 90’larda duymaya alışkın olduğumuz, gerçekçi olmaktan uzak ve etik değerlere dayanmayan seçim vaatlerinin güncel versiyonları tekrar karşımıza çıkıyor.

 

Vaat Siyaseti ve Siyasi Etik

Türk sineması ve edebiyatına esin kaynağı olan eski Türkiye döneminin çarpık siyasi anlayışı, geçmişten günümüze farklı biçimlerde, Türk siyasi hayatında kendisine maalesef yer buluyor. Dün, “Kim ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum” veya “Dün dündür, bugün bugündür” diyenlerin temsil ettiği siyasi etik yoksunluğu, günümüzde tutmadıkları seçim vaatleri için zorlama gerekçeler uyduranlarda adeta reenkarne olmuş gibi görünüyor. Bu durum her ne kadar ülke siyaseti için üzücü olsa da bu tarz bir siyaset anlayışının halkta bir karşılığının olmadığının anlaşılmasıyla, muhalefet açısından seçim sonrası bir yenilenme umudu olarak görülebilir.

Hükümetin her ekonomik adımını haklı/haksız eleştiren ve kendilerini muhalif kanatta konumlandıran anlı şanlı (?!) ekonomistlerin Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’ye temiz 300 milyar dolar kaynak getireceğim” vaadiyle ilgili “Bu parayı hangi sıfatla istediniz? Bu devasa fonun sağlayıcıları kim? Hangi şartlarla bu fon verilecek? Karşılığında ne istenecek?” gibi sorulması gereken son derece makul soruları sormamaları, bu akademisyenlerdeki etik korozyonu gözler önüne sermektedir. Öyle ya, her ne kadar 300 milyarı söylemek dile kolay olsa da IMF verilerine göre Çekya, Finlandiya, Yunanistan, Macaristan, İran, Kuveyt, Yeni Zelanda, Portekiz, Romanya ve Katar gibi onlarca ülkenin 2021 gayrisafi yurt içi hasılalarından daha yüksek bir meblağa tekabül etmektedir. Oysa etik, siyasette olduğu gibi hayatın her boyutunda dürüstlüğü, adaleti, doğrudan taraf olmayı ve verilen sözü tutmayı gerektirir.

Benzer bir şekilde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere CHP’li belediyelerin seçim vaatleri ve bu vaatlerin ne kadarının gerçekleştirildiğine de ayrı bir parantez açmak gerekir. Seçim kampanyasında “Kaybedecek bir saatimiz yok, biran evvel çalışmaya başlamamız gerek” diyenlerin, siyasi ikballeri için şehir şehir gezerek miting yapmaları, her fırsatta tatile çıkmaları ve yönettikleri belediyelerin başında olmaları gerekirken, Millet İttifakı’nın adayının seçim çalışmalarına katılarak, seçildikleri şehirleri başıboş bırakmaları siyasi etik anlayışlarını ortaya çıkarmaktadır.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının şehirde meydana gelen her afette ya tatilde ya da yemekte olduğu için görevinin başında olmaması, depreme hazırlıklı olmak için her yıl yüz bin yeni konut yapacağım demesine rağmen bugüne kadar sadece bin beş yüze yakın konut inşa etmesi, tutulmayan vaatlerin en akılda kalıcı olanları. Dahası AK Parti dönemine oranla deprem bütçesini yüzde 65; kentsel dönüşüm bütçesini de yüzde 75 oranında azalttı. Buna mukabil reklam için ayrılan bütçeyi deprem bütçesinin neredeyse iki katına çıkarması, siyasi zihniyetin “hizmet” üzerine değil “algı” üzerine inşa edildiğini göstermektedir.

Benzer bir tutumu CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının da sergilediğini belirtmeliyiz. Tıpkı İmamoğlu gibi Mansur Yavaş da Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının seçim kampanyasına destek olmak amacıyla şehir şehir dolaşmakta ve kendisine Ankara’nın problemlerini çözmesi için oy verenlerin beklentilerini karşılamamaktadır. Seçim vaadi olarak Ankara’nın her mahallesine bir veya birden çok kreş yapacağım deyip, bugüne kadar sadece dört kreş açması ve 58 kilometre metro hattı sözünü vermesine rağmen 1 metre dahi metro yapmaması tutulmayan sözlerden ilk akla gelenler.

 Türkiye'nin Vizyon Projeleri, İNFO

AK Parti ve Eser Siyaseti

Kuruluşundan sadece 15 ay sonra yapılan 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde iş başına gelen ve o günden bugüne kadar girdiği seçimlerin tümünden zaferle çıkan AK Parti’nin bu başarısının temelinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın başarılı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde halka verdiği güven ve çalışkanlığı yatmaktadır. O dönemde İstanbul’un içinden çıkılamaz, kimse çözemez denilen problemlerini, azmi ve becerisiyle çok kısa sürede çözen Erdoğan’ı, halkta bıraktığı çalışkan, sözünün eri ve güvenilir imajı, bugünkü konumuna taşımıştır. Günümüzdeki “çözerse Erdoğan çözer” düşüncesinin ve kendisine duyulan güvenin temelleri, Erdoğan’ın geçmişten günümüze sürdürdüğü “Eser Siyaseti” olarak adlandırabileceğimiz siyasi duruşu sayesinde atılmıştır.

İktidara geldiği günden günümüze kadar pek çok küresel ekonomik ve siyasal kriz, Gezi kalkışması, 15 Temmuz hain darbe girişimi, ülkedeki vesayet odaklarının türlü engellemeleri, Covid-19 salgını gibi sayısız olumsuzluklara rağmen ülkemizin ihracatını 10 kat, gayri safi yurt içi hasılasını ve kişi başı milli gelirini 3 kat artırmayı başaran Erdoğan, ülkemizi her alanda küresel bir güç haline getirmiştir.

Türkiye’yi yüksek hızlı trenle tanıştıran, başta ulaşım, sağlık, eğitim ve enerji alanları olmak üzere 80 yıllık cumhuriyet tarihinde yapılan hizmetlerin kat kat fazlasını yaparak ülkemizi bir üst lige çıkaran AK Parti yönetimi, son yıllarda peşi sıra gerçekleştirdiği atılımlarla Türkiye Yüzyılı’na sağlam adımlarla girmemizi sağlamıştır. Dünyanın en modern filosunu kurarak Karadeniz’de bulunan yaklaşık 1 trilyon dolar değerindeki doğal gaz rezervi, yüzde 20’lerden alınarak yüzde 80 seviyesine çıkarılan savunma sanayiindeki yerlilik oranı ile yerli ve milli imkanlarla üretilen Milli Muharip Uçak, Kızıl Elma, Hürjet, Gökbey, Anka-3, Atak-2, Altay Ana Muharebe Tankı, TCG Anadolu Gemisi ve daha nice savunma sanayii ürünü, geleceğe güvenle bakmamızı sağlıyor. Türkiye’nin yerli otomobili TOGG, dünyada sadece birkaç ülkenin sahip olduğu bor karbür üretim yetkinliğine ulaşılması ve yüksek katma değerli çok sayıda ürünün yerlileştirilmesi gibi gelişmeler, bu güveni perçinleyen diğer unsurlar olarak sayılabilir.

Kısaca özetlemek gerekirse, bir tarafta “Türkiye Yüzyılı” adıyla duyurulan ve ülkemizi dünyada hak ettiği yere taşımayı hedefleyen vizyon belgesiyle enerjiden savunma sanayiine, ekonomiden tarıma, sosyal politikalardan çevreye, atacağı adımları tüm detaylarıyla tek tek anlatarak “Eser Siyaseti” anlayışıyla politikalarını belirleyen AK Parti; diğer tarafta bu seçimi kendileri için son şans olarak gören muhalefetin hiçbir ekonomik ve realist temele dayanmayan bol kepçe seçim vaatleriyle bezeli “Vaat Siyaseti”. 15 Mayıs sabahına siyasetteki çizgisini “Eser Siyaseti” olarak tanımlayan AK Parti’nin mi yoksa muhalefetin gerçeklikten kopuk vaatlerle dolu “Vaat Siyasetinin” mi halk nezdinde karşılık bulacağını öğrenmiş olarak uyanacağız. Duamız, bu seçimlerin ülkemiz adına hayırlara vesile olması ve Türk siyasetine önemli katkılar yapması yönündedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası